Âlimler Buluşması Ve Kürtler

Âlimler Buluşması Ve Kürtler
Gazeteci Osman Gülebak'ın, Diyarbakır’da gerçekleştirilen 3'üncü Âlimler Buluşması üzerine yazdığı, "Âlimler Buluşması Ve Kürtler" adlı analizini istifadenize sunuyoruz...

Gazeteci Osman Gülebak'ın, Diyarbakır’da gerçekleştirilen 3'üncü Âlimler Buluşması üzerine yazdığı, "Âlimler Buluşması Ve Kürtler" adlı yazısı:

Âlimler ve Medreseler Birliği (İttihad-ul Ulema) tarafından düzenlenen ve Türkiye, İran, Irak ve Suriye'den âlimlerin katıldığı 3'üncü Âlimler Buluşması Diyarbakır’da gerçekleştirildi.

Dünya Âlimler Birliği Genel Sekreteri Ali El-Karadağî başta olmak üzere çok sayıda âlim, medreselerin durumu, âlimlerin topluma kaşı sorumluluğu, Müslümanların sorunları ve vahdet gibi önemli konulara dikkat çekmeye çalıştı.

Türkiye, Irak, İran ve Suriye gibi bölge ülkelerinden gelen katılımcıların, daha çok Kürtlerin yaşadığı bölgelerden gelmiş olması, yıllardır İslam dışı ideolojilerle teslim alınmak istenen Kürt halkı açısından sevindirici bir durum olsa gerek.

İslam ile çok erken dönemde tanışan kavimlerden olan Kürtler arasında toplumun liderliğini uzun zaman İslam âlimleri yaptı ya da dolaylı olarak yönetimde etkili oldular. Batı, girdiği her toplumu birbiriyle kaynaştıran ve toplumda oluşturduğu bilinçle sömürgecilere karşı set oluşturan İslam’ın birer temsilcisi olan âlimlerin, etkisinin azaltılması için her türlü yola başvursa da toplumda âlimlerin yeri hep farklı olmuştur.

1854’teki Yezdan Şer’in ayaklanmasından sonra yaşanan iç ihtilaflar ve Osmanlı karşısındaki alınan başarısızlıklar Kürtler arasında ‘mirlik dönemini’ sona erdirdi. Boşta kalan Kürtlerin imdadına Baskın Oran gibi bir Marksist’in bile tesbih kadar tüfek, seccade kadar at kullanmayı bilen ‘emir şeyhler’ yetişti. Bir zamanlar haksızlığa karşı çıkan mirlere yol gösteren din adamları, sosyal ve siyasal liderliği de üstlenerek mücadelenin önderi oldu. Şeyh Ubeydullah örneğinde olduğu Kasr-ı Şirin sınırlarını aşarak neredeyse tüm Kürtleri birleştirdi.
Tarih boyunca dine dayanmayan hiçbir şahıs ya da hareket Kürtleri toplu olarak ayağa kaldırmaya muvaffak olamamıştır.

1808’de Şeyh Ubeydullah, 1913’te Bitlisli Molla Selim, Şeyh Abdusselam Barzani sonra Molla Mustafa Barzani, 1919’da Şeyh Mahmut Berzenci, 1925’te Şeyh Said, 1937’de Seyit Ali Rıza ve 1942’de Kadı Muhammed gibi âlimler, Kürtlerin haksızlığa ve sömürüye karşı mücadelesinde başat rol oynamışlardır. (1)

Özellikle sosyalistlerin, İslam âlimlerini karalamak için; ‘bunlar Kürtleri uyutup sırtlarından geçiniyorlar, Kürtlerin üzerinden semiriyorlar’ sözünü çürüten İslam âlimleri, bu mücadele uğruna canını feda etmekten geri durmamışlardır.

Molla Selim’in yanında yer alan Seyit Ali ve Şeyh Şahabettin ile yakın dönemde Şeyh Sait ve dava arkadaşları örneğinde olduğu gibi İslam âlimleri, iftiraların aksine halkın sırtına binmemiş bilakis halkın yükünü sırtlarına almışlardır. Üstelik Sosyalizmle Kürtleri kurtaracağını ileri süren zatın yakalandığında mücadele ettiği güçlere; ‘hizmete hazırım’ gerçeği orta yerde dururken…

Dinine ve dolayısıyla kültürüne bağlı olduğu için tarih boyunca küresel sömürgecilere geçit vermeyen Kürt halkının bu durumu, bölge üzerinde hesap yapan sömürgecilerin dikkatini çekmiş ve bu engeli aşmak için seküler hayat tarzı dayatan ideoloji sahiplerini Kürtlerin temsilcisi yapmaya çalışmışlardır.

Türkiye Kürtleri arasında garip yollarla muhafazakâr-sağ yapılar tasfiye edilerek 1960’lı yıllarda Devrimci Doğu Kültür Ocakları (DDKO), 1990’larda ise Doğu Perinçek gibi şahısların eliyle seküler-sol bir temsiliyet oluşturuldu.

1960 ve 1980 darbelerinden sonra uygulanan yanlış politikalardan daha da palazlanan bu yapı, sonraları nerdeyse tüm medyanın diliyle ‘Kürt siyasal hareketi’ olarak karşımıza çıkarıldı. Suriye’de de aynı proje yürütüldü. Şam ekolü çerçevesinde değerlendirilen Bedirhan ailesi gibi laik-seküler aileler üzerinden çok dindar olan bir halk sosyalizme kaydırıldı. Şimdilerde ise aynı çizgiyi takip eden PYD’ye batı tarafından gösterilen ilgi ve yapılan yardımlar ile aynı proje ettiriliyor.

Irak’ta her ne kadar Barzani ailesinin tarihsel önderliği sol yapılara alan bırakmasa da Celal Talabani gibi şahıslara, Barzani ailesi gibi muhafazakâr olan bir aileye rakip olarak çıkarılarak sürekli denge unsuru pozisyonu görevi verildi.

İran’da ise diğer yerler gibi ileri seviyede seküler yapılar güçlü olmasa da bu yönde çabalar yok değil. Çünkü batı, seküler yapılar olmadan bölgede duramayacağını tarihsel açıdan çok iyi biliyor. Hele Kürtlerin yaşadığı bölgede… Bu da bize emperyalizm karşıtı gibi hatta halkın kurtarıcısı gibi gösterilen ulusal solun ya da sosyalizm gibi ideolojilerin, aslında sömürgecilerin İslam coğrafyasını sömürmesi için Truva atı rolü gördüğünü gösteriyor.

Tüm bu çabalara karşılık özellikle Türkiye’deki Kürtler arasında özellikle ümmetçi ve mutedil çizgide bir İslami Hareketin ortaya çıkması birçok dengeyi altüst etti. Hesapta olmayan bu yapının yaptığı çalışmanın ortadan kaldırılması için her türlü çirkef yola başvuruldu. Bölgedeki dindar halk, 1990’larda bir taraftan PKK bir taraftan devletin kolluk güçleri tarafından bir yandan da JİTEM gibi derin yapılar tarafından yok edilmeye çalışıldı.

Tüm saldırı ve baskılara rağmen bölgedeki dindar halk, çalışmalarını sekteye uğratmadan günün şartlarına göre yol ve yöntemini güncelleyerek çalışmalarını devam ettirdi. İşte, Diyarbakır’da üçüncüsü düzenlenen bu buluşma aslında bu fedakârlıkların bir meyvesidir. Yapılan konuşmalar ve sonuç bildirgesine konulan maddeler İslam coğrafyasının birliği ve beraberliği için önemli mesajlar içeriyordu.

Batı tarafından ısrarla siyasal ve sosyal konumdan uzaklaştırılmaya çalışılan âlimler, Kürtler arasında 1800’lü yıllarda olduğu gibi bugün de halkın temsilciliğini ele alırlarsa başta Kürtler olmak üzere tüm bölge halklarının sorunları İslam’ın adaleti ile çözüme kavuşacaktır. Çünkü hâlihazırda Kürtlerin yaşadığı ülkelerde elit takım hariç hiç kimse mevcut durumdan memnun değildir. Çözüm, tüm kavimlerin İslam’ın tüm insanlar için öngördüğü hakların kabul edilmesidir. Bu buluşmalara bir de diğer İslam ülkelerindeki âlimler de katılım gösterip vahdet için adım atıldığında inanıyorum ki Allah’ın izniyle daha güzel şeyler olacaktır.

Dipnot:

(1)Abdulkadir Turan’ın Kürtlerde İslami Kimliğin Gelişmesi kitabından istifade edilmiştir.

Kaynak:HÜR24 Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.