Basın Kartı Yönetmeliği yüzlerce gazeteciyi mağdur etti
Basın Kartı Yönetmeliği'nde yapılan değişiklik ve yenilenme süreci birçok gazetecinin mağduriyet yaşamasına yol açarken gazetecilerden bazılarının kartlarının iptal edilmesi, bazılarının ise basın kartlarının iki yıl bekletilmesene anlam verilemiyor.
Eskiden sarı, şimdilerde ise turkuaz olan basın kartları, basın toplantılarına ve görüşmelere giderken gazeteciler için büyük önem arz ediyor. Yıllardır bu mesleği icra eden gazeteciler, İletişim Başkanlığına "Basın kartları neden verilmiyor?" diye soruyor.
Abdullah Aslan
"Basın mensupları kamu denetçileri konumundadırlar"
Basın emekçilerinin yaşadığı mağduriyetleri değerlendiren HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Abdullah Aslan, "Basın-medya yasama, yürütme ve yargıdan sonra dördüncü kuvvet olarak kabul edilir. Basının bilgilendirme ve eğitme gibi sorumlulukları vardır. Bağımsız basının, gazeteciliğin ülkeye katkısı çok büyüktür. Ülkenin şeffaf, adil ve doğru yönetildiğinin denetimini aslında basın yapar, gazeteciler yapar. Basın mensupları meslekleri icabınca toplum adına toplumu denetleyen kamu denetçileri konumundadırlar. Halkın, toplumun ilişki kurmada güçlük çektiği durumlarda bile bunu kolaylaştıran yine basın mensuplarıdır, gazetecilerdir. Bu kapsamda basın özgürlüğü çok önemlidir. Tarafgirliğe zorlanan ve bunu kabullenen basının ülkeye, ülkenin geleceğine müspet manada sunacağı bir katkısı olamayacaktır. Hakları teslim edilen basının olduğu yerde özgürlük, özgürlüğün olduğu yerde de tarafsız basın vardır. Tabi bu özgürlük, mahremiyetleri tanımayan ve ahlak cellatlığı rolüne soyunan şeklinde bir özgürlük olarak anlaşılmamalıdır.” dedi.
"Gazetecilere tanınan haklar türlü bahanelerle ellerinden alınmamalı"
Aslan, “Gazetecilerin, basın mensuplarının gerçek manada bu görevlerini ifa etmeleri adına onların baskı ve dayatmalardan azade şekilde görevlerini yürütmelerine olanak sağlanmalıdır. Bu minvalde kendilerine tanınan haklar türlü bahanelerle ellerinden alınmamalı, mesleklerine halel getirecek davranışlardan kaçınılmalıdır. Bu anlamda gazetecilere meslekî şartları yerine getirdikleri takdirde tevdi edilen basın kartları, bir meslek hakkıdır. Mesleki şartların ıskatı dışında çıkarılan çeşitli bahanelerle onları hak ettikleri bu tanımlayıcı kimlikten mahrum bırakmak, basın özgürlüğü önündeki bir engel olmakla beraber, hak gaspı olarak da değerlendirilmelidir.” ifadelerini kullandı.
"Adalet ve hukuk ilkeleriyle açıklanamaz"
Hak ihlallerinin önüne geçilerek basın mensuplarının kartlarının ivedilikle teslim edilmesi gerektiğinin altını çizen Aslan, son olarak şunları dile getirdi:
“Özellikle kimi gazetecilerin ‘eski Türkiye’ şartlarında aldıkları hukuksuz mahkûmiyetlerle bugün kimlik gaspıyla tekrardan adeta cezalandırılmaları kabul edilemez. Bir insanı, 20-30 yıl önce düştüğü karakol veya uğradığı mahkeme üzerinden hala cezalandırmaya kalkışmak adalet ve hukuk ilkeleriyle açıklanamaz. Yönetmelikmiş, genelgeymiş... Bunların hiçbiri, kişi hak ve özgürlükleri ile bireyin insani haklarını savunan kanun ve yasaların üzerinde olamaz. Dahası kısıtlamalar uluslararası hukukla da izah edilemez. İşin garip tarafı, edindiğimiz bilgilere göre, mahkemelerin ‘Memnu hakların iadesi’ kararlarına rağmen keyfi yönetmelikler esas ve üstün kabul edilerek söz konusu hak gaspı devam ettirilmektedir. Bunlar doğru şeyler değildir. HÜDA PAR olarak şunun altını çizerek ifade etmek isteriz ki; basın mensuplarının basın kartları, kimi yönetmelik ve genelgeler gerekçe gösterilerek iptal edilemez, edilmemelidir. Hiçbir yönetmelik; kanun ve yasaların üstünde tutularak insanların ‘hak edişleri’nin önünde engel gerekçesi olarak görülmemelidir. Yanlışta ısrarın anlamı yoktur. Mesleki şartları yerine getiren gazetecilerin, basın mensuplarının basın kartları ivedilikle verilmelidir.”
Mahmut İrtem
"BYEGM bünyesindeki basın kartı sahibi gazeteciler de mağdur edilmektedir"
Yıllarca basın kartı sahibi olan gazetecilerin mağdur edildiğini ifade eden Diyarbakır Medya Mensupları Derneği (DİMED) Başkanı Mahmut İrtem ise, “Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı (CİB) eski Başbakanlık Basın Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü’nün (BYEGM) devamı olduğu halde maalesef devlette süreklilik ilkesini yok sayarak kendisini yeni kurulmuş bir kurum olarak kabul etmektedir. Bu sebeple de BYEGM bünyesindeki basın kartı sahibi olan gazeteciler de mağdur edilmektedir. İletişim Başkanlığı 'Basın Kartı Yönetmeliği' üzerinde birtakım değişiklikler yaparak ülke genelinde yüzlerce basın mensubunun kartını iptal etmiş veya gerekçesiz bir şekilde kartlarını askıya almıştır. İletişim başkanlığı Türkiye’deki yasal teamüllere aykırı davranarak ‘Basın Kartı Yönetmeliği’nde yapmış olduğu değişiklikleri geriye dönük işleterek, basın kartı sahibi gazetecilerin kartlarını iptal etmiştir. Yine aynı şekilde yeni başvuruları da işleme almamıştır.” dedi.
"Basın kartları ellerinden alınan meslektaşlarımız fikir ve düşüncelerinden dolayı mahkûm edilmiştir"
İrtem, “Kişi milletvekili, belediye başkanı olabiliyor veya herhangi başka bir makamda görev alabiliyor ama maalesef yeni basın kartı yönetmeliğine göre basın kartı sahibi olamıyor. Böyle bir çelişki ile karşı karşıya bulunuyoruz. Bir kişi yanlışlıkla bile bir suça bulaşmışsa İletişim Başkanlığı ömür boyunca onu suçlu kabul ediyor ve bu haktan mahrum ediyor. Basın kartları iptal edilen veya başvurusu işleme alınmayan meslektaşlarımızın ekseriyeti fikir ve düşüncelerinden dolayı mahkûm edilmiştir. İletişim Başkanlığı, mahkemelerin 'memnu hakların iadesi' kararlarını bile tanımıyor. İletişim Başkanlığının bu tutumu her ne kadar yönetmelikle yasaya uygun hale getirilmişse bile hukuka ve basın özgürlüğüne aykırı olduğunu düşünüyoruz.” ifadelerini kullandı.
"Bu tür uygulamalara tek parti döneminde şahit oluyoruz"
Kimin gazeteci olup olmayacağına dair kararın hükumetlerin ve resmî makamların yetkisinde olmaması ve basın kartlarının meslek örgütleri tarafından verilmesi gerektiğine vurgu yapan İrtem “Türkiye’de her fırsatta topluma örnek olarak sunulan Avrupa ülkelerinde devlet ve hükümetler gazetecilerin basın kartlarıyla uğraşmıyorlar. Kendi tekellerine alma gibi bir durum söz konusu bile değil. Basın mensuplarına basın kartını yine meslektaşları tarafından, meslek örgütleri eliyle verilmektedir. Elbette basın kartı taşımanın bir yönetmeliği, kuralı ve şartları olmalıdır. Ancak bu şekilde bunu baskı aracı haline getirmenin yanlış olduğunu değerlendiriyoruz. Devlet ve hükümet kurumları, basın kartı üzerindeki yetkilerinden el çekmeli ve bu yetkiyi belli yönetmelikler çerçevesinde meslek örgütlerine devretmelidir.
Kimin gazeteci olup olmayacağının kararı hükumetlerin ve resmî kurumların yetkisinde olmamalıdır. Biz bu tür uygulamalara tek parti döneminde şahit oluyoruz.
Devletin mahremiyeti açısından kritik ve stratejik görevler için uygulanan derin güvenlik soruşturmalarının basın mensupları için de yapılmasını yanlış buluyoruz ve uygulamadan vazgeçilmesi gerektiği kanaatindeyiz. Basın kartı sahibi olduğu halde yeni dönemde kartları verilmeyen meslektaşlarımızın kartlarının verilmesi ve başvurusu iptal edilen meslektaşlarımızın başvurularının işleme alınmasını talep ediyoruz.” dedi.
Mehmet Sait Özcan
"Yıllar geçti ancak başvurular hala değerlendirme aşamasında"
Gerek kendi ve gerekse kimi yazarlarının basın kartının iki yıla yakındır bekleme sürecinde olduğunu ifade eden Doğruhaber Gazetesi Genel Müdürü Mehmet Sait Özcan, “Basın kartı konusunda neredeyse iki yıla yakın bir süredir sorun yaşıyoruz. 16 yıldır basın ve medya alanında çalışıyorum. Yıllardır sarı basın kartı sahibiyim. Cumhurbaşkanlığı sistemine geçişle birlikte daha önce Başbakanlık Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğü olan kurumun Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığına dönüşmesi ve basın kartlarının yeniden dizayn edilmesi gibi süreçlerde sürekli değerlendirme aşamasında görünen kimi basın kartı başvurularımız maalesef hâlâ sonuçlandırılabilmiş değil. Gerek kendi basın kartım ve gerekse beklemede olan diğer kimi yazarlarımız ve kardeş kuruluşlarımızdan gazetecilerin basın kartlarının akıbetini telefonla sorguladığımız İletişim Başkanlığı basın kartları bölümünün bize verdiği tek cevap; 'Başvurularınız değerlendirme aşamasında.' Değerlendirme aşamasının üzerinden iki yıl geçmişken bu daha ne kadar sürecek diye sorduğumuzda 'Bilmiyoruz' cevabıyla karşılaşıyoruz. Peki bilen birine bağlayın dediğimizde ise bir üst kişi yok maalesef. Çünkü bağlamıyor ve biz de ne olduğunu bilmiyoruz deyip aramalarımızı sonuçsuz bırakıyorlar.” şeklinde konuştu.
"Türkiye’de basın özgürlüğü yok' söylemlerini doğru çıkartacak politikalardan vazgeçilmeli"
“Ben buradan İletişim Başkanı Sayın Fahrettin Altun’a seslenmek istiyorum” diyen Özcan, “28 Şubat’ın soğuk rüzgârlarını iliklerine kadar hissetmiş bir iktidarın yetkili isimlerinin bilmesi gerekir ki; birileri 28 Şubat’ın sadece soğuk rüzgârlarını hissederken, 28 Şubat’ın zulüm günlerini büyük bedeller ödeyerek geçiren insanlara bu gibi basit sorunlar yaşatılmamalı. Avrupa ülkelerinin iki de bir yaptığı açıklamalarda 'Türkiye’de basın özgürlüğü yok.' söylemlerini doğru çıkartacak politikalardan vazgeçilmeli. Cumhurbaşkanı Erdoğan çıkıp bir açıklama yapmasa, iktidar organlarının, sol tandanslı Kemalist zihniyetin sanki bu devletin asıl sahipleriymiş algısından hala kurtulamamış bir politikayla hareket ediyor olması büyük üzüntü vericidir. Ve bu düşünceyle Sol Kemalist zihniyetin sözcülüğünü yapan basın ve medyanın manşet ve ana haberlerine göre rota belirlenmesi de büyük bir hezeyandır. 15 Temmuz hain darbe girişiminde bulunan FETÖ’ye yönelik alınmış tedbirleri dost düşman ayırımı yapmadan uygulayan ve bunu da daha önce yine FETÖ yapılanmasının kurgulamış olduğu sistem üzerinden okumaya çalışmak ise gelecek tehdit ve tehlikelere göz kapamak olacaktır. Basın kartları konusunda yapılan yanlış en kısa zamanda düzeltilmeli ve hakkı hak bilip hak yolda halkın doğru bilgilendirilmesi için çaba gösteren basın ve medya her daim desteklenmelidir.” dedi.
İbrahim Furkan
"FETÖ yargısının oluşturduğu asılsız arşiv kayıtlarına göre hareket ediliyor"
Rehber TV Genel Koordinatörü İbrahim Furkan ise “Basın kartı yönetmeliğinde yapılan değişiklik ve İletişim Daire Başkanlığına bağlanmasından sonra basın mensupları, basın kartı konusunda ciddi mağduriyetler yaşadılar. Basın kartı olan birçok basın mensubunun kartı iptal edildi. 28 Şubat ve FETÖ yargısının oluşturduğu asılsız arşiv kayıtlarına göre basın mensuplarına muamele edildi ve mağduriyetler oluştu. Yargıda yeni reform adımlarının konuşulduğu bugünlerde bu soruna da ciddi bir çözüm bulunmalıdır.” İfadelerini kullandı.
Rengi sarıdan turkuaza döndükten sonra iptal edilen kartlarının yenilenmesi ya da ilk kez almak için başvuran gazeteciler, aylardır kartların bekletilmesi veya verilmemesi hakkında açıklama bekliyor. Basın Kartları Komisyonu’nun Cumhurbaşkanlığı’na bağlanmasının ardından birçok gazetecinin basın kartı iptal edilirken, birçoğu da aylardır incelemede olan basın kartlarının çıkmaması üzerine mağdur ediliyor.
Hasan Sabaz
"28 Şubat dönemi hafızası ile adımlar atılıyor"
Yaşanan mağduriyetlerin sebebini 28 Şubat’ın kirli hafızasıyla iş yapılmasına bağlayan Doğruhaber Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hasan Sabaz, “Güvenlikçi politikalar maalesef 15 Temmuz sonrası rayından çıkmış durumdadır. Bırakın eyleme geçmeyi ya da düşünce beyanını neredeyse şüphe ve ihtimal üzerinden insanlar fişlenmekte ve kamusal imkanlardan mahrum edilebilmektedir. Bu konularda adımlar atılırken 28 Şubat dönemi hafızasının kullanılması ise facianın hangi boyutlara vardığını göstermesi açısından önemlidir. Çünkü mevcut hükümet 28 Şubat ile hesaplaştığını, darbecileri yargıladığını ve o dönemin mağduriyetlerine karşı adımlar attığını iddia etmektedir.” ifadelerini kullandı.
"Gazeteci elbette dokunulmaz değildir ancak yapılanlar da adil ve hukuki değildir"
Basın kartlarının askıda tutulması veya iptal edilmesinin hukuki bir yönünün olmadığına dikkat çeken Sabaz, “Basın faaliyetleriyle uğraşanlar hakkında yapılmış tüm hukuki düzenlemeler ve uyum yasalarına rağmen bir dönemin hukuksuz yargı kararlarını gerekçe göstererek basın kartı vermemek, daha önceden verilmiş kartları yenileme bahaneleriyle alıp iptal etmek, inceleme adı altında yıllara varan sürelerde askıda tutmak gibi eylemlerin adil ve hukuki hiçbir tarafı yoktur. Avrupa’dan gelen 'cezaevindeki gazeteci' sayısını 'basın kartlarını iptal ederek' düşük göstermenin anlaşılır bir tarafı yoktur ve kimsenin buna kanmasını da beklememek gerekir. Gazeteci elbette dokunulmaz değildir. Ancak gazetecilik faaliyetlerini, hakarete varmayan eleştirileri suç görmenin itibar kazandırmayacağı bilinmelidir. Tek faaliyeti gazetecilik olanların basın kartlarını vermeyerek gazetecilik faaliyetine engel olmaya da imkân yoktur.” şeklinde konuştu.
Suat Yaşasın
"90’lı yılların üslubu yaşatılıyor"
Sürecin mağdurlarından biri olan Doğruhaber gazetesi yazarlarından Suat Yaşasın da “Doğrusu 90’lı, 2000’li yılların mağduru olmak, İslami hassasiyetinin gereğini yerine getirmek münasebetiyle 28 Şubatların damgalıları, mimlileri olmak bizim için ancak iftihar vesilesidir. Bunu bu dünyada da göğsümüzü gere gere söyleriz ve inşallah ahirette de -ihlasla yapılmış olması şartıyla- belki hasenat defterimize yazılabilecek bir amel addederiz. Bu bağlamda o süreçlerin mağduru olan bizlerin ‘Dindarların iktidarı’ döneminde yaşadığı bir çelişki söz konusu değil. Çelişkide olanlar, bizzat o sürecin mağduru olan ve esasen de bu sebeple halktan teveccüh alıp 18 senedir ülkeyi yönetenlerdir. Ve asıl sorumluluk da hele de ilgili basın kurumunun bağlanmış olduğu İletişim Başkanlığı üzerinden bizzat Sayın Cumhurbaşkanı’na aittir. ‘Ortak’larının talebi ile mafya babalarına 90’lı yılların pervasız ‘rahatlığı’nı yaşatan ‘Dindar Cumhurbaşkanı’na doğrudan bağlı olan kurumlar yoluyla dindarlara 90’lı yılların üslubu yaşatılıyor ve bu husustaki talep ve çığlıklar da önem verilmeyip kulak ardı ediliyorsa, bunun dünya ahiret sonuçlarına katlanmayı göze aldıkları sonucu çıkar.” ifadelerini kullandı. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.