Behçet Gülenay: ‘İkra sonsuz bir hakikatin anahtarıdır!’

Behçet Gülenay: ‘İkra sonsuz bir hakikatin anahtarıdır!’
“İkra ile Uyanmak” isimli kitabı ile ilgili konuştuğumuz Yazar şair Behçet Gülenay, ‘İnsan kendi yaratılışının cevabını bulabildiği ölçüde kendini tanır. Kendini tanıdığı ölçüde, Allah’a yaklaşır’ dedi.

Yazar şair Behçet Gülenay ile “İkra ile Uyanmak” isimli kitabı çerçevesinde hem kitabı hem de okuma serüvenini konuştuk. Gülenay, ‘İnsan kendi yaratılışının cevabını bulabildiği ölçüde kendini tanır. Kendini tanıdığı ölçüde, Allah’a yaklaşır’ dedi. 

 

Röportaj: Ziya Gündüz

 

Hocam, önce şu sorudan başlayalım.  ‘İkra’, Kur’an’dan bize gelen bir ayet.  İkra’dan hareketle böyle bir eseri yazmanızdaki amacınız nedir?

İkra sonsuz bir hakikatın anahtarıdır. Bir uyanışa aralanan kapıdır. Hiç bir zaman kapanmayacak bir kapıdan aydınlanmaya davettir. Dikkat edilirse, insanoğluna bu davet bir defa yapılıyor. Sonrası sorgulamak, düşünmek, eylem… “Yeryüzünde yaratılan her şey akıl sahipleri için birer ayettir” gerçeğinden hareketle insane eyetinden yani kendimizden başlayarak okuyabilirsek aralanan kapıdanyol bulur, yol oluruz. İkra’ya matuf oldukça kereminden ikramların lutfedileceği gerçeğini unutmayalım. Ki ikra aynı zamanda insanın yaratılışının cevabıdır. İnsan kendi yaratılışının cevabını bulabildiği ölçüde kendini tanır. Kendini tanıdığı ölçüde Allah’ayaklaşır. Bu lütuf okumakla başlar, düşünmek ve yaşamakla devam eder. En güzel eylem bu davete icabet etmektir. Eğer ikra eylemi ile yeniden dirilerek duygu ve düşünce melekelerimizi evlendirebilirsek adı şuur olan çocuklar çoğalır. Bir yazar olarak benim görevim buyolda zihinlere ve kalplere pencereler açmaktır.

Kitabınızda, bu ülkede sadece okurlar değil, yazarlarda okumuyor diyorsunuz. Bu neden böyle sizce?

Bakın okul kültürü ayrı bir şey, okuma kültürü ayrı bir şeydir. Biz toplum olarak herkes okul okusun diye aslında kültürümüzde var olan fakat düşüncenin ve edebiyatın icra edildiği okuma meclislerini hayatımızdan çıkarmamızla birlikte yoğrulup düşünen zihinlerin yerini mülahaza edemeyen türeme anlayışlar aldı. Böylece düşünce ve edebiyat hafızamız çoraklaştı. Okuma hafızamızı kaybettik. Yani okuma kültürü bağlamında amelimizin bir medeniyetin kolonlarına dönüşeceği işin mutfağından uzaklaştık da ondan. Bu hafızayı kaybetmeyen bir kısmımız ise hislerine yenik düşmüş, öngörü tartıları bozuk, anlaşılmaz bir kibir ve ekâbire saplanarak herkes bizi okusun yaklaşımıyla kendilerine yüklenen misyonun ağırlığı altında ezilerek kendi insanının yörüngesinden bihaber çevresine fildişi kuleden bakıp kendini cam bir fanusun içine hapsetti de ondan. Yazarlardaki edebî nezaket ebedî olarak yok oluyor da ondan!

Her geçen gün kendin eve değerlerine yabancılaşan yazarlar çoğalıyor. İstatistikler ortada.  Sadece çeşitli mahfillerde yazanlardahi hakkıyla okusaydı çıtası daha yüksek olurdu okuma oranımızın. Biz yazarların okumuyor diye yakındığımız okur için ne kadar örneklik teşkilediyoruz? Çıkardığımız gürültü toplum olarak daha fazla okuyalım diye değil benim yazdıklarım daha fazla okunsun diyedir. Biraz ağır olacak belki fakat yazarların bir cüzzamlıdan kaçar gibi birbirlerinden kaçtığı başka ülke var mı?

Kitapta birçok ilginç konu var. Benim ilgilimi çeken “eğitim ahlakı.” “İnsanın hedefine varması bilmesi için ahlaki bir tekâmül ile kuşanmalıdır” diyorsunuz.  Bu ahlaki kuşanmayı biraz bize açar mısınız?

Eğitimin davranışsal olarak hızla olumsuz bir seyir içinde olduğu hepimizin malumu. Bir eylemin, hele eğitsel bir eylemin kimliği ancak o eylemin ahlakı ile kaim olur. Sürekli kalıcılık istiyorsak bilimsel ve akılcı gayretin yanında ahlaki uyumu gözardı etmemeliyiz. Ahlak her çabanın, yaşamsal her eylemin, her anlayışın libası olmadıkça insanî yani İslamî tekâmül’den söz edemeyiz. Ahlaktır bir toplumun harcı, toplumu değer olarak gelecek nesillere taşıyan… Bir düşüncenin, bir davranış biçiminin, bir olgunun ahlakî yanı göz ardı edildiği vakit yani harcı eksik olduğunda verilen çaba insanı, insanî değerlerden uzaklaştırır. İhya olma yolunda inşa edilen düşünce çürük olur.  

Şiir de sizin ilgi alanınız. Kitapta şiire de şaire de atıflar var. Şiirin toplum üzerindeki etkisinden söz eder misiniz?

Bir halkı tanımak, anlamak mı istiyoruz? Bütün ilimlerle olan ilişkisinden ve tarih arşivlerinden önce şiir ile olan münasebetine bakmalı… Çoğu zaman bir şiirdeki gücü kalın ciltli psikoloji kitaplarında bulmak mümkün değil. Yeri gelir; birkaç mısra, pedagoji kitaplarından daha öğretici ve faydalı olabiliyor. Sosyal gerçekleri bir sosyoloji kitabından daha iyi gösterebiliyor bize. Bir düşünelim, matematiğe ne kadar önem veriyoruz değil mi? Hâlbuki matematik ile birlikte diğer tüm bilimleri insan zihnine ancak edebiyat aşılar. Matematik zekânın çalışmasında etkiliyse şiir hem aklın hem de kalp mekanizmasının sağlıklı çalışmasında etkilidir. Hayatımızdaki bütün ilimlerinden daha az önemli değildir şiir. O zaman zihin karanlığının kabuğunu sözle vücut bulmuş gezegen olan edebiyatın kalbi şiirle kırmak mümkündür.

Peygamberimiz zamanında şiir, mü’minlerin İslam düşmanlarına karşı kullandığı etkili bir oktur. O dönem için yarışmalar düzenleyerek dereceye giren şairlerin şiirlerinin Kâbe’nin duvarlarında herkesin görebileceği şekilde görücüye çıkması, Peygamberimizin Hassân b. Sâbit,Kâ’b b. Züheyr ve Abdullah b. Revâhâ (r.a.)  gibi şairlerden “onların sözleri düşmana ok darbesinden, mızraktan daha tesirlidir” diye övgüyle söz ederek Hassân b. Sâbit’in şiirlerini okuması için Mescid-i Nebevî’de mekân ayırması bu etkinin en çarpıcı göstergesidir ve aynı zamanda şiirin toplum üzerindeki etkisi açından önemli tarihsel bir sürecin başlangıcıdır.

Yine kurtuluş mücadelesi verilirken Mustafa Kemal’in İstiklal şairi Mehmet Akif Ersoy’a ve dergisi Sebilürreşad’a şiirin tanıklığında yaratılan etkiden dolayı özellikle aktif rol vermesiyle üstadın camide ve cephede şiirin etkisiyle mücadeleye nasıl büyük katkı sağladığı aşikâr. Yani hem İslam’ın hem ülkemizin temellerinde şiirin harcı var ve bu temeller şiir üzerine inşa edilerek yükselmişken günümüzde şiire gereken ehemmiyetin verilmeyerek şiiri yaşam alanımızdan çıkarmak akıl kârı değil.

Okumak önemli bir eylem. Okumadan meydan okumak mümkün değil. “Kitapta okumayan bir insanın hak ile münasebeti sıfırdır diyorsunuz.”  Bu çok iddialı bir cümle. Bunu biraz bize açar mısınız?

Çevremize şöyle bir bakıp tefekkür ettiğimizde bu münasebeti sıfırdan kurtaracak o kadar çok hazine varki. Bu hazinelerin hangisine bakarsanız bakın size Hakk’a götürür ve bu hazinelere açılan bütün kapıların anahtarı okumaktır.

İnsan kendini tanımaz, kim olduğunu anlamazsa, Hakk’a olan kulluğunu ifaetmek için acz ve muhtaçlığını her an, her şeyiyle bilmezse… Kainatı, kainat içinde zerre olan kendini bilmeye açılan kapıları okuma vesilesiyle aralamazsa kendini ne bilsin? Kendini bilmeyen Hakk’ı ne bilsin?Ancak şuurlu olmak o dur ki okuyarak hakkın kuşatıcılığını görebilirsin.

Son olarak, “İkra ile Uyanmak” isimli eseriniz hakkında neler söylemek istersiniz?

“İkra ile Uyanmak” Kendimde saklı olduğunu bilmediğim zihnimdeki ve kalbimdeki defineye ulaşmak için yaptığım kazıdır. Hayatı en iyi okuyabilmeye götüren yol, yine okumak değil midir?  Eylemlerin en ilahi ve samimi olanı, ilk uyanış, ilk silkiniş, aydınlanmanın ilk tohumu…

Kendimizi keşfetmenin en güzel yoludur ikra. Kendimizi keşfetmenin yolu ile tanıştığımız zaman zaten yolumuz aydınlanmaya çıkar. Doğrusu “İkra ile Uyanmak” benim için bir uyanıştır, umarım okuyanların uyanışına da vesile olur.

Behçet Gülenay kimdir?

Bir yazar kendini nasıl ve ne şekilde tanıtır? Doğrusu bu konuda çok başarılı değilim. Onun için bu sorunuza bir şiirimden bir bölümle cevap versem inşallah uygun düşer.

Ben oğlunun cesedini sırtlayan bir anneyim

İbrahim bilinciyle giydim esvaplarımı

Acıkınca helvadan putunu yiyen kavimden değilim

Mermer ve granit kayalarla besleniyorum....

Kaynak:HÜR24 Haber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum