Bu Dolunay’dan korkmalı mıyız?
NASA’ya göre 14 Kasım'daki dolunay yalnızca 2016'nın değil, aynı zamanda 21. yüzyılın en yakın dolunayı olacak. Ay’ı 25 Aralık 2034'e kadar bir daha bu kadar yakından görmeyeceğiz.
21. yüzyılın en yakın Süper Ay'ı, çeşitli korkuları da beraberinde getirdi. Bugün bile birçok insan dolunayın mistik güçlerinin insanlarda psikiyatrik rahatsızlıklar, intiharlar, cinayetler, acil servislik vakalar, trafik kazaları, spor müsabakalarında kavgalar, köpek ısırmaları ve bunlara benzeyen bazı garip ve olağandışı davranışları ve olayları tetiklediğine inanıyor. Fay hatlarını tetikleyerek depreme neden olacağını düşünen de var; dolunay çıktığında, sivrilen kulakları uzayan tüyleriyle insanoğlunun bambaşka bir varlık olacağına inanan da...
Yüzyıllardır var olan bu korkuların gerçeklik payı nedir? Dolunayın insan davranışları üzerindeki etkisi tamamen astronomik ve psikolojik bir şehir efsanesiyse o zaman neden birçok insan böyle bir etkinin varlığına inanıyor?
DOLUNAYIN OLDUĞU GECE GERÇEKTEN GARİP ŞEYLER OLURMU?
Uzman Klinik Psikolog ve Hipnoz Uzmanı Mehmet Başkak, bu korkunun muhtemel sebeplerini şöyle açıklıyor.
“Bilimsel açıdan baktığımızda insanlar "yanılsamalı korelasyon" olarak adlandırılan ve gerçekte olmadığı halde iki şey arasında olduğuna inanılan bir algının kurbanı oluyorlar. Mesela, eklem ağrıları olan birçok kişi yağmurlu havalarda ağrılarının daha da çok arttığını iddia ederler ama bilimsel araştırmalar böyle bir bağlantının varlığını teyit etmiyor. Sıcak yaz günlerinde otobanlarda gördüğümüzü zannettiğimiz su birikintileri de aynı şekilde. Yanılsamalı korelasyonlar, bazen bize olmayan bir şeyi varmış gibi gösterebilir.
Yanılsamalı korelasyonlar kısmen beynimizin daha çok gerçekleşmemiş olaylara değil de gerçekleşmiş olaylara konsantre olma ve onları hatırlamaya daha çok yatkın olmasından ileri gelir. Gökyüzünde dolunayın olduğu bir gece gerçekten garip bir şey olduğunda, hemen bu durumun farkına varırız, başkalarına bunu anlatır ve kendimiz de hep hatırlarız. Böyle davranmamızın sebebi bu tür olayların kafamızda zaten var olan önyargıyla uyumlu biçimde gerçekleşmiş olmasıdır. Bu konuyla ilgili yapılan bir araştırmada dolunay etkisine inanan psikiyatri bölümü hemşireleri, bu etkiye inanmayan hemşirelere göre, dolunayın olduğu gecelerde hastaların garip davranışlar sergilediğine dair daha çok notlar yazmışlardır. Bunun aksine, dolunayın olduğu fakat hiçbir sıra dışı olayın olmadığı gecelerde, bu olaysızlık hali hafızamızdan hemen siliniverir. Olayları seçici bir şekilde hatırladığımız için, hatalı bir şekilde dolunayla garip olaylar arasında bir bağlantı olduğu algısına kapılırız.
Öte yandan dolunay etkisi önceden gerçekte var olan ufak bir bilgiye dayanıyor olabilir. Dış mekan aydınlatmasının olmadığı modern çağ öncesi dönemlerde, dolunayın parlak ışığı ruhsal rahatsızlıkları olan insanlarla birlikte dışarıda yaşayan insanları uykusuz bıraktığı düşünülüyor. Uykusuzluk, mesela [önceden manik depresyon olarak bilinen] bipolar bozukluk gibi bazı psikolojik sorunları olan insanlarda dengesiz davranışların ortaya çıkmasını tetiklediği için, çok eski zamanlarda dolunayın varlığıyla garip olayların meydana gelmesi arasında bir bağlantı kurulmuş olabilir.
SUYUN GÜCÜ MÜ DEVREDE?
Aristoteles ve Büyük Plinius'un ardından, psikiyatr Arnold Lieber gibi bazı çağdaş yazarlar, dolunayın insan davranışları üzerindeki varsayılan etkilerinin, dolunayın su üzerindeki etkisinden kaynaklandığını ileri sürdüler. Sonuçta, insan vücudunun yüzde 80'i sudan oluşuyor. Belki de ayın dengesiz sihri, sinir sistemimizdeki su moleküllerinin dizilimini bir şekilde bozmasıyla ortaya çıkıyor.
Ama bu açıklamayı, yani ayın su üzerindeki etkisinin bizde davranış değişikliklerine sebep olduğu varsayımını, çürüten en az üç tane sebep var. Öncelikle, ayın yerçekimsel etkileri, davranışlar üzerinde dikkate değer bir fark oluşturmak şöyle dursun, beyin aktivitemiz üzerinde bile bir etki bırakamayacak kadar küçük. Ayın yerçekimsel etkisi okyanuslar, göller gibi sadece açık su kütlelerini etkilerken, insan beynindeki su gibi kapalı alanlar içindeki sulara etki etmiyor. Ayrıca Ay’ın yerçekimsel etkisi, bizim ayı göremediğimiz ve yeni ay olarak bilindiği zamanlarda da, en az dolunayda olduğu kadar güçlü.
Florida International Üniversitesi, Colorado State Üniversitesi ve Saskatchewan Üniversitesi'nden psikolog ve astronomlar dolunayın insan davranışları üzerinde tutarlı biçimde aynı etkilere sahip olup olmadığını bulmaya çalıştılar. Sonuçta, bu araştırmaların hiçbirinde böyle bir etkinin varlığına dair bir kanıta ulaşamadılar. 37 araştırmanın sonuçlarını birleştirerek ve bu sonuçlara tek büyük bir araştırmanın sonuçları olarak değerlendiren bu araştırmacılar dolunayın suç işleme vakaları, intiharlar, psikiyatrik problemler ve kriz merkezlerini aramayı gerektirecek durumlar gibi olağanüstü gelişen olaylarla hiçbir ilgisinin olmadığı sonucuna vardılar.
KORKUYU MEDYA VE SİNEMA BESLİYOR
En başta, medyada konuyla ilgili yer bulan yayınlar bu inanışın yaygınlaşmasında önemli bir rol oynuyor. Hollywood'un onlarca korku filminde dolunayın olduğu gecelerde adam yaralama, silahla birini vurma ya da psikotik reaksiyonlar gibi tuhaf ve korkutucu olaylar çok sık işleniyor.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Günümüzde dolunayın insan davranışları üzerindeki etkisi asılsızdır.”
ORTA ÇAĞ DÖNEMİNDE AVRUPA'DA YAYGINDI
Birçok insan yüzyıllar boyunca geceleri olup biten sıradışı olayları anlatırken, "bu gece gökyüzünde mutlaka dolunay var" cümlesini kullanmıştır. Roma mitolojisindeki ay tanrıçasının adı Luna'ydı. İngilizce'de deli, çılgın anlamına gelen "lunatic" kelimesi "luna" kelimesinden türemiştir. Yunan filozof Aristoteles ve Roma'lı tarihçi Büyük Plinius beynin insan vücudundaki en "sulu" organ olduğunu söylemişler ve bu nedenle beynin, dalgaların oluşmasını tetikleyen ayın kötücül etkilerine karşı en çok hassasiyeti olan organımız olduğunu belirtmişlerdir. "Transilvanya etkisi" olarak da bilinen dolunayın garip olayların oluşmasını tetiklediğine dair inanç, insanların gökyüzünde dolunay varken kurt adamlara ya da vampirlere dönüştüğüne dair güçlü bir kanaatin olduğu, Orta Çağ döneminde Avrupa'da oldukça yaygındı.
Kaynak:HÜR24 Haber
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.