Çocuk Vakfı Uyardı: "Çocuklarımızı Koruyalım"
Çocuk Vakfı, 15 Temmuz 2016 terör ve darbe girişiminin şiddet görüntülerinden çocukların korunması amacıyla uzmanların görüşüne başvurdu ve öneriler hazırladı.
Televizyonda şiddet ve terör sahnelerinin ağırlıklı olarak sergilendiği şu günlerde, ailelerin çocuklarını medya ortamında korumaları büyük önem taşımaktadır. T.B.M.M’nin bombalanması gibi, çocuk tarafından anlaşılması mümkün olmayan bu sıradışı haince saldırıdan, yaşına ve kişilik özelliklerine göre çocuklar farklı düzeyde etkilenebilir. Başta uyku düzenleri bozulabilir. Travma sonrası stres bozukluğuna bağlı olarak çocuk, zihnindeki örseleyici olayları sık sık düşlerinde ve oyunlarında tekrarlayarak o olaylara karşı bir duyarsızlaştırma, böylece zorlanma ile başetme gücü geliştirebilir. Bu nedenle bugünlerde ailelerin çocuklarını prime-time haber programlarından korumaları, onları olabildiğince başka faaliyetlere yönlendirmeleri, zorunlu durumlarda sınırlı açıklayıcı bilgilerle rahatlamalarını sağlamaları önemlidir.
Prof. Dr. Kemal Sayar Marmara Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Başkanı
15 Temmuz gecesi Türkiye bu toprağın gördüğü en büyük kötülüklerden birisini yaşadı ve halkın iradesi bir grup çeteci tarafından gasp edilmek istendi. O günden bu yana bu travmadan iyileşmeye çalışıyoruz ancak ortaya çıkan ayrıntılar darbeci çetenin sınır tanımaz vahşet ve acımasızlığını daha da görünür kılıyor.
Televizyondan veya internet ortamından vahşet görüntülerini izledikçe içimiz öfkeyle doluyor, yetişkinler olarak bile bununla baş etmekte zorlanıyoruz. Çocuklarımızın bu kötülüğü anlamaları ve iç dünyalarında bir yere oturtmaları ise çok daha zor. Kendisini korumakla görevli bir askerin nasıl olup da kendi halkının üzerine ölüm yağdırdığını bir çocuk kavrayamaz. Güven duygumuzu aşındıran bu elim olay bizim iç dünyalarımızı meşgul ediyor ama çocuklarımızı korumamız gerek.
Ülkemizin şer güçler tarafından artık geri dönülemeyecek bir biçimde hırpalandığı fikri bir çaresizlik ve umutsuzluk düşüncesine geçit verebilir. Çocuklarımızı herşeyin kontrol altında olduğu, gelecek günlerin bize güzel şeyler getireceği yolunda umutlandırmayı başarmalıyız. Onları soruşturma haberleriyle ve darbe ayrıntılarıyla yalnız bırakmamalı, yaşlarına uygun programlar seyretmelerini sağlamalıyız.
Bizi ve çocuklarımızı hayatta tutan şey umuttur. Onlarla daha çok uyun oynayalım, onlarla daha çok zaman geçirelim. Unutmayalım ki ikincil travma denen bir süreçle haberler üzerinden de çocuklarımız ruhsal açıdan örselenebilir. Onları hazmetmekte zorlanacakları yoğunlukta materyalle baş başa bırakmayalım. Zor zamanlarda ruhsal olarak onların yanında olalım.
Prof. Dr. Selda Fatma Bülbül Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Sosyal Pediatri Bilim Dalı Başkanı
Şiddet; öfke, kin, düşmanlık gibi duyguların güçlenerek etkinlik kazandığı saldırgan davranışların en uç noktasıdır. Son yılların önemli bir halk sağlığı sorunu olan şiddet çocuklarda yaşam kaygısı uyandıran en önemli faktör olarak hayatımızda yerini almıştır. Çocuk ve şiddet bir biri ile bağdaşmayan iki kavramdır. Çocuk sosyal bir çevrede doğar, çevrenin şartlarıyla şekillenir, din, ahlak ve hukuk gibi toplumsal kurallarla büyür. Çocuğun içinde yaşadığı sosyal çevre onun davranışlarını etkiler.
Özellikle bugünlerde ülkemizde yaşanan hain saldırılar ve terör olayları hepimizi derinden yaralarken çocuklarımızın bu durumdan etkilenmediğini düşünmek olanaksızdır. Çocuklar çevrelerinden ve kitle iletişim araçlarından bu olayları duyuyor ve kendi dünyalarında algıladıkları şekli ile büyük korkular yaşıyor olabilirler. Korku, terör saldırıları karşısında verilen en normal tepkidir. Terör eylemlerini medya üzerinden uzun süre takip eden çocuklar daha fazla kaygı bozukluğu yaşamaktadır. Bu çocuklarda; uyku sorunları, kabuslar ya da depresyon görülebilmektedir. Özellikle okul çağı çocuklarında terör saldırılarından sonra gelişen travma sonrası stres bozukluğunun başlıca nedeni bu olumsuz haberlere “aşırı maruziyet” olarak gösterilmektedir.
Yaşam kaygısı, korku, açlık, şiddete tanık olma çocuklarda insani değerleri de aşındırır. İnsan sevgisi, kişilere saygı, acıma, hoşgörü, vb. gibi değerlerin yerini saldırganlık, acımasızlık, sorunları şiddet kullanarak çözme davranışı almaya başlar. Çocukluk ve adolesan dönemlerini daha sorunlu geçirmelerine, kariyerlerinin ve kişilik gelişimlerinin olumsuz etkilenmesine yol açabileceği de unutulmamalıdır. Yoğun toplumsallaşma ve öğrenme döneminde olan çocukların ve gençlerin, sağlığı olumsuz etkileyebilecek bilgi, tutum, davranış içeren bir medya ortamından uzak tutulması fiziksel ve ruhsal optimal kollektif sağlığa ulaşmak için gerekliliktir.
Gerçek acıtır, önemli olan “acıtan gerçeği” benimsememektir. Doğru ilk adım bilgiyi paylaşmak, sonraki adım ise ortaklaştırılmış bir “itiraza” dönüştürmektir. Ancak bu sırada bu olayları aileleri ile birlikte tüm ayrıntıları ile an be an izleyen çocukların olumsuz yönden etkilenebileceği de unutulmamalıdır. Çocuğu karşılaşacağı, tanık olacağı ve/veya izleyeceği şiddetten korumak toplumsal bir sorumluluktur. Bunu sağlamak, tek tek birey olarak bizlerin, ülkenin, basın yayın kuruluşlarının ve aydınlar ile yönetenlerin görevidir.
Bu özel dönemde ailelere düşen görev, öncelikle aile içindeki iletişimin güçlendirilmesi, aile üyelerinin birbirine özen göstermesi ve barışçıl bir dil kullanması olmalıdır. Anne-babaların çocukların olaylarla ilgili duygu ve düşüncelerini anlamaya çalışmaları, çocuk korkuyorsa, çocuğun korkusunu dikkate alarak, olağandan daha fazla ilgi ve yakınlık göstermeleri, onların anlayacağı bir dil ile olayları anlamalarını sağlamaları uygun olacaktır. Çocuklarla birlikte olmak için her fırsat değerlendirilmelidir. Bu yakınlık rahatlatıcı ve güven vericidir. Terör saldırılarıyla ilgili haberlere aşırı derecede maruz kalmak ya da yetişkinlerin bu konuyla ilgili konuşmalarını duymak çocukların hassasiyetini arttırabileceğinden bu konularda daha dikkatli olunmalı ve çocuklar mümkün olduğunca bu medya ortamlarından uzak tutulmalıdır.
Psikolog Belkıs Ertürk
Yaşadığımız ve bütün ülkeyi etkileyen bu darbe girişiminin bazı görüntülerine televizyonda çocukların da muhatap olması nedeniyle sürecin izlenmesi gerekir. Bununla birlikte çocuklarımızı internet ve sosyal paylaşım sitelerindeki görüntülere de maruz bırakmamalıyız. Şiddet içeren görüntüleri izlemek ve parçalanmış cenazelerin fotoğraflarına maruz kalmak yetişkinleri etkilediği gibi çocukların etkilenme düzeyini de arttırıyor.
Ebeveynlerin sakin kalabilme eşiği çocukların da yatışmasını sağlayabilir. Bu görüntülere maruz kalan çocuklar için aileler hikâye tekniğini kullanabilir. “Yaşanılan her anı hikâyeleştirerek iyi ve kötü askerler birbirleriyle mücadele etti ve iyiler kazandı.” gibi ifadeler kullanmak çocuğun zihninde oluşan olumsuz şemaların değişmesine yardımcı olabilir. İstanbul ve Ankara’da süpersonik ses patlamalarına maruz kalan çocuklar için “Kötü adamlar bunu yapıyorlar, bomba atıyorlar; şimdi herşey iyi olacak ve biz oyun oynayalım, boyama yapalım.” benzeri ifadeleri de kullanılabilir.
Çocuklar yetişkin medyası yerine çocuk medyasına yönlendirilebilir. Çocukların kendilerini iyi hissedebilecekleri filmler izleyebilirler. Bu tür yayınlar hayat akışının çocuklar için normalleşmesini kolaylaştırabilir. Bu dönemde televizyonlara büyük sorumluluk düşüyor. Çünkü bu görüntüleri ardı ardına televizyonda görmek travmaya en uzak halkada kalan çocukları bile olumsuz etkileyebilir.
Çocuklar travmaya farklı derecelerde maruz kalabilirler. Anne ve babaları bu olayda şehit düşenlerin çocuklarının kaygı ve yas süreçleri uzayabilir. Şiddet görüntülerini izleyen yaralananların çocukları ve televizyonda izleyen çocukların tepkileri de artabilir.
15 Temmuz sürecine tanık olan çocuklarda travmatik bazı etkiler oluşabilir. Aşırı korku, gece uykuda bölünme ve uyumayı reddetme, anne ve babadan ayrılamama, yeme düzeninde aniden ortaya çıkan iştahsızlık, mutsuz ve endişeli ruh hali, kaygı, bedensel ağrılar, ani çıkan seslere verilen şiddetli tepki gibi belirtiler görülebilir. Bu tepkiler geliştiyse bir uzmandan yardım alınmalıdır.
Çocuk Vakfı’ndan Öneriler:
“15 Temmuz 2016 terör ve darbe girişimi sonrası medyada yer alan ve çoğunluğu şiddet içeren görüntülerden öncelikle çocukların korunması gerekir. İçinde bulunduğumuz gergin ve kırılgan günlerde çocukların medya ilişkisinin yeniden gözden geçirilmesinde yarar vardır. Bu konuda birinci derecede sorumluluk ailenindir.
Medyanın terör ve darbe girişimini bütün yönleriyle görünür duruma getirmesini saygıyla karşılıyoruz. Buna karşın, televizyon yayınlarında evrensel Çocuk Hakları ölçütü olan “çocuğun öncelikli yüksek yararı”na uygun yayın yapılmasına özen gösterilmesi gerekmektedir. Medyada özdenetimin artırılmasını, “çocuğun öncelikli yüksek yararı” ölçütüne yönelik uyarılara ve uzman görüşlerine yer verilmesini öneriyoruz.
Türkiye’de toplumsal psikoloji normalleşene kadar Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Millî Eğitim Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, Üniversiteler, Yerel Yönetimler ve Sivil Toplum Kuruluşları iş birliğinde çocuklara ve gençlere önleyici ve koruyucu psikolojik danışmanlık desteği için çalışmalar başlatılmalıdır. Bu çalışmalar örgün eğitimi kapsayacak şekilde yürütülmelidir.”
Kaynak:HÜR24 Haber
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.