Direniş hareketleri ekseninde Filistin
SDAM başta Filistin'deki ulusal ve İslami direniş hareketleri olmak üzere Filistin'in işgali, İslam'la tanışması gibi konuları ele alan bir çalışma hazırladı.
SDAM adına Muhittin Ay tarafından hazırlanan çalışmada ayrıca Filistin'in İslam'la tanışması, Filistin'in işgali, intifada hareketleri, Arap-Siyonizm savaşları gibi konular ele alındı.
SDAM'ın yaptığı çalışma şöyle:
Filistin, adını milattan önce 12. yüzyılda kavimler göçü sırasında deniz yoluyla buraya gelen Filist'lerden alır. Bugün işgal altında olan Filistin toprakları Siyonist rejim tarafından Gazze ve Batı Şeria şeklinde iki bölgeye ayrılmıştır. Bu iki bölgeyi birbirine bağlayan kara parçası mevcut değildir.
İslami kaynakların çizdiği haritaya karşı günümüzde Filistin, Ürdün nehrinin batısından Akdeniz'e kadar uzanan Batı Şeria ve Gazze ile birlikte siyonist rejimin üzerine kurulduğu bütün topraklar olarak bilinmektedir.
Filistin'in İslam idaresine katılması
Hazreti Resulullah'ın Miladi 620'de Miraç mucizesindeki ilk durağı olan Kudüs'te bütün peygamberlere namaz kıldırması Müslümanlar için buranın önemini arttırmıştır. Hazreti Peygamberin Medine döneminde çevre ülkelerin krallarına gönderdiği davet mektuplarının muhataplarından biri de Busra emiri Şurahbil'dir. O dönem Filistin toprakları da Şurahbil bin Amr el-Gassani'nin idaresindeydi.
Kısa sürede Gazze topraklarının ve Filistin'in güneyinin İslam orduları tarafından fethedilmesi üzerine büyük bir ordu ile Müslümanlara karşı harekete geçen Bizans, 634 yılındaki Ecnadeyn Savaşı ile kesin bir şekilde yenilgiye uğratılmıştır. Bu zaferle Filistin ve Suriye toprakları Müslümanlara kapılarını açmıştır. Bizans'a karşı 630'da elde edilen Yermük zaferi, Kudüs kapılarının Müslümanlara açılmasının önündeki engelleri kaldırmıştır.
Kudüs'ün Müslümanlar tarafından fethi 638 yılında Hazreti Ömer döneminde barış yoluyla gerçekleşmiştir. Şehrin patriğinin talebi üzerine Kudüs'ün anahtarları Hazreti Ömer'e teslim edilmiş, Patrik ve yanındaki heyete cizye ve haraç ödemeleri karşılığında ahitname verilmiştir. Kudüs'ün sulh yolu ile alınmasıyla Filistin'in tamamen İslam idaresine geçiş süreci tamamlanmıştır.
Filistin sorununun ortaya çıkışı
Dünyanın farklı bölgelerinde çeşitli ülkelerin uyruğu olarak yaşayan Yahudilerin kendilerine ait bir devlet kurma fikrinin oluşmasında Fransız İhtilali etkili olmuştur. Avrupa'da artan milliyetçi söylemler Yahudilerin dünya cenneti olan "siyon" a dönüş fikrini güçlendirmiştir. Siyonizm hareketini başlatan Theodor Herzl, 1897'de Basel'de toplamayı başardığı 1. Dünya Siyonist Kongresi'nde siyonizmin programını ilk defa net bir şekilde ortaya koymuştur. 1880-1890'larda Rusya'da Yahudilere yapılan bu zulümler bu düşüncenin güçlenmesine neden olur. 1882-1903 yılları içinde Filistin'e ilk önemli Yahudi göçü gerçekleştirildi. Bu göçlerin finansmanında Baron Edmund De Rotschild ve Baron Murcie De Hirch ikilisinin kurduğu Yahudi Kolonileşme Birliği'nin (JCA) aktif çalışmaları etkili olmuştur. Rotschild ve Hirch, Filistin topraklarında kolonileşmeyi kolaylaştırmak için devlet memurlarına rüşvet vermişlerdir.
İkinci göç dönemi 1905-1914 yıllarında gerçekleştirildi. Bu göçmenlerin tarım ve ekonomi alanında daha kurumsal bir şekilde teşkilatlanmaları bu göçün daha bilinçli olduğunun göstergesiydi. Zira Yahudiler Filistin'de kalıcı olmak istiyorlardı. Sistemli göçlerle birlikte Filistin'de Yahudi nüfusunda ciddi artışlar meydana gelmiş, 1881'de 14 bin 731 olan Yahudi nüfusu 1901'de 23 bin 662'ye ve 1914'te 38 bin 754'e ulaşmıştır.
Siyonizm hareketinin ortaya çıkış zamanında Filistin toprakları Osmanlı yönetimi altında bulunduğundan Siyonist liderler Osmanlı'daki idarecilere Filistin'in para ile satılması fikrini götürmüşlerdir. Theodor Herzl başkanlığındaki bir heyet iki defa İkinci Abdülhamit nezdinde girişimde bulunmasına rağmen bu talepleri reddedilmiştir. 1908'de meydana gelen darbe Yahudiler için büyük bir ümit oldu ve Yahudilerin Filistin topraklarına göçü sistemli bir şekilde devam etti. Darbeyle yönetime gelen İttihat Terakki'nin Yahudi göçüne dolaylı desteği, Araplarda tersine bir milliyetçiliğin gelişmesine sebep oldu. Araplarda milliyetçilik akımının başını çekenlerin Filistinli olması siyonistlerin Filistinlilerin topraklarında gün be gün artan etkinliklerine tepkinin sonucuydu. Avrupalı ülkeler ise bu süreçte siyonistlerin yanında yer alarak Osmanlı devletini zayıflatmayı ve bu şekilde Ortadoğu coğrafyasını kontrol altına almayı amaçlıyorlardı.
Siyonistlerin uluslararası arenada tanınmalarını sağlayan en önemli fırsat İngiltere'nin Birinci Dünya Savaşında Rusya'yı savaşta tutmak, ABD'nin savaşa katılmasını sağlamak maksadıyla Siyonistlerden destek beklemesiydi. Zira Yahudiler gözlerden uzak bir şekilde ABD devletinde önemli makamları ele geçirmiş ve dünya üzerinde birliklerini oluşturarak ekonomik anlamda güç sahibi olmuşlardı.
Londra'daki Siyonistlerin sözcüsü Weizman'ın çabalarıyla Siyonistler ile İngilizler Balfour Deklarasyonunu ilan etmişlerdir. Kasım 1917'de yayınlanan Balfour Deklarasyonu ile İngiltere Filistin'de Yahudi milli devletinin kurulmasını kabul etmiştir.
Birinci Dünya Savaşının itilaf devletleri tarafından kazanılması sonucu Osmanlı devleti ordularının Filistin topraklarından çekilmeleri üzerine 31 Ekim 1917'de Mareşal Allenby komutasındaki İngiliz ordusu Filistin'in Bi'russebi yöresini ele geçirdi. Kudüs'ü korumak için Osmanlı devleti bir ordu kurma girişiminde bulunduysa da başarı sağlanamadı. 11 Aralık 1917'de şehre giren Allenby çevresindekilere Haçlı seferlerinin ancak şimdi bittiğini söylemiştir.
Bu işgal 1948'e kadar devam edecek manda yönetiminin başlangıcıdır. 1. Dünya Savaşından sonra manda yönetimi altında devam eden İngiliz işgali, Siyonizm açısından israilin yapılandığı dönem olması itibariyle hayati önem taşır.
İkinci Dünya Savaşı'nın başlaması Filistinliler için daha karanlık günlerin başlangıcı olur. İngilizler Siyonistlerin teşkilatlanmalarını tamamladıklarını anladıklarından manda yönetimini 15 Mayıs 1948'de sona erdireceğini açıklar. Taksim kararını kabul eden Siyonistler ise toprakları işgal edip Filistinlileri katletmeye başlar. Bu dönemde Filistinlileri vatanlarından atmak için onlarca katliam gerçekleştirirler. Bu katliamlardan biri de silahsız ve savunmasız bir şekilde katledilen Deir Yasin köylüleridir. Siyonistler İngiliz mandasının sona ermesine saatler kala gece yarısı Tel Aviv'de bir "İsrail devleti" kurduklarını ilan ederler. ABD yönetimi 11 dakika sonra israili tanırken SSCB ise bir gün sonrasında bu devleti tanıdıklarını açıklamıştır.
1948 Savaşı
Siyonist rejimin kurulmasından birkaç saat sonra Arap birliği siyonist rejime savaş açtı. Mısır, Ürdün, Suriye, Lübnan ve Irak kuvvetleri üç yönden işgalci rejime karşı saldırıya geçtiler. Halklarının zorlaması ile harekete geçen Arap orduları birçok yönden ilerlemeler kaydettiler. Kudüs şehrinin siyonist mahalleleri dahi Arapların eline geçmesine rağmen İngilizlerin barış planı yüzünden savaşmakta isteksiz olan Arap orduları savaşı durdurarak Tel Aviv'e 35 km kalmışken savaşı durdurup barış görüşmelerine başladılar. Barış süreci sırasındaki dört haftayı iyi değerlendiren Siyonistler batıdan gördükleri silah yardımı ile anlaşmayı bozarak tekrar işgal ve tedhişe devam ettiler. Barış görüşmesi sonucu varılan ateşkese rağmen siyonist rejim savaşı sürdürerek Arapların elde ettiği toprakları geri aldığı gibi bütün Filistin'i işgal etti. Sina yarımadasını ele geçiren siyonist rejim savaşa katılan her Arap ülkesiyle ayrı mütareke imzaladı.
Altı Gün Savaşı
1966'da Suriye'de Baas Partisinin iktidara gelmesi ile beraber Suriye ve Ürdün üzerinden siyonist rejime yönelik gerilla eylemlerinin artmasını bahane eden işgal rejimi, 5 Haziran 1967'de tarihe "6 Gün Savaşları" olarak geçen savaşı başlatır. Bu savaşla Filistin'in 1948-1949 savaşında geriye kalan ve yüzde 22'sini içeren Doğu Kudüs, Gazze ve Batı Şeria; Mısır'da Sina Yarımadası, Suriye'de Golan Tepeleri siyonist rejimin işgali altına girdi. Bunun üzerine 7 Haziran'da Ürdün, 8 Haziran'da Mısır, 9 Haziran'da Suriye koşulsuz ateşkes isteğinde bulundu. Siyonist rejimin, Golan tepelerini tamamen istila etmeyi istemesinden dolayı savaş 10 Haziran'da sonra erdi. Bu savaş ile Arap milliyetçiliğinin batılılar tarafından üretilen efsanesi Cemal Abdunnasr önce istifa etmiş sonra istifadan vazgeçerek 1970'e kadar başkan olarak kalmıştır. Ayrıca siyonist rejim Doğu Kudüs'ü işgal etmiş, Yahudi yerleşim yerlerini artırarak Filistin'i parçalamıştır.
1973 Arap-Siyonist rejim Savaşı
1973 Arap- Siyonist rejim savaşının önemli sonuçlarından biri de Arap ülkelerinin petrolü bir silah olarak kullanmaya karar vermeleridir. Bütün dünyada yaşanan petrol krizi özellikle ABD ve Japonya'yı sarsmış ancak kriz kısa sürede atlatılmıştır. 73 savaşı sonunda Mısır Sina yarımadasını işgalden kurtarmakla beraber ABD ile yakınlaşma sürecine girmiştir.
Savaş sonucunda Mısır lideri Enver Sedat ile siyonistler arasında ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'in "mekik diplomasisi" sonucunda barış görüşmeleri yapılmaya başlandı. Mısır devlet başkanı Enver Sedat ve Siyonist Başbakan Menahem Begin arasında 26 Mart 1979'de Camp David barış antlaşması imzalandı. Bu antlaşmaya göre beş yıl içinde Filistinlilere özerklik hakkı verilecek, Siyonist rejim, Sina yarımadasından çekilecek buna karşılık Mısır Devleti de siyonist rejimi tanıyacaktı. Bu antlaşma sonucunda ilk defa bir Arap devleti siyonist rejimi resmen tanırken bu vesileyle siyonist rejim, batı sınırlarını güvence altına almayı başardı. İşgalci rejimin, Filistin topraklarındaki meşruiyeti sağlamlaştı. İşgalciler, Kudüs'ü Yahudileştirmeyi ve Filistin topraklarını ilhak etmeyi sürdürdü.
Birinci İntifada (1987-1993)
Mısır'ın siyonist rejimi tanıması, işgalci rejimin Lübnan'ı işgal etmesi, FKÖ liderliğinin Tunus'a taşınması, FKÖ gerillalarının Yemen ve Cezayir'e yerleşmesi sonucunda Batı Şeria ve Gazze'deki Filistin direnişi oldukça güçsüzleşmişti. Sahipsiz kalan Filistinlilerin öfkesi, Gazze'de bir Yahudi'nin kamyonetiyle Filistinlilere çarpması sonucunda dört Filistinlinin şehadetine dokuzunun da yaralanmasına sebep olmasıyla beraber artarak intifadanın başlangıcı oldu.
Filistinliler için ümitlerin kesildiği bir dönemde başlayan İntifada hareketi kısa sürede tüm Filistin topraklarına yayılır. Dünyanın siyonist terörüne sessiz kaldığı, Arapların işgal rejimine karşı yenilginin utancını yaşadıkları bir dönemde başlayan intifada, Filistin meselesinin tekrar dünya gündemine gelmesine vesile olur. Dünyanın desteğini alarak işgale devam eden siyonistlere karşı Yaser Arafat'ın "küçük generallerim" dediği çocukların öncülüğünde başlayan intifada, işgal rejimini dünya kamuoyu nezdinde zor duruma düşürür. İntifada tüm hızıyla sürerken SSCB'nin dağılması ve akabinde meydana gelen Körfez Savaşı Filistin davasının dünya kamuoyundaki seyrini tekrar değiştirir. Birinci intifada da Filistinliler nezdindeki en önemli olaylardan biri de İslami Direniş Hareketi HAMAS'ın Filistin'deki mücadele sahasında aktif rol oynamaya başlamasıdır. İntifada sürecinde HAMAS Filistinlilerin eylemlerini yönetmede adeta motorize güç haline dönüşür.
Oslo Görüşmeleri
Birinci İntifadadan sonra İsrail İşçi Partisi önderlerinden İzak Rabin ve Şimon Peres, Arafat ile barış masasına oturmanın kendi yararlarına olacağına dair düşünceleri onları Oslo Görüşmelerini başlatmalarına neden oldu.
Bu müzakerelerin ilk etabında siyonit rejim ve FKÖ, karşılıklı olarak birbirlerini tanıdılar. FKÖ şiddet kullanmaktan vazgeçeceğini taahhüt ederken işgal rejimi, Filistin tarafına özerklik verilmesini 5 yıl içinde de bağımsız Filistin devletinin kurulmasını kabul etti.
Siyonit rejim, Oslo görüşmeleri adı altında gerçekleştirdiği bu anlaşma ile Filistin'de yükselen İslamî hareketi baltalamayı planlıyordu. Zira işgalci rejim, kuruluşundan bu yana topraklarını ve nüfuzunu artırmaktan başka bir hedef gözetmedi. Oslo görüşmelerinin arkasında yatan asıl hedef de bu olduğundan sözde barış görüşmeleri Arafat'ın verdiği tavizler dışında Filistinliler için herhangi bir kazanca dönüşmedi.
Siyonist rejim, bu anlaşmanın akabinde Filistin topraklarına utanç duvarını örerek Filistin halkını birbirinden ayırdı. Bu süreçte Yahudi göçünü hızlandıran siyonist rejim, Doğu Kudüs'te de Yahudi nüfusunu artırdı.
İkinci İntifada
Tarihler 2000 yılını gösterirken İsrail Likud Partisi Genel Başkanı Ariel Şaron, kalabalık bir grupla el-Aksa Camii'ne girince İkinci İntifada başladı. Beyrut Kasabı Ariel Şaron'un bu provakatif eylemine Filistin halkı intifada ile cevap verdi. Şiddetin dozunu artıran siyonist rejime karşı Filistinli İslami direniş grupları istişhad eylemleri ile cevap verdi.
Filistinlilerin direnişi karşısında 2001'de seçimi kazanan Şaron, Filistinlilere karşı katliamlara girişti. Özellikle Batı Şeria'nın Cenin bölgesi işgalci çeteler tarafından dümdüz edilerek yüzlerce sivilin vahşice katledilmesine sahne oldu.
2009 Furkan Savaşı
Gazze'yi ambargo ile HAMAS idaresinden alamayan siyonist çeteler, ABD'nin onay ve desteğiyle 27 Aralık 2008'de Gazze'ye yönelik hava destekli geniş bir saldırı başlattı. Siyonist rejim, operasyonun gerekçesi olarak Gazze'den yerleşim (işgal) yerlerine atılan füzeleri gösterdi. Bu saldırılar 18 Ocak 2009'a kadar devam etti. Bu saldırıların sonucunda 1400 Gazzeli şehid edildi, binlercesi de yaralandı.
2014 Gazze Saldırısı
7 Temmuz 2014 tarihinde 51 gün sürecek siyonist saldırganlığı başladı. En gelişmiş silahlar ile Gazze'ye saldıran siyonistler bu savaş sonucunda 530'u çocuk 302'si kadın toplam 2100 Filistinliyi katledip on bine yakın Filistinliyi yaraladı. Siyonist kaynaklara göre 70 siyonist asker ölürken 720 siyonist yaralandı. Hiçbir ahlakî kural tanımayan siyonist rejim, 100 bin Filistinlinin evsiz kalmasına neden oldu. Bu saldırılar sırasında camiler, pazar yerleri, okullar savaş uçaklarıyla vuruldu. Havadan çekilen görüntülerde Gazze'nin ayağa kalkması için en az 30 yılın gerekli olduğu görüldü.
Trump'ın Kudüs kararı
20 Ocak 2017'de göreve başlayan ABD Başkanı Donald Trump 6 Aralık 2017'de Kudüs'ü siyonist rejimin başkenti olarak tanıdığını açıkladı. Bu açıklamanın Balfour Deklarasyonu'nun 100. Yıldönümünde yapılması ise manidardı.
ABD dünyada tepkiyle karşılanmasına rağmen bu kararından geri adım atmamış, büyükelçilik binasının taşınma tarihi olarak siyonist rejimin kuruluşunun 70'inci yıldönümü olan 14 Mayıs 2018 tarihini kamuoyuna duyurmuştur.
Yurtlarından edilen Filistinliler sembolik olarak anahtarlarını ve tapularını yanlarında taşıyarak topraklarına dönüş noktasında kararlılıklarını göstermişlerdir. Filistinlilerin evlerine dönmek için 30 Mart 2018'den bu yana Gazze sınırında düzenledikleri barışçıl gösterilere Siyonistler gerçek mermiler ile saldırarak 250'de fazla Filistinliyi şehid etmişlerdir.
FİLİSTİN'DEKİ İSLAMÎ HAREKETLER
Hizbu't Tahrir
Partinin kurucusu olan Takiyuddin Nebhanî , Filistin'in ilk direniş önderlerinden İzzeddin el-Kassam ile birlikte Yahudilere karşı eylem planları hazırladı. Önceleri İhvan-ı Müslimin hareketine yakındı. Ancak İhvan hareketinin sadece cemaat olarak çalışmalarına devam etmesinden dolayı hareketten ayrıldı. 1948'de Filistin'in siyonist rejim tarafından işgali üzerine bölgenin ancak güçlü bir siyasî ve fikrî çalışma ile kurtulacağına inandığından parti kurma çalışmalarına başladı. 1949'da partinin söylemini ve çatısını oluşturmaya başladı ve "Filistin'i Kurtarmak" adıyla yayınladığı ilk makalesinde 7'nci Yüzyıldan itibaren Filistin'e İslam'ın damgasını vurduğunu ispat etmeye çalıştı. 1950'de toplanan Arap Birliği'ne "Risaletü'l Arab" adlı eseriyle İslam'a dönüş çağrısı yaptı. Arap Birliği'nin Nebhanî'yi dikkate almaması onun partileşme sürecini başlatmasına neden oldu. O sırada Ürdün idaresinde bulunan Doğu Kudüs'te Hizbu't Tahriru'l İslamî adında bir parti kurdu. Ürdün hükümeti bir müddet sonra partiyi yasadışı ilan etti. Bunun üzerine Lübnan'a göç eden Nebhanî birtakım iddialarla gözaltına alınarak cezaevine atıldı. 1977'deki vefatına kadar tutuklu kaldı.
Hareket üyelerinin başta Kudüs olmak üzere el-Halil ve Nablus'ta faaliyetlerine gizli şekilde devam ettikleri söylenmektedir. Filistin'de etkili olmadıkları bilinen hareketin siyasi çalışmalar ile tebliğ faaliyetlerinde bulundukları bilinmektedir.
İslamî Direniş Hareketi (HAMAS)
Filistin İslamî Direniş Hareketi HAMAS, 1948 yılında Siyonist siyonist rejimin kurulması ile Filistin halkının içine düştüğü duruma karşı doğal bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. 1967 yılındaki büyük bozgun ve mülteci dramı Filistinlilerin direniş yolunu seçmelerinde çok etkili olmuştu.
HAMAS, başlangıçta İhvan-ı Müslimin hareketinin Filistin kolu şeklinde faaliyet yürütüyordu. İlk olarak 1978 yılında Şeyh Ahmed Yasin başkanlığında el-Mucamma el-İslamî adlı bir hayır kuruluşu olarak Gazze'de faaliyete geçti. FKÖ'nün İslami ilkelerden uzak tutumu Filistin davasından verdiği tavizler HAMAS'ın Filistin davasında etkinliğini artırmasına neden oldu. İslamî direnişin Filistin halkı önünde güçlü bir alternatif olarak belirmesinde en önemli olay birinci intifadadır. Birinci intifada ile HAMAS kültürel ve sosyal faaliyetler ile yürüttüğü mücadelesinde yeni bir evre başlatıyordu. Bu evre Filistin direnişinde HAMAS'ın liderliğinde cihadın devreye girmesiydi. Camilerin davet merkezlerine dönüştüğü, Gazze İslam Üniversitesi, Necah, Beir üniversitelerindeki faaliyetlerin direniş eksenine kaydığı bu süreçte HAMAS İntifadanın motorize gücüne dönüşüyor, böylelikle FKÖ çizgisindeki ulusalcı hareketlerin yerini İslamî direniş hareketleri alıyordu. FKÖ, HAMAS'ın güçlenmesini engellemek için HAMAS'ın İsrail tarafından kurulduğu şeklinde kanıtlanamayan iddialara başvuruyordu. Bütün bunlara rağmen İslamî Direniş Hareketi HAMAS halk arasındaki etkinliğini artırıyordu. Hareketin lideri Şeyh Ahmed Yasin kuruluş aşamasını şöyle aktarıyor:
"Aralık 1987 başlarında HAMAS hareketini, Gazze bölgesinde kurmaya karar verdim. İlk etapta, bildiri dağıtıp afiş yapıştıracaktık. Aralık 1987'de ilk bildirimizi yayınlayarak intifada ile birlikte eylem takvimimizi açıkladık. Ocak 1988'de ise Batı Şeria'dan İhvan mensubu Cemil Hemami adlı bir kişi de HAMAS'ın Batı Şeria'da kurulmasını teklif etti, kabul etti. Batı Şeria ve Gazze arasındaki bağlantı gizli mektuplar, şifreler ve camilerdeki aracılar vasıtasıyla gerçekleştiriliyordu."
HAMAS, kuruluş sözleşmesi Misak'ı 18 Ağustos 1988'de yayımlar. İslamî esaslara bağlılığın ifade edildiği Misak'ın 7'nci maddesinde HAMAS, siyonizm karşıtı direnişini İngilizlere karşı savaşan Şeyh İzzeddin Kassam ve İhvan-ı Müslimin çizgisine dayandırmaktadır. HAMAS, Misak'ında Filistin'i hiç kimsenin malı olmayacak bir vakıf malı olarak kabul etmekte, vatan kavramına, İslamî esaslar doğrultusunda bir anlam yüklemektedir. İşgal durumunda cihadın kadın erkek demeden herkese farz olduğunu beyan etmekte, Filistin sorununun ancak cihad ile çözüleceğini belirtmektedir. Cihad ile beraber fikri mücadelenin gerekliliğini düşünen hareket, İslamî eğitime, Müslüman kadının yetişmesine, İslamî sanat ve kültürün oluşmasına yönelik faaliyetleri önemsediğini ifade etmektedir.
HAMAS'ın beklenenden daha etkili bir hareket olduğunun ortaya çıkması üzerine siyonist rejimin, hareket üzerine yoğunlaşması başlar. 1990'da başlayan yoğun tutuklamaların ardından hareketin aktif 400 elemanı sınır dışı edilir.
1991 yılı HAMAS'ın askeri kanadı İzzeddin Kassam Tugaylarını kurarak askeri eylemliliğini artırdığı yıldır. Bu ismin seçilmesi tesadüfî değildir. Zira İzzeddin Kassam, aslen Suriyeli olup 1921'de Filistin'e yerleşip ömrünü sömürgeci Fransız, İngiliz ve siyonistlere karşı cihad ile geçiren bir âlimdir. 1935'te Filistin topraklarında İngilizler tarafından şehid edilen İzzeddin Kassam, Filistin halkı tarafından çok sevilen bir dava adamıdır. İzzeddin Kassam Tugayları 1991-1992 yılları arasında askeri eylemlerini artırır. Siyonistler hedeflerine düzenlenen eylemler üzerine Şeyh Ahmed Yasin ve hareketin öncü kadroları tutuklanır. Cezaevinde durumu kötüleşen Şeyh Ahmed Yasin, Ürdün'de hareketin siyasi liderlerinden Halid Meşal'e düzenlenen başarısız suikast girişiminde yakalanan iki MOSSAD elemanı karşılığında serbest bırakılır. 1992-1997 yılları HAMAS'ın askeri kanadı olan İzzeddin Kassam'ın siyonist rejime karşı istişhad eylemleri düzenlediği yıllar olarak tarihe geçer. Siyonist rejimin sistematik devlet ve işgalci/yerleşimci terörüne karşı Filistinli gençler istişhad eylemleri düzenlerler. İstişhad eylemleri iki dönemde yoğunlaşır. 1992-1997 yılları ile 2000-2005 yılları arasında başını HAMAS'ın çektiği İslami Cihad ve El Aksa Şehidleri Tugayının da siyonist rejimin saldırganlığına istişhad eylemleri ile cevap verdiği yıllar olarak görülür. İzzeddin el-Kassam Tugaylarının 2006'dan sonra bu tarz eylemleri terk ettiği görülmektedir. 2004'te hareketin kurucu lideri Şeyh Ahmed Yasin, bir sabah namazı çıkışı tekerlekli sandalyesinin üzerinde siyonist rejimin helikopterlerinden atılan füzelerle şehid edilirken hemen akabinde hareketin öncü liderlerinden Abdulaziz Rantisi de aynı şekilde şehid edilir.
İslami Cihad Hareketi
Diğer adıyla Filistin'in kurtuluşu için İslamî Cephe olan İslamî Cihad Hareketi 1986 yılında Dr. Fethi Şikakî tarafından kuruldu. Dr. Fethi Şikakî ile beraber İhvan'dan ayrılan Abdulaziz Udeh ve el-Fetih hareketinden İslamî kimliklerinden dolayı ayrılan bazı şahsiyetler de bu hareketin kuruluş aşamasında yer aldı. Hareketin merkezi Gazze olsa da Batı Şeria'da da örgütlenmesi mevcuttur. Hareketin ilham aldığı kişiler İmam Hasan El-Benna, Seyyid Kutup ve İzzeddin el-Kassam'dır. Hareketin kurucu lideri Şikakî'nin Humeyni'nin İran inkılâbından etkilendiği de bilinmektedir. "Humeyni, İslamî Çözüm ve Alternatif" isimli kitap Fethi Şikakî'nin İran inkılabından etkilendiğini göstermektedir. İslamî Cihad hareketi Filistin meselesini milli sorun olmaktan öte ümmetin meselesi olarak görmektedir. Hareket HAMAS ve İhvan hareketi ile aynı düşünce yapısında olmasına rağmen bazı yöntem farklılıklarından dolayı ayrı bir yapı oluşturmayı seçmiştir. İslamî Cihad hareketi Filistin'in kurtuluşu için tek çarenin direniş olduğunda ısrarlıdır. HAMAS, cihad için zeminin uygun olmadığını düşünürken Dr. Fethi Şikakî ve arkadaşları cihadın bir an önce Filistin topraklarında başlamasının elzem olduğu düşüncesindedirler. Şikakî cihadla ilgili ayetleri Mekkî ve Medenî bağlamına hapsolamayacağını; zira dinin kâmil olarak önlerinde bulunduğunu belirterek "Mekke Dönemi" anlayışına eleştiri getirmiştir. Yine hareket, İhvan çizgisini de İmam Hasan el-Benna'nın şehadetinden sonra yanlış anlaşıldığı şeklinde eleştirmektedir.
Siyonizmin bütün Müslümanların öncelikli mücadele sahası olması gerektiği konusunda HAMAS'la aynı düşünceye sahip olan İslamî Cihad hareketi, siyonist rejimle yapılacak barış görüşmelerinin de Filistinlilerin yararına olmadığını düşünmektedir.
Silahlı direnişten yana tavır koyan hareket Birinci İntifadadan önce silahlı eylemlere başlamıştır. İslamî Cihad, 1982'de Fransız Sefareti bombalamasını üstlenerek adını duyurmuştur. Daha sonra bir dizi siyonist hedefe çeşitli saldırılar düzenleyen İslamî Cihad hareketi özellikle Gazze'de yoğun şekilde örgütlenmeye başlamıştır. Siyonist hedeflere düzenlenen saldırılar ya bombalı araçlarla ya da istişhad eylemleri şeklindeydi. HAMAS'tan farklı olarak Filistin dışında da eylemler düzenleyen hareket, siyonist rejimin yoğun baskısına maruz kalır. 1995'te İslamî Cihad Lideri Fethi Şikakî, Malta adasında MOSSAD ajanları tarafından şehid edilir. Hareketin başına Ramazan Şallah getirilir. İslamî Cihad, birinci ve ikinci intifada da etkin bir şekilde katılım gösterir. Özellikle 2000-2001 arasında siyonist hedeflere bombalı eylemler düzenler.
2009 ve 2014 yılında Gazze'ye yapılan İsrail saldırılarında İslamî Cihad, HAMAS ile tam bir uyum içinde mücadelesine devam etti. Hareket bugün Filistin'de en etkin direniş örgütlerinden biri olarak güçlü bir şekilde varlığına devam etmektedir.
FİLİSTİNLİ ULUSAL DİRENİŞ HAREKETLERİ
El-Fetih Hareketi
Filistin'in, siyonist rejim tarafından sistemli şekilde işgali, Arap ülkelerinin siyonistler karşısında hezimete uğraması, Filistinli aydınlar arasında ulusal kurtuluş mücadelesinin gerekliliği düşüncesini meydana getirdi. Filistinli aydınların, Arap ülkelerinin inisiyatifi dışında örgütlenme düşüncesi el-Fetih hareketinin ortaya çıkmasına neden oldu. El-Fetih, 1958'de Kuveyt'te aralarında Ebu Ammar(Yaser Arafat), Ebu Cihad ve Ebu İyad'ın bulunduğu aydınlar tarafından kuruldu. Örgüt içinde ilk etapta fikri anlamda netlik yoktu. Hareketin içinde solcular olduğu gibi İhvan kökenliler de bulunmaktaydı. Örgütün tek hedefi siyonist işgale karşı Filistinlilerin silahlı direnişini örgütlemekti. Zira örgüte göre işgale karşı tek yol silahlı mücadeleydi. 1959 yılında Ürdün Komünist Partisinden ayrılan bir grupla "Filistinimiz" adlı bir gazete çıkarılması örgütün yayılmasına katkıda bulundu.
Örgütün hedeflerini şöyle özetlememiz mümkündür: Siyonist rejime yapılan göçleri engellemek, siyonistlerin turizmini baltalamak ve siyonistlere işgal ettikleri yerlerin güvenli olmadığını göstermek. Bu hedefler doğrultusunda el-Fetih 1964'te ilk eylemini gerçekleştirdi. Ürdün nehrini geçen üç komandonun yaptığı eylem ertesi gün bütün Arap ülkelerinde ve mülteci kamplarında yayınlanan bildirilerle üstlenildi. Örgütün silahlı kanadı el-Asife imzalı bildiri ile silahlı mücadelenin başladığı duyuruldu. Ancak El-Fetih asıl şöhretini Kerameh direnişiyle kazandı. 1968'de Ürdün'de saldırıya geçen Siyonistler, küçük bir gerilla grubunun direnişiyle karşılaştı. Arap ordularının kazanamadığı başarıyı el-Fetih gerillaları elde etmişti. Bu başarı el-Fetih hareketinin gücünü artırmasına neden oldu. Ancak 1971 yılında Ebu İyad'ın, 1988 yılında ise Ebu Cihad'ın Tunus'ta suikast sonucu yaşamlarını yitirmeleri örgüt içinde bazı çatlaklara yol açtı. Bu süreçte el-Fetih içinde Arafat'ı uzlaşmacılıkla suçlayıp ayrılan bazı gruplar olmuştur. Örgüt mücadelede asıl yöntem değişikliğine 1993 Oslo görüşmelerinde gitmiştir. Silahlı mücadele yerine müzakere yöntemini benimseyen örgüt içindeki tartışmalar, 2004 yılında Arafat'ın ölümü üzerine daha da derinleşmiştir. 2006 yılında yapılan seçimlerde HAMAS'ın gerisine düşen örgüt, 2007 yılında Gazze şeridindeki gücünü kaybetmiştir.
Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ)
FKÖ'nün temelleri 1964 yılında Kahire'de toplanan Arap zirvesinde atılmıştır. FKÖ'nün kuruluşunda Filistinli direniş örgütleri değil Arap ülkeleri öncülük etmiştir. Arap ülkelerinde FKÖ temsilcilikleri açılmış, örgütün finansman ihtiyacı içinde Filistin Milli Fonu oluşturulmuştur. FKÖ, Arap ülkelerinin himayesinde ve desteğinde bütün Filistinlileri tek çatı altında toplamayı öngören bir hareket olarak tasarlanmıştır. El-Fetih hareketi, FKÖ kurulduğunda bu yapıdan uzak durarak bağımsızlığını korumuştur. Zira Nasır ve Arap hükümetleri Filistinli örgütlerin ve yapıların kendilerine bağlı kalmasını istiyorlardı. FKÖ'nün başına Arap Birliği temsilcisi Mısır'da ikamet eden tamamen Nasır'ın kontrolünde olan Ahmet Şukeyri getirildi. Arap Birliği zirvesinde alınan bir karar ile FKÖ'ye bağlı olmak üzere Filistin Kurtuluş Ordusu oluşturuldu. Filistin Kurtuluş Ordusuna bağlı dört tugay Mısır, Suriye ve Irak'ta bulunmaktaydı. Bu tugayların Arap ülkelerinden habersiz kullanılmaları mümkün değildi. 1967 savaşında Arapların siyonist rejime yenilmesi sonucunda Nasır ve Arap hükümetleri de Filistinlilerin kendi başlarına kurmuş oldukları silahlı direniş örgütlerinin varlığına ihtiyacın olduğunu anladı. Zira el-Fetih hareketinin silahlı eylemleri siyonist rejimi zor durumda bırakıyordu. Fetih hareketine halk desteğinin artması hareketin siyasi temsilci olma isteğini perçinledi. Bu nedenle FKÖ'yü ele geçirmek istiyorlardı. El-Fetih bu karara vardığında FKÖ içinde oyların yarısını alabilecek durumdaydılar. Haziran 1968'de toplanan dördüncü kongrede başka grupların da desteğiyle Şukeyri yerine geçici olarak Yahya Hammude getirildi. 1968 yılında el-Fetih içindeki birçok gerilla grubu FKÖ'ye katıldı. 1969'da toplanan beşinci kongrede Yaser Arafat FKÖ'nün başkanlığına getirildi.
Fetih hareketinin FKÖ'yü ele geçirmesi çizgisinin de değişmesine neden olmuştur. Fetih daha önce Filistin halkının kurtuluşu için mücadele eden ideolojisiz, demokrat bir hareket iken FKÖ yönetimini ele geçirdikten sonra sosyalist Baasçı bir ideolojiye bürünmüştür.
FKÖ, 1970'lere gelindiğinde kurumsal yapısını sağlamlaştırmasından dolayı halkın önemli bir kısmının desteğini aldı. Gerek mülteciler arasında gerekse Filistinliler arasında temsilci vasfını pekiştiren FKÖ, 1974'te Rabat'ta toplanan Arap Zirvesi'nde Filistin halkının tek resmi temsilcisi olarak tanındı. Aynı tarihlerde milletlerarası tanınma sürecine de girildi. Örgüt, BM'nin genel kurulunun Filistin'le ilgili oturumuna çağrıldı. Ardından Arafat, BM kürsüsünden dünyaya seslendi. FKÖ, bu şekilde temsil gücünü artırırken örgüt içinde ise fikri anlamda aykırılıklar oluşmuştu. Örgütün Ürdün'ü ve Lübnan'ı terk etmek zorunda kalması silahlı mücadele fikrini benimseyenler ile diplomatik mücadeleyi tercih edenler arasında sorunların yaşanmasına neden oldu. Örgüt içindeki sol kanada mensup silahlı mücadele yanlısı gruplar demokratik ve laik bir Filistin için mücadelelerine devam ettiler. FKÖ, 1988 yılında birinci intifadadan sonra Cezayir'de yaptığı toplantıdan sonra Bağımsız Filistin Devleti'nin kurulduğunu ilan ederek Arafat'ı devlet başkanlığına seçti. FKÖ ve liderliği bu aşamadan sonra silahlı mücadeleden çekilerek diplomatik yöntemlerle mücadele eden bir örgüt konumuna geldi. Kahire ve Oslo anlaşmalarıyla Gazze Şeridi ve Batı Şeria'nın bazı bölgelerinin yönetimi örgüte bırakıldı. 2004 yılında Arafat'ın ölümünden sonra örgütün liderliğine Mahmud Abbas getirildi. Arafat'a göre zayıf bir siyasetçi olan Abbas, FKÖ'nün Filistin için mücadele eden pasif bir hareket olma rolünü pekiştirdi.
Filistin Halk Kurtuluş Cephesi(FKHC)
Arap milliyetçiliğinin Filistin kolu olan örgüt, FKÖ'den ayrılarak 1964 yılında kurulmuştur. Marksist bir yapıda olan hareketin lideri George Habbaş'tır. FHKC, adını ilk olarak uçak kaçırma eylemiyle duyurmuştur. 1972 yılından itibaren siyonist hedeflere saldırılar düzenleyen örgüt, FKÖ'nün ılımlı kanadıyla çekişme içinde olmuştur. Marksist-Leninist yapıdaki harekete göre Filistin halkının kurtuluşu işçi sınıfının devrimiyle mümkündür. FHKC, SSCB çökmesine rağmen komünizmin Filistin için tek çıkar yol olduğunu emperyalizme direnmenin komünizm sayesinde mümkün olduğunu iddia etmektedir. Ortadoğu'da yükselen İslamî dalganın emperyal çevreler tarafından köpürtüldüğünü iddia eden hareket HAMAS'ın önünün açıldığını ilerici (!) hareketlerin ise bilinçli olarak boğdurulduğunu iddia etmektedir.
70'li yıllarda FKÖ'nün uzlaşmacı tavırlarına en sert tepki FHKC'den gelmiştir. Örgüt FKÖ'den dışlanma süreçleri yaşasa da FKÖ'nün karşısında durmamaya özen göstermiştir. Oslo ve Eriha anlaşmaları, örgütü FKÖ karşısında marjinal hale getirmiştir. 2000 yılındaki intifadaya aktif şekilde katılan örgütün en büyük eylemi Siyonist Turizm Bakanı Rehawam Zehevi'yi öldürmesidir. Arafat'ın ölümünden sonra 2006'da yapılan seçimlerde 132 sandalyelik parlamento seçimlerinden 3 milletvekili kazanarak çıkan örgüt, Gazze'de el-Fetih ve HAMAS arasındaki çekişmelerde tarafsız kalmıştır.
Filistin Demokratik Kurtuluş Cephesi(FDKC)
George Habbaş tarafından kurulan FHKC'den ayrılan Ortodoks Hristiyan asıllı sosyalist Nayef Havatme'nin 1969'da kurduğu Marksist bir örgüttür. Filistin'in kurtuluşunun ancak halk devrimi ile olabileceğini savunan örgüt FHKC ile aynı fikri geleneğe sahip olmakla birlikte sola daha yakın bir duruş sergilemektedir. FDKC, 1970 yılında İsrail solu ile yakınlaşarak 1973 yılında el-Fetih ve Filistinli komünistlerle bir araya gelerek iki devletli çözümü kabul etmiştir. Örgüt bu düşüncelerine rağmen Madrid görüşmelerine katılmamış, Oslo anlaşmasına da çekinceler koymuştur. FDKC, Filistin devletinin kuruluşu, mültecilerin dönüşü ve Kudüs'ün statüsü konusunda taviz verilmemesi gerektiği noktasında Arafat'la Kahire'de anlaşmıştır. Siyonistlerle yapılacak barış görüşmelerinin son şeklinin halkın referandumuna sunularak kabul edilmesini savunan örgüt, FKÖ'nün anlaşmadaki liderliğini de kabul etmiştir. FDKC'nin yaklaşık olarak 500 kadar militanının olduğu tahmin edilmektedir.
Cündü Ensarullah
Irak işgali ve Suriye'deki kanlı iç savaş sonucu ortaya çıkan DAEŞ ve benzeri yapılar Filistin'de de örgütlenmek istemişlerdir. DAEŞ'in sosyal medyada yaydığı videolarda HAMAS'ın "ılımlı" olduğu iddia edilmekte ve yakında Gazze'de HAMAS'a karşı cihad edileceği haberleri yayılmaktaydı. 15 Ağustos 2015 tarihinde Gazze'nin Refah bölgesinde İbn Teymiyye camisinde Cündü Ensarullah örgütü elebaşı Abdullatif Musa ve taraftarları emirlik ilanında bulunmuşlardır. Gazze'yi elinde bulunduran HAMAS polisinin müdahalesi sonucu çıkan çatışmalarda 22 kişi hayatını kaybederken 150 kişi de yaralanmıştır. Abluka altındaki Gazze'de şeriat hükümlerinin uygulanmamasından şikâyet eden örgüt HAMAS'ı tekfir etmiştir.
Örgütün siyonist işgali altındaki Batı Şeria ve Kudüs için herhangi bir girişimde bulunmayıp Gazze için emirlik ilanı tekfirci hareketlerle ilgili şaibelere bir yenisini daha eklemiştir. Örgütün Filistin'de fikrî ve siyasi zemini bulunmamaktadır. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.