"Diyarbakır Fethi Hürriyet Bayramımız"

"Diyarbakır Fethi Hürriyet Bayramımız"
Doğruhaber Gazetesi Yazarı Abdulkadir Turan'ın Diyarbakır'ın Fethi'nin yıl dönümü nedeniyle kaleme aldığı yazı...

Doğruhaber Gazetesi Yazarı Abdulkadir Turan'ın 'Diyarbakır'ın Fethi' münasebetiyle kaleme aldığı "Diyarbakır Fethi - Hürriyet Bayramımız" adlı yazısı:

Toplumların tarihinde önemli bir yer tutan günlerin en önemlisi ‘Milli Gün' olarak kutlanır.

Biz, İslam'dan önce etnik bir unsur idik... İslam'la yüceldik, bir üst kültüre kavuştuk. Yöremize gelen Araplar, Acem, Türk Müslümanlar Kürtleşti; yöremizde kalan Ermeniler, Süryaniler İslam'la şereflenince Kürtleşti; böylece Kürtlük etnik bir kavram olmaktan çıktı, modern anlamda bir halk adı oldu. Kendisine has bir kültürü bulunan, edebi ve ilmi yönü açıklanabilen, özgün bir tarihe sahip bir halkın adı…

Toplumların tarihinde önemli bir yer tutan günlerin en önemlisi “Milli Gün” olarak kutlanır. Modern çağda tahdis edilen “Milli Gün” kutlaması son zamanlarda neredeyse bütün toplumları kapsayacak kadar yaygınlaştı.

Medyada Amerika'nın Milli Günü, Hollanda'nın Milli Günü, Pakistan'ın Milli Günü… diye neredeyse her gün herhangi bir devlet veya topluma ait bir Milli Gün kutlaması haberi veriliyor. Hatta dünyanın değişik ülkelerine dağılan örneğin Kazakistan Kürtleri de yılın bir gününü Kürtlerin Milli Günü olarak kutluyorlar.

“Toplumların Milli Günü olmalı mı?” derseniz ümmet anlayışının tam hâkim olduğu bir dünyada böyle bir gün kutlamasına gerek yok ama eğer her toplum için bir Milli Gün zorunluluğu oluşursa Kürtlerin Milli Günü, Kürt topraklarının İslam orduları tarafından fethedildiği gün olmalı; o günü temsilen de Diyarbakır'ın fetih günü 27 Mayıs seçilmelidir.

Milli Gün, toplumların tarihindeki hürriyete doğru büyük dönüşümü ifade eder. Toplumların tarihinde öncesi ve sonrası ayrımının belirgin bir şekilde yapılacağı bir zamanı işaretler.

Kürt tarihi incelendiğinde İslam'la tanışma kadar hürriyete doğru büyük bir dönüşüm, öncesi ve sonrası belirgin bir tarih noktası asla yoktur.

O gün, Kürtler için esaretten hürriyete, cehaletin karanlığından ilmin aydınlığına, katliamlara uğramaktan hür İslam mücahitliğine, yoksulluktan maddi refaha kavuşma günüdür.

O gün, yeniden var olma günüdür.

O gün, tükenişten berekete kavuşma günüdür.

O gün, etnik bir unsur olmaktan halk olma düzeyine çıkma günüdür.

O gün İslam kimliği etrafında oluşan benliğe ulaşma günüdür.

İslam'la tanışmak Arap, Fars ve Türkler için ifade ettiklerinden çok daha fazlasını bizim için ifade eder.

Bu üç halktan İslam öncesinde dünyevi anlamda en mağdur olan Araplardı, halbuki onların da Gassaniler gibi siyasi bir yapıları vardı ve nice şehir devletleri… Bizim elimizde İslam'dan önce o da yoktu.

Onlar, altın harflerle şiir yarışmaları düzenliyordu. Bugün o şiirlerden yüzlercesi var elde; bizim elimizde edebiyat adına hiçbir şey yok.

Onların Mekke gibi zengin şehirleri vardı, biz ise çoğunlukla dağlarda, dar vadilerde yaşıyorduk. Ya da kalelerde esirdik.

Türklerin devasa Orta Asya'sı vardı İslam öncesinde; Farsların Sasani İmparatorluğu… Sasani saraylarının kalıntıları bugün için bile ibret-i âlemdir.

Ya bizim?..

Bizler, Bizans ve Sasani zulüm altında inleyen mazlumlardık, bizatihi İslam düşmanları tarafından bile kabul gören bilgilere göre İslam'dan üç yüz yıl önce bile Kürtlerin siyasi varlığı adına yeryüzünde hiçbir şeyleri kalmamıştı. Küçük prenslikleri bile Sasaniler ve Bizanslar tarafından yıkılmıştı.

Bugün, elimizde ne varsa İslam'la kazandık:

1. İslam'la tanışmadan sonra, kendi kendimizi idare yeteneğine kavuştuk. İslam'dan önceki Kürt devlet adamları hakkında efsaneleri aşan hiçbir bilgi yok. Mutlaka Milattan önce vardır ama Milattan sonra yok…

Halbuki İslam dönemine ait onlarca Kürt devlet adamının ismini sayabiliriz. Komutanlıklar, emirlikler bir yana… Kürtler İslam'ın daha 3. yüzyılının ortalarında Ahvaz bölgesinde Ubeydullah El Kurdi önderliğinde bağımsızlığa doğru yol aldı. İslam'ın 4. yüzyılından başlayarak Kürtler,  Kafkasya'da Şeddadiler gibi büyük devletler kurdu, ardından Diyarbakır yöresinde Mervanilerle ilmi ve iktisadi yönden tarihlerinin doruğuna çıktı. Yüzyılı bulmayan bir fetret döneminden sonra ise Kürtler Eyyübilerle çağlarının en güçlü ve en saygıdeğer devletinin başı oldu. Eyyübilerden sonra Batıcı Tanzimat'a kadar Kürtler hiçbir zaman kendi coğrafyalarının yerel yönetimini kaybetmedi. Ayrıca Osmanlı'da (kısmen İran'da da) merkezi devlette büyük görevler üstlendi ve Bosna-Hersek'ten Yemen'e bütün İslam dünyasının yönetiminde aktif olarak görev aldı.

Bu konuda bir araştırma yapılsa yüzlerce emirlik çıkacak karşımıza ve onun yanında komutanlık düzeyindeki nice görev.

2. İslam'dan önceki Kürt edebiyatına dair elimizde bir tek satır bile yok. İmha oldu, iddialarına sığınmayız, çünkü diğer milletlerin var. Oysa İslamî dönemin daha ilk yüzyıllarına ait kütüphaneler var şehirlerimizde.

Selahaddin-i Eyyübî Diyarbakır'a geldiğinde sadece bir kütüphanede bir milyon 40 bin kitap sayılmış. Bugün bile Diyarbakır kütüphanelerinin toplamında bu kadar kitap yok.

3. İslam öncesine ait neredeyse her milletin filozofları var. Bizde kimse yok. Varsa da kendisini Kürt olarak tanıtmamış.

Oysa İslam'la tanışmanın ilk gününden bugüne on binlerce Kürt, dünya ilim tarihine adını altın harflerle yazmış. Dünya bilim çevreleri, Kürtleri İslam dönemi ilim adamlarıyla tanıyor.

El Kürdi lakaplı alimlerin izleri ta Endonezyalara kadar gitmiş. Brunessen “Ben, Endonezya'yı dolaşırken o kadar çok El Kürdi lakabıyla karşılaştım ki yoksa Endonezya'yı Kürtler mi İslamlaştırdı, sorusunu sormadan edemedim” diyor.

4. İslam öncesine ait, elimizde bir Kürt edebiyatçısının adı yok. Oysa İslam dönemine ait Feqi'miz var, Mele Cîzîri'miz var, Mele Ahmed ê Xanî'miz var, var, var…

5. İslam öncesine ait, Kürt edebiyatı diye aktarılanlar bir iki efsanedir. Hâlbuki İslamî döneme ait bir kitaplık dolusu klasik eserimiz var. Hem de bütün dünyanın “İşte bu edebiyattır” diye saygı duyacağı kadar çok klasiğimiz var.

6. İslam öncesine ait neredeyse hiçbir mimari eserimiz görünmüyor. Yok oldu diyemeyiz, diğer milletlerin var ve bizde Roma, Sasani kalıntıları da var.

Oysa İslamî döneme ait şehirlerimizdeki mimari eserleri bugün bile bizim için zenginlik kaynağıdır. Burada size Mervanilerin Meyyafarkin'deki (Silvan) eserlerini anlatsam, onların kurduğu o yüksek mimari medeniyetinden söz etsem sayfalar dolusunu alır ya da Cizre'deki kalıntıları ya da Eyyübilerin Hasankeyf ve Urfa kalıntıları, Mardin'in güzellikleri veya Bitlis Şerefhan eserleri… Her biri için onlarca tez yazılabilir.

İslam, memleketimizi bir hazineye çevirdi.

7. Yoksul bir toplumduk. Roma zulmü altında inim inim inliyorduk. İslam bizi sonsuz bir zenginliğe kavuşturdu. Mervanilerin Diyarbakır'ı ile ilgili anlatılanlar akıllara durgunluk veriyor. Sonraki dönemde de Diyarbakır yörenin en zengin şehirlerinden biri kabul ediliyor.

 İki yüzyıl öncesine kadar dünyanın en müreffeh toplumlarından biriydik. Diyarbakır'ın vergi geliri toplamı 16. yüzyılda tüm Balkan ülkelerinin on ikide birini tutacak kadar çoktu.

Bütün bu bilgilerden anlaşılacağı üzere biz Kürtler, İslam'dan önce etnik bir unsur idik... İslam'la yüceldik, bir üst kültüre kavuştuk. Yöremize gelen Araplar, Acemler Kürtleşti; yöremizde kalan Ermeniler, Süryaniler İslam'la şereflenince Kürtleşti; böylece Kürtlük etnik bir kavram olmaktan çıktı, modern anlamda bir millet adı oldu. Kendisine has bir kültürü bulunan, edebi ve ilmi yönünü anlatabilen bir milletin adı…

Diyelim ki haşa İslam'ın manevi yönüne inanmıyoruz, ya bu maddi gelişmelere, bu dünyevi faziletlere ne diyeceğiz?

Bunca değişimin başlangıcını ifade eden günden daha büyük bir gün olabilir mi bizim için?

O günden Milli Gün yapılmaya daha layık bir gün düşünülebilir mi?

Amid (Diyarbakır), Hicri 18, Miladî 27 Mayıs 639'da fethedildi. Cumartesi günü bu fethin yıl dönümüdür. Amid halkına bin kez mübarek olsun.

Bizlere o günleri hediye eden Büyük İslam Halifesi Hz.Ömer (ra)'e, İslam Orduları Genel Komutanı Hz.Ebu Ubeyde bin Cerrah'a, Fatihimiz Hz.İyaz b. Ganm'e, Büyük İslam Komutanı Halid b. Velid'e, ilk valimiz Hz.Sa'sa'ya, Hz. Süleyman Camisi şehidlerine ve Diyarbakır'da İslam için canını veren bütün ehl-i imana selam olsun…

Hz.İyaz, Hz.Halid ve diğerleri sadece Allah'ın emirlerini yerine getirmek için Medine'den kalkıp gelmişlerdi. Onların tek bir hedefi vardı. Bizans'ı bizimle İslam arasında engel olmaktan çıkarmaktı; gayeleri bizi Allah'ın dini ile buluşturmaktı, bizi maruz kaldığımız o sürekli zulümden kurtarmaktı. Allah, onlardan ve bütün sahabeden razı olsun…

Kaynak:Doğruhaber

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.