Dünyanın en çok zulüm gören halkı: Rohingya Müslümanları
Myanmar hükümeti ve Budist çetelerin vahşi katliamlarıyla gündeme gelen Arakanlı Rohingya Müslümanları, BM’nin ifadesiyle “Dünyanın en çok zulüm gören halkı” olarak hem ülkelerinde hem de gittikleri mülteci kamplarına varlık mücadelesi veriyor.
Son yıllarda yaşanan zulüm ve katliamla gündeme gelen Arakan Müslümanlarından hayatta kalanlar, vatanlarından edilmeye devam ediyor. Budistlerin vahşi katliamları nedeniyle ölüm ve mülteci olma seçenekleri arasında bırakılan Arakan Müslümanları, göç yollarında ve gittikleri mülteci kamplarında da ölüm kalım mücadelesi veriyor.
Arakan’da son 50 yılda yaşanan katliamlarda 200 binden fazla Müslüman kadın-çocuk, yaşlı-genç demeden vahşi yöntemlerle katledildi. Bangladeş’in yanı sıra farklı İslam ülkelerine göç etmek zorunda kalan Müslümanlar gittikleri yerlerde de rahat etmiyor. Bangladeş’te kurulan mülteci kamplarında kalan özellikle de kadın, çocuk ve yaşlılar zor şartlar altında hayatta kalma mücadelesi veriyor. Maruz kaldıkları zulüm ve vahşetin yanı sıra İslam aleminin duyarsızlığıyla da büyük bir imtihan veren Arakan Müslümanları, ümmetin yetimleri olarak adeta Budistlerin olmayan insafına terk edilmiş durumda.
Müslüman ve Budistlerin bir arada yaşadıkları coğrafya
Müslüman tüccarlar vasıtasıyla İslam’la tanışan Arakan’ın tarihi milattan önce 3. yüzyıla kadar gider. Tarihte Doğu Hindistan’ın sınır eyaleti olarak da kabul edilen Arakan’ı işgal eden Moğollar, buradaki Vesali Hindu Krallığı’nı sona erdirdi. Arakan’a Moğolların ardından gelen Tibetli Burmalılar (957-1430), Maghda Budistleri tarafından asimile olarak Magh adlı etnik grubun doğmasına sebep oldu. Arakan, tarih boyunca Burma’nın yanı sıra Moğollar, Portekizliler, Japonlar ve İngilizlerin saldırılarına maruz kaldı.
Myanmar’ın (Burma) güneybatısında Bengal körfezinin doğu sahilinde bulunan Arakan, Burmalıların saldırılarına rağmen uzun yıllar bağımsız bir krallık olarak varlığını sürdürdü. Bir süre Pagan’a bağlı bir krallık halinde yönetilen Arakan, 11. yüzyılda Pagan’ın zayıflamasıyla birlikte yeniden bağımsızlığını kazandı. Batısındaki Bengal’de İslam’ın yayılmasından da olumlu yönde etkilenen Arakan, doğusunda bulunan Ava’daki Burmalılar ve Pegu’daki Monlar gibi Budist krallıklar arasında önemli bir bölge olarak varlığını sürdürdü.
İlk olarak Hindu ve Brahman inanç gelenekleriyle tanışan bölge halkı, 8. yüzyılda Müslüman tüccarlar vasıtasıyla İslam’la tanışırken aynı dönemlerde Hindistan’ın bölgeye girmesi ve Sri Lanka ile olan ticaret sayesinde Budizm’le tanıştı. Bölgeye giden dervişlerin de İslam’ın yayılmasında etkili olduğu bölgede Müslümanlar “Rohang” kelimesinden türeyen Rohingya, Budistler ise Rakhineler olarak adlandırıldı. Farklı etnik grupların bulunduğu ülkede günümüzde resmi olarak 135 etnik grup bulunurken 200’ün üzerinde dil ve lehçe konuşuluyor.
Rohingya
Bazı araştırmacılar Roahng’ın rahmet kelimesinden türediğini kabul ederken bazı tarihçilerde Rohingya’nın Kürtçeden türediğini ve “Güneşin doğduğu topraklar” anlamına geldiğini belirtiyor. Kelimenin ‘ruhun kurtuluşu’ anlamına geldiğini savunanlar da var. Kelimenin Kürtçeden türediğini savunanlara göre 8. yüzyılda bölgeye giden Müslümanlar tüccarlar Kürt’tür ve oraya Rohingya “Güneşin doğduğu topraklar” ismini verenler de onlardır.
Rohingya kavramının XVI. yüzyılda Bengal kökenli Hindu ve Müslümanların kullandığı “rakhaing” kelimesinin değişik bir söylenişi olduğunu ifade edenler de vardır.
İslam’ın yayılmasıyla Müslümanların kazanımları arttı
Hindistan ile Çin arasında yer alan bölge, bu iki ülke ile beraber bölgeye gelen tüccarlardan da etkilendi. Bölgeye gelen Hint, Arap ve İran asıllı Müslüman tüccarların yerli kadınlarla evlenerek liman kentlerine yerleşmeleriyle İslam’ın daha da yayıldığı bölgede, 9. yüzyıldan itibaren Müslümanlar bazı kazanımlar elde etmeye başladı. Son yıllarda zulüm ve katliamlara maruz kalan Myanmar ve Arakan’daki Müslümanların o dönem buralara yerleşen Müslümanların neslinden geldiği kabul ediliyor.
Burmalıların 1406’daki saldırıları üzerine Bengal’e sığınan ve burada 24 yıl kalan Arakan kralı Narmeikhla bir süre sonra Müslüman olarak Süleyman Şah ismini aldı. Bengal kralının da yardımıyla Burmalıları Arakandan çıkan Süleyman Şah, 1430 yılında burada Mrauk Hanedanını kurdu. 1531 yılına kadar Bengal’a bağlılığını sürdüren bu devlet, 1784’te Burma kralının Arakan’ı tekrar işgal etmesine kadar varlığını sürdürdü. 1784-1824 yılları arasında Arakan, Burma Konbaung hânedanına bağlı bir bölge halinde yönetildi.
Bazı tarihçiler ve Arakanlı Müslüman liderlere göre yöneticileri Müslüman olan Mrauk hanedanı İslam devleti olarak varlığını sürdürdü. Diğer bazı tarihçilere göre ise, Mrauk hanedanı İslam devleti olmasa da Bengal’e bağlı olmasından dolayı çok sayıda yöneticisi Müslüman’dı. Müslüman askerlerden oluşan bir muhafız alayı kuruldu ve başşehirde bir cami inşa edildi. Arakan kralları Budist isimlerinin yanı sıra Müslüman adı ve unvanları almaya, bastırdıkları paralar üzerinde Kelime-i Şehâdet dahil bazı Müslüman unvan ve alâmetlerini kullanmaya başladı. (TDV)
Burma yönetimi altında ağır vergilerin yanı sıra zulme maruz kalan Arakanlı Müslümanlar, 1800’lü yılların başında İngiliz işgali altındaki Bengale kaçmaya başladı. Bu arada bazı Arakanlı liderler isyan etse de bir başarı elde edemedi. Arakanı üs olarak kullanan Burmalılar buradan Bengal’de bulunan İngilizlerle savaşa hazırlandı. 1824-1826 arasında meydana gelen birinci İngiliz-Burma savaşı sonucunda varılan Yandabo Antlaşmasıyla Arakan’ın yönetimi İngilizlere bırakıldı.
Arakan’daki verimli toprakları işleyen İngiliz sömürgesi, iş gücünü karşılamak amacıyla Arakan’a göçleri teşvik etti. Burma zulmünden kaçarak Bengal’e yerleşen onbinlerce Arakanlı Müslüman, pirinç tarlalarında çalışmak için ülkelerine döndü. Yeniden ülkelerine yerleşen Arakalılar burada kendilerine ait okul ve camiler inşa ederek yaşamlarını sürdürdü.
Kerbela-yı Arakan
Bengal’den dönen Arakanlı Müslümanları göçmen olarak kabul eden Budistler ve Burma milli hareketi, 20. yüzyıl başlarında itibaren Müslümanlara yönelik saldırılara başladı. 2. dünya savaşına kadar süren bu saldırılar, İngiltere’nin Burma’dan geri çekilmesi ve 1942’de Japonya’nın Arakan’ı işgal etmesiyle daha da arttı.
Arakan’da 1942 yılında gerçekleşen ilk katliamda 150 bin Müslüman Budistler tarafından katledildi. Saldırılarda yaşlı- genç, kadın-erkek ayrımı yapılmadan Müslümanlar kılıç, şiş, bıçak ve baltalarla en vahşi şekilde katledildi. Tecavüz edilen kadınlar ve öldürülen bebeklerin bedenleri baltalarla parça parça edildi. Yaşanan vahşeti hiçbir zaman unutmayan Arakanlılar katliama “Kerbela-yı Arakan” adını verdi.
Japonların, Budistleri sahiplenip güneydeki Müslümanları kuzeye sürmeleri ve zulümleri arttırmaları nedeniyle Arakanlı Müslümanlar, gerilla savaşı başlattı. Budistlerin Japonlara destek vermesiyle birlikte Arakanlılara yönelik saldırıların ardından yeni göçler yaşandı. Ülkenin kuzeyinde bulunan Budistler güneye göç ederek güneydeki Müslümanlar da kuzeye göç etti. Böylece Arakan’ın kuzeyinde Müslümanlar, güneyinde de Budistler çoğunluğu oluşturdular.
Müslümanların topraklarına Budistler yerleştirildi
İngilizlerin 1945’te yeniden Arakan’ı ele geçirmesiyle yeni bir statü talebinde bulunan Müslümanların talepleri kabul edilmedi. 1948’de İngilizlerin çekilmesi ve Burma’nın bağımsızlığını ilan etmesi üzerine yeni bir zulüm dönemi başladı. Müslümanlar bulundukları yerlerden göçe zorlanırken Müslümanların toprakları buralara yerleştirilen Budistlere verildi.
Mücahitler silahlı ve siyasi mücadeleye başladı
Bunun üzerine harekete geçen Arakanlı Müslümanlar kurdukları Mücahidin teşkilatıyla silahlı ve siyasi mücadeleye başladı. Müslümanların yaşadıkları Kuzey Arakan’ın bağımsız bir eyalet olmasını isteyen Müslümanlar, “9 Haziran 1948 tarihinde Burma hükümetine gönderdikleri mektupta Kaladan nehrinin batı yakası ile Naaf nehrinin doğusunda kalan bölgenin Arakanlı müslümanların millî yurdu olarak tanınmasını, Mücâhidîn teşkilâtına hukukî statü verilmesini, Arakanlı müslümanların Burma milliyetlerinden biri sayılmasını, dillerinin resmî dil halinde okullarda öğretilmesini istediler. Ancak bu istekleri sonuçsuz kaldı.” (TDV)
Kısa sürede Kuzey Arakan’ın büyük bir kısmını kontrol altına alan Mücahidin hareketi, zaman zaman Burma yönetimiyle masaya oturdu, ancak Müslümanların bağımsızlığına karşı çıkan Budist yönetim nedeniyle görüşmeler hep sonuçsuz kaldı. Bir yandan da Mücahidin hareketine karşı saldırılarını sürdüren Burma güçleri, 1954’te başlattığı geniş çaplı saldırılarla hareketin merkezini ele geçirerek Müslüman liderleri katletti. Bununla yetinmeyen yönetim, Müslüman direnişçilere yardım ettikleri gerekçesiyle binlerce sivili de ya katletti ya da ülkeden sürdü.
Mücahidin Hareketi liderlerinin katledilmesinin ardından 1960’larda yeniden başlayan siyasi çözüm arayışlarında Kuzeydeki Müslümanlar kuzeyin bağımsızlığını isterken güneyde azınlıkta kalan Müslümanlar ise Kuzeyin ayrılmamasını ancak eyaletlerde yönetimin dönüşümlü olarak sürdürülmesini istedi.
Arakan Müslümanları adına görüşmeleri sürdüren Rohingya Association of Ulama, Kuzey Arakan’da kendi yerel meclisi olan özerk bir bölge oluşturulmasını talep ettiyse de bu talep kabul görmedi. Müslümanların bağımsızlık taleplerine olumlu yaklaşmayan Burma hükümeti, 1961’de Müslümanların yaşadığı sınır bölgesinde kısmi bir otonomiyi içeren askeri yönetim kurdu.
Darbe yönetimi ve General Ne Win
Ancak Kuzey Arakan’da Maungdaw, Buthidaung ve Batı Rathedaung’u kapsayan bölgedeki kısmi otonomi çok sürmedi. 1962 Mart’ında darbeyle yönetime el koyan General Ne Win ülkedeki azınlık talepleriyle ilgili bütün siyasî faaliyetleri yasakladı.
Arakanda’ki camileri kapan kapatarak eğlence yerlerine çeviren darbeci Ne Win, Müslüman liderleri kurşuna dizdi. Müslüman kadınları toplama kamplarına götüren darbeciler, burada tecavüze uğrayan kadınları daha sonra Budist erkeklerle evlendirdi.
1974’te tek partili Burma Sosyalist Devleti’ni ilan eden darbe yönetimi, Müslümanlara yönelik zulmü de arttırdı. Baskılar üzerine harekete geçen Müslümanların mücadelesi sonucu Arakan’ın tamamına eyalet statüsü verildi. Ancak bölgenin eyalet olarak kabul edilmesinin hemen ardından Budistler Müslümanlara yönelik katliama varan saldırılara başladı. 1975’te şiddetini arttıran saldırılar neticesinde binlerce Müslüman topraklarını terk ederek Bangladeş’e sığınmak zorunda kaldı.
Kral Dragon saldırısında 200 bin Müslüman yerlerinden edildi
Saldırılar nedeniyle yeniden mücadeleye başlayan Müslümanlar, Rohingya Patriotic Front hareketiyle zulümlere karşı direndi. Kimi zaman bölgedeki gayrimüslimlerle de ittifak kuran Müslüman hareketler, otonomi talebinde bulundu. 1978’de harekete geçen darbeci Ne Win, Müslümanlarla beraber diğer azınlıkları da en şiddetli şekilde bastırmaya çalıştı. Binlerce Müslümanıın katledildiği bu operasyonlarda 200 binden fazla Müslüman yeniden Bangladeş’e göç etmek zorunda kaldı.
2000 yılında yayımladığı raporda 1978’de yaşanan katliama da yer veren ABD merkezli İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), Kral Dragon adıyla düzenlenen operasyonda yüzlerce Müslüman kadın ve erkeğin tutuklandığı, birçoğunun işkence gördükten sonra öldürüldüğü ve kadınlara tecavüz edildiği bilgilerine yer verdi. Raporda ayrıca saldırılarda can ve mal güvenliği kalmayan 200 binden fazla Arakanlı Müslüman’ın birkaç ay içinde Bangladeş’e göç ederek mülteci durumuna düştüğü bilgisine yer verildi.
Bangladeş’in 1971’de Pakistan’dan ayrılması nedeniyle buradan Arakan’a yaşanan göçü de bahane eden Budist yönetim, yerli nüfusu ve yerleşimcileri belirleme çalışmasıyla adıyla yeni bir zulüm dönemi başlattı. Okur-yazar olmadığı için vatandaşlık belgesi gösteremeyen ve yerli halk olduğunu ispatlayamayan Arakanlı Müslümanlar, vatandaşlıktan çıkarılarak göçmen olarak kabul edildi. Bu tarihten sonra da Arakanlı Müslümanların büyük çoğunluğunu göçmen olarak kabul etmeye başlayan Budist yönetim her fırsatta bunu dile getirdi.
Ülkelerine dönen Müslümanlar köylerinden edildi
Zor şartlar atlında Bangladeş’teki mülteci kamplarında kalan Arakanlı Müslümanlar, Burma ve Bangladeş hükümetlerinin 1979’da vardıkları anlaşma ile dönüş yoluna koyuldu. Kamplarda kalan Müslümanlar, güvenlik nedeniyle geri dönmek istemeyince Bangladeş’in güçleri baskı yapmaya başladı. Yapılan baskılar sonucu 10 bin kadar Müslüman hayatını kaybederken 190 bin Arakanlı Müslüman ülkelerine geri dönmek zorunda kaldı.
Ülkelerine dönen Müslümanlar, Budist yönetim tarafından yeni bir zulüm dalgasıyla karşılaştı. Müslümanların eski köylerine yerleşmelerine ve iş yerlerini açmalarına izin vermeyen Burma yönetimi, bunun yanı sıra cami ve okul açılmasını da engelledi.
Müslümanlar vatandaşlıktan çıkarıldı
Müslümanları dini ve kültürel haklarından mahrum bırakan Burma yönetimi, 1982 yılında çıkardığı vatandaşlık kanunuyla da Müslümanların vatandaşlık haklarını ellerinden aldı. Göçmen kategorisine alınan Müslümanların büyük çoğunluğuna yabancı kayıt sertifikası verilirken, çok az Müslüman ise başka etnik gruplar adıyla vatandaşlık alabildi.
Yeni vatandaşlık kanunuyla 1824 yılında ülkede bulunduğu kabul edilen Kaçin, Karen, Kayah, Mon, Şan ve Budistler dışındaki etnik gruptakilerin vatandaşlıkları kabul edilmeyecekti. Budist yönetimin vatandaşlık için 1894 yılını seçmesinin nedeni ise 1895’teki İngilizlerin bölgeyi ele geçirdiği birinci Burma-İngiltere savaşıydı. İngiliz idaresi altındaki yıllarda Hindistan ve Çin’den çok sayıda göçmenin ülkeye geldiğini ileri süren günümüz Burma yönetimi, Arakanlı Müslümanların da o göçmenlerden özellikle de Bangladeşli olduğunu ileri sürdü.
Arakan’ın adı değiştirildi
Müslümanlara yönelik zulümlerde sınır tanımayan askeri yönetim, 1989 yılında ülkenin adını Mynamar, Arakan’ın adını ise Budistler için kullanılan Rakhine olarak değiştirdi. Ancak günümüzde Arakanlı Budistler kendilerini Rakhineli olarak kabul ederken Müslümanlar Rohingya ismini kullanıyor. Müslümanları köylerinden çıkararak liderlerini tutuklayan Myanmar yönetimi, Müslümanların arazilerini devletleştirerek buralara Budistleri yerleştirdi. Hükümet tarafından toprakları ellerinden alınan Müslümanlar kamplara alınarak yol yapımı ve limanlar gibi yerlerde çalıştırıldı.
1990’lı yıllara gelindiğinde zulüm daha da arttı. Müslümanların ev ve camileri yıkılarak en vahşi işkenceler yapılmaya başlandı. Askerlerin öncülük ettiği vahşette Müslüman kadınlar tecavüze uğrarken, soygun ve cinayet gibi vakalar sıradan olmaya başladı. Zulüm ve baskıların arttığı 1991’de yeniden yollara koyulan yüzbinlerce Müslüman, Bangladeş’in yanı sıra Malezya, Pakistan ve Ortadoğu’daki bazı İslam ülkelerine sığındı. 1992’ye gelindiğinde Bangladeş’e sığınan Müslümanların sayısı 220 bini geçmişti. Kurulan mülteci kamplarında zor şartlar altından hayatta kalma mücadelesi veren Müslümanların geri dönmesi için Myanmar ile Bangladeş hükümetleri arasında yeni bir anlaşma imzalandı. Varılan yeni anlaşmayla Müslümanların dönüşü sağlanacak ancak dönüş için baskı yapılmayacaktı. Birleşmiş Milletlerin de araya girmesiyle 1993 yılında başlayan geri dönüşler 1996 yılına kadar sürdü. Ancak dönenlere düzenlenen saldırılar nedeniyle bazı Müslümanlar yeniden Bangladeş’e dönmek zorunda kaldı.
Baskıcı Budist yönetime karşı yeniden harekete geçen Arakanlı Müslümanlar, 1999’da Arakan Rohingya Islamic Front ve 2000’de Rohingya Solidarity Organisation ve United Islamic Organisation of Burma gibi teşkilatlar kurdu. Bangladeş merkezli bu teşkilatlar, İslam ülkelerinden istediği desteği alamadı.
Dönem dönem göçler azalsa da hiç durmadı. 2006 yılında Güneydoğu Asya ülkelerine yaşanan göçler kapsamında sadece Malezya’ya 6 bin Müslüman gitmek zorunda kaldı.
Budistlerin saldırıları Müslüman avına dönüştü
Budist bir kadının tecavüze uğrayarak öldürüldüğü iddiasıyla Müslümanlara yönelik saldırıların arttığı 2012 yılında olağanüstü hal ilan edilen eyalette, onlarca cami ve Müslümanlara ait binlerce ev Budist çetelerin saldırıları sonucu tahrip edildi. Budist rahiplerin kışkırtmaları ve basında çıkan yalan haberler üzerine harekete geçen çeteler, 3 Haziran’da Umre ziyaretinden dönen Müslümanların bulunduğu otobüse düzenlediği saldırıda 10 Müslüman linç edildi.
Müslümanların Budist saldırıları protesto etmek için Maungdav şehri Merkez Camii’nde yaptıkları gösteriye dahi tahammül edemeyen hükümet, bu gösteriyi kalkışma kapsamına alarak şiddetli saldırılar başlattı. Başlatılan Müslüman avında binlerce kişi katledilirken yüzlerce köy ateşe verildi.
Görgü tanıklarının ifadelerine göre saldırılarda 1640 kişi vahşice katledildi. Bunlardan 370’nin boğazı kesilirken 800 kişi evleri ateşe verilerek diri diri yakıldı, 400 kişi kurşunlanarak, 70 kişi de taşlanarak ve sopalarla dövülerek katledildi. Kurbanların büyük çoğunluğunu kadınlar ve çocuklar oluşturuyor. Yaralı sayısı ise 1000 civarında ve yarısından fazlasının durumu ağır.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre 2012 yılındaki şiddet olaylarında 140 bin Rohingyalı, ülke içinde göç etmek zorunda kaldı. İHH’nın verdiği rakamlara göre 3 bin kişi katledildi. Müslümanların da karşılık verdiği olaylarda onbinlerce kişi etkilenirken Myanmar hükümeti, Müslümanlara yönelik saldırıları görmezden geldi. Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplumun tüm baskı ve çağrılarına rağmen Myanmar hükümeti harekete geçmedi.
2016 katliamları
2012 katliamları daha unutulmamışken 2016 yılında yeniden harekete geçen hükümet güçleri, karakollara saldırı düzenlendiği gerekçesiyle çok sayıda kişiyi vahşi bir şekilde katletti. Bununla da yetinmeyen hükümet güçleri 2017 yılında bölgeden göç etmek için çıkan sivillere de ateş açmaktan geri durmadı.
Sadece 2016-2017’de yaşanan olaylar nedeniyle de evlerini terk eden Arakan Müslümanlarının sayısının 170 bin olduğu sanılıyor. Öte yandan Dünya Bankası verilerine göre, son rakamlarla birlikte 2012 yılından bu yana ülkeden zorunlu olarak göç etmek zorunda olan Arakanlı Müslüman sayısı 664 bin kişidir.
Üç milyonluk nüfus bir milyona düştü
Daha önce 3 buçuk milyon Müslüman’ın yaşadığı Arakan’da, yaşanan katliamlar ve göçler nedeniyle Müslüman nüfus bir milyona kadar düşmüş durumda. En fazla göçlerin yaşandığı Bangladeş’te 600 bin Arakanlı bulunduğu tahmin edilirken bu sayı Pakistan’da 350 bin, Suudi Arabistan’da 250 bin, Malezya’da 150 bin, Hindistan’da 14 bin, Birleşik Arap Emirlikleri’nde 20 bin ve Taylan’da 5 bin olduğu tahmin ediliyor.
Müslümanların cemaatle namaz kılmaları bile yasak
Dinleri nedeniyle bunca zulme maruz kalan Arakanlı Müslümanlar, Hanefi mezhebine mensup. Müslümanların en temel haklarını ellerinden alan Myanmar yönetimi, diğer alanlarda olduğu gibi din ve ibadet konusunda da Müslümanlara her türlü engeli çıkarıyor. Cami yapmak bir yana, var olan cami ve medreselerin tamirine bile izin vermeyen hükümet, bu yapıların tamir edilip edilmediğini defalarca denetleyerek tespit ediyor. Yasağa rağmen cami ve medreseleri tamir edenler ise ağır hapis cezalarıyla cezalandırılıyor.
İbadethane konusunda bu kadar sıkıntı yaşayan Müslümanlar ibadet konusunda da aynı sıkıntılarla karşı karşıya kalıyor. Cemaatle namaz kılmayı yasaklayan hükümet, yasağı çiğneyen Müslümanlar tespit edildiğinde en ağır işkencelerden geçirilerek hapishanelere atılıyordu. Müslümanların camilerde bir araya gelerek sohbet yapılmasını da yasaklayan yönetim, cemaatle namaz kılındığını veya sohbet yapıldığını tespit ettiği camileri yıkıyor, kimi zaman da yıktıkları bu camilerin yerine Budist tapınaklar yapıyor. Hac ve umre gibi ibadetler için de önlerine türlü türlü engeller çıkarılan Müslümanların ayrıca kurban kesmeleri de yasaklar arasında bulunuyor.
Müslümanlar kendi vatanlarında kimliksiz olarak yaşıyor
Adı Rakhine olarak değiştirilen Arakan nüfusunun yüzde 25’i Müslümanlardan oluşurken çoğunluk buraya yerleştirilen Budistlere geçmiş durumdadır. Bölgede ayrıca Kamanlar, Kamiler, Daingnetler, Mayagyler, Myoeler, Thetler gibi etnik gruplarda bulunuyor. Ancak ülkede yaşayan 130 civarındaki etnik grubu tanıyan Myanmar hükümeti, Müslümanları yerli olarak kabul etmiyor. Müslümanlara üzerinde “yabancılara aittir” ibaresi yazan ve bilgi amaçlı olması dışında resmi hiçbir geçerliliği olmayan beyaz bir kimlik veriliyor.
Birleşmiş Milletler raporlarına da yansıyan duruma göre günümüzde Myanmar’ın Mayo sınır bölgesinde yaşayan yaklaşık 800 bin civarındaki Rohingya Müslüman’ı vatandaş olarak kabul edilmiyor.
Budist 969 hareketi
Son yıllarda yaşanan katliamların baş sorumlusu olarak gösterilen Budist 969 hareketinin lideri, 2003 yılında camilere yönelik saldırılar nedeniyle yakalanan Ashin Wirathu olarak biliniyor.
9 olan Buda'nın özel sembollerinin sayısı, 6 olan Buda'nın kişiyi aydınlanmaya götüren öğretileri 'Dharma'nın içerdiği nasihatlerin sayısı ve 9 olan, 'Sangha' denilen Budist Keşişler topluluğunu sayılarından oluşan 969 örgütü, Müslümanlara yönelik en vahşi saldırılara imza attı.
Müslümanların Birmanya'yı İslam devletine dönüştürmek için bir "Büyük Plan"ı olduğu propagandasıyla yandaş toplayan ve insanları Müslümanlara karşı kışkırtan Wirathu, Budistleri Müslümanlarla ilişkilerini kesmeye, alışveriş yapmamaya ve onlarla evlenmemeye davet ediyor. Bununla yetinmeyen Wirathu, 2012’de yaşanan saldırılarda emrindeki çetelerle Müslümanların evlerini basarak katliamlar yaptı. Müslümanların evlerini yakarak bölgeden çıkardı.
Myanmar’daki bazı Budist liderler tarafından da eleştirilen Wirathu, Time dergisine de "Budist terörün yüzü" başlığıyla kapak oldu. Ülke içinde söz konusu çetenin katliamlarına sessiz kalan Myanmar Cumhurbaşkanı Thein Sein, Time dergisine tepki göstererek "Buda'nın oğlu" sözleriyle Wirathu'ya sahip çıktı.
Cep telefonu bile alamıyorlar
Devletsiz olarak ve mülteci konumunda bir yaşamla karşı karşıya kalan Arakanlı Müslümanlar tüm haklardan yoksun bırakılmış durumda. Birleşmiş Milletler’in (BM) resmî ifadesine göre “dünyanın en çok zulüm gören halkı” Arakanlı Rohingya Müslümanlarıdır.
Ülke dışına çıkmak için pasaport verilmeyen Müslümanların ülke içindeki seyahatlerine dahi büyük kısıtlamalar uygulanıyor. Ayrıca Müslümanlar, işyeri açma, eğitim ve sağlık imkânlarından faydalanma, hatta evlilik izni alma ve cep telefonu sahibi olabilme gibi birçok alanda uygulanan sınırlamalar nedeniyle büyük sıkıntılar yaşıyor. Müslümanların evlenmemeleri için büyük sıkıntılar çıkaran hükümet, evlilik için iki, bazen üç yıla varan sürelerde verdikleri izinlerde ise Müslümanların ikiden fazla çocuk sahibi olmalarına izin vermiyor. Evlenmeleri için vergi alındığı gibi doğum ve ölüm için de ayrıca vergi alınıyor.
Devlet dairelerinde çalışmalarına müsaade edilmeyen Müslümanların hastaneye gitme dahil devletin hiçbir hizmetinden faydalanmalarına izin verilmiyor. Müslümanları eğitim hakkından da mahrum bırakan Myanmar hükümeti, Müslümanların en fazla liseye kadar eğitim almalarına izin veriyor.
Yine İHH İnsani Yardım Vakfı tarafından 2012’de hazırlanan Arakan Raporu’nda verilen bilgilere göre Müslümanların gece saat dokuzdan sonra sokağa çıkmaları ve polisten izinsiz akraba ya da komşularını ziyaret etmeleri bile yasak.
Özel mülkiyet hakkının engellenen Müslümanların beton ev yapmalarına izin verilmiyor. Müslümanlar sadece ahşap ev yapabilmekte ve bu evler de “devlete ait evler” olarak kabul ediliyor. Bu evler yanar veya bir şekilde yıkılırsa evde oturanlar “devlete ait evi yakmak” suçundan yargılanır.
Bir Müslüman ancak bir Budist’le ortaklık yaptığı zaman işyeri açabiliyor. Bu durumu fırsat bilen Budistler, çoğu zaman hiç sermaye koymadan Müslümanların işyerlerine ortak oluyor.
Dinî ve etnik bakımdan ayırımcı politikalara tâbi tutulan Arakanlı Müslümanların ibadethane yapmaları da engelleniyor. Yirmi yıldan uzun bir süredir yeni ibadethane yapılmasına izin verilmiyor.
Yer altı zenginlikleri ve emperyalist ülkeler
Yeraltı kaynakları olarak zengin bir bölge olan Arakan eyaletinde petrolün ve gazın yanı sıra altın, gümüş, zümrüt, yakut, kalay, çinko, kurşun, bakır ve yemiştaşı gibi maden kaynakları var. Ayrıca Müslümanların yaşadıkları bölgelerde 1.2 trilyon metreküplük gaz ve 2.1 milyar varillik petrol rezervi bulundu. Ülkede maden yatakları bol olmasına rağmen işlenememektedir. Hatta petrol üretimi, İkinci Dünya Savaşından önceki seviyesine henüz ulaşmamıştır.
Çin’in Yunnan eyaletine giden doğalgaz ve petrol boru hatlarının Arakan kıyılarından geçmesi nedeniyle 2012 yılında burası askeri bölge haline getirilerek Müslüman köylere yönelik saldırılar sıklaştırıldı. Bu hatlardan Çin’e yıllık ortalama 12 milyar metreküp doğal gaz taşınıyor.
Verdiği bir röportajda emperyalist ülkelerin bölgenin yer altı zenginlikleri nedeniyle zulümlere sessiz kaldığına dikkat çeken (İHH) İnsani Yardım Vakfı Genel Başkan Yardımcısı Said Demir, şu ifadeleri kullanmıştı: "Maalesef Ortadoğu'da olduğu gibi Myanmar'da da Müslümanlar yeraltı zenginliklerinin üzerinde ve bu büyük güçlerin ağzını sulandırıyor. Batı açısından bu ülke iyi ve yeni bir pazar. Çin ve Hindistan açısından da öyle. Çin'in ekonomik olarak buradan birtakım beklentileri var. Bu bölgenin kaymağını 1962'de kurulan Maoist askeri rejim üzerinden Çin yemiştir. Çin, bu çıkarların ABD'nin eline geçmesini istemiyor. 2012'den bu yana Arakan'da katliam yapılan yerler, genellikle Çin'in petrol boru hattı üzerinde bulunuyor.
Tüm bu ekonomik nedenlerle, Myanmar'dan beklentisi olan devletler bu katliamı görmezden geliyor, katliamı kınadıklarında da bu ülkeyle ilişkilerinin zedelenmesinden ve ekonomik sıkıntı yaşamaktan korkuyorlar. Kısacası küresel güç ABD ve Batılı devletler ile bölgesel güç Hindistan ve Çin, Myanmar'daki ekonomik çıkarları uğruna Arakan'daki katliama sessiz kalıyor."
Katliamı duyuran gazetecilere ceza
Bir yandan Müslümanlara her türlü zulmü reva gören diğer yandan Budist çetelerin katliamlarına sessiz kalan hatta kışkırtan Myanmar hükümeti, kamplara topladığı Müslümanlara yapılan insani yardımların ulaşmasını da engelliyor. Geçim kaynakları ellerinden alınan ve diğer hizmetlerin birçoğundan mahrum bırakılan Müslümanların dünya ile iletimi de hükümet tarafından kesilmek isteniyor. Bu kapsamda basın mensuplarının çalışmasını da engelleyen hükümet, 2017 yılında yakaladığı Reuters haber ajansının iki muhabirini, Arakanlı Müslümanlara yönelik yargısız infazlarla ilgili askeri belgeleri ifşa ettikleri gerekçesiyle 7'şer yıl hapis cezasına çarptırdı.
Yardımlar engelleniyor
Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer uluslararası yardım kuruluşlarının bölgede faaliyet göstermesine izin vermeyen hükümet, olayların yaşandığı dönemlerde hiçbir şekilde bölgeye yardım ulaştırılmasına müsaade etmedi. Zaman zaman BM yetkililerine ve bazı yardım kuruluşlarına izin veren hükümet, istediği zaman yardım faaliyetlerini sonlandırıyor. Bin bir güçlükle ülkeye giren yardım konvoyları ise çoğu zaman Budist çeteler tarafından engelleniyor.
Müslümanlara kan verilmesini de engelleyen hükümet, kan bankalarındaki kanlardan da sadece Budistleri faydalandırıyor. Yazdıkları raporlarda, 2012 yılında yaşanan vahşet sonucu acil kan ihtiyacı olan Müslümanların kan banklarına ulaşımının engellendiğini belirten uluslararası yardım kuruluşları, Müslümanların ancak birilerinin kendilerine kan bağışlaması durumunda veya başkalarından para karşılığı kan alabildiklerine dikkat çekti.
Gıda yardımının yanı sıra tıbbi yardımı da engelleyen hükümet, 1994’ten beri bölgede faaliyette bulunan Sınır Tanımayan Doktorlar’ın (MSF) faaliyetlerini yasakladı. Tıbbi ve insani yardım ihtiyaçları nedeniyle bölgedeki insani durumun ciddi ölçüde kaygı verici olduğunu belirten MSF, hükümete yaptığı çağrıda bağımsız insani yardım kuruluşlarının Arakanlı Müslümanların yaşadığı bölgelere izin verilmesini istedi.
Mülteciyi barındırma imkanı olmayan Bangladeş hükümeti ise gelen mültecileri engellemeye çalışıyor. Son göçlerde araya giren Türkiye, Bangladeş hükümetine 'Sınır kapılarını Arakanlılara açın masrafları biz karşılarız' teklifinde bulundu. Mülteci kamplarını inceleyen ve ihtiyaçları tespit eden Türkiye, Müslümanlar göçmenlere yardımlarını sürdürüyor.
Tüm sıkıntılara rağmen Bangladeş’teki mülteci kamplarına ulaşanlar ülkede kalanlara göre biraz daha şanslı durumda. Birleşmiş Milletler, Türkiye ve bazı insani yardım kuruluşlarının yardımlarıyla yaşama tutunan Müslümanların yüzde 80’i kadın ve çocuklardan oluşuyor.
Rohingya Müslümanları yeniden vatanlarına kavuşmak istiyor
Ülke içinde ve dışında kamplarda yaşam mücadelesi veren Rohingya Müslümanları, güvenlik endişesi olmadan ülkelerine dönmek istiyor. İslam ülkeleri dahil uluslar arası kamuoyunda yeterli desteği göremeyen Müslümanlar, Arakan hükümeti ve Budistlerin zulümlerinin engellenmesi için gerekli baskıların yapılmasını bekliyor. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.