"Elbette mahşer günü hesaplaşacağız"
Yaşantıları ve mücadeleleriyle İslam toplumlarına yön veren birçok alim ve fikir adamının şehid edildiği şubat ayında tarih bugünü gösterdiğinde İskilipli Âtıf Hoca, Şeyh Esad Erbili ve Şeyh Şamil refîk-i a'lâ'ya kavuştu.
Şehitler ayı diye nitelendirilen şubat ayında, tarih bugünü gösterdiğinde, İskilipli Âtıf Hoca ve Şeyh Esad Erbili İslamî yaşantıları ve bu uğurda verdikleri mücadeleden ötürü haksız ve mesnetsiz suçlamalarla idam edildiler, zehirlenerek şehadet mertebesine ulaştılar. İdam sehpasına çıkarken "Elbette mahşer günü hesaplaşacağız" diyen bu âlimler, zalimlerin zulmüne mücadeleleri boyunca perva etmediler.
Türkiye tarihinin önde gelen, unutulmayan İslami şahsiyetlerinden olan İskilipli Âtıf Hoca, Kemalist rejimin getirdiği düzene, baskıya boyun eğmeyince idam edildi. Âtıf Hoca, şehadetinin 91'inci yıldönümünde rahmetle yâd ediliyor.
Hayatını İslam'a ve ümmete hizmet için adayan İskilipli Âtıf Hoca, ömrü boyunca ilimle iç içe olmuş, İslami konularda halkı aydınlatmak için büyük çaba göstermişti.
1875 yılında Afyonkarahisar'ın Bayat ilçesine bağlı Toyhane köyünde doğan İskilipli Âtıf Hoca ilk tahsilini İstanbul Fatih Camii Medresesinde gördü. Âtıf Hoca, 1902’de girdiği ruus sınavını vererek müderrisliği kazandı. Fatih Medresesinde müderris olarak ders verirken aynı zamanda Darü'l-Fünun Üniversitesine devam etti. Darü'l-Fünun’un İlahiyat Bölümünden mezun olan Âtıf Hoca, İstanbul Kabataş Lisesine Arapça öğretmeni olarak atandı.
Âtıf Hoca, bu süreçte medreselerin ve müderrislerin eksikliklerini gidermek için bir raporlar hazırlardı. Raporların hazırlanmasından rahatsız olanlar Âtıf Hoca hakkında şikâyette bulundular. İskilipli Âtıf Hoca, Şeyhulislam Mehmet Cemalettin Efendi tarafından önce Bodrum’a daha sonra Kırım’a sürgün edildi. Sürgün cezası bittikten sonra tekrar İstanbul’a dönen Âtıf Hoca, Beyanül’l Hak ve Sebilürreşad dergilerinde çeşitli makaleler kaleme aldı. İttihatçıların hedefinde olan Âtıf Hoca, 31 Mart olayından bir hafta önce yazdığı bir yazı nedeniyle tutuklandı. Fakat mahkeme suçsuz buldu ve serbest bıraktı.
Âtıf Hoca, yaşadığı dönemin en etkili âlimlerinden, kanaat önderlerinden biriydi. Bütün zorluklara rağmen İslam'ı insanlara doğru bir şekilde öğretmek için çabalıyordu. Âtıf Hoca, Müslümanların Batı'ya tıpa tıp benzemesinin yanlışlığını vurgulayan vaazlar veriyordu. Batı özentisini eleştiren ve onun zararlarını anlatan "Frenk Mukallitliği ve Şapka" (Batı Taklitçiliği ve Şapka) adlı 32 sayfalık bir kitap kaleme aldı.
Bu kitap, 1 Kasım 1925’te yürürlüğe giren Şapka Kanunu'ndan bir buçuk yıl önce yayımlanmıştır. Âtıf Hoca, kitabında Avrupa’nın ilim ve fennini almanın mahsuru olmadığını, fakat Türkiye’de yapılanın daha çok bilinçsiz bir Batı taklitçiliği olduğunu, kılık kıyafette onlara benzemenin aslında ruhtaki bir bozuluşa alâmet veya onun bedene aksetmesine sebebiyet vereceğine dikkat çekiyordu.
Batı usulü giysiler giymenin görünüm dolayısıyla İslâmî kültüre zıt olduğunu, Hz. Muhammed’in "Bir kavme benzemeye çalışan onlardandır." hadisini kaynak göstererek izah etmeye çalışına Atıf Hoca şu hükmü vermişti: "Bir Müslüman, şiar ve alâmet-i küfür addolunan bir şeyi zaruretsiz giymek ve takınmak sûretiyle Gayr-i Müslimleri taklîd etmesi ve kendini onlara benzetmesi şer’an memnû ve yasaktır."
Dönemin uygulamaları gereği kitaplar yayımlanmadan önce Maarif Vekâleti'nden izin alınmasını gerekli kılmaktaydı. Kitabı Maarif Vekâleti'ne gönderen Âtıf Hoca, izin ve hatta takdir aldı. Kitap toplam 5 bin nüsha olarak basılmış, hepsi de bir yıl içinde satılmıştı. Daha sonra Şapka Kanunun çıkmasıyla birçok kişi ellerindeki nüshaları imhâ etmek zorunda kalmıştı.
Kanun çıkar çıkmaz ilk tutuklanan Âtıf Hoca oldu. Mahkemede takipsizlik kararı verilmesine rağmen Âtıf Hoca, 19 Aralık 1925 tarihinde, Şapka Kanunu'na muhalefet ettiği gerekçesiyle yeniden tutuklanarak Ankara'ya sevk edildi ve Ankara İstiklal Mahkemesi'nde yargılanmaya başlandı.
"Mahşer günü hesaplaşacağız"
Ankara İstiklal Mahkemesi Savcısı Kılıç Ali (Kel Ali), Âtıf Hoca için "halkı kanunlara karşı kışkırtmak" suçlamasıyla 3 yıl hapsini istiyordu. Fakat Âtıf Hoca, inandığı doğrular uğuruna yazdığı kitap nedeniyle İstiklal Mahkemeleri tarafından idam cezasına çarptırıldı.
İskilipli Âtıf Hoca, "Elbette mahşer günü hesaplaşacağız" diyerek 4 Şubat 1926 tarihinde idam edilerek şehadet mertebesine ulaştı.
Şeyh Muhammed Esad Erbili
Türkiye tarihinin önde gelen ve unutulmayan bir başka İslami karakteri de hiç şüphesiz Şeyh Muhammed Esad Erbili'dir.
Menemen Vakıasına dâhil olmadığı halde kendisi ve oğlu idamla yargılanan, oğlu idam edilerek kendisi de zehirlenerek şehid edilen Şeyh Esad Erbili de şehadetinin 86’ncı yılında rahmetle yâd ediliyor.
Hem baba hem anne tarafı seyit olan Şeyh Muhammed Esad Erbili 1847 yılında Irak Kürdistan'ın Erbil kentinde dünyaya geldi. Medrese tahsilini doğduğu bölgede tamamlayan Esad Erbili, 23 yaşlarında Taha el-Hariri'nin yanında eğitimini tamamladıktan 5 yıl sonra hilafet aldı. Aynı yıl hac farizasını yerine getiren Şeyh Esad Erbili, daha sonra İstanbul’a gitmeye karar verir.
Dönemin en meşhur medresesi olan Fatih Camii Medresesine gelen Esad Erbili, bu medreselerde ünlü Fars şairi Hafız Divanı'nı ve Molla Cami'nin Lüccet-ül Esrar kitaplarını okuttu. 2'ici Abdülhamid döneminde ünü her yere yayıldı.
1900 yılında 2'inci Abdülhamid tarafından bilinmeyen bir sebeple Erbil'e sürgün edilen Esad Erbili, Burada ilmi ve irfani faaliyetlerine devam etti. Meşrutiyetin ilanına kadar Erbil'de inşa ettirdiği tekkede hizmetlerini sürdürdü. Burada Mektubat adlı eseri ile bazı kitaplar kaleme aldı.
Meşrutiyetin ilanı üzerine İstanbul'a geri dönen Esad Efendi, Kelami Dergâhını genişletti ve hizmetlerini burada sürdürmeye başladı. Kelami Dergâhı, bütün sosyal tabakaları kucaklıyordu. Gelenlerin arasında yüksek idareciler, memurlar, zenginler ve halkın her kesiminden insanlar vardı.
Şeyh Esad Erbili, Cumhuriyetin kuruluşuyla beraber tekke ve zaviyeler kapatılınca zor dönemler yaşadı. İlerlemiş yaşına rağmen baskılara direnen Erbili'nin oturduğu ev sürekli gözetim altına alındı. Buna rağmen müntesipleri ve sevenleri onu yalnız bırakmadı.
Menemen olayında ilgisi olduğu gerekçesiyle oğlu Mehmed Ali Efendi ile birlikte Menemen’e götürülüp idam talebiyle yargılanan Esad Erbili Hoca hakkında idam cezası verildi, ancak yaşlılığı sebebiyle cezası müebbet hapse çevrildi. Oğlu Mehmed Ali Efendi ise idam edildi. Esad Efendi Menemen’de askerî hastanede tedavi görürken 3-4 Mart 1931 gecesi zehirlenerek şehid edildi. Cenazesinin ailesine verilmemesi zehirlendiği kuşkularını güçlendirdi.
Bu iki İslam önderi; Şeyh Esad Erbili ve İskilipli Âtıf Hoca, tıpkı, tarihin farklı dönemlerinde, farklı coğrafyalarında verdikleri İslami mücadele dolayısıyla unutulmayan birçok alim, fikir adamı, mücahid gibi akıllarda, gönüllerde yaşarken, mücadeleleri de nesilden nesile aktarılarak yâd ediliyor. (Mustafa Kaynak - İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.