Emevî Döneminde Muhalefet ve İsyanlar
İslâm Tarihi’nin en önemli dönemlerinden biri olan Emevîler dönemi, ashâb ve tâbiîn dönemine tekabül eder. İslâm medeniyetinin diğer medeniyetlerle karşılaştığı, kurumsallaşmanın devam ettiği bu süreçte, siyasî rekabet ve mücadele de yoğun olarak vardı. Esasen devlet, ciddi bir muhalefet potansiyeliyle doğdu. Hz. Osman’ın iktidar yıllarında güç kazanan Ümeyyeoğulları, Halife’nin Medine’de muhalifler tarafından öldürülmesinden sonra da siyasî kazanımlarını bırakmak istemediler. Aile üyelerinin bir kısmı Mekke’de Hz.Âişe’nin liderliğinde toplanan muhalefete katılırken Muâviye, Hz. Ömer döneminden beri valilik yaptığı Şam eyaletinde Hz. Osman’ın katillerinin cezalandırılması talebiyle isyan etti.
Muâviye, Halife Hz. Ali’ye karşı yürüttüğü mücadelesinde önemli başarılar elde etti. Nihayet bir Haricî’nin suikastıyla hayatını kaybeden Hz. Ali’den sonra Kûfeliler tarafından halife seçilen Hz. Hasan’ı kendisiyle barış yapmaya ikna ederek bütün İslâm dünyasının yegâne hâkimi oldu. İslâm dünyası, beş yıllık bir iç savaş sürecinden sonra tekrar bir kişinin liderliği altında birleşmiş oldu.
Muâviye, halife olduğunda Emevî devleti iki önemli muhalif unsurla karşı karşıyaydı. Bunlardan biri, o dönemde daha çok siyasî bir hareket olan Haricîler, diğerleri ise Hz. Hasan’ın barış yoluyla hilafeti Muâviye’ye teslim etmesiyle geri plana çekilmiş; ancak varlıkları ve muhalif duruşları devam eden Hz. Ali taraftarlarıydı [Şîatü Ali].Şîa da bu dönemde dinî-itikadî bir mezhep değil, siyasî bir hareketti.
Büyük ölçüde Emevî dönemi muhalefetine yön veren iki önemli güç, bunlardır. Ayrıca farklı sebeplerle muhalif tutum takınan hareketler ya da kişiler de vardı. Öte yandan her muhalifin, muhalefetini isyan şeklinde eyleme dönüştürdüğünü söylemek doğru olmaz. Ayrıca bir duruma ya da icraata muhalif olan birisinin bir idarecinin bütün icraatlarına muhalif olması gerekmez. Örneğin Hz. Âişe, Muâviye döneminde Hucr b. Adî’nin idam cezasıyla cezalandırılmasına muhalefet etmiş; ancak Muâviye’ye karşı bir isyan başlatmamıştır. İlk Mutezilîler de bazı konularda yöneticilere muhalif oldukları halde kanaatlerini ifade etmekle yetinmişler; isyana kalkışmamışlardır.
Şunu da belirtmek gerekir ki İslâm dünyasında muhalefetin siyasî katılımı meselesi ve kendisini ifade etme şekli önemli bir sorun olarak varlığını devam ettirmiştir. Tarihte karşılaştığımız bazı tekil örnekler, kurumsal bir yapıya dönüştürülememiş; genellikle muhalifler, kendilerini ifade yöntemi olarak isyan dışında başka bir çıkış yolu bulamamışlardır.
Yöneticiler, “emr-i bi’l-maruf ve nehy-i ani’l-münker” çerçevesinde dahi olsa genellikle uyarılmaktan ve düzeltilmekten hoşlanmamışlar; bu tür tutumların ifade edilebileceği ortamların oluşmasına izin vermemişlerdir. İstisnaî örnekler, tarih boyunca mevcuttur. Burada dikkat çekmek istediğimiz kurumsal yapıların durumudur. Ömer b. Abdülaziz dönemi istisna tutulacak olursa Emevîler döneminde iktidardakilerle muhalifler arasında güçlü bir gerilim olduğunu söylemeliyiz.
Haricîler
Haricîlik hareketi, Hz. Ali’nin Sıffîn savaşında tahkimi kabul etmesiyle bağımsız bir gruba dönüşmeye başlamış; tepkilerini Emevîler döneminde daha kuvvetli bir şekilde ifade etmişlerdir.
Haricîlerin bir kısmı Hz. Ali’nin küfrü hususunda tereddüt yaşadıklarından onun döneminde isyanlarını askıya almışlardı. Hz. Hasan, hilafeti Muâviye’ye devredince tereddüde mahal bir durum kalmadığını düşünerek daha Muâviye Irak bölgesindeyken isyanlara başlamışlardı.
Yezîd’in vefatının ardından Mekke’den Basra’ya giden Haricîler arasında bazı görüş farklılıkları ortaya çıktı. Şiddeti yegâne çözüm olarak gören Nâfi b. el-Ezrak ve arkadaşları, kendileri gibi düşünmeyenleri tekfir ederek isyan başlattılar. Yıllarca devam eden Ezrakîlerin isyanları nihayet bastırıldı. Ancak bunların dışında da isyanlar ortaya çıktı.
Emevîler döneminde Haricî isyanlarının en yoğun görüldükleri bölgeler, Irak ve el-Cezire bölgeleriydi. Buralardaki Haricî isyanlarının kabile rekabetinden bağımsız ele alınması doğru olmaz. Örneğin Bekr b. Vâil kabilesinin Şeybânoğulları boyu mensup insanlar arasında Haricîlik yaygındı. Yine ilk Haricîler, Temîm kabilesi içinde ortaya çıkıp faaliyet göstermişlerdi. Bu durumun, kabilelerin kendi aralarındaki ilişkiler kadar devletle ilişkilerle de ilgisi olduğu görülmektedir. Öte yandan halifelerin kabilelerle ilişkileri ve bazı kabilelerin muhalif tutum takınmasına sebep olabiliyor ve onları isyan eden gruplara yaklaştırabiliyordu.
Haricî hareketinin önemli destek bulduğu bölgelerden biri -bugünkü Libya, Tunus ve Cezayir toprakları için kullanılan o dönemde kullanılan ismiyle- İfrikıyye bölgesiydi. Burasının fethinden sonra Emevîler döneminde yerli halk olan Berberîlerle yaşanan sorunlar, birçok isyanın ortaya çıkmasına sebep oldu. Bu sebeple İfrikıyye bölgesi, birçok muhalif unsur için olduğu gibi Haricîler için de taraftar bulabildikleri bir zemin oldu. Hatta Abbasîler döneminde bugün Cezayir topraklarında bulunan Tahert şehri merkez olmak üzere Rüstemîler devleti kuruldu. Bu devletin kurucusu olan Abdurrahman b. Rüstem (ö. 171/787), aslen İranlı bir ailenin çocuğudur.
Emevî devletinin son halifesi Mervân b. Muhammed döneminde, yöneticileri ciddi anlamda meşgul eden iki önemli Haricî isyanı ortaya çıktı. Biri el-Cezîre bölgesinde ortaya çıkıp Irak’ta etkili olan ed-Dahhâk b. Kays eş-Şeybânî (ö. 128/74) isyanıdır. Emevîlerin iktidar yıllarında hemen her zaman karşılaştığımız Haricî isyanlarında büyük kitlesel destek, ancak bu isyanda görülmektedir. Diğer isyanlar çoğu zaman birkaç yüz kişiyi bulmayan küçük gruplarla gerçekleştirilmiştir.
İkincisi ise Yemen bölgesinde etkili olup, bir ara Mekke ve Medine’ye de hâkim olan Haricîlerden İbâdiyye koluna mensup olan Tâlibü’l-Hak Abdullah b. Yahya (ö. 130/747) isyanıdır. İki isyan da bastırılmış; ancak devlet onlara karşı gücünü harcarken bu gelişmeler, gizli bir örgüt olarak faaliyet gösteren Abbasîlerin elini rahatlatmıştır.
Şiîler
Emevîler döneminin ilk yıllarında siyasî bir hareket olan Şiîlik, öncelikle Hâşimoğullarının, özellikle de onlardan Hz. Ali’nin hilafet haklarının verilmediği düşüncesi etrafında şekillenmiştir. Emevîler döneminde yaşanan bazı gelişmeler, bu mezhebi güçlendiren ve onun dinî-itikadî bir mezhebe dönüşmesini sağlayan önemli etkenlerdir.
Hz. Ali’nin bir Haricî’nin suikastı sonu öldürülmesinin ardından Kûfeliler tarafından halife seçilen Hz. Hasan yaklaşık altı ay sonra halifeliği anlaşma yoluyla Muâviye’ye teslim edince babasının arkadaşlarından bazıları ona yönelik eleştirilerde bulunmuşlardı. Hz. Hasan bu eleştirilere kulak asmayarak ailesini toplayıp Medine’ye gitti. Onun vefatından sonra Muâviye, oğlu Yezîd’i veliaht ilan edip onun adına biat aldı. Muâviye’nin bu icraatı, yaygın bir kabul görmesine rağmen Hicaz’da Kureyşli olmaları sebebiyle muhalefetleri ciddiye alınması gereken birkaç Kureyşli ona karşı çıktı. Muhaliflerin arasında bulunan ve görüşlerini Muâviye’ye de söyleyen Hz. Hüseyin Muâviye’nin vefatından sonra, Kûfeliler tarafından başlarına geçmesi için davet edildi.
Hz. Hüseyin’in davete icabet etmesinden sonra onu davet edenler tarafından yalnız bırakılması, Kerbela faciasıyla sonuçlanan bir dizi gelişmeye sebep oldu. Hatta Kerbela’da Hz.Hüseyin’i ve yanındakileri öldüren ordunun içinde onu davet edenlerin bir kısmı da vardı.
Kerbela faciası (61/680), Ali-Fâtıma evladı üzerinde büyük bir etki bıraktı. İktidara el uzatanlara karşı ne kadar acımasız olunabildiği gösterilmişti. Kerbela katliamından kurtulan Zeynelâbidîn Ali b. Hüseyin, sonraki gelişmelerde siyasetten uzak kalmayı yeğledi. Hatta babasının ve yakınlarının Kerbela’da katledilmesinin üzerinden birkaç yıl geçmişken Medine’de biat alarak Yezîd’e karşı ayaklanan Abdullah b. Hanzale’ye (ö. 63/683) destek vermedi ve Yezîd’e yaptığı biatten çıkmadı. Onun bu tutumu, Yezîd’in tavsiyesiyle komutanı Müslim b. Ukbe el-Mürrî tarafından takdirle karşılanmıştır.
Ehl-i Beyt mensupları isyana kalkışmaktan sakınmış olsalar bile siyasetten uzak değillerdi. Hz. Hüseyin’in torunu Zeyd b. Ali, babası Zeynelâbidîn’den farklı bir tutum takınarak Emevî halifesi Hişâm b. Abdülmelik döneminde Kûfe’de ayaklandı. Dedesi Hz. Hüseyin gibi Kûfeliler tarafından kendisine destek vadinde bulunulmuş; ancak iş zora binince terk edilmişti. Kendisini terk ettikleri için Şiîlere Râfizî adını ilk defa onun tarafından kullandığı rivayet edilir. Zeyd b. Ali, çatışmada hayatını kaybetti (ö. 122/740).
Emevîler döneminde Ehl-i Beyt adına, aileden olmayan çeşitli hareketler de ortaya çıktı. Hassaten Kerbela’nın intikamını alma duygusu, muhalif hareketleri besledi. Bunların ilki, Kerbela’danhemen sonra gizli bir örgüt olarak şekillenen (61/680) ve birkaç yıl sonra h. 65 (m. 685) yılında Aynü’l-Verde savaşında Emevî ordusunca çoğu öldürülen gruptur. Önderlerini ve katılımcılarının önemli bir kısmını Hz. Hüseyin’i Kûfe’ye davet edenlerin ve yakınlarının oluşturduğu bu gruba Tevvâbûn [Pişmanlar] hareketi gelir.
Aynı dönemlerde ortaya çıkan diğer bir kişi de Muhtâr b. Ebî Ubeyd es-Sakafî’dir. Hz. Hüseyin’in intikamını almak üzere Muhammed b. el-Hanefiyye tarafından görevlendirildiği iddiasıyla Kûfe’de faaliyet göstermiş; ancak Tevvâbûn hareketinin liderlerini ve mensuplarının bir kısmını ikna edememiştir. Yezid’in ölümüyle başlayan siyasî istikrarsızlık döneminde etrafına topladığı taraftarlarla ayaklanan ve bir ara Kûfe’ye de hâkim olan Muhtâr, Kerbela olayına bulaşan birçok kişiyi öldürterek Hz. Hüseyin’in intikamını almış; ancak kendisi de -bu sıralarda Irak’a hâkim olan- Abdullah b. ez-Zübeyr’in valisi olan kardeşi Musab b. ez-Zübeyr’in askerleri tarafından Kûfe’deyaklaşık dört ay kadar süren bir kuşatmanın ardından bir huruç harekâtı sırasında öldürülmüştür (67/687).
Kerbela olayı, Ehl-i Beyt taraftarlarının Emevî iktidarına karşı muhalefet duygularını ve kinlerini besleyen önemli etkenlerden biridir. Kuşkusuz Emevî iktidarına son vermeyi başarabilen Abbasî hareketinin de önemli propaganda araçlarından biriydi. Abbasoğulları, yıllarca devam ettirdikleri gizli propaganda faaliyetleri sırasında “er-Rızâmin Âli Muhammed [Muhammed ailesinden razı olmak]” sloganının yanı sıra adalet ve devletin imkânlarından yararlanmada eşitlik gibi temaları işlediler. Bu strateji, Ehl-i Beyt taraftarlarının desteğini sağlamaya matuf olduğu gibi, zamanla sayıları artan ve devletin bazı icraatlarından dolayı rahatsızlıkları olan mevaliyi de yanlarına almalarını sağladı. Desteğini geniş kitlelerden alan Abbasî hareketi yıllarca muhalif unsurların yanı sıra dışarıda fetihlerle uğraşan Emevî devletine son darbeyi vurdu.
Diğer Bazı Muhalifler
Emevîlere muhalefet eden bütün kişilerin ve grupların isyan etmediğini yukarıda belirtmiştik. Özellikle Hasan-ı Basrî, Gaylâned-Dımaşkî veMabed el-Cühenî gibi yöneticilere eleştirilerde bulundukları halde fiilen isyan etmeyenler de vardır.
İrade hürriyetiyle ilgili fikirleri sebebiyle Kaderiyye’nin doğuşunda etkili olan Gaylân’ın, görüşleri sebebiyle İmam Evzâî’nin fetvasıyla idama mahkûm edildiği, Dımeşk’tan kaçtığı ve sonraki yıllarda yakalanarak idam edilmek suretiyle cezalandırıldığı rivayet edilir. Yine görüşleri sebebiyle idam cezasıyla cezalandırılan bir başka kişi Cad b. Dirhem’dir.
Tabiîn âlimlerinden biri olan Saîd b. Cübeyr (ö. 94/713 [?]) -önceleri Horasan bölgesinde Emevîlerin valisiyken daha sonra Haccâc ile aralarında çıkan sorunlar sebebiyle ayaklanan- Abdurrahman b. el-Eşas’a (ö. 85/704) destek vermiştir. Daha sonra Haccâc tarafından yakalanan Saîd, idam edilmiştir. Emevîlerin valisiyken isyan edenlerden biri de Yezîd b. Mühelleb’tir (ö. 102/720). O da başlarda devletin hizmetindeyken daha sonra ayaklanmıştır.
Emevîler, bir taratan muhaliflerinin zararlarını bertaraf etmeye çalışırken diğer taraftan hanedan içi dengelerle de uğraşmak zorunda kalmışlardır. Aile için rekabet, muhalefeti besleyen unsurlardan biri olarak karşımıza çıkmaktadır. Halifeler, siyasî krizleri bertaraf etmek ya da hiç olmazsa ötelemek için iki veliaht tayin etmişlerse de bu çözüm, yeni sorunlar doğurmuştur. Nitekim hanedan için rekabet, aileden olan Amr b. Saîd el-Eşdak’ın (ö. 70/690) ayaklanmasının sebebi olduğu gibi, son halifelerden biri olan Velîd b. Yezîd’in, amcasının oğlu ve ondan sonraki halife olan Yezîd b. Velîd’in de içinde bulunduğu bir ayaklanma sonucu öldürülmesine yol açmıştır. Bu siyasî rekabet, kabile rekabetiyle birlikte devletin yıkılma sürecini hızlandıran önemli etkenlerden bir olarak zikredilmelidir. Atlas okyanusundan, Ortaasya’ya geniş bir coğrafyaya hâkim olan Emevîler, iktidar dönemleri boyunca farklı dinamiklerden beslenen muhalefetle uğraşmak durumunda kalmıştır. (Vuslat Dergisi, Sayı: 175)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.