Ewil Muhammed: "Halepçe halkının tek suçu; Müslüman olmaktı"
Saddam Hüseyin'in, 31 yıl önce ABD başta olmak üzere emperyalist ülkelerin desteğiyle Halepçe'de kimyasal ve biyolojik silahlar kullanarak gerçekleştirdiği katliam ve vahşetin üzerinden yıllar geçse de o gün yaşanan acılar halen tazeliğini koruyor.
16 Mart 1988'de Irak’ın Halepçe kentinde insanlık tarihi yeni bir katliama daha şahitlik etti. Binlerce insan, acımasızca gerçekleşen kimyasal saldırıların hedefi oldu. Baas diktatörü Saddam, Avrupa'nın vermiş olduğu gelişmiş kimyasal silahları kullanarak insanlığın unutamayacağı bir vahşete imza attı.
Irak'ın devrik lideri Saddam Hüseyin tarafından 31 yıl önce Halepçe’de kimyasal silah kullanılarak 5 bin kişinin katledildiği, binlerce kişinin yaralandığı ve binlerce kişinin de kayıp olduğu katliamın görgü tanıklarından Kerim Ewil Muhammed, katliamın üzerinden 31 yıl geçmesine rağmen acılarının halen ilk günkü gibi taze olduğunu belirtti.
Halepçe katliamında anne ve babası başta olmak üzere birçok yakını şehid olan ve birçok yakınını da göç esnasında kaybeden Kerim Ewil Muhammed, o gün yaşananları İLKHA’ya anlattı.
Kürdlerin dindar bir halk olmasına tahammül etmeyen Batılı güçlerin, özellikle İslami hareketin güçlü olduğu Halepçe’de kimyasal silahları kullandırarak binlerce Halepçeliyi katlettirdiğini belirten Kerim, Halepçe halkının, tek suçunun Müslüman olmak olduğunu söyledi.
"Saddam Hüseyin’in Halepçe’ye özel bir kini vardı"
Halepçe halkının, Müslüman oldukları için Saddam Hüseyin’in Halepçe’ye özel bir kini olduğunu ifade eden Kerim, "Önce şundan bahsetmeliyiz ki neden Halepçe’ye böyle bir saldırı yapıldı? Halepçe’de petrol yoktu, Irak ve İran arasında stratejik bir bölgede değildi ne Irak’ın başkentine ne de İran’ın başkentine yakındı. Stratejik bir durum söz konusu değildi. Halepçe’ye kimyasal bir saldırı yapıldığında savaşa başka bir boyut kazandıracak bir durumda yoktu. Her iki tarafında Halepçe’ye karşı kinleri vardı. Fakat Saddam’ın kini daha çoktu. Hatırlıyorum 1980’lerde Medine Münevvere’ye nispeten Halepçe’ye Medinet’üs Saniye yani 'İkinci Medine' deniliyordu. Ben o zaman imamlık dersi eğitimi aldığımda raporlarda benim adım, 'İkinci Medine-i Münevvere' diye geçiyordu. Saddam Hüseyin’in Halepçe’ye özel bir kini vardı. Kürdistan’ın çoğunda laik, komünist, sosyalist, nasyonalist, demokratik ve buna benzer bütün partilerin çoğu Halepçe’ye karşı kinliydiler. Aslında Saddam Hüseyin’in Halepçe’ye bunu yapmasını istiyordular." dedi.
"Asıl kinleri İslam’a ve Müslümanlaraydı"
Kerim, "Çünkü bizler tutuklandığımızda Müslüman olarak tutuklanıyorduk. Evet, bizler Kürd’dük ve Kürd olduğumuz içinde bize karşı kinleri vardı. Fakat asıl kinleri; o zaman Halepçe’de 70’den fazla cami vardı ve hepsinde cemaatle namaz kılınıyordu. Bu camilerin 50’sinde cuma namazı kılınıyordu. Saddam Hüseyin, Suriye ve Ürdün’den bir ordu getirdi, Halepçe’yi yıktı. Bu olay kimyasal saldırıdan 3-4 yıl önce yapıldı. Ürdün komutanı ezan okuduğunda Molla Osman’ın yanına gitmişti ve ‘siz Müslüman mısınız?’ diye sordu. Molla Osman’da, ‘Müslümanız, bu kadar camiden ezan sesini duymadınız mı?’ diye sordu. Komutan, ‘Ehl-i sünnet vel cemaat misiniz?’ diye sordu. Molla Osman’da ‘evet’ diye cevap vermişti. Komutan, ‘Ben Ürdün’den sizi yok etmek için bir ordu getirdim, fakat bu gece ordumu Ürdün’e geri götüreceğim’ dedi ve öylede yaptı. Aynı gece ordusunu geri götürdü. Yanı kısacası Müslümanlara karşı kimin kini varsa Halepçe’ye saldırmak istediler. Kimyasal saldırıdan önce Halepçe’ye karşı özel bir kinleri vardı. Böyle olmasını istiyordular. Halpeçe ne stratejik bir yerdi ne de denize kıyısı olan bir şehirdi, hiçbir fabrika ve şirkette yoktu. O zaman Irak’ın nüfusu 19 milyondu ve Halepçe’nin sadece 70 bin nüfusu vardı. Acaba Saddam Hüseyin neden Halepçe’ye kimyasal saldırı yapmak istedi?" diye sordu.
"Saddam Hüseyin’in kimyasal saldırıya hazırlandığını bilmiyorduk"
O dönem Molla Osman’ın, Kürdistan İslami Hareketi’ni (Bizûtnewe) kurduğunu, kendisinin de İran’ın Pave ilçesine bağlı Seryas bölgesinde olduğunu anlatan Kerim, "İran İslam Cumhuriyeti bir temsilci gönderdi ve Halepçe savaşına katılmamızı istedi. Molla Osman da ‘bizler İslami Hareket olarak bu savaşa katılmayacağız.’ dedi. Bende o zaman Molla Osman’ın yanında peşmergeydim ve hiçbir şekilde bu saldırıya katılmayacağımızı söyledi. Çünkü o, bunun sonucunun tehlikeli olduğunu biliyordu. Bizler Saddam Hüseyin’in kimyasal saldırıya hazırlandığını bilmiyorduk. Fakat Saddam’ı tanıdığımız kadar böyle bir şey yapacağını tahmin ediyorduk. Molla Osman, herkesten daha çok halkı düşünüyordu. Siyasi partilerin tek derdi bir yeri işgal etmekti. Irak hükümetiyle ortak olmaktı başka bir hedefleri de yoktu. Fakat bizim hedefimiz; dinimiz ve milletimizdi. Hedefimiz; milletimizin namusunun elden gitmemesiydi. Elhamdülillah bizler Molla Osman’ın sözü üzerine saldırıya katılmadık. Etraftaki dağlarda kaldık." ifadelerini kullandı.
"Bomba parçalarının hepsi Alman ve Rus yapımıydı"
Halepçe’ye atılan bütün bombaların Almanya ve Rus yapımı olduğunu belirten Kerim, "Halepçe’ye kimyasal saldırı yapıldıktan 3 gün sonra bizler İslami Hareketi’nin peşmergesi olarak şehre indik. O zaman çekilen tüm fotoğraflar İslami Hareket peşmergeleri tarafından çekilmiştir. O zaman Halepçe yapılan kimyasal saldırısının fotoğraf arşivi kimsede yoktu. Halepçe’ye atılan bütün bombalara Almanya yapımıydı. Hiç kimsede bu durumu şikayet edemezdi. Bundan dolayı Halepçe katliamı, soykırım olarak kabul edilmiyor, hükümette gidip bu durumu Amerika’ya ve Almanya’ya şikayet edemezlerdi ve buna cesaret edemiyorlardı. Ben kendim şahidim o zaman atılmış bombalarının parçalarını getirdiklerinde Almanya yapımıydı. O zaman Almanya muhabirleri de oradaydılar, İran acele olarak onları bölgeden uzaklaştırdı. Bomba parçalarının hepsi Alman ve Rus yapımıydı. Saldırıyı gerçekleştiren uçaklar Rus malıydı. Irak’ınki değildi. İslam ülkelerinin uçakları değildi. Bundan dolayı meselenin tam ortaya çıkmasını istemiyorlar, bundan dolayı şu ana kadar Halepçe katliamı, ‘soykırım’ olarak tanınmıyor ve tanımazlarda." şeklinde konuştu.
"Halepçe’nin her yeri cenaze dolmuştu"
Halepçe’ye yapılan saldırının, Japonya’ya yapılan saldırıdan daha tehlikeli olduğunu belirten Kerim, şunları söyledi:
"Halepçe’nin her yeri cenaze dolmuştu. Aynı şekilde şehir dışı da öyleydi. Sonradan cenazelerin hepsi toplatılıp bir yerde defin edildiler. Şu andaki yerlere sadece mezar taşı bırakılmış, kabir değildirler. Asıl mezarlar Ababeyle ve Anebada’dır. Orada kendimiz onları büyük çukurlara defin ettik. O zaman 20-21 yaşlarındaydım, bekârdım. Annem, babam ve bir erkek kardeşim ile kız kardeşlerim ve akrabalarımız Halepçe’deydiler. Halepçe saldırısında annem ve babam şehid oldular, diğerleri sağ kaldılar. İran’daki Beheşti Muhammed kabristanında defin edildiler. Orada mezarları yapılmış ve üzerine de ‘Halepçe halkı’ diye yazmışlar."
"Bu saldırının bir kimyasal saldırı olduğunu bilmiyorduk"
Halepçe’ye yapılan bu hain saldırının bir kimyasal saldırı olduğunu bilmediklerini anlatan Kerim, "Biz Halepçe’ye geldiğimizde kimyasalın ne olduğunu bilmiyorduk. Dağlardayken o cenazeleri görüyorduk. Irak hükümetinin de 10 bin askeri ölmüştü. Kimyasal ile kendi halkından büyük bir sayı öldürmüştü. Bizler cenazeleri gördüğümüzde meselenin ne olduğunu bilmiyorduk. Cenazelere ellerimizi sürüyorduk, su içiriyorduk. Bu kimyasalın fosfor, hardal ve ağır bir gaz olduğunu bilmiyorduk. Bizler sadece bunların ismini biliyorduk. Fakat o gazdan, elma ve salatalık kokusu geliyordu. Koku geldiğinde bir şeyler olduğunu tahmin ediyorduk. Fakat kimyasal olduğunu bilmiyorduk. Aşağı indiğimizde İran askerlerinin yüzlerinde maske gördük. Onlar asker oldukları için maske ve korumalı elbiseler onlarda vardı. Fakat bizlerde öyle bir şey yoktu. Kendileriyle ilaçta getirmiştiler. Bazılarımıza iğne vurdular ve faydası da vardı." diye konuştu.
"Halen kimyasalın etkisi devam ediyor"
Kimyasalın etkilerinin halen devam ettiğine dikkat çeken Kerim, "Halen o kimyasalın etkisi üzerimizde vardır. Gözlerde bozukluk, sinirlenme ve nefes darlığı gibi hastalıklar var. Hatta benim bir kız kardeşim çok hastadır. Halepçe halkının çoğu şu anda hastadır. Fakat kendileri bunu bilmiyorlar, normal gribe yakalandıklarını sanıyorlar. Fakat öyle değil halen kimyasalın etkisidir." dedi.
"O gün mahşer günü gibiydi"
Katliam gününü mahşere benzeten Kerim, "Çocukları görüyorduk ellerinde ayakkabının bir teki var. Kimi çocuklar elini annesine uzatmıştı ve o şekilde ölmüştü. Kimi çocuklar da annesinin kucağında ölmüştü. Adeta bir mahşer gibiydi. Bizim çok güzel bir dinimiz var. Eğer hepimiz Molla Osman’ın söylediğini yapmış olsaydık o günü görmeyecektik. Enfal, kimyasaldan daha beterdi. Çünkü Enfal’da namusta elden gitti. Kimyasal saldırıda ağır bir şekilde de olsa sadece öldürüldük. Bazı evlerin içine bakıyordum sofrayı sermişler, herkes sofranın etrafında oturmuştular. İnsan bu duruma karşı tahammül edemezdi. Bu durumu gördüğümüzde gerçekten anne ve babamız aklımızda değildi." şeklinde konuştu. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.