"Gidişin ola da gelişin olmaya!"
Doğruhaber Gazetesi Yazarı Esma Akbalık'ın, İstanbul Sözleşmesi ve yaptığı tahribatı ele aldığı, "Gidişin ola da gelişin olmaya!" adlı yazısı:
11 Mayıs 2011 de yola çıkan biri...
1 Ağustos 2014 de, fırtınalı bir günde ev sahibi kapı sesiyle irkildi...
Tık tık tık, kapıyı çalan, ta uzaklardan gelen, yabancı ve yalancı bir misafirdi...
Malumunuz Anadolu gelenek ve göreneklerinde, misafire hürmet büyük bir şereftir. Ev sahibi kendilerine yakışanı yaparak, en güzel yemeklerini, en rahat odalarını açtılar, bu yabancı misafire...
Bir gün, iki gün, üç gün, derken aylar yıllar geçti. Sözüm ona bu yüzsüz misafirin gitmeye niyeti yoktu. Hatta bununla da kalmayıp her geçen gün evlerinin huzurunu kaçırmaya, eşler arasına nifak çıbanları ekmeye, yuvaları dağıtıp, çocukları yetim bırakmaya başlayarak iyice çığrından çıkmıştı...
"Kibarca söylüyoruz gitmiyor, laf arasında söylüyoruz gitmiyor, çünkü niyeti evlerimizi ateşe verip, Cennet yuvalarımızı tarumar etmekti..."
Ev sahibi bu olanlara daha fazla dayanamayıp, bir sabah Namazla beraber, kıyama kalktı, evini ve yuvasını huzursuz eden bu misafiri kovmaya karar vermiş, kollarından tutup onu hışımla dışarıya fırlattı...
"Gidişin ola da gelişin olmaya!" diyerek, bu sinsi misafirden kurtulmuştu. Ancak kurtuldu kurtulmasına da şimdi bu yüzsüz misafirin verdiği tahribatı, evindeki bu dağınıklığı nasıl toparlayacak, nerden başlayacaktı...
Düşündü taşındı, bunu tek başıma başaramam, iyisi mi bu konuda bana yardımcı olabilecek ehil kişilerin yardımını alarak daha kısa sürede bu dağınıklığı toparlayabilirim ancak dedi...
Ve kolları sıvadı, şimdi bu yüzsüz İstanbul sözleşmesinin verdiği tahribatı onarma zamanıydı...
Diğer taraftan batının çığırtkanlığını yapanlar, yeni projeler, yeni oyunlar peşindeler.
Fakat şunu iyi bilin ki; sizler dağıtmaktan yorulmadıkça, bizler toparlayıp, onarmaktan asla yorulmayacağız. Avazınız çıktığı kadar bağırın, çağırın, sizi ancak sizin gibi, gözleri kör, kulakları sağır, dilleri lal olan, kalpleri küfür ve nifakla mühürlenmiş olanlar duyabilirler. Hak ve hakikat yolunun yolcuları, her dem, şeytan ve avenelerinin oyunlarını bozmaya devam edecektir biizniAllah...
Bizim medeniyetimizde insanı aziz kılan, insanın her iki dünyasını da cennet kılan şiarlarımız vardır. Dolayısıyla bizim İslam gibi aziz ve yüce bir sözleşmemiz, akdimiz varken, beşeri sistemlerin ürettiği 'İstanbul sözleşmesine' ihtiyacımız yoktur. Zira tüm medeniyetlerin en üstünü, en azizi, en muazzamı olan İslam gibi yüce bir davamız var bizim...
Hem bu sözleşmenin altında, beşeri sistemlerin değil, gönüllere kazınan Hakkın imzası vardır. Hiç kimsenin bu imzayı iptal etmeye ya da silmeye gücü yetmez. Çünkü bu; 'İstanbul sözleşmesi' değil, İslam’ın sözleşmesidir. Şunu iyi bilin ki; Hak ve Hakikat dışındaki tüm imzalar su yüzüne atılan imzalar gibidir, en ufak bir dalgada silinmeye mahkumdurlar. Gelin imzanızda, iddianızda Hak için olsun ki; attığınız imzalar Bâkî kalsın silinmesin.
Selam ve Dua ile...
Kaynak:DOĞRUHABER
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.