Gündemdeki adam Brunson: Rahip mi ajan mı?

Gündemdeki adam Brunson: Rahip mi ajan mı?
ABD her ne kadar Brunson için ‘o sadece masum bir din adamı’ dese de soruşturma sürecinde ortaya çıkan ilişkiler ağı, Brunson’un ‘rahip’ olmaktan da öte ABD’nin politikaları doğrultusunda faaliyetler yürüten bir ‘ajan’ olma ihtimalini arttırıyor.

ABD ile ilişkilerin neredeyse kopma noktasına geldiği şu dönemde kamuoyu şunu merak ediyor: Tüm yaşananlara konu olan Andrew Brunson, ABD’nin ileri sürdüğü gibi gerçekten sadece bir ‘rahip’ mi yoksa Türkiye aleyhine faaliyet gösteren bir ‘ajan’mı?

1950’li yıllarda Musouri Gemisinin Türkiye ziyaretiyle başlayıp ülkenin iç ve dış politikalarını etkileyen ve sonraki yıllarda Johnson Mektubuyla bozulmaya başlayan Türkiye-ABD ilişkileri, bugünlerde en kötü dönemini yaşıyor. İki ülkenin ilişkilerini nerdeyse kopma noktasına getiren bu sürecin sebepleri arasında birçok farklı sebep saymak mümkün olsa da bunların içerisinde en dikkat çekeni ‘Rahip Andrew Brunson’ın tutuklanması’ olayı oldu.

ABD, ısrarla Brunson için ‘o sadece masum bir din adamı’ derken Türkiye ise elindeki bilgi ve belgelere dayanarak Brunson’ın, ‘rahipliği’ sadece kılıf olarak kullanan bir ajan olduğunu düşünüyor. Şimdi kamuoyu şunu merak ediyor: Gündemin en tepesinde yer alan Andrew Brunson, ABD’nin ileri sürdüğü gibi gerçekten sadece bir ‘rahip’ mi yoksa Türkiye aleyhine faaliyet gösteren bir ‘ajan’mı?

ABD her ne kadar Brunson için ‘o sadece masum bir din adamı’ dese de soruşturma sürecinde ortaya çıkan ilişkiler ağı, Brunson’un ‘rahip’ olmaktan da öte ABD’nin politikaları doğrultusunda faaliyetler yürüten bir ‘ajan’ olma ihtimalini arttırıyor.

Hem İslam Coğrafyasında yaşanan tarihi olaylar da buna ışık tutar nitelikte Lawrence, Hamper ve şimdi Brunson… İsimleri, faaliyet gösterdikleri zaman dilimi ve ülkeler farklı olsa da aslında görevleri aynı: İslam ülkelerinde sosyo-kültürel yapısını değiştirmek, iç karışıklık çıkarmak ve işgale hazır hale getirmek…

Soruşturma sürecinde gerek istihbarat raporlarına yansıyan bilgiler gerek gizli tanıkların anlattıkları arasında Brunson kadar dikkat çeken en önemli detay, Brunson’ın faaliyetlerinin büyük bir kısmını, yıllardır iç karışıklıkların yaşandığı ve Kürt halkının yoğun olarak yaşadığı Güneydoğu Anadolu Bölgesinde gerçekleştirmesidir. Bu esrarengiz ilişki ağının, bir de FETÖ’nün en çok üzerinde durduğu ‘Dinlerarası Diyalog’ projesinin hayata geçirilmeye çalıştığı Şanlıurfa’da geçiyor olması ne Brunson’ın ne de faaliyetlerinin ABD’nin ifade ettiği gibi basit olmadığını gösteriyor. Brunson iddianamesinde görev yeri İzmir olmasına rağmen Doğu Anadolu'da Hristiyanlığı yaymak için çalıştığı suçlaması yer alıyor.

Musul’un düşmesinin ardından Bağdat sınırlarına dayanan DAİŞ’in, Irak başkenti olan bir şehri bırakıp bir anda yönünü ne stratejik açıdan ne de ekonomik açıdan -petrol rezervi- önemi olmayan Kobani’ye ve yine aynı anda Yezidilerin yoğun yaşadığı bölgeye çevirmesi ve bunun bir anda tüm dünyanın gündemine düşmesi… Bu bölgelerde göç etmek zorunda bırakılan mazlum insanlar, yıllardır Afganistan, Irak ve Suriye başta olmak üzere yaşanan insanlık dramına üç maymunları oynayan Batı medyasının bir numaralı haberleri arasında yer aldı. Çıkan haberlerde yaşanan mağduriyetler anlatılıyor ve hemen ardından DAİŞ üzerinden tüm Müslümanlar hedef gösteriliyordu. Nihayet bu kirli algı sonucunda tarihte eşi benzerine az rastlanılan 6-7 Ekim saldırılarında, ateş topuna dönüştürülen bölgede İslami kimlikli birçok kişi vahşice katledildi.

Türkiye’de onlarca insanın ölümüne ve milyonlarca lira ekonomik zararına sebep olan 6-7 Ekim saldırılarının yaşandığı süreçte Brunson’ın bölgede olması, yaşanan olayların öyle sanıldığı gibi gelişigüzel meydana gelmeyip daha önce planlandığını gösteriyor. Yine iddianamede Brunson sadece Kobanili mültecilerin yoğun bulunduğu Suruç ilçesinde cep telefonundan değişik yerlerde toplam bin 306 defa sinyal alındığını yine HTS kayıtlarından 306 kez Suruç, 192 kez de Şanlıurfa'ya gittiği tespit edildiği ileri sürülüyor. O dönemde Şanlıurfa’da FETÖ elemanı polisler tarafından HTS sistemin fişinin çekildiği (plaka tanıma sisteminin) Şanlıurfa Emniyet Müdürlüğü tarafından açıklanmış ve o polisler hakkında soruşturma açılmıştı.

İddianamede Brunson’ın hem FETÖ hem de PKK ile olan ilişkileri de dikkat çekiyor. Soruşturma raporuna göre, FETÖ elemanlarıyla aynı baz istasyonunda birçok kez kesişen Brunson'ın, Şanlıurfa'da sözde mülteci kamplarını ziyarete gittiği dönemler için kiraladığı evin sahibinin FETÖ elamanı bir polis olduğu belirtiliyor. Buna bir de o süreçte PKK’nin silah ve eleman temini için güzergâh olarak kullandığı Suruç güzergâhında HTS’lerin fişlerinin yetkililerden habersiz bir şekilde FETÖ elemanı polislerce çekilmiş olması da kirli ilişkiler ağını gözler önüne seriyor.

Yine o hassas dönemde, Suruç’ta meydana gelen bombalı eylemin ardından ‘Çözüm Süreci’ denilen çatışmasızlık sürecinin bitmesine sebep olan; Ceylanpınar’da 2 polisin yatağında ölü bulunması olayının yaşanması bu olaylar arasında ilişkiler ağı olma ihtimalini getiriyor. İki polisin ölü bulunduğu evin kapı ve pencerelerinin hiç zorlanmamış olması, olayın yaşandığı gecenin ertesi sabahı kendilerini HPG olarak tanıtan PKK’li bir grubun 2 polisin ölümünün Suruç’un intikamı olduğunu internette paylaşması ve daha sonra da PKK’nin bu olayı üstlenmemesi bu olayı esrarengiz hale getirdi.

İddianamede ABD tarafından masum bir din adamı olarak lanse edilen Brunson’ın, Türkiye’de TCDD (devlet demiryolu) istasyonlarını, konumlarını, kapasitelerini, yükleme-boşaltmaya uygun olup olmadıklarını ve bu tip ekipmanlara sâhip olup olmadıklarını, trenlerin makinistlerinin siyasi görüşlerini, mezheplerinin ne olduğu birçok bilgiyi arşivlediği belirtiliyor.

Yine Brunson’ın faaliyetlerinden birisinin de özellikle bölgeyi sosyo-kültürel açıdan değiştirme amacıyla yaptığı misyonerlik faaliyetleridir. Zaten Brunson mahkemeye verdiği ifadesinde bunu dile getiriyor. Brunson, 2014 yılında Afrin ve Kobani'nin DAİŞ tarafından alınmasının ardından bölgedeki nüfusun büyük ölçüde Türkiye'ye göç ettiğini, aralarında Hristiyanların da olduğu bu kişiler için Kürtçe ayin yapıldığını söyledi. Brunson, her ne kadar sadece Hristiyan Suriyeli Kürtlere yönelik ayin yaptıklarını ileri sürse de o dönemde bölgede artan misyonerlik faaliyetleri onu yalanlıyor.

Gizli tanık Serhat, bu konuda şunları söylüyor: "…Suriyeli PKK'lı mültecilerin ve HDP'lilerin Hristiyan olması isteniyordu. Suruç'taki mülteci kamplarında İncil dağıtılıyordu. PKK sempatizanı mülteciler Suruç'taki bazı evlerde misafir edilerek karınları doyuruluyordu. İzmir'deki mülteciler batıya gönderiliyordu. YPG'ye katılıp savaşmak isteyen mültecileri de Suriye'ye gönderiyorlardı…”

Yine o dönemde Güneydoğunun hemen her ilinde özellikle Diyarbakır ve Şanlıurfa’da mantar gibi türeyen Koreli misyoner gruplar, Suruç’un bazı köylerinde öğrencilere dağıtılan haçlı kolyeler ve yine o dönemde kamuoyunun çok dikkatini çeken Şanlıurfa’da açılan fırından bozma bir kilisenin arkasında PKK’nin olduğunun ortaya çıkması bu alanda yapılan çalışmaları gözler önüne seriyor. Söz konusu kilisenin arkasında PKK’nin olduğunun ve o açılışa katılan şahısların birbiriyle olan ilişkilerinin ağını deşifre eden İlke Haber Ajansı hedef tahtasına konulmuştu.

Tüm bu gelişmeler ışığında, ABD ile ilişkilerin en kötü durumda olduğu bu dönemde gündemin en tepesinde yer alan Brunson’ın bir ‘rahip’ mi yoksa ‘ajan’ mı olduğu daha kolay anlaşılabiliyor. (İLKHA)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.