Güney Asya’nın Kudüs’ü: Keşmir
İngiltere işgal ettiği bölgeleri bölüp çatışmalı bir hale getirdikten sonra terk etmiştir. Günümüzde hâlâ çözüme kavuşmamış, kanın akmaya devam ettiği bölgeler, sömürgeci İngilizlerin eseri olarak önümüzde durmaktadır. Yıllardır çatışmaların yaşandığı bölgelerden öne çıkanlar ise Filistin, Kıbrıs ve Keşmir’dir. Bu yazımızda son zamanlarda Pakistan ve Hindistan’ı yeni bir savaşın eşiğine getiren Keşmir’i ele alacağız.
Yaşanan acılar nedeniyle Güney Asya’nın Kudüs’ü olarak kabul edilen Keşmir’deki sorun, Pakistan ve Hindistan'ın iki ayrı devlet olarak Ağustos 1947'de bağımsızlıklarını ilan etmesiyle başladı. Asya’nın kalbi olarak da ifade edilen Keşmir, Hindistan, Çin, Pakistan ve Afganistan’a komşuluğuyla stratejik bir bölge konumunda.
Tarihi M.Ö 269-232 yıllarına dayanan Keşmir’de M.S. 78-248 tarihleri arasında Kuşana İmparatorluğu hüküm sürmüştür. Müslümanların Hindistan’ı fethettiği 8. yüzyılda İslam’la tanışmaya başlayan Keşmir’de İslam ancak 14. yüzyılda yayılmaya başladı. Halkın kültür ve geleneklerine uygun olan tasavvufun etkisiyle İslamlaşmaya başlayan Keşmir, 14. yüzyıldan 1819 yılına kadar Müslümanların egemenliğinde kaldı. 1819 yılında Sihlerin hâkimiyetine giren Keşmir, 1846 yılında Sihleri yenen İngilizlerin işgali altına girdi.
İngilizler, Keşmir’i 75 milyon rupiye Dogra Hanedanı’na sattı
Savaşı kazanarak Keşmir’i kontrol altına alan ve buraya fitne tohumu eken İngilizler, 16 Mart 1846’da imzalanan Amristsar Anlaşması ile Keşmir’i 75 milyon rupiye (500 bin sterlin) Dogra Hanedanı’ndan Gulab Singh’e sattı. Halkın rızası dışında gerçekleşen bu satış sonraki yıllarda yaşanan sorunların da temelini oluşturdu. Keşmir’in bağımsızlığını savunan Müslümanlar, bu satışın yasal olmadığını belirterek Dogra Hanedanı’nın Keşmir’i terk etmesi gerektiğini savundu.
İşgal ettikleri bölgeleri sömürgeleştirmelerinin yanında İslamsızlaştırma politikasını burada da sürdüren İngilizler, nüfusun çoğu Müslüman olmasına rağmen bölgenin yönetimini Hindulara bıraktı. Müslümanların etkinliğini sonlandırmak için her türlü zulüm ve baskının uygulandığı bu yıllarda İngiltere, Keşmir’i Hindu Mihrace Gulab Sing’e satarak günümüze kadar süren sorunun ilk temellerin attı. Bu dönemde, Müslümanların ibadetleri yasaklanarak, camileri kapatıldı. Zulüm ve baskının artarak devam ettiği Keşmir’de 1900’lere gelindiğinde halk ayaklanmaya başladı. Protestoları bastırmakta zorlanan Hindu yönetimi sivil halka yönelik şiddet uygulamaya başladı.
Müslümanlar 1947’de Azad Keşmir’de bağımsız hükümet kurdu
Bölge dışında eğitim alıp ülkelerine dönen Müslüman gençler tarafından kurulan Okuma Odası Cemiyeti (Reading Room Party) Müslümanların haklarını savunmaya başladı. Hindu yönetimi tarafından Müslüman bir gencin tutuklanmasını protesto eden Müslümanların eylemi kanlı bir şekilde bastırıldı. 31 Temmuz 1931’de yaşanan olaylarda 23 Müslüman’ın katledilmesi nedeniyle bugün “Şehitler Günü” olarak anılmaya başladı. Yaşanan katliamdan sonra daha da teşkilatlanan Okuma Odası Cemiyeti, Tüm Cammu ve Keşmir Müslümanlar Konferansı (All Jammu and Kasmir Muslim Conference) adıyla siyasi bir yapıya büründü. Şeyh Abdullah’ın liderlik yaptığı bu siyasi yapının en önemli amacı Müslümanların birliğini savunmak ve Cammu ve Keşmir Müslümanlarının siyasi haklarını korumak olarak açıklandı. Tüm Cammu ve Keşmir Müslümanlar Konferansı lideri Şeyh Abdullah sonraki yıllarda da hep Cammu ve Keşmir’in Hindistan ve Pakistan’a katılmayarak bağımsız olması gerektiğini savundu.
Yaşanan zulme duyarsız kalmayan Pencaplı Müslümanlar 1946 yılında Keşmir’e girerek başkent Srinagar’a kadar ilerledi. Keşmir’in batısında hâkimiyeti ele geçiren Müslümanlar 1947’de Azad Keşmir’de bağımsız hükümet kurduklarını ilan etti.
Müslümanlar, Pakistan adıyla yeni devletin bağımsızlığını ilan etti
İkinci Dünya Savaşında zor durumda kalan İngilizler, savaştan sonra Hindistan’dan çekileceği vaadinde bulundu. 15 Ağustos 1947’de bölgeden çekilen İngilizler Müslümanların bulunduğu bölgeleri de Hindistan idaresine bırakmak istedi. Hinduların idaresi altına girmek istemeyen Müslümanlar, Muhammed Ali Cinnah önderliğinde Hindistan’dan bağımsız bir devlet kurmak için harekete geçti. Hindistan’ın bağımsızlığını ilan etmesiyle Müslümanlar da Pakistan adıyla yeni devletin bağımsızlığını ilan etti. Sorunsuz bir şekilde başlayan bağımsızlık süreci Keşmir eyaletindeki Hindu yöneticilerin tavrı nedeniyle tamamlanamadı.
Bağımsızlık kararının ardından bölgede bulunan prenslikler Pakistan ya da Hindistan’a bağlanma yönünde serbest bırakıldı. Birçok bölge sorunsuz bir şekilde halkın talebiyle istediği devlete katılırken, Hindistan ve Keşmir’deki Hindu yöneticilerin tavrı nedeniyle Keşmir sorunu kanayan bir yara olarak günümüze kadar geldi. O dönem Müslüman prenslerin idaresi altında bulunan eyaletlerden Haydarabad ile Gujarat halkın büyük çoğunluğunun Hindu olması nedeniyle Hindistan’a bırakıldı. Ancak halkın büyük çoğunluğu Müslüman olmasına rağmen Hindu yönetici Maharaja Hari Singh, Keşmir’i Hindistan’a bağlama kararı aldı.
Hindistan ve Pakistan 1949, 1965 ve 1999'da olmak üzere üç kez savaştı
Hindistan’a katılma kararına tepki gösteren Keşmirli Müslümanlar ayaklanarak Hindu yöneticilere isyan etti. Ayaklanmaya bastırmakta yetersiz kalan Hindu Prens Maharaja’nın, yardım talebi üzerine Hindistan ordusu Keşmir’e girdi. Buna duyarsız kalmayan Pakistan’ın da bölgeye asker göndermesi üzerine iki ülke 22 Ekim 1947'de Keşmir için ilk kez karşı karşıya geldi. Birleşmiş Milletler (BM) arabuluculuğunda 1 Ocak 1949'da ateşkes anlaşması imzalayan taraflardan Hindistan, anlaşma maddelerine hiçbir zaman uymadı. Anlaşmaya göre iki ülke de askerlerini geri çekecek BM gözetiminde yapılacak halkoylamasıyla Keşmir’in geleceği karara bağlanacaktı. Ancak Hindistan askerlerini geri çekmediği gibi Müslümanların çoğunlukta olduğu Cammu Keşmir’i kendine bağladı.
İlk zamanlarda işgal ettiği Cammu Keşmir’i daha özerk bir şekilde yöneten Hindistan, 1963 yılında aldığı bir kararla Keşmir’i eyalet olarak kabul ederek bölgeye vali atadı. Bölge halkının iradesi dışında alınan bu karar Keşmir sorununu daha da içinden çıkılmaz bir duruma getirdi. Sömürge dönemi ve daha sonra çekilmeyle bölge istikrarını bozan İngiltere, yaşanan çatışmalı süreçte de Hindistan’a destek vererek ihtilafın bugünlere taşınmasında büyük rol oynadı. BM’nin etkisiz kalması ve İngiltere gibi devletlerin tavrı nedeniyle devam eden ihtilaf nedeniyle Pakistan ile Hindistan 1965 ve 1999'da iki kez daha savaştı. Ancak bu savaşlarda da Hindistan’ın Keşmir işgali ve Müslümanlara yönelik baskınlar sona ermedi.
Keşmir'in yüzde 45’i Hindistan, yüzde 35’i Pakistan ve yüzde 20’si Çin’in kontrolünde
1960’lara doğru ise, Çin ile Hindistan arasında Keşmir üzerine bazı sürtüşmeler başladı. Çin’in Pakistan ile Keşmir sınırı konusunda anlaşma yapmasından tedirgin olan Hindistan, sınırına asker yığmaya başladı. Çin’in ani bir karşılık vermesiyle 1962 yılında Çin ile Hindistan arasında çıkan Keşmir savaşı, Hindistan’ın yenilgisiyle neticelendi. Böylelikle Çin, Aksa-i Çin bölgesini ele geçirdi ve buranın Keşmir’e ait değil, kendi doğal parçası olduğunu iddia etti. Ayrıca Pakistan’ın, 1963 yılında kontrolündeki kuzey Keşmir’in küçük bir bölümünü Çin’e vermesi meseleyi daha karmaşık hale getirdi. Böylece Keşmir, bugün itibariyle yüzde 45’i Hindistan, yüzde 35’i Pakistan ve yüzde 20’si Çin’in kontrolünde olmak üzere üçe bölündü.
Hindistan’ın Keşmir’i işgali ve süregelen zulüm dolu politikaları karşısında sessiz kalmayan Keşmirliler kurdukları direniş gruplarıyla mücadele etmeye başladı. Bu grupların faaliyetlerini Pakistan üzerinden yürüttüğünü öne süren Hindistan, uluslararası kamuoyunda Pakistan’ı suçlama yoluna gitti. Keşmir sorunun kendi işgal politikası ve BM kararlarına uymamaktan kaynaklandığını görmezden gelen Hindistan, her platformda Pakistan’ı Keşmirli direnişçilere destek vermekle suçlamaktan geri durmadı. Bununla da yetinmeyen Hindistan direnişçilerle mücadele adı altında zaman zaman Pakistan sınırını da ihlal ederek uluslararası hukuku da hiçe sayıyor. Müslümanlara yönelik saldırıların yanında Keşmir’deki Hinduları örgütleyen Hindistan, kurduğu veya desteklediği bu terör gruplarıyla da Müslümanlara yönelik zulüm ve baskılarını sürdürüyor.
ABD ve AB ülkeleri, savaş ve çatışmalı ortamlarda Hindistan’ın yanında yer aldı
Çekildiği bölgeyi ihtilaflı bir durumda bırakan İngiltere’den geri kalmayan Batı dünyası, izlediği politikayla Keşmir’in, Güney Asya’nın kanayan bir yarası olarak bu günlere taşınmasında en önemli rolü oynadı. Hindistan’ın işgalini görmezden gelen ABD ve AB ülkeleri, kendi emperyal çıkarlarını önceleyerek yaşanan savaş ve çatışmalı ortamlarda ya doğrudan ya da dolaylı olarak Hindistan’ın yanında yer aldı.
BM Güvenlik Konseyi’nin, 1949-1952 yılları arasında aldığı kararlarla Keşmir’in önce askerden arındırılmasını, ardından Cammu ve Keşmir’in nihai durumunun BM gözetiminde yapılacak plebisit (referandum) ile belirlenmesini öngörmesine rağmen Hindistan bu kararları hiçbir zaman kabul etmedi. Konu Müslümanlar ve İslam düşmanlığı olunca birleşen Batılı devletlerden aldığı cesaretle hareket eden Hindistan, Keşmir halkının iradesinin yanı sıra BM kararlarını da hiçe sayarak işgalci politikasını sürdürüyor.
Keşmir’deki direniş hareketleri
Hindistan’ın işgali altındaki Cammu Keşmir’de legal alanda faaliyet yürüten siyasi partilerin dışında Keşmir’in bağımsızlığı için savaşan direniş grupları da bulunuyor. Bu grupların öne çıkanları ise Hizbu’l-Mücahidin (Hizb-ul-Mujahideen), Ceyş-e- Muhammed (Jaish-e-Mohammed) ve Leşker-e-Tayyibe (Lashkar-e-Taiba) hareketleridir. Yaptıkları eylemlerle zaman zaman Hindistan askerlerine kayıplar verdiren bu hareketler, günümüze kadar mücadelelerini sürdürüyor.
Direniş hareketlerine karşı en şiddetli şekilde mücadele eden Hindistan, adı geçen hareketlerin önde gelen kimi isimlerini katletme yoluna giderken kimi zaman da tutuklama yoluna gitmiştir. 2016’da, Hizbu’l-Mücadihidin (Hizb-ul-Mujahideen) hareketinin genç isimlerinden 22 yaşındaki Burhan Muzzaffer Wanî’yi katleden Hindistan, Wani için yapılan cenaze merasimi ve protestoları bile engelledi. Wani’nin katledilmesine tepki gösteren Keşmirlilere saldıran Hindistan yönetiminin, halka karşı gerçek mermiyle yaptığı saldırı sonucu çıkan olaylarda yaklaşık 100 sivil katledilirken, 3 binden fazla kişi yaralandı. Olaylar üzerine sokağa çıkma yasağı ilan eden Hindistan, bazı camilerde ibadet edilmesini de yasakladı.
Keşmirlilere terörist muamelesi
Müslümanların ibadet etmelerini, kurban kesmelerini engelleyen Hindistan yönetimi, barışçıl eylem ve protestolarda bulunan Müslümanları bile terörist olarak niteleyerek her türlü zulmü yapmaya devam ediyor. Müslümanların Keşmir sorunu ile ilgisi olmayan protestolarını bile engelleyen Hindistan, Keşmir’e özel yasalarıyla temel hak ve özgürlükleri ihlal ediyor.
Terörist ve Yıkıcı Faaliyetler (Önleme) Yasası, Ulusal Güvenlik Yasası, Jammu ve Keşmir Kamu Güvenliği Yasası ve Silahlı Kuvvetler Özel Yetkiler Yasası gibi bölgeye özel kanunlarla Müslümanların haklarını çiğneyen Hindistan’ın uyguladığı politikalar sonucu yaklaşık 20 bin Müslüman’ın kayıp olduğu belirtilirken, 50 binden fazla Müslüman mahkeme edilmeden cezaevlerinde tutuluyor. 2011 yılında Keşmir İnsan Hakları Komisyonu, 3 yıl süren bir çalışma sonucunda kimsesizler mezarlığında aralarında sivillerin de olduğu 2 bin 156 cesedin tespit edildiğini açıkladı.
Çözüm önerileri
Keşmir hakkında hazırladığı raporla yaşanan sorunun sebeplerini ortaya koyan Strateji Düşünce ve Analiz Merkezi (SDAM), çözüm önerilerini şöyle sıralıyor:
* Keşmir’in statüsüne Keşmir halkı karar vermelidir. Buna yönelik BM kararları gereği “plebisit” yapılmalı, sandıktan çıkan sonucu bölgesel ve küresel güç odakları kabul etmelidir.
* Keşmir sorununun Güney Asya’yı ateş çemberine çevirme potansiyeli göz ardı edilmemelidir.
* Taraflar arasında diyalog kanalları açık tutulmalı, nükleer ya da konvansiyonel her türlü savaştan kaçınılmalıdır.
* Keşmir’de bulunan 500 bin civarındaki Hint askerlerinin sayısı azaltılmalıdır.
* Hindistan, yargısız infazlara ve orantısız şiddete son vermelidir. Halkın insanî hak talepleri karşısında güvenlik güçlerinin hukuksuz uygulamalarına fırsat vermemelidir.
* Hindistan, -Filistin‟de işgalci olan İsrail’e benzer bir şekilde- “yerleşim yerleri” inşa etmek suretiyle Keşmir’deki demografik yapıyı lehine çevirme girişimlerinden vazgeçmelidir.
* ABD başta olmak üzere uluslararası güçler, Keşmir üzerinden Güney Asya’daki güç dengelerini etkilemeye dönük politik hesaplar yapmayı bırakmalıdır.
* Keşmirli Müslümanlar yaklaşık 70 yıldır büyük zulümler görmesine rağmen seslerini yeterince duyuramamaktadır. Bu nedenle dünya Müslümanları, Keşmir sorununu ciddi bir şekilde gündem etmeli ve mazlum Keşmir halkıyla dayanışma göstermelidir.
* İslâm İşbirliği Teşkilatı (ĠĠT), Keşmir sorununun çözümüne dönük inisiyatif almalı ve Keşmirli Müslümanlarının sıkıntılarını dünya kamuoyunun gündemine taşımalıdır.
* Halkın inancını yaşamasının önündeki tüm engeller kaldırılmalı, mescitler “terör yuvası” olarak görülmemelidir. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.