HÜDA PAR: Karma eğitim sistemi inancımıza ve kültürümüze aykırıdır
HÜDA PAR Genel Merkezi, haftalık günden değerlendirmesinde iç ve dış konulara dair yazılı bir açıklama yaptı.
Bursa Osmangazi İlçesi Mithatpaşa Ortaokulu Müdürü Haydar Akın'ın, velilerin çoğunun talebiyle sınıfta kız ve erkek öğrencilerin ayrı ayrı oturtulması talimatını verdiği hatırlatılan açıklamada, bunun ardından sol sendika ve medyanın hemen harekete geçtiği ve okul müdürünün hukuka aykırı bir şekilde görevinden alındığı belirtildi.
"28 Şubat sürecinde görülebilecek bir uygulamadır"
Oysa okul müdürünün uygulamasının, mevzuata aykırı olmadığına dikkat çekilen açıklamada, "Kız ve erkek karışık oturacak şeklinde bir mevzuat yoktur. Velilerin çoğunluğu talepte bulunmuş, okul müdürü de mevzuata uygun bir tasarrufta bulunmuştur. İnancımıza ve kültürümüze uygun olan bir uygulama için okul müdürünün linçe maruz bırakılarak görevinden alınması, ancak 28 Şubat sürecinde görülebilecek bir uygulamadır. Bu görevden alınma, aslında Müslüman Anadolu toplumunun tamamının cezalandırılmasıdır. Karma eğitim sistemi geleneklerimize, inancımıza ve kültürümüze uygun olan bir sistem değildir. Pedagojik anlamda da eğitimin kalitesini düşürdüğü artık kabul edilen bir realitedir." denildi.
"Karma eğitim sistemi dayatmasından vazgeçilmeli"
Okul müdürü Haydar Akın’a hem görevi hem de itibarının iade edilmesi çağrısında bulunulan açıklamada, "Karma eğitim sistemi dayatmasından vazgeçilmeli, velilerin tercihine bırakılmalı ve alternatif uygulama da hayata geçirilmelidir. Öte taraftan öğrencilerin öğretmenlerine karşı şiddet ve olumsuzluk içeren davranışları artarak devam ediyor. Bunun temel sebebi maneviyattan, insani ve İslami değerlerden uzak maddeci eğitim anlayışıdır. Eğitim sistemimiz Batı’nın taklitçi ve madde ağırlıklı anlayışından kurtarılmalı; ahlak, bilim ve maneviyat merkezli bir anlayış oturtulmalı, çocuklar hem ruhen hem de bedenen yetiştirilmelidir." ifadelerine yer verildi.
Doğu illerindeki yüksek işsizlik oranları
TÜİK'in, 2021 yılı işsizlik verilerine göre bir önceki yıla göre 1,1 azalan işsizlik oranının yüzde 12 olarak gerçekleştiğine, yani 3,9 milyon insanın işsiz olduğuna işaret edilen açıklamada, paylaşılan verilere göre en yüksek işsizlik oranlarının doğu bölgesinde görüldüğüne dikkat çekildi.
Açıklamada, "TÜİK'in Türkiye'yi 26 bölgeye ayırarak yaptığı hesaplamaya göre geçen yıl işsizlik oranı en yüksek bölge yüzde 29,8 ile Mardin, Batman, Şırnak ve Siirt bölgesi olurken yüzde 5,8 ile Kastamonu, Çankırı ve Sinop da işsizliğin en düşük olduğu bölge oldu. Tarım ve hayvancılık bölgesinde insanların üçte birinin işsiz olması ülke ekonomisi için büyük bir kayıptır. Bu, aynı zamanda yanlış ekonomi politikalarının da bir sonucudur. Bölgede ekonomik geri kalmışlığı ve işsizliği ortadan kaldıracak politikalar zaman kaybedilmeden gündeme alınmalı, özellikle GAP projesinin tamamlanması hızlandırılmalıdır. Hükümet, doğu bölgelerinin özel şartlarını da göz önünde bulundurarak büyük müteşebbisleri o tarafa yönlendirmeli, bölgeler arası kalkınmışlık farkını minimize edecek gelir ve istihdam kapıları açmalı ve tarım ile hayvancılık potansiyelini harekete geçirmelidir." değerlendirmesinde bulunuldu.
Özel şirketlerin fiyat spekülasyonları
Açıklamanın devamında piyasada zımni bir anlaşma varmış gibi her seferinde gıda ürünlerinden birisinde fiyat spekülasyonuna gidilerek açıkça vurgun yapıldığı iade edildi.
Vurgun yapılacak üründe önce şayialar ortaya çıktığı, ardından arz-talep dengesiyle oynanarak bir anda fahiş fiyat uygulamasına geçildiğine dikkat çekilen açıklamada, "Şartlardan dolayı paniğe kapılan halk, rafları boşaltıyor, fiyatlar katlanıyor ve günün sonunda kazanan spekülatörler oluyor. Bunun son örneği geçen hafta şekerde yaşandı. Bakanlığın açıklamasında stoklarda talep fazlası şeker bulunduğunun belirtilmiş olmasına karşın kısa süreli panik oluşturarak fiyatları bir anda ikiye katlayan spekülatörler, ancak bakanlığın uyarılarından sonra fiyatları aşağıya çekmeye başladılar." denildi.
"Özelleştirme mekanizması yeniden gözden geçirilmeli"
Açıklamada, "Özelleştirme politikaları, üretimde devlet payını asgari düzeye çekerken inisiyatifi büyük oranda özel sektöre bıraktı. Nitekim 2018’de şeker fabrikalarının özel sektöre devredilmesi, şeker üretiminde olduğu gibi fiyatlarda da inisiyatifi önemli oranda özel şirketlere bıraktı. Gıda alanında dünya genelinde baş gösteren sorunlar, ortaya çıkan stokçuluk, karaborsacılık ve fahiş fiyat uygulamaları, stratejik önem kazanan birçok ürünün üretim ve imalatında inisiyatifin kamuda olmasının gerekliliğini ortaya koydu. Bu açıdan özelleştirme mekanizmasının yeniden gözden geçirilmesi ve temel ürünlerde inisiyatifin yeniden kamuya verilmesi zorunluluk haline geldi." ifadelerine yer verildi.
"ESK zammı geri almalı"
Et ve Süt Kurumu’nun (ESK) Ramazan ayından hemen önce et ve et ürünlerine yüzde 48 zam yaptığının hatırlatıldığı açıklamada, bu durumun büyük bir fırsatçılık örneği olmasının yanı sıra dar gelirlileri oruç ayında et yemekten mahrum ettiği belirtildi.
Açıklamada, daha çok dar gelirli vatandaşların tercihi olan ESK’nin yaptığı bu zammın, bütün et piyasasında emsal olacağı, et fiyatlarını katlayacağı ifade edilerek, "Et ve Süt Kurumu, Ramazan ayında dar gelirli vatandaşları daha da zor bir duruma düşürmemek için yapılan bu zammı geri almalıdır. Öte taraftan klasik hale gelen Ramazan fırsatçılığı için de tedbirler alınmalı, Ramazan ayını istismar eden kesimlere müsamaha gösterilmemeli ve piyasalar sıkı denetlenmelidir." denildi.
"Türkiye, tarım ürünlerinde her geçen gün biraz daha dışa bağımlı hale geliyor"
Türkiye'nin tarım politikasının eleştirildiği HÜDA PAR açıklamasının devamında şunlar kaydedildi:
"Covid-19 virüsü ile coğrafyamız genelinde meydana gelen kuraklığın etkisiyle tarımsal üretimin gittikçe düşmesi ve Rusya-Ukrayna savaşı, global bir gıda krizine kapı açmıştır. Ülkelerin bekası için tarımsal faaliyetlerin kritik önemde olduğu bu süreçte Türkiye’nin tarım politikalarında notunun gittikçe düşmesi endişe vericidir. Yurt dışından tahıl alınarak yurt içindeki sanayiciye satılması suretiyle kendi çiftçimizi fakirleştirip yabancı çiftçileri zenginleştirmek akla ziyan bir politikadır. Türkiye, tarım ürünlerinde her geçen gün biraz daha dışa bağımlı hale geliyor.
Tarım alanlarının korunması, tarımsal üretimde verimi artıracak GAP ve benzeri sulama projelerinin bir an önce tamamlanması ve çiftçilerin korunması için girdi maliyetlerinin düşürülmesi gibi acil eylem planlarına ihtiyaç vardır. Gübre, motorin, elektrik, zirai ilaç vb. tarımsal girdi kalemlerinde tarihin en yüksek fiyatları ile tarımsal faaliyetlerin devam etmesi mümkün değildir. Bu kalemlerden vergi çıkarılmalıdır. Yenilenebilir enerji merkezleri ile hidroelektrik santralleri artırılarak tarım sektörüne elektrik sağlanmalıdır."
"Toplumda büyük bir savrulma, bir bunalım, yaygın bir sendrom hali söz konusudur"
Madde bağımlılığı, hırsızlık ve fuhuş gibi toplumsal yapıyı tehdit eden sorunların katlanarak devam ettiği ifade edilen açıklamada, her dört aileden birinde ya uyuşturucu bağımlısı ya da bu bağımlılığa maruz kalan gençler ile karşılaşıldığı belirtildi.
Bağımlı gençlerin, başta kendileri ve aileleri olmak üzere çevrelerine zarar verdiği ve birer tehdit unsuru olduğunun vurgulandığı açıklamada, "Bununla birlikte hırsızlık vakaları da ciddi boyutlara ulaşmıştır. Organize hırsızlık şebekeleri artık küçük yaştaki çocukları dahi ağlarına düşürüp hırsızlık yaptırmaya başlamışlardır. Fuhuş ve ahlaksızlığa sürüklenenlerin yaş ortalamasının gittikçe düşmesi ve Türkiye’nin her tarafına yayılması da diğer bir vakıadır. Söz konusu durumlar artık köylere, sokaklara ve parklara kadar inmiştir. Toplumda büyük bir savrulma, bir bunalım, yaygın bir sendrom hali söz konusudur." denildi.
Açıklamada, "Eğitim, rehabilitasyon ve cezalandırma anlamında alınan tedbirlerin kifayetsizliği ortadadır. Bu durum işsizlik, ekonomik bunalımlar, gençliğe karşı duyarsız kalınma gibi etkenler ile birleşince bütün toplumu tehdit eden devasa bir soruna dönüşmektedir. Aile kurumunun her geçen gün zayıflaması ve gençlerimizin manevi değerlerden yoksun yetişmeleri beraberinde ciddi bir ahlaki yozlaşmayı, madde bağımlılığını ve bireysel ifsadı getirmektedir. Bu yaygın sorunlara bir seferberlik ruhu ile çözümler üretilmelidir. İlgili kurumlar, aileler ile eşgüdüm halinde olmalı, sivil toplum kuruluşlarından da destek alınarak sorun yaşayan şahıslarla bire bir ilgilenilerek ellerinden tutulmalıdır." ifadelerine yer verildi.
HÜDA PAR'ın gündem değerlendirmesinin dış konuları arasında Pakistan Başbakanı İmran Han’ın "birleşik cephe" çağrısı ile işgalci siyonist rejimi yerleşimcilerinin Filistin'de yayılması da vardı.
Pakistan Başbakanı Han'ın ‘birleşik cephe’ çağrısı
Açıklamada, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 48. Dışişleri Bakanları Konseyi Toplantısı'nın açılış oturumunda konuşan Pakistan Başbakanı İmran Han'ın, "1,5 milyarız ancak açık adaletsizliğe karşı sesimizi yükseltemiyoruz." ifadelerini kullandığı, İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesindeki ülkelerin kendi aralarında bölündüğü, Batılıların bunu bilip kullandığını söylediği hatırlatıldı.
"İmran Han’ın dünyanın her yerinde İslam düşmanlarının tacizlerine maruz kalan, kaynakları sömürülen ve katliama uğrayan Müslümanlara yönelik zulmün durdurulması için yaptığı ‘birleşik cephe’ çağrısı kıymetlidir." denilen açıklamada, "Müslümanların problemlerine karşı bugüne kadar fiili bir adım atmayan İslam İşbirliği Teşkilatı artık kuruluş misyonuna uygun olarak hareket etmelidir. Teşkilat bünyesindeki İslam ülkelerinin kendi aralarında yaşadığı sorunlar, Müslümanların ortak çıkarlarının önüne geçmemeli, Müslümanlara yönelik hak ihlallerinin sona erdirilmesi için çalışılmalıdır. Bu doğrultuda ilk olarak İslam ülkelerindeki çatışmaların sona erdirilmesi sağlanmalı, İslam dünyasının kalkınması için teşkilat bünyesindeki tüm ülkeler birlikte hareket etmelidir." çağrısında bulunuldu.
"İşgali ve katliamı cesaretlendiren her türlü ilişki sonlandırılmalıdır"
Birleşmiş Milletler (BM) Orta Doğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Tor Wennesland'a göre, işgal altındaki Filistin topraklarında 670 bin işgalci yerleşimcinin yaşadığının hatırlatıldığı açıklamada, "Uluslararası hukuku alenen ihlal eden Siyonist işgal rejimi, illegal yöntemlerle Filistinlileri kendi topraklarından sürgün etmeyi hedeflemektedir. Dünyanın gözü önünde işlenen bu soykırıma rağmen kınama açıklamalarından başka bir adım atılamamıştır. Siyonist işgal rejimiyle ilişki geliştirme yarışına giren bölge ülkeleri bu utanç tablosunun sorumlularıdır. İşgali ve katliamı cesaretlendiren her türlü ilişki sonlandırılmalıdır. Unutulmamalıdır ki Filistin toprakları işgalden kurtulmadıkça Siyonist işgal rejimi bir virüs gibi yayılmaya devam edecek ve Müslümanlar yeni işgal ve katliamlarla karşı karşıya kalacaktır." ifadelerine dikkat çekildi. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.