HÜDA PAR: Konjonktürel ve palyatif değişiklikler hukuk sistemindeki aksaklıkları gideremeyecektir
HÜDA PAR Genel Merkezi; tasarruf tedbirleri ve yolsuzluklarla mücadele, 4. Yargı Paketi ve toplumsal beklentiler, sokak hayvanlarının oluşturduğu tehlikeler, LGS sonuçları ve eğitimin sorunları, Türkiye ve ABD arasındaki Afganistan görüşmeleri ile Mısır’daki idamlar gibi iç ve dış gündemin öne çıkan konularına ilişkin yazılı bir açıklama yaptı.
“Tasarruf Tedbirleri Genelgesi"nin yayınlanması kadar, içerdiği tedbirlere uyulmasını denetlemenin de önemli olduğuna dikkat çekilen açıklamada, bunun yanında özellikle son zamanlarda çokça konuşulmaya başlanan yolsuzluk, rüşvet ve rant iddialarına da mutlak surette neşter atılması gerektiği belirtildi.
4.Yargı Paketine değinilen açıklamada, konjonktürel ve palyatif değişikliklerin hukuk sistemindeki aksaklıkları gideremeyeceği, kamuoyunun da beklentilerini karşılayacak adil bir sisteme geçişin önünün bir an önce açılması gerektiği vurgulandı.
Meclise sunulan “Hayvanları Koruma Kanun Teklifi”nin sokak hayvanlarının oluşturduğu sorunu daha da içinden çıkılmaz bir noktaya taşıdığı belirtilen açıklamada, söz konusu kanun teklifinin soruna çözüm olabilecek şekilde değiştirilmesi gerektiği kaydedildi.
LGS'de 180 bin 714 öğrencinin sıfır puan aldığına işaret edilen açıklamada, "Acilen eğitim sisteminin başarısızlığının nedenleri masaya yatırılmalı, toplumumuz ile barışık, ideoloji dayatmayan bir sistem geliştirilmelidir." denildi.
Türkiye'nin, Afganistan’da 20 yıldır on binlerce sivili katletmiş ABD ve NATO çatısı altında faaliyet yürütmemesi gerektiği belirtilen açıklamada Mısır'daki idam kararlarına ilişkin de "Dünya çapında ciddi bir baskı oluşturulmaz ise kararın infaz edileceğinden kimsenin şüphesi olmasın." ifadesine dikkat çekildi.
Tasarruf tedbirleri ve yolsuzluklarla mücadele
Devlet kurumlarında kamu vicdanını yaralayan israf ve fuzuli harcamalara, Cumhurbaşkanlığınca “Tasarruf Tedbirleri Genelgesi” ile müdahale edilmesinin, geç kalınmış bir adım olmakla beraber yerinde bir uygulama olduğunun belirtildiği açıklamada, "Genelge, Cumhurbaşkanlığı ve TBMM’yi kapsam dışı bırakmasıyla eleştirilirken kamu kurum ve kuruluşlarında araç kullanımından cep telefonu faturalarına, gazete ilanlarından davet ve etkinlik organizasyonlarına, taşıt, kiralama ve kamulaştırmalardan sosyal tesislere kadar pek çok kalemde yapılacak tasarruf ve kesintileri içermektedir." denildi.
Açıklamada, "Genelgenin yayınlanması kadar, içerdiği tedbirlere uyulmasını denetlemek de önemlidir. Bunun yanında özellikle son zamanlarda çokça konuşulmaya başlanan yolsuzluk, rüşvet ve rant iddialarına da mutlak surette neşter atılmalıdır. Yolsuzlukların ekonomik istikrar ve büyümeye, kaynak ve gelir dağılımına olumsuz yansımaları, kamuda gelirleri azaltıcı ve harcamalarda denge bozucu etkisi küçümsenmeyecek durumdadır. Yolsuzlukların önlenmesi için bu alanda sıkı tedbirler alınması gerekir. Bu suçlara bulaşanlar her kim olursa olsun, iddiaların üzeri örtülmemeli, mutlaka hesap sorulmalı ve caydırıcı cezalar verilebilmelidir. Hükümetin bu iddialar karşısında kamu vicdanını rahatlatması ve şeffaf bir soruşturma süreci yürütmesi büyük bir beklenti haline gelmiştir." ifadelerine yer verildi.
4.Yargı Paketi ve toplumsal beklentiler
Mayıs 2019’da “Yargı Reformu Strateji Belgesi” ve Mart 2021 tarihinde “İnsan Hakları Eylem Planı” başlıklarıyla iddialı paketlerin yayınlandığının hatırlatıldığı açıklamada, ancak bugüne kadar insan hakları ihlallerini çözecek ve kamu vicdanını rahatlatacak düzenlemelerin yapılmadığı belirtildi.
Açıklamada, "Bu günlerde Meclis'e sunulan '4.Yargı Paketi' yargıya erişim, kadına yönelik şiddet, adli kontrol yöntemleri ve soruşturma usullerine ilişkin yeni düzenlemeler içermektedir. Bu paketin diğer paketlerin akıbetine maruz kalmamasını ümit ediyoruz. Türkiye hukuk sisteminde ilk tutukluluk, tutukluluğun devamı ve uzatılmasında yaşanan sorunlar devam etmektedir. Uygulamada tutuklama tedbiri, ceza yerine tatbik edilmekte ve çok kere infaza dönüşmektedir." denildi.
Kanunların düzeltilmesi ile birlikte adaletin ikamesi yönünde bir zihniyet değişiminin de zorunlu olduğuna dikkat çekilen açıklamada, "Bu değişim yaşanmadığı müddetçe hak ihlalleri devam edecektir. Konjonktürel ve palyatif değişikliklerin hukuk sistemindeki aksaklıkları gideremeyeceği açıktır. Kamuoyunun da beklentilerini karşılayacak adil bir sisteme geçişin önü bir an önce açılmalıdır. Öte taraftan 'Genç Evlilik Mağdurları' konusunun yine bu pakette yer almaması kamu vicdanını yaralamıştır. Binlerce ailenin dramı hâlâ devam ediyor. Yetkililer tarafından defalarca taahhüt edilmiş olmasına rağmen bugüne kadar olumlu bir adım atılmamıştır. Başta iktidar olmak üzere tüm siyasi partilere bu konuda bir kez daha hatırlatmada bulunuyor ve sorumluluk sahiplerini inisiyatif almaya davet ediyoruz." değerlendirmesinde bulunuldu.
Sokak hayvanlarının oluşturduğu tehlikeler
Geçtiğimiz günlerde biri çocuk olmak üzere iki vatandaşın başıboş köpeklerin saldırısı sonucu ağır yaralandığını hatırlatıldığı açıklamada böylece sahipsiz sokak hayvanlarının oluşturduğu tehlikenin büyüklüğü bir kez daha gündem olduğu belirtildi.
Başıboş köpeklerin toplu yaşam alanlarında artan yoğunluğunun, insanların can güvenliğini tehdit ettiğine dikkat çekilen açıklamada, "Bu durum, hayvanlar için de tehlike arz etmektedir. Açlık, hastalık ve trafik kazaları gibi nedenlerle pek çoğu telef olmaktadır. Park, bahçe, mezarlık ve bazı tenha alanları sahiplenerek sürü psikolojisi ile saldırganlaşabilmektedirler. Trafik kazalarına da pek çok kez sebep olan başıboş hayvanlar hem kendilerini hem insan hayatını tehlikeye atmaktadır." ifadelerine yer verildi.
Açıklamada şunlar kaydedildi:
"Meclis'e sunulan 'Hayvanları Koruma Kanun Teklifi', bu sorunu daha da içinden çıkılmaz bir noktaya taşımaktadır. İnsan hayatının sokak hayvanlarınca tehdit edilmesi ve bunun parlamento tarafından çözümünden kaçınılması, doğrudan bir medeniyet problemidir. Söz konusu tavır bir an önce terk edilmeli, sokak hayvanları için daimî barınak alanları inşa edilerek kent merkezleri bu tehlikeden kurtarılmalıdır. Bu açıdan söz konusu kanun teklifi soruna çözüm olabilecek şekilde değiştirilmelidir.
LGS sonuçları ve eğitimin sorunları
1 milyon 38 bin 492 öğrencinin katıldığı LGS'de 97 öğrencinin soruların tamamını doğru cevaplayarak 500 tam puan aldığına işaret edilen açıklamada, bu durumun sevindirici olduğu ancak 180 bin 714 öğrencinin de sınavdan sıfır puan aldığı hatırlatıldı.
Sınava girenlerin neredeyse yüzde %20’sine tekabül eden bu rakamın, Türkiye’deki eğitim sisteminin ciddi anlamda sorgulanması gerektiğini gösterdiği belirtilen açıklamada, "1,5 yıldır yüz yüze eğitimden mahrum olan bu öğrenciler, online eğitimden de faydalanamadılar. Bu öğrencilerimiz aldıkları sıfır puan ile zorunlu lise eğitimine devam edeceklerdir. Fırsat eşitliğine imkân sağlamayan, çocuklarımızı geleceğe hazırlamak yerine sınav korkusu ile motive etmeye çalışan bir eğitim sisteminde bu sonuçlar kaçınılmazdır." denildi.
Açıklamada, "Hükümet iktidara geldiği günden beri eğitim sisteminden hep şikâyet etmektedir. Yapılan değişikliklerle sistem yapboz tahtasına dönüştürülmesine rağmen başarı sağlanmamıştır. Batı endeksli eğitim modeli, yine batıdan mülhem değişikliklerle yamanmaya çalışıldığı için insanımızla uyumlu hale getirilememiştir. Acilen eğitim sisteminin başarısızlığının nedenleri masaya yatırılmalı, toplumumuz ile barışık, ideoloji dayatmayan bir sistem geliştirilmelidir." değerlendirmesinde bulunuldu.
Açıklamada, dış gündemin öne çıkan konularından Türkiye ve ABD arasındaki Afganistan görüşmeleri ile Mısır'daki idamlar hakkında şu tespit ve çağrılarda bulunuldu:
"Türkiye, Afganistan’da 20 yıldır on binlerce sivili katletmiş ABD ve NATO çatısı altında faaliyet yürütmemelidir"
"Türkiye ve ABD arasında Afganistan’da Kabil havalimanının korunması ve işletilmesine yönelik görüşmeler devam etmektedir. Taliban’ın, Türkiye ve diğer yabancı güçlerin ülkedeki varlığının kabul edilmeyeceğine dair açıklamasına rağmen böylesi bir adım ciddi riskleri beraberinde getirecektir. Türkiye, Afganistan’da 20 yıldır on binlerce sivili katletmiş ABD ve NATO çatısı altında faaliyet yürütmemelidir. Türkiye’nin NATO adına ülkede faaliyet yürütmesi Afganistan’ın yararına da değildir. Türkiye, ABD hedeflerini gerçekleştirecek bir pozisyona düşmekten şiddetle kaçınmalıdır.
Afganistan’da bugün Taliban ve Kabil yönetimi arasında devam eden çatışmalar sivillerin ölümüne sebebiyet vermekte, uzlaşıyı zorlaştırmaktadır. İstikrarın temel yolu, iç barışın sağlanmasından geçmektedir. Türkiye, müzakere sürecinde Afgan halkının lehine hareket etmeli, siyasi birliğin sağlanması için çaba göstermelidir. Afganistan’da NATO adına atılacak her adım, ABD’nin çıkarlarına hizmet edecek, Türkiye’nin hedef haline gelmesine sebep olacaktır.
"Mısır'daki idam kararlarına karşı Türkiye bütün imkanlarını seferber etmeli"
3 Temmuz 2013’te Mısır’da yapılan ilk serbest seçimlerde halkın oylarıyla cumhurbaşkanı seçilen Muhammed Mursi’nin askeri darbeyle yönetimden uzaklaştırılmasının üzerinden tam 8 yıl geçti. Kadın, çocuk ve yaşlı dahil olmak üzere binlerce kişi katledildi. Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi, bakanlar, milletvekilleri, akademisyen, alim ve gazeteciler başta olmak üzere toplumun çok farklı katmanlarından on binlerce insan tutuklanarak zindanlara atıldı. Yapılan yargılamalarda yüzlercesine idam cezası verildi. Rahmetli Muhammed Mursi, Muhammed Mehdi Akif ve onlarcası zindanda vefat eti. Cunta’nın emirlerini yerine getirmekten başka bir iş yapmayan askeri mahkemelerin ısmarlama kararlarıyla yüzlerce masum insana idam cezası verildi. Bunlardan 91’i infaz edildi. Son olarak aralarında Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın (İhvan) siyasi kanadı Hürriyet ve Adalet Partisi Genel Sekreteri Muhammed el-Biltaci ile birlikte bakanlık ve milletvekilliği yapmış 12 kişi hakkında verilen idam kararı 14 Haziran’da onandı. Bu kararlar, hukuk ve yargı kılıfı giydirilmiş siyasi cinayetlerdir. Zulüm ve vahşettir.
Dünya çapında ciddi bir baskı oluşturulmaz ise kararın infaz edileceğinden kimsenin şüphesi olmasın. Bu cuntaya karşı durmak ve masum insanların idam edilmelerine engel olmak, bütün insanların ortak görevidir. İnsan haklarını dillerine pelesenk yapan AB, BM ve İslam İşbirliği Teşkilatı başta olmak üzere diğer tüm uluslararası kurum ve kuruluşlar bu idamları durdurmak için harekete geçmelidir. Türkiye de bu konuda bütün imkanlarını seferber ederek bu insanlık suçunun işlenmesini önlemeye çalışmalıdır." (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.