HÜDA PAR’dan iç ve dış gündeme ilişkin değerlendirmeler
HÜDA PAR, açıklanan enflasyon oranları ve emekli maaş zamları, enerji şirketlerinin fatura oyunu, Akdeniz’deki göçmen faciaları, siyonist işgal rejiminin saldırıları ile Suriye ve Suriyeli muhacirler meselesine dair değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye ve dünya gündemine ilişkin yaptığı değerlendirmelerle gündemin nabzını tutan HÜDA PAR, bu hafta da ekonomideki gidişat, göçmen faciaları, siyonist işgal rejiminin Filistinlilere yönelik yaptığı saldırılar ile Suriye ve Suriyeli muhacirlere yönelik artan provokatif saldırıları masaya yatırdı.
Son zamanlarda Suriyelilere yönelik artış gösteren nefret söylemi ve provokatif saldırılara değinilen açıklamada, "İslami ve insani zeminde; savaştan ve zulümden kaçarak topraklarımıza sığınan bu muhacirlere ensar olunması gerekliliğine inanıyor; ırkçı ve ayrılıkçı bakış açısını reddediyoruz." denildi.
Açlık sınırının altındaki bir gelirle geçinmeye çalışan vatandaşların TÜİK’in resmi açıklamalarına şüphe ile baktığı belirtilen açıklamada, aylıkları açlık sınırının altında olan emeklilere de aynı eşitlikte zam yapılması ve en düşük aylığın, asgari ücret seviyesine çıkarılması gerektiği ifade edildi.
Enerji şirketlerinin fatura oyununa dair görüşlerin sunulduğu açıklamada, elektrik faturalarındaki yüzde 10’luk bir indirim yapıldığı açıklanmasına rağmen enerji dağıtım bedellerinde yüzde 15,7’lik bir artışa gidildiğine dikkat çekildi.
Açıklanan enflasyon oranları ve emekli maaş zamlara değinilen açıklamada, "Enflasyonun Kasım ayından sonra, Aralık ayında da düşmeye devam ettiği Türkiye İstatistik Kurumu tarafından açıklandı. Buna göre Aralık ayı itibariyle yıllık (Tüketici Fiyat Endeksi) TÜFE yüzde 20,3 olarak açıklandı. Açıklanan enflasyon oranlarına göre SSK ve BAĞ-KUR emekli aylıklarına son 6 aylık fiyat artışı olan yüzde 10,19 zam yapılmış oldu. Memur ve memur emeklilerine de toplu sözleşme ve enflasyon farkı toplamı olan yüzde 10,69 zam yapıldı. İki ay önceki rakamlara göre hesaplama yapılsa emekli aylıklarına daha fazla zam yapılmış olacaktı. TÜİK’in yayımladığı fiyat endekslerine göre sepette bulunan gıda ve alkolsüz içeceklerin fiyatları Aralık ayında yüzde 1,08 arttığı halde özellikle giyim ve ayakkabı gibi harcama gruplarında yüzde 4’ü aşan düşüşler nedeniyle Aralık enflasyonu eksi yüzde 0,4 olarak gerçekleşti. Açlık sınırının altındaki bir gelirle geçinmeye çalışan vatandaşlar özellikle gıda fiyatlarındaki artışın açıklanan rakamların çok üstünde olması nedeniyle TÜİK’in resmi açıklamalarına şüphe ile bakmaktadır. 2019 yılında pasaport ve ehliyet harçları, vergi ve para cezalarında yapılacak artış ile ilgili yeniden değerleme oranı yüzde 23,73 olarak belirlenmiş ve gıda enflasyonu yıllık olarak yüzde 25’in üzerinde gerçekleşmiş iken emekli aylıkları ve memur maaşlarında yüzde 20,3 yıllık enflasyona göre zam yapılması adil ve doğru bir uygulama değildir. Özellikle aylıkları açlık sınırının altında olan emeklilere seyyanen zam yapılmalı ve en düşük aylık, asgari ücret seviyesine çıkarılmalıdır. Ayrıca gıda ve alkolsüz içecekler başta olmak üzere temel ihtiyaç maddelerinden vergi alınmasından da vazgeçilmelidir." denildi.
Enerji şirketlerinin fatura oyunu
"Gerek ekonomik istikrarsızlığın vatandaşa önemli oranda yansıdığı, gerekse mevsimsel koşullar sebebiyle elektrik ve doğalgaz kullanımının arttığı şu günlerde enerji şirketlerinin ekonomik istikrarsızlıktan vatandaşlar aleyhine yararlandıkları görülmektedir." denilen açıklamada şu ifadelere yer verildi:
"2018 yılının başından itibaren özellikle elektrik kullanımına getirilen zamlar, neredeyse ortalama bir fatura bedelini bulmakta ve vatandaşlarımız iki kat fatura bedeli ödemek durumunda kalmaktadırlar. Bununla birlikte yakın zamanda elektrik faturalarında yüzde 10 indirim yapıldığı açıklanmasına rağmen enerji dağıtım bedellerinde yüzde 15,7’lik bir artışa gidilmiştir. Dağıtım şirketlerinin kârına yönelik yapılan zam, vatandaşı doğrudan mağdur etmekte, enflasyonda hızlı bir yükselmenin olduğu, TL’nin döviz karşısında değer kaybettiği mevcut koşullarda; sadece vatandaştan fedakârlık yapmasını beklemek aklıselim bir yönetim anlayışı değildir. Bu anlamda enerji tüketimine ilişkin faturalarda vatandaşı mağdur etmeyecek bir indirim yapılmasını ve hükümetin yaşanan ekonomik buhrandan vatandaşı mağdur etmeyecek çözümlerle çıkmasını diliyoruz."
"Akdeniz’den Avrupa’ya ulaşmaya çalışan 2 bin 217 göçmen, çoğunlukla denizde yaşamını yitirmiştir"
Akdeniz’deki göçmen facialarına değinilen değerlendirmede, "Uluslararası Göç Örgütü’nün 2018 yılı verilerine göre dünya genelinde 4 bin 476 kişi göç sırasında hayatını kaybetmiştir. Akdeniz’den Avrupa’ya ulaşmaya çalışan 2 bin 217 kişi, çoğunlukla denizde yaşamını yitirmiştir. Yemen, Suriye, Pakistan, Irak, Afganistan, Fas, Mali gibi bölgelerden yapılan ‘umut yolculuğu’nun sebepleri incelendiğinde siyasi istikrarsızlık, çatışma, siyasi baskı, ekonomik problemler ön plana çıkmaktadır. Kaynaklarını emperyalist güçlere peşkeş çekerek kendi vatandaşlarını açlığa mahkum eden, menfaatleri doğrultusunda bölgede kaos oluşturan, etnik ve mezhep temelli fitnelere ve işgale zemin hazırlayan, ihtilafları çözmek yerine derinleştiren bölge ülkelerin yönetimleri Akdeniz’de oluşan mezarlığın asıl sorumlularıdır. Özellikle Orta Doğu ve Afrika’yı içine alan İslam Coğrafyası kaynaklı göçler bölgelerin siyasi, sosyal ve ekonomik durumunu özetlemektedir. Sömürüldükleri için ülkelerinden göç etmek zorunda bırakılan insanlar, yaşayabilmek için yine emperyalist ve sömürgeci ülkelere ulaşma yolunda ölmektedirler." ifadelerine yer verildi.
"İslam toplumunun içerisinde bulunduğu bu tepkisizlik hali siyonist işgalciyi daha da cesaretlendirmektedir"
Siyonist işgal rejiminin saldırılarının ele alındığı gündem değerlendirmesinde şu ifadeler kullanıldı: "İslam Dünyası’nın bağrına zehirli bir hançer gibi saplandığı günden bu yana; kadın, çocuk, sağlık görevlisi ayırt etmeksizin hak arayışında bulunan insanları hedef alan siyonist işgal rejimi; 30 Mart 2018’den bu yana 312 Filistinliyi katletmiş, 32 bin Filistinliyi ise yaralamıştır. Ne hazindir ki işgal rejiminin saldırılarının en fazla kanıksandığı ve tepkisiz kalındığı bir sürece tanıklık etmekteyiz. Fiili saldırı ve katliamların yanı sıra, ablukanın camilerden okunan ezanların seslerinin kısılmasına kadar uzatılmasının hedeflendiği bir süreçte, İslam toplumunun içerisinde bulunduğu bu tepkisizlik hali siyonist işgalciyi daha da cesaretlendirmektedir. Aziz İslam’ın ilk kıblesi ve medeniyetin vücut bulmuş hali Mescid-i Aksa ve Kudüs işgal altında kalmaya devam etmekte, evlerini ve mukaddesatını kurtarmaya çalışan Filistinliler ise kimi İslam ülkelerinin başına çöreklenen hain idareciler tarafından terörist muamelesi görmektedir. İşgal yönetimi tarafından Arap ülkeleriyle ilişkilerin geliştirileceği açıklanan bir dönemde yapılan insan hakkı ihlallerine yönelik tepkisizlik, mevcut reel politiği ve vahameti yeteri kadar izah etmektedir."
"Müslüman kamuoyunun Filistin meselesinde duyarlılığını yitirmemesi son derece önemlidir"
Müslümanların, Mescid-i Aksa ve Kudüs’ün müdafaası için hem sözlü hem de fiili olarak desteklenmesi çağrısında bulunulan açıklamada, "İşgal rejimi bir taraftan saldırı ve katliamlarını artırmaya çalışırken diğer yandan kimi Müslüman-Arap ülkelerinin başındaki ferasetsiz idareciler eliyle illegal varlığını meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Yaşanan tüm ihlaller ve hukuksuzluklar ortadayken, Filistin direnişinin haklı mücadelesine destek olmak bir yana; bunu terör faaliyeti olarak kabul etme, halkları Müslüman olan ülkelerin yöneticilerinin içerisinde bulunduğu zilleti ortaya koymaktadır. Buna karşın şartlar ne olursa olsun, Müslüman kamuoyunun Filistin meselesinde duyarlılığını yitirmemesi son derece önemlidir. Yaşanan hadiseler kanıksanmamalı ve tüm Müslümanların mukaddesatının müdafaası hem sözlü hem de fiili olarak desteklenmelidir. Filistin meselesinde diğer bir önemli husus, Filistin hükümeti ve direniş grupları arasında var olan ihtilaflardır. Obama sonrası Filistin meselesinde tamamıyla siyonist işgalciye dönük bir ABD politikası izleniyorken; gelinen süreçte Rusya, var olan boşluğu değerlendirmek için hem Filistin yönetimi ve HAMAS arasındaki koordinasyon; hem de siyonist işgalci ile Filistin arasında arabulucu olmak için harekete geçmiştir. Müslümanlar arası birçok meselede olduğu gibi bu meselenin de emperyalist kuvvetlerin inisiyatifine bırakılmış olması İslam Dünyası açısından utanç verici bir husustur." denildi.
"Israrlı talebimiz, geldiğimiz süreçte artık kaçınılmaz hale gelmiştir"
Suriye’nin adeta bir alev topuna dönüştüğüne dikkat çekilen açıklamada, "HÜDA PAR olarak, Suriye iç savaşı başlangıcından bu yana dile getirdiğimiz halkın, haklı ve makul taleplerinin silahsız ve siyasi çözüm yolu ile karşılanmasına dair ısrarlı talebimiz, geldiğimiz süreçte artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Yüzbinlerce Suriyeli mazlumun katledildiği; milyonlarcasının açlık, sefalet ve göçle baş başa kaldığı ülke adeta bir alev topuna dönüşmüştür. Bu tablonun başlıca sorumluları rejim başta olmak üzere silahlı çözümü siyasi çözüme tercih eden tüm aktörlerdir. Nitekim iç savaşın başından bu yana rejim ve müttefiklerine karşı ABD çizgisinde politika izleyen BAE ve Suudi krallığı bazı muhalif grup liderlerinin kaldığı yerlerin koordinatlarını rejime vererek öldürülmelerine yol açtığı ortaya çıkmıştır. Finansal ve ideolojik destek verdikleri grupların ilerleyişi için izlenilen bu yöntem, Suriye coğrafyasında çıkarlar lehine yaşanılan çirkinliği ve ahlaki yoksunluğu bütün çıplaklığı ile ortaya koymaktadır. Bütün bir İslam Alemi’nin istikrarını yerle bir eden Suriye meselesinin özellikle bölge ülkelerinin ulusal çıkarlarını dayatarak veya bunları vazgeçilmez görerek çözüme kavuşmayacağı çok net olarak açığa çıkmıştır. Bu meselede aktif olan İran ve Türkiye etkin roller üstlenmeli, diğer bölge ülkelerini de siyasi çözümün parçası haline getirerek mazlum coğrafyayı bu ateş çemberinden uzaklaştırmaya çalışmalıdır. Aksi durumda bu ateş yayılacak; çok daha büyük ekonomik, sosyal ve siyasi bedeller ödenecektir." ifadeleri kullanıldı.
"Bir avuç kendini bilmezin günahlarını, Suriyeli muhacirlerin tamamına yüklemek hakkaniyetle asla bağdaşmaz"
Türkiye’de son zamanlarda Suriyelilere yönelik artan provokatif saldırılara da değinilen açıklamada, "Türkiye’ye Suriye meselesinin başlangıcından bu yana 3 milyonun üzerinde Suriyeli muhacir yerleşerek gerek kamplarda gerek şehirlerde yaşamaya başlamışlardır. İç savaştan canını, malını, namusunu, çocuklarını korumak amacıyla ülkemize sığınan muhacirlere yönelik son zamanlarda artış gösteren nefret söylemleri; gerek basın yayın gerek bir kısım siyasiler diliyle yaygınlaştırılmakta ve provokasyona müsait bir zemin oluşturulmaktadır. Türkiye’deki tüm ekonomik ve siyasi sorunların kaynağı Suriyeli muhacirlermiş gibi gösterilmekte; tüm asayiş problemleri Suriyeli kardeşlerimiz üzerine yıkılmaktadır. Oysa birçoğu açlık ve yoksulluk içinde yaşamakta, hiç kimsenin barınamayacağı bodrum katlarında, derme çatma kulübelerde yaşam mücadelesi vermektedirler. Üç milyon insan içinde suça bulaşan, yerli halkın tepkisini çeken, tasvip edilmez davranışlarda bulunan bir avuç kendini bilmezin günahlarını Suriyeli muhacirlerin tamamına yüklemek hakkaniyetle asla bağdaşmaz. Suriyelilerin mazlumiyeti ve mağduriyetinden yararlananlar, toplumdaki tüm sorunların faturasını da yine muhacirlere çıkarmaktadır." denildi.
"HÜDA PAR olarak ırkçı ve ayrılıkçı bakış açısını reddediyoruz"
Son olarak bu ırkçı saldırıları kabul etmedikleri söylenen açıklamada, "HÜDA PAR olarak İslami ve insani zeminde; savaştan ve zulümden kaçarak topraklarımıza sığınan bu muhacirlere ensar olunması gerekliliğine inanıyor; ırkçı ve ayrılıkçı bakış açısını reddediyoruz. Yegâne arzumuz bu insanların ülkelerinde bir an önce barış ortamı ve istikrarın sağlanarak sağ salim memleketlerine geri dönmelerinin sağlanmasıdır." şeklinde ifade edildi. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.