HÜDA PAR’dan MEB ve Diyanet arasında imzalanan ortak projeye destek

HÜDA PAR’dan MEB ve Diyanet arasında imzalanan ortak projeye destek
HÜDA PAR, MEB ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan “Okul-Kur'an Kursu İşbirliğine Dayalı Örgün Eğitimle Birlikte Hafızlık Projesi Protokolü” çalışmalarına destek verdiklerini belirtti.

Haftalık iç ve dış gündem değerlendirmesinde önemli konulara değinen HÜDA PAR, MEB’in Diyanet İşleri Başkanlığı ile imzaladığı ortak projelere destek verdiklerini ve bu projelere katkı vermeye hazır olduklarını belirtti.

MEB ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan “Okul-Kur'an Kursu İşbirliğine Dayalı Örgün Eğitimle Birlikte Hafızlık Projesi Protokolü” çalışmalarına destek verdiklerini belirten HÜDA PAR Genel Merkezi, bu projenin önemli bir adım olduğu değerlendirmesinde bulundu.

HÜDA PAR Genel Merkezi tarafından yapılan haftalık iç ve dış gündem değerlendirmesinde; Sudan’da devam eden gerilim, Mekke’de düzenlenen Körfez İşbirliği Konseyi toplantısı, MEB’in Diyanet İşleri Başkanlığı ile ortak projeler uygulaması gibi konu başlıkları ele alındı.

Sudan gerilimi

Sudan’daki askeri darbenin ardından yaşanan gelişmelere değinilen değerlendirmede, “Ömer el Beşir’in görevden uzaklaştırıldığı Sudan askeri darbesinin ardından, sivil yönetime geçilmesi talebinde bulunan protestoculara yönelik müdahalede 100’ün üzerinde sivil yaşamını yitirdi. Askeri darbenin ardından Sudan askeri cuntasıyla gizli görüşmeler gerçekleştiren BAE, Mısır ve Suudi Arabistan; Sudan’ı İran, Katar, Türkiye karşıtı bloğa dâhil etmek için çeşitli stratejiler ortaya koymaktadır. Askeri cuntanın önemli isimlerinin Suudi Arabistan’la yakın ilişkileri bulunuyor. Yine cunta yönetiminde yer alan isimlerin Darfur katliamında rol oynayan milis kuvvetlerle olan bağlantıları, ülkedeki kaos ortamının derinleşmesinde bu güçlerin kullanılma ihtimalini yükseltiyor.” denildi.

Sudan’ın tıpkı Yemen gibi bir dış müdahale tehdidiyle karşı karşıya kaldığına dikkat çekilen değerlendirmede, “İç güvenlik sorunu, ülkede muhalif güçler ve cunta yönetimi arasında yürütülen geçiş süreci müzakerelerini doğrudan etkileyecektir. Süreç, terör ve kaos tehdidi diri tutularak sivil yönetime geçişte cuntanın bağlantılı olduğu isimler lehine yürütülecektir. Nitekim Mısır’da da Suudi Arabistan ve BAE, benzer bir süreç işletmiş, muhaliflere yönelik cadı avı başlatılarak yönetim cuntaya teslim edilmişti. Aynı plan Libya’nın da iki parçaya ayrılmasına sebebiyet vermiş, General Hafter’e verilen destekle Libya iç savaşa sürüklenmiştir. Suudi Arabistan tarafından ‘Sudan’da iç savaşa izin vermeyeceğiz’ açıklaması ise Sudan’ın tıpkı Yemen gibi bir dış müdahale tehdidiyle karşı karşıya kaldığını göstermektedir. Suudi Arabistan ve BAE Ortadoğu’dan sonra Mısır, Sudan, Cezayir ve Libya’da özellikle Türkiye ve Katar müttefiki Müslüman Kardeşler ile bağlantılı yönetimleri sona erdirerek onların yerine ekonomik ve siyasi çıkarları doğrultusunda sadık müttefikler hedeflemektedir. Sudan üzerinde oynanan oyunlara karşı ülke içerisinde faaliyet yürüten sivil toplum kuruluşları ve siyasi partiler, cunta yönetimini ülke menfaatleri lehine bir geçiş sürecine ikna edebilmelidirler. Güvenlik güçleri ve milislerin provokatif katliamlarına karşı bütün Sudan halkının silahsız sivil direnişe devam etmesi, Sudan’ı iç savaştan koruyacak en önemli hamle olacaktır.” ifadelerine yer verildi.

Sudan’da güvenli bir seçim ortamı oluşturulması tavsiyesinde bulunulan değerlendirmede şöyle devam edildi:

“Ortadoğu’da olduğu gibi Kuzey Afrika’da da devrimleri çalmaya çalışan güçler ve müttefiklerinin ülkenin iç meselelerine müdahalesi sona erdirilmelidir. Askeri cunta yönetimi müzakereleri baltalamaktan vazgeçirilerek halk iradesinin esas alındığı güvenli bir seçim ortamı oluşturulmalıdır. Kaos ortamının derinleşmesi durumunda dış müdahale ihtimali artacak ve Sudan, savaşın yeni durağı olacaktır.”

Körfez İşbirliği Konseyi toplantısı

Mekke’de düzenlenen Körfez İşbirliği Konseyi toplantısına değinilen dış gündem değerlendirmesinde, “Suudi Arabistan’ın Mekke kentinde düzenlenen Körfez İşbirliği Konseyi zirvesinin İran’ı hedef alan sonuç bildirgesine Katar yönetiminden sert tepki geldi. Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn tarafından Müslüman kardeşler ile ilişkileri, Hamas’a desteği ve İran ile yakın ilişkileri nedeniyle 2014 yılından beri ambargoya tabi tutulan Katar ile ilişkilerin normalleşmesine yönelik herhangi bir adım atılmamasına rağmen son olarak düzenlenen Körfez İşbirliği Konseyi’nde ana gündemin İran tehdidi olması ve Katar’ın zirveye davet edilmesi, oldukça önemlidir. Katar’a yönelik dışlayıcı ve baskıcı adımların sonlandırılması için; İran’ın bölgedeki faaliyetlerine karşı Katar’ın da Suudi Arabistan cephesinde yer almasının şart olarak sunulduğunu ortaya koymaktadır.” bilgisi paylaşıldı.

Suud’un yeni stratejisinin Arap milliyetçiliği üzerine inşa edildiğini, bu şekilde Katar’ı da aynı cepheye alarak Türkiye ve İran’a karşı konsensüs sağlamayı hedeflediğine dikkat çekilen dış gündem değerlendirmesinde şu önemli bilgiler paylaşıldı:

“İran’ın faaliyetlerine karşı zirve diplomasisi başlatan Suudi Arabistan, yeni bir strateji uygulayarak ‘Arap birliği ve güvenliği’ vurgusu yapmaktadır. Düzenlenen zirvelerde temel olarak Türkiye ve İran’ın faaliyetlerinin tehdit olarak kabul edilmesi; yeni dönemde yönetimler nezdinde Arap milliyetçiliğinin daha da artacağını göstermektedir. Bu doğrultuda Katar’ın da cepheye dahil edilmesi ve özellikle İran’a karşı tam anlamıyla bir konsensüs sağlanması hedeflenmektedir. Siyonist terör rejimi ve ABD tarafından İran, savaşla tehdit edilmektedir. Öte taraftan ABD Dışişleri Bakanı Pompeo’nun,  ‘israili memnun edecek antlaşma’ olarak tarif ettiği ‘Yüzyılın Antlaşması’ yürürlüğe konulmaya çalışılmaktadır.

Tam bu süreçte Arap milliyetçiliği, Arap topraklarını işgal edenlere karşı değil de bölge ülkelerine karşı kullanılmak istenecek, Filistin topraklarının işgali bizzat Bahreyn’de düzenlenecek olan çalıştay ile tüm dünyaya kabul ettirilmeye çalışılacaktır.  Katar’ın yeniden Arap cephesine dâhil olabilmesi için ise İran’a karşı tutumunu değiştirmesi ve Filistin direnişine olan desteğini geri çekmesi ile ancak söz konusu olacaktır.”

Son olarak Arap yönetimlere çağrıda bulunulan değerlendirmede, “Bu durumun İslam ümmeti açısından sürdürülebilir olmadığı açıktır. Bölge ülkeleri, suni tehdit ve gündemler üretmek yerine; bölgede kaosu derinleştirmek suretiyle politik ve mezhebi ihtilafları besleyen güçlere karşı ortak bir tavır geliştirmelidir. Arap yönetimlerinin; Müslüman bölge halkı aleyhine yürüttüğü faaliyetlere karşı artık harekete geçilmesi zaruri bir hal almıştır. Aksi durumda Yemen ve Suriye savaşının tüm bölgeye yayılma olasılığı uzak değildir.” denildi.

MEB’in Diyanet İşleri Başkanlığı ile ortak projeler uygulaması

MEB ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan "Okul-Kur'an Kursu İşbirliğine Dayalı Örgün Eğitimle Birlikte Hafızlık Projesi Protokolü" çalışmalarına değinilen iç gündem değerlendirmesinde ise şöyle devam edildi:

“MEB Din Öğretimi Genel Müdürlüğü ile Diyanet İşleri Başkanlığı Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü arasında daha önce ön protokolü yapılan ‘Okul-Kur'an Kursu İşbirliğine Dayalı Örgün Eğitimle Birlikte Hafızlık Projesi Protokolü’ne imza atıldı. Protokolle, örgün eğitime devam edip hafızlık yapmak isteyen öğrencilerin, hafızlık ile hafızlık sonrası eğitim-öğretim süreçlerinin etkin, verimli ve sistematik bir şekilde gerçekleştirilmesi amaçlanıyor.”

MEB ve Diyanet İşleri Başkanlığının başlattığı bu projenin önemli bir adım olduğu değerlendirmesinde bulunulan açıklamada, “Eğitim sisteminin sekülerleştiği, gençliğin değerler noktasında ciddi bir çöküş yaşadığı bir süreçten geçiyoruz. Manevi değerlerin öğretilmesi inançlı bir nesil yetiştirmek için şarttır. İnsan, maddi ve manevi (ruhi-bedeni) olmak üzere iki yönlü bir varlıktır. İnsan yetiştirmek söz konusu olduğunda uygulanacak pedagojik mevzuatta bu iki yönün de ele alınması gerekir. MEB ve Diyanet İşleri Başkanlığının başlattığı bu proje, bu açıdan önemli bir adımdır. Bu tür projeleri belli bir yaş grubuyla sınırlamadan eğitimin her aşamasında yaygın hale getirmek gerekir.

Yeni neslimizin kendisine ve sahip olduğu kültür, inanç ve değerler mirasına yabancılaşmaması için manevi eğitimi öncelemek şarttır. Batının bütün değerleri silip süpüren kültürel işgal ve sömürü akımlarını düşündüğümüzde MEB-Diyanet ortak projelerinin en acil ihtiyaçlardan biri olduğu görülecektir. Bugün, bu ifsat projelerine karşı gerekli tedbirler geliştirilmezse, gelecekte bunu yapabilme imkânı olmayacağı ortadadır.” denildi.

HÜDA PAR olarak bu tür projeleri destekleyecekleri ve katkı vermeye hazır oldukları belirtilen değerlendirmede, “Bu tehlikeleri bertaraf edebilmek için pozitif ilimlerin yanında manevi ve kültürel ilimlerin de etkin bir şekilde müfredatta yerini alabilmesi gerekir. Bu tür projelerle ilgili protokolleri diğer yaş grupları ve diğer kurumlarda da yaygınlaştırıp geliştirmek, çok önemlidir. Bu yönde atılan olumlu adımları destekliyor, parti olarak her türlü katkıyı vermeye hazır olduğumuzu belirtmek istiyoruz.” ifadeleri kullanıldı. (İLKHA)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.