Hukukçu Beyumi: “Mısır’da 60 bin kişi hukuksuzca tutuklandı”
Mısır’da Hüsnü Mübarek sonrasında gerçekleştirilen seçimle ülkenin ilk Cumhurbaşkanı olma ünvanını elde eden Muhammed Mursi, 3 Temmuz 2013 yılında ülkenin Genel Kurmay Başkanı olan Abdülfettah Sisi tarafından yapılan hain darbe ile görevinden uzaklaştırıldı.
Yaşanan kanlı darbede Rabia Meydanı başta olmak üzere şehrin birçok meydanında şehid Muhammed Mursi’ye destek veren binlerce ihvan üyesi ve Mursi taraftarı katledildi. Yaşanan darbe sonrasında on binlerse kişi hukuksuz bir şekilde zindana atıldı ve hala tutuklamalar devam ediyor.
Darbe sonrasında mısırda yaşanan hukuksuzluklar ve şu anda devam eden mağduriyetlerle ilgili İLKHA muhabirine değerlendirmede bulunan hukukçu Halef Beyumi, her meslekten binlerce kişinin hukuksuzca tutuklandığını, binlerce kadın ve çocuğun da yıllardır kötü şartlar altında tutuklu bulunduğunu ve kadınların cinsel istismara maruz kaldığını ifade etti.
“Resmi olarak tutuklananların sayısı 60 bini geçti”
Mısır’ın 3 Temmuz 2013 yılından bu yana normalin dışında halkın daha önce karşılaşmadığı bir durumla karşı karşıya olduğunu belirten Beyumi, “O tarihten bu yana Mısır tarihinde hiçbir zaman bu kadar hak ihlalleri, tutuklama, öldürülme ve kaçırılmaları görmedi. 3 Temmuz 2013’ten bu yana resmi olarak tutuklananların sayısı 60 bini geçti. O günden bu yana 8 bin 400’den fazla kişi gizli bir şekilde kaçırıldı. Bunlardan bazıları ortaya çıkmış bazılarının hala nerede olduğu hakkında hiçbir bilgi yok. Ortaya çıkan kişiler de askeri mahkemeler tarafından yargılanarak delilsiz suçlamalarla mahkûm edildi.” Dedi.
“4 binden fazla çocuğun tutuklandığı Mısır’da 2 binden fazla kadın tutuklanıp cinsel tacize maruz kaldı”
Ülkede haklarında idam kararı verilen yüzlerce kişinin olduğunu aktaran Beyumi, “Mısır’da 4 binden fazla çocuk askeri mahkemelerce tutuklanıp cezaevlerine atıldı. Yine 2 binden fazla kadın tutuklanarak cinsel taciz ve her türlü saldırılara maruz kaldılar. Mısır zindanlarında haklarında idam kararı verilen bin 522 kişi var. Şu ana kadar 56 kişi idam edildi. Haklarında idam kararı verilen 89 kişi ise her an infaz edilebilir. Bugüne kadar 600 avukat müvekkillerini savunduklarından dolayı tutuklandı ve büroları kapatıldı. Öte yandan 110 gazeteci tutuklandı. Bunlardan 10’u rejim tarafından öldürüldü. Bu saydıklarım hepsi resmi rakamlar. Rejim bu işlediği suçlarda hiçbir konumu gözetmemiş kadın, erkek, yaşlı, çocuk, avukat, gazeteci, öğretmen, mühendis, doktor, milletvekili, yargı üyesi gibi toplumun her kesiminden insanları ya öldürmüş ya tutuklamış ya da kaçırmıştır.” diye konuştu
“Ülkede her kesimden insanların örgütlenmeleri şiddetle bastırılıp sindirilmek isteniyor”
Çıkarılan yasalarla ilgili de ciddi ihlallerin olduğunu söyleyen Beyumi, şöyle devam etti: “Bu yasalar ülkede muhalefet kalmasın diye çıkarılmış yasalardır. Mesela çıkarılan terör yasası tamamen rejime muhalif olan herkesi kapsamaktadır. Basınla ilgili çıkarılan yasalar tamamen muhalefetin aleyhinde. Şu anda rejim yanlısı olmayan tek bir medya kuruluşu mevcut değil. Sisi, istediği gibi yayın kuruluşlarının başındakileri değiştirerek atama yapabiliyor. Maliye Kanunu çıkararak istediği gibi bankalara atamalar gerçekleştirebiliyor. Kamu Hizmeti Kanunu çıkarıp sivil toplum kuruluşlarının etkisini azaltarak toplum arsındaki örgütlenmeyi engellemeyi hedeflemektedir. Kolluk kuvvetlerine sınırsız yetkiler verilmiş durumda. 2016 yılında meşhur Tiran ve Senafir gösterilerinden sonra iki gazeteci hakkında çıkan gözaltı kararıyla gazeteciler sendikası basılıyor ve iki kişi için terör operasyonunu andırırcasına orada bulunan bütün gazeteciler gözaltına alınıyor. O anda sendika içerisinde bulunan o iki kişiyi almak yerine tüm sendika üyeleri gözaltına alınıyor. Yine doktor sendikaları sırf kendi alanları ile ilgili konferans düzenlemek isterlerken konferans yeri basılıp orada bulunan tüm doktorlar gözaltına alınıyor. Yani ülkede bulunan toplumun her kesiminden insanların örgütlenmeye dayalı her adımını şiddetle bastırılmak ve sindirilmek istenmektedir.”
“Binlerce kadın ve çocuk zindanlara konuldu”
Mısır zindanlarının inim inim inlediğini, haziran ayı boyunca tutuklananların sayısının 616 kişiyi bulduğunu ve daha dün bir vatandaşın tıbbi ihmallerden dolayı zindanda vefat ettiğini vurgulayan Beyumi şunları kaydetti:
“Şu anda Mısır’da öldürmeler, idamlar, tıbbi ihmaller ve kaçırılmalar durmuş değil. Bu daha önce görülmemiş bir şekilde devam etmektedir. Çocuk kaçırmaları gibi ihlalleri daha önce Mısırlıların ne gördü ne de duydu. Benimde oğlum 16 altı yaşında kaçırıldı ve 6 yıl boyunca zindanda tutuldu. 2020 yılını başında bırakıldı. Ama benim oğlum gibi 4 bin çocuk tutuklanarak zindanlara konuldu. Yine rejim bu ihlallerde kadınları da es geçmedi. Hatta Mısır’da kadınlara yönelik bilinçli saldırı ve kaçırma operasyonları düzenleniyor. Bizim tarihimizde şu ana kadar böyle bir şey söz konusu olamazdı. Kadına saygı ve hürmet vardı.”
“Çıkarılan yasaların çoğu anlaşmalara ve anayasaya aykırıdır”
Daha öncede muhaliflerin gözaltına alınıp tutuklandığını ancak eşine, kızına olumsuz bir muamele yapılmadığını hatırlatan Beyumi, “Bunlar hepsi şu anda tam tersine döndü. Şu anda kadınların yakalanmadığı bir gün yok. Şu anda kadınlara yönelik kaçırmalar, askeri mahkemelerde yargılanmalar, idam kararları, işkence ve her türlü cinsel tacize maruz kalma gibi birçok sıkıntı devam etmektedir. Mesela Şeyh Yusuf el-Karadavi’nin tutuklu kızına üç yıldır görüşme izni verilmiyor. Tek kişilik hücrede tutuluyor. Bu bayan ne yapmış olabilir. Yine Müslüman Kardeşlerin liderlerinden Hayrat Şatır’ın kızı da iki yıldır tek kişilik hücrede tutuluyor ve görüşme yasağı var. Mısır zindanlarında ambulansla hastaneye götürülen biri ya ölmüştür ya da felç olmuştur. Ayşe Şatır’ın ambulansla hastaneye götürüldüğü söyleniyor. Rejimin işkence merkezlerinden birinde her türlü işkenceye maruz kalmış, ırzını küfredilmiş ve tacizle tehdit edilmiş bir bayanda savcılığa çıkarıldığında savcının kendisine ‘buraya gelmenin sebebi orda söylediğin sözleri burada tekrarlamaktır. Eğer söylemezsen geri gidersin’ demiş. Rejim hiçbir şekilde hukuka uymuyor. Çıkarılan yasaların çoğu anlaşmalara ve anayasaya aykırıdır. Hatta 2018 Anayasa düzenlemesinde hak ihlalleri ile ilgili kendilerinin çıkardıkları yasalara dahi uymamaktadırlar.” dedi.
“Mahkûmlar zindanlarda kötü ve acımasız işkencelere maruz kalıyorlar”
Zindanlardaki tutuklularla ilgili sorun ve sıkıntıların anlatılmakla bitirilemeyeceğini söyleyen Beyumi, yaşanan sıkıntıların bir kısmını şu sözlerle anlattı:
“Sadece tıbbi ihmalle ilgili yıllık bize ulaşan ortalama 440 çağrı var. Şu an Mısır’da tıbbi ihmal ile ilgi yasaya bilinçli olarak uyulmamakta ve mahkumlara özel siyasi muamele yapılmaktadır. Bundan dolayıdır ki tıbbi ihmalle ölen hasta sayısı çok fazla. Yılda 40 mahkûm tıbbi ihmalden dolayı ölüyor. Mahkûmlar zindanlarda kötü ve acımasız işkencelere maruz kalmaktadır. 40 metrekarelik bir alanda 35 ile 40 arası tutuklu bulunuyor. Yine tutuklular yerlerde yatıyor ve onlarca kişi tarafından defalarca kullanılmış battaniyeleri kullanmak zorunda kalıyorlar. Zindanlarda banyo yapma, volta atma imkânı yok. Yıllarca güneş yüzü görmüyor bu insanlar. Mursi döneminin Maliye Bakanı Ahmet Arif çıktığı zaman ‘4 yıl boyunca yalnız başıma uyudum, abdest aldım, namaz kıldım, oruç tuttum ve bu süre zarfında hiç güneş yüzü görmedim’ demişti. Zindanlarda durum bundan ibaret. Çok fazla yığılma var. Dışarıdan içeriye bir şey girmiyor ve oradaki yemekler tatsız tuzsuz olarak veriliyor. 2016 yılında bu denli işkencelere dayanamayan tutuklular eylem yapmaya başladı. Bazı tutuklular kaçmayı başardı. Tutukluları gerçek mermili silahlarla durdurdular. Buna benzer girişimler farklı cezaevlerin de meydana geldi ancak bir sonuç alınmadı. Hatta bazı hapishaneler tutukluların kabrine dönüştü. Meşhur ‘Akrep Hapishanesi’ mezarlık diye isimlendiriliyor.”
“Hüsnü Mübarek döneminde o kadar zulüm, yolsuzluk ve baskılara rağmen yönetim bazı siyasi kararlar alabiliyordu”
Covid-19 salgını sürecinde tutuklularla ilgili herhangi bir adım atılmadığını vurgulayan Beyumi, “Sudan, Bahreyn ve Ürdün gibi bazı konularda Mısırdan geri olan ülkeler dahi hapishanelerindeki tutuklular bıraktı. Mısır’da ise daha düne kadar tutuklananlar vardı. Yapılan bütün çağrılara rağmen şu ana kadar salgın sebebiyle bırakılan tek bir tutuklu yok. Rejim, bu adımları siyasi olarak dahi atmıyor. Çünkü bu yönetim askeri bir rejim ve gerçekten siyasete dair hiçbir tecrübesi olmayan insanlardan oluşmaktadır. Bakın Hüsnü Mübarek döneminde o kadar zulüm, yolsuzluk ve baskılara rağmen yönetim bazı siyasi kararlar alabiliyordu. Mübarek’in etrafında bazı siyasi insanlar vardı. Ancak bugün bakıyorsun ülkenin başındaki kişi asker. Onun danışmanı istihbaratçı. Bu ikisi dışında Mısır halkının tanıdığı kimse yok.” ifadelerini kullandı.
“Rejimin bu tutumu devam ettiği sürece hak ihlalleri yargı katliamı hiçbir zaman bitmeyecek”
Darbe sonrası Sisi rejiminin bir süre yargıya karışmadığını ancak 2013 yılının sonunda çıkardığı bir kararla oluşturulan askeri ve olağanüstü mahkemelerle muhalifleri yargılamaya başladığına vurgu yapan Beyumi, şunları söyledi:
“Oluşturulan bu mahkemelere karşı çıkan tüm yargı mensupları hakkında işlem başlattı. Bununla birlikte tüm yargı organları oluşturulan bu askeri ve olağanüstü mahkemelerin gözetimi altında çalışmaya başladı. Hatta sıradan davalar bile askeri mahkemelerce görülmeye başlandı. Sonunda tüm yargı askeri olarak devam etti. Bundan dolayı zindanlarda gerçekleşen işkenceler, tıbbi ihmaller, baskınlar, malvarlıklarına el koymalar ve kaçırılmalar hakkında tek bir soruşturma yapılmadı. Böylece rejim, devletin her kademesine nüfuz etmeyi başardı. Kolluk kuvvetlerinin yetki sınırlandırması kaldırıldı. Sisi çıkıp ‘baskın esnasında gerçekleşen ölümlerin herhangi bir cezası olmayacak’ dedi. Rejimin bu tutumu devam ettiği sürece hak ihlalleri yargı katliamı hiçbir zaman bitmeyecek. Siyaset yolunu seçmeyip baskı ve katliam ile yolunu sürdüren bu rejim başta olduğu sürece bu ihlaller devam edecek. Mübarek dönemini çok ağır bir şekilde eleştirsek de onun yanında sivil ve siyasi kişiler vardı. Bunları gerektiği zaman kullanmayı biliyordu. Ama bu rejimde böyle bir tutum söz konusu değil. Daima şiddet ve kaostan besleniyor. Bu rejim halkın hiçbir şekilde nefes almasını istemiyor. Buna müsaade etmiyor. Bu durumun bir an önce değişmesini umuyorum. Çünkü Mısır’da durum bilinen ve duyulandan çok çok daha kötü. Mısır şu anda Etiyopya ile Nahda Barajı sorunu yaşarken, Libya’da kendisine benzeyen Hafter’e kaynaklarımızı peşkeş çekiyor.”
“Mısır’ın bir ilçesi kadar olmayan Birleşik Arap Emirlikleri bugün Mısır’ı yönetiyor”
Daha önce bölgede, Arap ve İslam dünyasında Mısır’ın bir ağırlığının olduğunu ancak şu anda bir ağırlığının kalmadığını söyleyen Beyumi, “Bugün Sisi dışarıya ziyaretler gerçekleştirdiği zaman görüyoruz. Onu adam yerine koyan kimse yok. Hatta açık açık ona darbeci olduğunu söyleyenler dahi oldu. Gittiği ülkelerde görüyoruz bazen ülkenin liderleri yerine yardımcıları onu karşılıyor. Onlara dahi yalakalık yapıyor. Çünkü bugün Mısır’ı yöneten Sisi değil Birleşik Arap Emirlikleri’dir. Daha Mısır’ın bir ilçesi kadar olmayan Birleşik Arap Emirlikleri, bugün Mısır’ı yönetiyor. Ülkenin geldiği duruma bakar mısınız? Rejimin içerdeki kötü siyaseti dışarıda da aynıdır. Bunlar yönetici falan değil. Daha düne kadar Suudi ile aynı konumda olan Mısır bugün Suud’un kölesi olmuş durumda. Şu anda Mısır’ın bölgesel hiçbir konumu yoktur. Sağlık, eğitim ve altyapıda en geride olan ülkelerden biri haline geldi.” açıklamasında bulundu.
“Ülkenin tamamı askerlerin elinde”
Siyasi ve sivil hak ihlalleriyle birlikte Mısır’da sağlık, eğitim, altyapı ve istihdam gibi konularda birçok alanda sıkıntıların devam ettiğini vurgulayan Beyumi, şu ifadeleri kullandı:
“Kültürel, ekonomik ve toplumsal haklar konusunda da Mısır ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadır. Bugüne kadar bunlarla ilgilide herhangi bir olumlu adım atılmış değil. Yine Mısır’ın en büyük sorun yaşadığı konulardan biri su sıkıntısıdır. Sağlık açısından yine öyle. Salgın hastalıkla karşı karşıya kaldığımız bu günlerde doktor ve sağlık çalışanları ile ilgili düzenlemeler çok sıkıntılı. Doktor ve sağlıkçılar konusunda en büyük sıkıntı yaşayan ülkelerin başın Mısır geliyor. Mısırda anaokullarındaki sınıflarda öğrenci sayısı 50 ile 60 arasında. Aldığı maaşlar yetmediği için öğretmenler özel dersler vermek zorunda kalıyor. Eğitimdeki en büyük gerileme ilköğretimlerde görülüyor. Normalde Kahire Üniversitesi dünyada ilk 500’ün içerisinde yer alıyordu. Ortadoğu’nun en önemli üniversitelerinden biriydi. Sisi bugüne kadar başarı kaydettiği hiçbir alanda yoktur. Ülkenin tüm kaynaklarını Sisi ve askeriyedeki adamlarına kullanıyor. En son Coronavirus ile mücadele için açılan hastane sadece askerlere hizmet veriyor. Mısır’daki özel sektörler dahi askerlerin elinde. Her sektör bir komutana ait. Yani ülkenin eğitim, sağlık, altyapı, doğalgaz, tabii kaynaklar, yakıt gibi sektörleri tamamen Sisi ve ordusunun elindedir. Ordu, dışardan gelen saldırılar için her anlamda hazırlıklıdır. Ama nedense burada gösterdiği kararlılığı içeride göstermiyor. Normalde askeriye içerisinde ülkeye yönetebilecek siyaset ve kabiliyete sahip komutanlar var. Ama Sisi, her yere kendi adamlarını yerleştiriyor. Zaten onlarla hiçbir şekilde çalışmıyor.”
“Sina yarımadası siyonistlerin yerleştirilmesi için temizlenmeye çalışılıyor”
Sina yarımadasının tamamen sivillerden arındırılmak istendiğine dikkat çeken Beyumi, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Şu anda tam manasıyla bunu başarmış durumdalar. Orada her gün sivil insanlar tanklarla, top atışlarıyla ve uçaklarla ateş altına alınmakta. Her gün siviller suçsuz insanlar öldürülüyor. Sina’da tutuklanan insanların sayısı Mısır genelinde tutuklanan insanların sayısından çeyreği kadar… Sadece Sina’da bin 200’den fazla insan kaçırıldı ve sadece bir günde 99 kişi öldürüldü. Sina’da olan olaylar devlet içerisindeki bazı yapılar ile ordu arasında bir savaştır. İnsanlar oradan sürgün ediliyor. Evler yıkılıyor. Yasaya göre bir insanı yerinden edebilmeniz için güçlü bir gerekçe olması lazım. Burada ne bir gerekçe var ne de sürgün edilmeleri karşılığında tazminat var. Bu denli katliamın tek bir sebebi var. O da siyonistlerin güvenliğini sağlamak. İşte ordu içerisinde bir kesim buranın boşaltılıp siyonistler için hazır hale getiriliyor. Bu Sisi’nin projelerinden biridir. Bazı Filistinliler oraya yerleştirilmek isteniyor. Bu proje, ‘Yüzyılın Anlaşması’ projesinin bir parçasıdır. Yani bakıyorsunuz orada herhangi yeni bir yerleşim yeri veya kalkınma projesi diye bir şey yok. Ama her gün gece gündüz orada insanlar öldürülüyor ve sürgün ediliyor. Yani orada orduya saldırabilecek bir yapının varlığı söz konusu değil.” (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.