Hukukçular yeni anayasada 'laiklik' ilkesinin olmamasını istiyor

Hukukçular yeni anayasada 'laiklik' ilkesinin olmamasını istiyor
Yeni anayasa tartışmalarını değerlendiren hukukçular, yeni anayasada "laiklik kavramının net olarak belirtilmesini" ve yeni anayasada 1921 Anayasası'nda olduğu gibi "devletin dini, dini mübini islamdır" ifadelerinin olmasını istiyor.

 

Şanlıurfa Barosunu kayıtlı hukukçulardan Avukat Mahmut Tatlı, Avukat Emin Güneş ve Avukat Kasım Karadaş, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıkladığı "yeni anayasa" çalışmaları ile ilgili İLKHA'ya değerlendirmelerde bulundu.

Yeni anayasa çalışmalarının siyasi propaganda aracı haline dönüşmemesi gerektiğini belirten hukukçular, Ülkenin asıl gündeminin  yoksulluk, işsizlik  ve derinden derine hissedilen ekonomik problemlerin yanı sıra adalet sistemindeki  yozlaşma olduğunu ifade ettiler.

Askeri darbe ürünü olan 1982 Anayasası'nın çağa ayak uyduracak demokratik, bütüncül, eşitlikçi, adil bir  düzeni sağlamaktan uzak bir anayasa olduğunu belirten hukukçular, 1982 Anayasası'nın salt ideolojik ve  yasal düzenlemeler sebebiyle yürürlüğe girdiği günden bu  yana toplumun büyük bir kesimi tarafından  benimsenmediğini belirttiler.

Yeni anayasada "laiklik" ilkesinin olmaması gerektiğini vurgulayan hukukçular, laikliğin anayasadan çıkartılmasının darbelere karşı alınabilecek en önemli tedbir olacağını ifade ettiler.

"Yeni anayasayla ilgili açıklamalar bizce samimiyetten uzaktır"

İktidar yılların biriktirdiği yanlış politikaların günahını yeni anayasa tartışmalarıyla  temizleyemeyeceğini ifade eden Avukat Mahmut Tatlı, "Ülke gündeminin çok kısa sürede değiştiği ve gündemin takip edilebilmenin imkansız hale geldiği şu günlerde, mevcut siyasi iktidarı ve kamu otoritesini elinde bulunduranların 'yeni anayasa' ile ilgili açıklamaları bizce samimiyetten uzaktır. Zira yeni anayasa tartışmaları somut gerçeklikten ve bilimsellikten uzak, salt duygusal ve ideolojik olmanın yanı sıra siyasi erki elinde bulunduranların her seçim arifesinde kendisine yakın gördüğü kitleleri etkilemek için  kullandığı siyasi propaganda aracı haline geldi.  Ülkenin asıl gündemi  ise 'yoksulluk, işsizlik  ve derinden derine hissedilen ekonomik problemlerin yanı sıra adalet sistemindeki  yozlaşmadır.' Asıl gündem bu olmakla beraber gündemi değiştirmek adına ortaya atılan yeni anayasa tartışmaları bu problemleri çözmeyecektir. İktidar yılların biriktirdiği yanlış politikaların günahını yeni anayasa tartışmalarıyla  temizleyemeyecektir." şeklinde konuştu.

"1982 Anayasası toplum tarafından benimsenmemiştir"

1982 Anayasası'nın  büyük bir değişiklik geçirmiş olsa da çağa ayak uyduracak nitelikte olmadığını belirten Tatlı, "1982 Anayasası darbe anayasası olması ve  içerdiği bir takım salt ideolojik ve  yasal düzenlemeler sebebiyle yürürlüğe girdiği günden bu  yana toplumun büyük bir kesimi tarafından  benimsenmemiş, ülkede  var olan temel problemlerin kaynağı olarak görülmüştür. Mevcut haliyle 1982 Anayasası  büyük bir değişiklik geçirmiş olsa da çağa ayak uyduracak demokratik, bütüncül, eşitlikçi, adil bir  düzeni sağlamaktan çok uzaktır." ifadelerini kullandı.

"Yeni anayasa bütün gurupların katılımıyla  mutabakatla oluşturulmalı"

Yeni anayasa çalışmalarının siyasi propaganda aracı  haline getirilmemesi gerektiğini vurgulayan Tatlı, "Demokratik ve evrensel hukuk ilkelerinin uygulandığı bir ülke için; adil ve sivil yeni bir anayasa şart olmakla beraber bu anayasanın  Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni oluşturan bütün gurupların, azınlıkların, siyasi ve dini inanışların mutabakatıyla oluşturulması, toplumun her kesiminin katkı sunmasının olanaklı hale getirilmesi gerekir. Yeni anayasa çalışmaları siyasi propaganda aracı  haline getirilmemeli, salt ideolojik ve siyasi yaklaşımlarla bu çaba heba edilmemelidir. Kamu otoritesini elinde bulunduranların insafına da bırakılmamalıdır." diye konuştu.

"Devletin iradesi bir kişinin elinde toplanmamalıdır"

Yeni anayasa ile siyasi iktidarı elinde bulunduranların hesap verebilmelerinin mümkün olması gerektiğini  ifade eden Tatlı, " Devletin iradesi bir kişinin elinde toplanmamalı, yasama organı güçlendirilmeli, denetim mekanizmaları faal  olacak şekilde tasarlanmalıdır. Yanlış politikaların ve uygulamaların, sadece seçim sandıklarında değil; yargı mercilerinin önünde de hesap verilebilmesinin önü açılmalıdır. En önemli husus da kamu otoritesini elinde bulundurulanların kendi iktidarlarını pekiştirecek uygulama ve yorumlamalardan kaynaklı temel sorunlar da çözüme kavuşturulmalıdır." dedi.

"Türkiye’yi otoriter rejimler kategorisine koyan düzenlemelerden vazgeçilmelidir"

Yeni anayasada her konunun eleştiriye açık olması gerektiğine değinen Tatlı, "Yeni anayasada her şey tartışılmalı, eleştiriye açık olmalı, surlarla çevrili bir alan bulunmamalıdır. Türkiye’yi otoriter rejimler kategorisine koyan düzenlemelerden vazgeçilmelidir. Demokratik düzenin oluşturulması sağlanmalıdır. Ali Bulaç’ın dediği gibi: 'Devlet kendini herhangi bir ideoloji üzerine bina etmemeli ve hiç kimseye bir ideoloji dayatmamalıdır.' Ancak siyasi  iktidarın, devletin üniter yapısının ve 1982 Anayasası'nın ilk dört maddesinin korunacağı garantisi verdiği göz önüne alınırsa bu konuda bir başarı sağlanamayacağı kanısındayım." ifadelerini kullandı.

"Yargıyı işlevsiz hale getiren düzenlemeler ortadan kaldırılmalıdır"

Yeni anayasada özellikle adalet isteminde şeffaf ve düzenli olması gerektiğini belirten Tatlı, " Yeni anayasa adaletin herkese eşit şekilde tecelli edeceği şekilde dizayn edilmelidir. Yargının bağımsızlığını  ve tarafsızlığını  zedeleyen uygulamalardan ve düzenlemelerden vazgeçilmelidir. Yargıyı işlevsiz hale getiren düzenlemeler ortadan kaldırılmalıdır. Özgürlüğün ve adaletin çerçevesi net bir şekilde belirlenmeli, farklı yorum ve uygulamalara mahal verilmemelidir. Yeni anayasayla toplumu oluşturan hiçbir üyenin, ötekilere sağlanan belli hak ve özgürlüklerden mahrum bırakılmaması gerekir. Gerçek anlamda fırsat eşitliğini sağlamalıdır. Farklı din ve inanışların kendilerini gerçekleştirebilecek özgür alanın oluşturulması çabalanmalıdır." şeklinde konuştu.

"Devletin dini adalettir, adaletin dini özgürlüktür"

Adalet ve özgürlüğün  ideolojik yaklaşımlarla ele alınmaması gerektiğini vurgulayan Tatlı, "Bizim yeni anayasadan en temelde beklentimiz de adaletin ve özgürlüğün siyasi emniyetin sağlandığı bir anayasa olmasıdır. Adalet ve özgürlüğün de  ideolojik yaklaşımlarla ele alınmaması gerektiği kanaatindeyim. Birçok mecliste de bahsettiğimiz, İslamiyet öncesi  dönemde Hazreti Sad ve Hazreti Ömer’in  ticaret için gittikleri İran’da,  develerinin çalınması karşısında ateşe tapınılan ülkenin kralı Nuşirevan’ın , adaleti tesis için, büyük oğlu ile vezirini cezalandırmaktan çekinmediği bir adalet sisteminin tesis edilmesini sağlayacak bir anayasanın bile ülke için büyük bir kazanım olacağı kanısındayım. Hazreti  Ali'nin söylediği gibi 'Devletin dini adalettir, adaletin dini özgürlüktür.' olmalıdır." dedi.

"Bu rejim halkın kutsal değerlerine savaş açmıştır"

Yeni anayasanın "yeni rejim" anlamında düzeni değiştirecekse bir anlam ifade edeceğini belirten Avukat Emin Güneş, "Aksi takdirde yapılacak şey anayasaya yeni bir yama ilavesinden ibaret olur. Bu rejim, Dersim, Zilan katliamları ve adına iç isyanların bastırılması denilen harekâtlarla yüzbinlerce masumun kanına girmiştir. Yüzbinlercesi darağaçlarına çekilmiş, zindanlarda çürütülmüş,  muhaceratlara maruz bırakılmıştır. Bütün bu katliamların sebebi zorbaların Lozan’da bu rejimi dayatmasıdır. Bu rejim halkın kutsal değerlerine savaş açmış, itiraz edenleri adına İstiklal Mahkemeleri denilen kıyım makinelerinden geçirmiştir. Tıpkı 15 Temmuz'da uçaklarımızın semalarımızdan bizi bombaladığı gibi o gün de savaş gemilerimiz sahillerimizden şehirlerimizi top ateşine tutmuştur. Çanakkale’de, Kafkaslarda, Yemen’de, Kutulamare’de şehitlerimizin kanı ile kazanılan zaferlerimiz Lozan’da düşmanlarımıza peşkeş çekilmiş, uğruna savaşılan Kur’an ve ezan yasaklanmıştır. İlk darbe kurucu meclisin yapmış olduğu 1921 Anayasasına yapılmış, bu metin lağvedilerek yerine Lozan’ın dayattığı anayasa, kelle kesme tehditleri ve bir kısım karanlık suikastlarla hayata geçirilmiştir." ifadelerini kullandı.

"Rejim, halka rağmen darbelerle ayakta tutulmuştur"

Bu rejim halk tarafından değiştirilmek istendiğinde rejimin sahipleri çocuklarını harekete geçirmiş, darbelerle halk bastırılmış, kuruluşta ifade edildiği gibi bazı kafalar kesilmiş ve rejim 'yenilenen' anayasalarla tahkim edilmiştir. İnşallah son olmasını ümit ettiğimiz 15 Temmuz darbesinin kimler tarafından kimlere yaptırıldığı, başta içişleri bakanı olmak üzere birçok siyasetçimiz tarafından açıkça dile getirilmiştir. Yüz yıllık siyasi hayatımız bize bu rejimin arkasında halkımızın olmadığını, bilakis halka rağmen darbelerle ayakta tutulduğunu göstermiştir." şeklinde konuştuç

"Darbelerin gerekçesi laikliğin tehlikeye girmesi olarak gösterilmiştir"

Bu rejimin sahibi CHP’dir. 5 Şubat 1937'de kendi ilkelerini ve bunların değiştirilmesinin teklif dahi edilemeyeceğini Anayasaya yerleştirmiştir. Hemen hemen bütün darbelerin en başta gelen gerekçesi de bu altı oktan biri olan 'laikliğin tehlikeye girmesi' olarak gösterilmiştir. Siyasi Partiler kanuna bütün partilerin bu ilkelere uyacağı ve seçilen bütün milletvekillerinin de aynı ilkelere bağlı kalacağına yemini ile görev yapabileceği kaydedilmiştir. Bu nedenle Türkiye’de hiçbir zaman gerçek anlamda çok partili hayata geçilmemiş, seçimler CHP’nin farklı tonları arasında yapılmıştır. Siyasi tarihimizde çok sayıda parti CHP ilkelerine muhalefet gerekçesi ile kapatılmış Türkiye adeta bir siyasi partiler mezarlığına dönüştürülmüştür. " diye konuştu.

"Laiklik anayasada asla yer almamalıdır"

İçerisinde laikliğin olduğu bir anayasanın yeni değil, yama bir anayasa olacağını belirten Güneş, "Laiklik, bu milletin özüne/aslına dönüşü önüne kurulan muhkem bir barikattır. Gerçekten yeni bir anayasa yapılacak ise bu barikat yıkılmalı, laiklik anayasada asla yer almamalıdır. İçerisinde laikliğin olduğu bir anayasa yeni değil, yama bir anayasa olur. Laiklik yerine 1921 anayasasında olduğu gibi 'devletin dini, dini mübini islamdır'  hükmü yer almalı, hiçbir kanun İslam dininin kesin hükümlerine aykırı olmamalıdır. Ayrıca laikliğin anayasadan çıkartılması darbelere karşı alınabilecek en önemli tedbir olacaktır." şeklinde konuştu.

"Yeni anayasada, gayrimüslimlere askeri üs tesisi yasaklanmalı"

Dünyada laik olan tek Müslüman ülkenin Türkiye olduğuna işaret eden Güneş, "Günümüz Türkiye’sinde Müslümanlar laiklikle uyum için giderek ‘deist’leşiyorlar. Eşyanın tabiatı bunu dayatır. Dindarlara 'din dışı' kanun, dinsizlere 'dini kanun' tatbiki 'ata et, ite ot' vermek gibidir ve kabul edilemez.  Böyle bir garabet dünyanın başka bir ülkesinde yoktur. Dünyada laik olan tek Müslüman ülkeyiz. Kimse bunun nedenini sorgulamıyor. Çok iyi bir şey ise neden diğerleri benimsemiyor. Kimse 'ümmetin enayisi biz miyiz?' diye sormuyor. Üstelik bu 'zillet' hali bize büyük bir şeref ve başarı imiş gibi yutturulmaya çalışılıyor. Yeni anayasada, gayrimüslimlerin ülkemizde 'askeri üs' tesisi yasaklanmalı, bu yasağın 'kaldırılması teklifi'ne dahi izin verilmemelidir. Mevcut üslere derhal el konulmalı, darbelerin ikmal üssü olan bu casusluk tesisleri sınırlarımızın dışına atılmalıdır. Bir yandan 'Osmanlı bakiyesi, son kale, dünya Müslümanların umudu' olmaktan söz ederken diğer yandan Haçlı ittifakı niteliğindeki AB kapısında beklemek oraya girmeye çalışmak akla mantığa aykırıdır. Bu nedenle yeni anayasada gayrimüslimlerin oluşturduğu birliklere giriş yasaklanmalı buna mukabil İslam ülkelerinin birliği için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. " dedi.

Güneş sözlerini şu ifadelerle noktaladı: "Yapılacak şey belki de bize huzur vermeyen başımızı darbelerden alamadığımız tekçi ulusçu devlet yerine Osmanlıyı model almak suretiyle çok dilli, çok hukuklu anayasal bir devleti hayata geçirmektir.  Ancak bu şekilde ülke bölünme tehdidinden kurtulur ve genişleme sürecine girebilir."

"Anayasa değişikliğinin konuşulması sistemin yürümediğinin açık bir itirafıdır"

Anayasanın, devlet ile vatandaş arasındaki görev ve sorumlulukları düzenleyen toplumsal sözleşmeler olduğunu belirten Avukat Kasım Karadaş, "Anayasalar devletin yönetim şeklini, yasama, yürütme ve yargı gibi temel kurumlarını ve bunlar arasındaki yetki ve sorumlulukları belirleyen, aynı zamanda devlet ile vatandaş arasındaki görev ve sorumlulukları düzenleyen toplumsal sözleşmelerdir. Dolayısıyla bir ülkenin anayasasını tartışmaya açmak, tüm bu konuları tartışmaya açmak demektir. Son anayasal düzenlemelerle birlikte kimine göre 'Başkanlık Sistemi' kimine göre 'Cumhurbaşkanlığı Sistemi' adıyla yürürlüğe giren bu sistemin, bizzat kurucusu olan iktidar tarafından tartışmaya açılması artık sistemin yürümediğinin açık bir itirafıdır." şekline konuştu.

"Siyasi iktidarın hukuka olan yaklaşımı yani hukuki paradigması değişmelidir"

Türkiye'de yeni anayasa ile ilgili somut adımlar atılmadığını ifade eden Karadaş, "Türkiye'nin elbette yeni bir anayasaya ihtiyacı vardır ancak ne yazık ki mevcut iktidar birçok konuda olduğu gibi Anayasa konusunu da gerçek gündemi gizlemek amacıyla 'popülizm' konuyu ele almaktadır. Mevcut anayasal normların sürekli ihlal edilmesi, temel hukuk ilkelerinin siyasi saiklerle çok rahat çiğnenmesi popülist yaklaşımın doğal sonuçlarındandır. Bu nedenle atılması gereken esas adımlar atılmamış, yapılan değişiklikler de topluma herhangi bir fayda sağlamamıştır. Dolayısıyla anayasa değişikliğinden önce siyasi iktidarın hukuka olan yaklaşımı yani hukuki paradigması değişmelidir. Kanunlara uymadıktan sonra, belirli aralıklarla kanun değişikliği yapmanın mantığı yoktur." diye konuşu.

"Türkiye'nin adil bir anayasaya ihtiyacı vardır"

Anayasa ile ilgili güncel bir yanılgıyı düzeltmekte fayda gördüğünü vurgulayan Karadaş, "Anayasa değişikliğinden bahsederken üzerinde durulması gereken nokta yeni anayasanın askeri veya sivil olması değil adaletli olması gerektiğidir. Meseleye buradan baktığımızda Türkiye'nin 'sivil' anayasaya ihtiyacı yoktur, Türkiye'nin adil bir anayasaya ihtiyacı vardır, diyebiliriz. Temel insan hak ve özgürlüklerini güvenceye alan, ademi merkeziyetçi, ülkede yaşayan istisnasız herkese aidiyet duygusu yaşatan, hiçbir ilkenin toplumun bazı kesimlerinin zararına yorumlanmadığı, üniter yapının korunduğu, yasama, yürütme ve yargı erkleri arasında hiyerarşik olmayan kesin ve net bir ayırım ile birlikte, aynı yetki ve sorumluluğu haiz bir denetim mekanizmasının kurulmasını öngören, detaylara boğmayan çerçeve bir anayasa kanaatime göre hem adil hem de kalıcı olacaktır." ifadelerini kullandı.

"Anayasada ayrımcı kavramlar kullanmaktan itina ile kaçınılmalıdır"

Yeni anayasada laiklik ilkesinin tanımı ile ilgili net kavramlar kullanılması gerektiğini belirten Karadaş, "Türkiye'de yapılacak anayasa çalışmalarında ilk ele alınması gereken konulardan biri de 'laiklik' ilkesidir. Yakın geçmişte toplumun bir kesimine karşı adeta silah olarak kullanılmış olan laiklik ilkesinin tanımı net kavramlarla yapılmalı ve din düşmanlığı şeklinde algılanmasının önüne geçilmelidir. Anayasada ayrımcı kavramlar kullanmaktan itina ile kaçınılmalıdır. 82 milyon vatandaşın eşit, özgür, bir ve beraber olduğunu vurgulayan, aynı ortak kaderin paylaşıldığı, milletimizin inancına, tarihine, kültürüne uygun esaslı ilkelerin yer aldığı çerçeve metin ile başlanabilir. Bu süreç istisnasız bütün siyasi partilerle, vakıf ve dernek gibi sivil toplum kuruluşlarıyla, sanatçılarla, hukukçularla, sporcularla, kanaat önderleriyle ve burada sayamadığım tüm kesimlerle birlikte yürütülmelidir. Toplumsal uzlaşı ancak bu şekilde meydana gelir." dedi. (İLKHA)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.