İlahiyatçı Ezer: Aile kurumu, batı ve iç tehditlerle sarsılıyor
Aile kurumunun dokunulmazlığını savunan Ezer, inanç ve ahlak sisteminin güçlendirilmesi gerektiğini belirtti.
Aileyi tehdit eden tüm iç ve dış saldırılara karşı, İslam'ın ışığında bir duruş sergilemenin, aileyi korumanın ve geleceği sağlam temeller üzerine inşa etmenin tek yolu olduğunu belirten Ezer, aile kurumunun teminat altına alınmasının ancak batının yozlaşmış kültürlerinden arındırılmış bir toplumla mümkün olabileceğini söyledi.
Hatice Ezer
"Aile, saldırıların hedefi haline gelmiş durumda"
Aile kurumunun özellikle yerel karanlık odaklar tarafından daha da zayıflatıldığına işaret eden Ezer, "Toplumumuzun temel yapısı olan aile; son yıllarda büyük, planlı ve organizeli saldırıların hedefi haline getirilmiştir. Bu saldırıların, artık aleni ve her zeminde yapılıyor olması; bu karanlık odakların bozgunculuklarında çok ciddi tahribatlara yol açtıklarının bir sonucudur. Biz Müslümanların da bu işe çok bilinçsizce çanak tutmamızın bir sonucu olarak ailenin temel yapısı artık iyice sarsılmış durumdadır." dedi.
"İç ve dış karanlık odakların ilk işi, aile kurumunu etkisiz hale getirmektir"
Batılılaşma sürecinin aile yapısını hedef alan saldırıların ilk adımını oluşturduğunun altını çizen Ezer, "Batılılaşma macerasıyla, dışarıdan tasarlanan saldırıların yerelde bazı karanlık mihraklarca destek sağlanması, ifsadın ilk adımı olarak karşımıza çıkmaktadır. İçeriden zihni işgal edilmiş olanların, dış saldırılardan daha gaddarca aile kurumunu hedefe koymaları hiç de şaşırtıcı değildir. Zira kraldan çok kralcı bir aşağılık kompleksiyle yerli taşeronlar, aile kurumunu kendi ifsat projelerinin önünde en büyük olarak gördüler. Bunun yok edilmesi veya etkisiz hale getirilmesi, iç ve dış karanlık odakların ilk işi haline getirildi." diye konuştu.
"Dizi ve filmlerle düşmanlaştırılan aile kurumu, saldırıların açık hedefi haline getirildi"
Medya ve televizyon dizilerinin de aile kurumuna yönelik saldırılarda önemli bir rol oynadığını vurgulayan Ezer, şöyle devam etti:
"Televizyon dizileri ve filmlerle ahlaksızlık normalleştirilmeye, gayrı meşru birliktelikler günlük hayatın bir parçasıymış gibi dayatmaya başladılar. Açık saçıklıkla, kadını kişiliksizleştirmeye, özgürlük adı altında izzet ve onurundan uzaklaştırmaya ve tüketim çılgınlığıyla kapitalizmin iradesiz bir piyonu haline getirmeye başladılar. Bu dizi ve filmlerde, inanç değerleri ve kültürel bağlılık ötekileştirilmeye, aşağılamaya ve düşmanlaştırılarak saldırıların açık hedefi haline getirildi."
"İstanbul Sözleşmesinden sonra aile kurumunun devlet eliyle yok edilme süreci başladı"
İlahiyatçı Hatice Ezer, İstanbul Sözleşmesi ve bu sözleşmeye dayalı yasal düzenlemelerin aile kurumunu yok etme amacına hizmet ettiğini savundu. Ezer, "Dışarıdan dayatılan ‘İstanbul Sözleşmesi’ ve içeriden bu sözleşmeye uydurulan yasal düzenlemeler ise aile kurumunun toptan yok edilmesi için devlet gücünün ‘bir silah olarak’ kullanılması sağlandı. Bu sözleşmeden sonra, aile kurumu daha açık bir şekilde ve artık devlet eliyle yok edilme süreci başladı. Zaten dizi ve filmler, bütün insanımızı ifsat ederken; bu tür sözleşmelerle, daha önce çatırdamaya başlayan aile kurumu tümden ahlaksızlık, geçimsizlik ve boşanmaların konuşulmaya başlandığı bir sancılı yer haline gelmeye başladı." ifadelerini kullandı.
"Üretilen içeriklerle aile kurumunun gereksizliği işlendi"
Sosyal medya platformlarının, ahlaksızlıkların hızla yayıldığı, gayrı meşru anlayışların özendirildiği alanlar haline geldiğini söyleyen Ezer, "Üretilen içerikler İslami ve insani tüm değerlerimizin hayatımızdan çıkarılması ve aile kurumunun gereksizliği işlenerek, gayri meşru birliktelikler özendirilmeye başlandı. Artık herkesin cebinde taşıdığı telefonla bütün bu ifsat ve fıtrat dışı iğrençliklere ulaşma imkânı var." dedi.
"Eğitim sistemimiz 'defolu insan yetiştirme' fabrikası gibi iş görüyor"
Eğitim sistemini de eleştiren Ezer, "Eğitim sistemimiz ise inanç ve manevi değerler noktasında adeta ‘defolu insan yetiştirme’ fabrikası gibi iş görmektedir. Bu sistemde olabildiğince batı değerleri övülmekte, iflas etmiş ve çoktan kokuşmaya başlamış ahlak sistemi, ahlaksızlığı dayatılmaktadır. Batıda uzun zaman önce yok edilen aile kurumu, eğitim sistemi de payanda yapılarak, şimdi de aile yapımızın yok edilmesi için özel gayretler sarf edilmektedir." şeklinde konuştu.
"Planlanmış saldırılar, aile kurumumuzu ciddi anlamda tahrip ediyor"
Aileyi korumak için Müslümanca bir duruş sergilemenin önemine dikkat çeken Ezer, şunları söyledi:
"Yüzlerce hatta binlerce saldırının bir anda aile kurumuna yönetilmiş olması hiçte tesadüf değildir. İşte saydığımız ve daha sayamadığımız bu planlanmış saldırıların; aile kurumumuzu ciddi anlamda tahrip ettiğini ve hedeflerinin bu ulvi kurumun tamamen ortadan kaldırılıncaya kadar devam edeceklerini bilmemiz gerekir. Abartılı düğün masrafları, anlamsız ve yersiz yüksek tutulan beklentiler; zaten saldırı altında olan aileyi, daha da kurulamaz hale getirmektedir."
"Özümüz olan inancımızı, yeniden hayatımıza hâkim kılmalıyız"
Aile kurumunun, inanç, değer yargıları, örf ve adetlerle desteklenerek yeniden inşa edilmesi gerektiğini vurgulayan Ezer, "İşte bütün bu ifsat projeleri ve planlı saldırılar karşısında, mümince bir duruş sergilememiz lazımdır. Şimdiye kadar hangi batı değeri, yardımı ve projesi bizim derdimize çare olmuş ki, aile kurumuna saldırılarından da emin olalım. Unutmayalım ki, inancımız, değer yargılarımız, örf ve adetlerimiz bizi daha şahsiyetli bir bireye, daha sağlıklı bir aile yuvasını ve daha izzetli bir hayatı vaat etmektedir. Özümüz olan inancımızı, yeniden hayatımıza hâkim kılmalıyız." dedi.
"Batının kokuşmuş ahlaksızlığını, mümince ayağımızın altına aldığımız gün aile kurumumuzun da teminat altına alındığı gün olacaktır"
"İnancımızın bir pratiği olan 'ahlak sistemimizi' ısrarla, azim ve kararlılıkla yaşamak için seferber olmalıyız" diyen Ezer, son olarak şu ifadeleri kullandı:
"İzzet ve onurumuzun, geleceğimizin ve mutlu bir yaşantının mekânı olan ‘aile kurumunun dokunulmazlığını’ en ön planda tutarak hassasiyetimizi ortaya koymalıyız. İnancımız bizim kimliğimizdir. Aile kurumunu da bu çerçevede değerlendirmeli, özellikle gençlerimizin inançları doğrultusunda evlilikleri düşünmeli ve yuva kurma hassasiyetleri bu manevi atmosfer çerçevesinde gerçekleşmelidir. İnancımız; başka inanç ve kültürleri taklit etmeyi haram kılmıştır. Dolayısıyla aile kurumumuz inancımızın emrettiği çerçevede yeniden inşa edilmelidir. Anne-babalarımız ve özellikle gençlerimiz; Kur’an ve sünnet zemininde hareket etmeli, onurlu bir şekilde zihni işgallerimizi yok etmeli ve böylece batının kokuşmuş ahlaksızlığını, kültürel değerlerini, iğrenç yaşantılarını mümince ayağımızın altına aldığımız gün aile kurumumuzun da teminat altına alındığı gün olacaktır."
Kaynak:İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.