“İslam dünyası kendi sorunlarını ortaya koyabilmeli”
MÜSİAD Eğitim ve Kültür Komisyonu, kültürel etkinlikleri çerçevesinde gerçekleşen “Oku, Dinle, Yaşa!” etkinliği kapsamında Cumhurbaşkanı Sözcüsü Doç. Dr. İbrahim Kalın’ı ağırladı. Etkinlik kapsamında İbrahim Kalın’ın İslam ve Batı dünyasının ilişkisini ele aldığı “Ben, Öteki ve Ötesi” adlı kitabı üzerine hakkında söyleşi gerçekleştirildi. MEB Müsteşar Yardımcısı Prof. Dr. Ahmet Emre Bilgili’nin de yer aldığı etkinliğe katılım yoğundu.
Etkinliğin açılışında yaptığı konuşmasında MÜSİAD’ın gündeminin yalnızca Türkiye'nin ekonomisi değil, Türkiye’nin bütün meseleleri olduğunu ifade eden MÜSİAD Genel Başkanı Nail Olpak, “Yalnızca ekonomik büyüme için değil, topyekûn kalkınma için çalışıyoruz. Bir düşünce kuruluşu gibi toplantılar düzenliyor, bireysel ve toplumsal konuları masaya yatırıyoruz. Eğitim ve Kültür Komisyonumuzun ‘Oku, Dinle, Yaşa’ etkinliği de bu bağlamda, fikir sahasına canlılık katan, önemli ve anlamlı bir faaliyet” dedi.
2016’da birçok bakımdan acı verici, bir o kadar da öğretici olayların yaşandığını ve oldukça zor bir yıl olduğunu söyleyen Olpak, “Sn. Kalın’ın eserinde söylediği gibi, ‘Tarih, hiçbir zaman geçmişe ait bir şey değildir. Tarih, bizimle ve bugünle birlikte yaşamaya devam eder. Her dönemde var olan inşa süreçlerinden bağımsız değildir. Dolayısıyla, bugünü anlayabilmek için, öncelikle bizimle ve bugünle birlikte yaşayan tarihi tespit etmemiz ve dikkatle okumamız gerekiyor” diye konuştu.
Etkinlik kapsamında konuşan Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreter Yardımcısı ve Sözcüsü Doç. Dr. İbrahim Kalın 15 Temmuz'daki darbe girişiminde ve terör operasyonlarında şehit olanlara rahmet dileyerek, MÜSİAD'ın bu etkinliği yaparak sadece rakamlarla, istatistiklerle ilgilenen bir kurum olmadığını gösterdiğini söyledi.
“Batıda İslam tarihi ile ilgili eksik ve yanlı okumalar var”
Kalın, kitabında "Ben, Öteki ve Ötesi" ve "İslam-Batı İlişkileri Tarihinin Genel Seyri" olmak üzere iki ana başlığın öne çıktığını ifade ederek, “İnsanların gerçek yaşamlarına baktığınız zaman hep Ben ile Öteki arasında bir diyalektik ilişki var ola gelmiştir. Benim dışımda benden olmayan, başka kültürler, toplumlar, tarihler, insanlar, bunlar elbette birer öteki olarak görülebilir. Buradaki temel soru Ben ile Öteki arasındaki bu ayrım çok keskin, çatışmacı bir ayrım mıdır? Yoksa acaba Ben ile Öteki arasında daha yapıcı bir birini besleyen birbirini zenginleştiren bir ilişki kurulabilir mi? Ontolojik manada nasıl ben tasavvurundan kurtulmak mümkün değilse aynı şekilde Ben-Öteki ayrımından da kurtulmak mümkün değildir. Gerek de yoktur. Önemli olan o bakış açısının adil olup olmadığıdır. Ben ve Ötekini kendi başına bıraktığınızda oradan kavga çıkar, çatışma çıkar. Ama Ötesi ile irtibat kurabildiğimiz zaman Ben’in ve Öteki’nin de Ötesi’nde bir gerçeklik belki hepimizin kurtuluşuna vesile olur” dedi.
Ben, Öteki ve Ötesi arasındaki ilişkinin tarihi bir zemine yerleştirilebileceğini söyleyen Kalın, Batıda İslam tarihi ile ilgili eksik ve yanlı okumalar olduğuna değindi. Batı dünyasında İslam dünyasıyla ilgili teolojik, siyasi ve askeri ve kültürel olmak üzere üç tehdit algısı olduğunu söyleyen Kalın sözlerine şöyle devam etti “Bu üç tehdit algısı 14 asırlık ilişki tarihinin önemli başlıklarını oluşturuyor. Ancak bu tarihi sadece savaşlar ve çatışmalar tarihi olarak değerlendirmek büyük bir eksiklik olur. İslam Batı ilişkileri sadece siyasi ve askeri çatışmalara indirgenemeyecek kadar zengin, çok boyutlu, renkli bir tarih ve etkileşimin boyutlarının çok ileri düzeyde olduğunu görmemiz mümkün.”
“Avrupa’da çok kültürlülüğü Müslümanlar kurdu”
Ben ile Öteki arasında bir arada yaşama ahlakını esas alarak, karşılıklı zenginleşmeye, karşılıklı saygıya dayalı bir ilişki kurmanın mümkün olduğunu söyleyen Kalın, İslam tarihinde bunun pek çok örneğinin görüldüğünü söyledi. İslam tarihinin büyük şehirlerinin kozmopolit ve çoğulcu şehirler olduğunu hatırlatarak, Avrupa içinde bu şehirleri kuranların ya Müslüman olduğunu ya da Müslümanlarla etkileşim içindeki Avrupalılar olduğunu belirten Kalın, şunları aktardı:
"Zaman zaman Avrupalılar bize çok kültürlülük dersi veriyor. Geçmişe doğru baktığınız zaman aslında gerçek çok kültürlülük ve çoğulculuk İslam toplumlarında yaşanmıştır. 1492'de Reconquista hareketiyle İspanyollar, Müslümanları ve Yahudileri Endülüs'ten kovdukları zaman, gerçek manada çoğulcu bir kıta olma şansını işte o zaman yitirmiştir ve 1492'ye kadar Endülüs, insanlık tarihinin en çok kültürlü merkezlerinden birisi olmuştur."
İslam tarihi İslam’da zorbalığın olmadığını kanıtlıyor
Hazreti Muhammed'in vefatının ardından bir asır geçmeden İslam'ın üç kıtaya yayıldığını hatırlatan Kalın, şöyle devam etti:
"İslam bir yere girdikten sonra orası genellikle İslam olarak kalmıştır. 'İnsanlar zorla, şiddetle Müslüman oldular' tezini çürüten şey, doğrudan İslam tarihinin kendisidir. Eğer böyle olsaydı, baskılar ortadan kalktığında o insanlar İslam'dan çıkıp eski dinlerine dönmesi beklenirdi. Bunun olmadığını, tam tersine İslam'ın inanç ve kültür olarak derinleştiğini, oralarda kök saldığını görüyoruz."
İslam dünyası kültür ve sanatı Batı için belirleyiciydi
İbrahim Kalın, 9. ve 15. yüz yıllar arasında dünyanın en büyük ilim ve bilim adamları, düşünürleri ve sanatkarlarının ya İslam dünyasından çıktığını ya da oraya gittiğini vurgulayarak, konuşmasına şöyle devam etti:
"İslam dünyasında bu dönemlerde muazzam eserler üretiliyordu. Arapça, Avrupa'da gençlerin öğrendiği birinci dil haline geliyor. İslam dünyası böyle bir zenginlik kazandıkça kültürel açıdan da bir tehdit algısı oluşturuyor. Hatta bu öyle boyutlara geliyor ki Arapça'nın taklit edildiği eserlere rastlıyorsunuz. Dekoratif olarak Arap harflerine benzeyen şekillerin kullanılmaya başlandığını görüyoruz. İslam dünyasından gelen hat, minyatür, kılık kıyafet gibi unsurlar batı kültür ve sanatını etkilemeye başlıyor."
“İslam dünyası kendi sorunlarını ortaya koyabilmeli”
Kendimizle daha barışık olmak ve batı ile ilişkilerimizin daha sağlıklı ve yapıcı olması için İslam dünyasının sorunlarını samimi ve açık bir şekilde ortaya koyabilmesi gerektiğine değinen Kalın, “Kendimize aynada dürüst bir şekilde bakmamız gerekiyor. Tersinden bir oryantalizmle bir Batı okuması ancak bizi zihni bir tembelliğe iter. Bunun yerine kendi sorunlarımızı da açık samimi, yapıcı bir şekilde ortaya koyabilmeliyiz. Bu tarih hala yaşanmaya devam ediyor. 1400 yıldır süren, evrilen her gün farklı bir boyutlarıyla karşımıza çıkan bir tarihten bahsediyoruz. Geçmişte atalarımız bu tarihin yapıcılarıydı, bugün bizler bu tarihin aktörleriyiz, yapıcılarıyız. Dolayısıyla tarihe de yarına da bu perspektiften, bu özgüvenle ama aynı zamanda bu sorumluluk duygusuyla bakabilmemiz büyük önem taşıyor. Bunu yapmak için de önce kendimizi iyi tanımalıyız. Kendimize dair bilgimizin, irfanımızın sağlam zeminlere oturması gerekiyor. Bunun için de doğru kriterlerle düşünebilmemiz lazım. Dışardaki kültürlere gene belli bir kültürel derinlik ve ahlaki sorumlukla bakabilmemiz lazım. Üniversitelerimizde, düşünce kuruluşlarımızda, enstitülerimizde bu çalışmaların çok daha derinlikli bir şekilde yapılması gerekiyor” dedi.
Program sonunda MÜSİAD’ın bir bağlama hediye ettiği İbrahim Kalın, istek üzerine bağlama çalıp "Bir mendil aldım dereden" türküsünü söyledi. Kalın, daha sonra "Ben, Öteki ve Ötesi" isimli kitabını imzaladı.
Kaynak:HÜR24 Haber
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.