İslamda itaat konusu
RAMAZAN MANİSİ:
On bir diye sevinme
Teravihten erinme
İbadetler şükürdür
Bunu bil ki öğünme
El-AZİZ
Mağlûb edilmesi mümkün olmayan galib.
Bu ism-i şerîf, kuvvet ve galebe mânâsına gelen İZZET kökünden gelir. ALLAH Teâlâ mutlak sûrette kuvvet ve galebe sâhibidir.
İzzet sıfatı, Kur'an'da birçok yerlerde azab âyetleri bahsinde gelmiştir. Fakat bu ism-i şerîfin yine birçok defa Hakîm ism-i şerîfi ile birleştiği görülür. Bunun mânası: Allah Teâlâ'nın kudreti galibdir, fakat hikmeti ile kötülerin cezasını te'hir eder, kötülük edip durmakta olan insanları cezalandırmakta acele etmez, demektir.
İTAAT:
“Ey iman edenler! Allah (C.C.)’a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, sizin için daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.” -Nisa Suresi:59-
Emir sahiplerine itaate gelince, bizden olan emir sahiplerine, ALLAH (C.C.) ve Resulüne itaat ettikleri sürece itaat edin demektir. Ayrıca: “sizden olan” kaydı ile de imanı şart koşmaktadır. Müslümanlara emir olabilmek için, ancak kendileri gibi iman etmiş bir kimse olması gerekmektedir. İman etmeyenlerin bu itaata layık olması söz konusu değildir. -Al’i İmran Suresi:149-
Emir sahibine itaat etmenin bir diğer şartı ise, verilen emrin ALLAH(C.C.)’ın koyduğu hudutlar dahilinde olması gerekmektedir. İslam’da İtaat Piramidinin en tepesinde ALLAH(C.C.) vardır. Sonra sırasıyla Peygamberler ve emir sahipleri gelmektedir. Yapılan iş en büyük olana itaati içermiyorsa, onun hiçbir değeri yoktur. Bu konuda Peygamberimiz de (S.A.V.): “ALLAH(C.C.)’a itaat etmeyene itaat edilmez” buyurmuştur. Nebevi mektebin ilk mezunlarından olan Hz.Ebu Bekir (R.A ), kendisini halife seçen topluma ilk konuşmasında şöyle hitab etmişti: “Ben sizin en hayırlınız olmadığım halde size emir oldum. ALLAH(C.C.) ve Resulüne itaat ettiğim sürece sizin de bana itaat etmeniz gerekir. Fakat ben ALLAH(C.C.) ve Resulüne itaat etmeyecek olursam, sizin de bana itaat etmeniz gerekmez. Beni düzeltiniz!” Bu anlayış daha sonra: “Xalık’a isyanda mahluka itaat yoktur” şeklinde bir Mecelle maddesi olarak kaydedilmiştir.
İtaat, insan ile oluşturulan yapıların temel harcıdır. İtaat olmadan taş üstüne taş konulamaz. İtaatin olmadığı yerde aileden, toplumdan devletten ve en küçük bir oluşumdan söz edilemez. Nizamdan, düzenden ve huzurdan bir şey bulunamaz. İtaat toplumsal yaşamın olmazsa olmazıdır. Hal böyle olunca insan mutlaka birilerine itaat etmek zorundadır.
"İslam Cemiyetinde (topluluğunda) Verilen Emirlere İtaatin Gerekliliği"
İslamda itaatin İslam topluluğu içerisindeki fonksiyonunun ne olduğunu yüce Rabbimizin kitabı olan Kur'an-ı Kerim'den, Kur'an-ı Mübin'in müfessiri ve mübelliği olan Muhammed (S.A.V) sünnetinden ve İslam tarihinin müspet ve menfi olan hadiselerinden aydınlanarak izah etmeye çalışacağız.
Öncelikle konunun mahiyetinin ne olduğunu açıklamamız meselenin anlaşılmasına katkıda bulunacaktır.
İtaat verilen emrin yerine getirilmesi demektir. Verilen cevap nasıl ki sorulan bir sorunun neticesi ise itaatte verilen emrin neticesinde meydana gelen eylemdir. Müslüman topluluğun İslami hayatı hedefleyen birlik hareketlerini emir ve itaat ile sürdürmesi ayrılığa ve tefrikaya düşmeden güç kaybına uğramadan ilerlemesini sağlar. Çünkü emre itaatin bulunmadığı bir toplulukta ayrılık kaçınılmazdır. Bu ayrılık beraberinde zafiyet ve acziyet getirir. İslam bu tür acı neticelerin meydana gelmemesi için topluluğun işleyişini ilahi bir metotla düzenlemiştir. İşte bu metodun adı emre itaattir. Yüce Rabbimizin Enbiya suresinin 22. Ayeti kerimesinde "Göklerde ve yerde Allah'tan başka ilahlar olsaydı her ikisi de fesada uğrardı" demesi gökler ve yerin düzeninin tek emir sahibi olan ALLAH’u Tealanın komutuna bağlı bulunduğunu ifade etmektedir. İmamı Maverdi ve onun dışındaki bazı İslam âlimleri bu ayeti delil alaraktan Müslümanların idaresinin bir şahısta toplanması ve ona itaat edilip muhalefet edilmemesi gerektiğini belirtmişlerdir.
Yine Hz.Ebu Bekir hicretin dokuzuncu senesinde hac emiri olarak Mekke'ye gönderildikten sonra peşinden Hz.Ali'nin tevbe suresinin ilk ayetlerini insanlara tebliğ etmek amacı ile Resulullah (S.A.V) tarafından kendi devesi üzerinde gönderilince Hz.Ebu Bekir'in sen emir olarak mı yoksa memur olarak mı gönderildin demesine karşılık Hz.Ali'nin ben memur olarak gönderildim demesi İslam cemiyetinin işlerinin düzen içerisinde gerçekleşmesinin emir ve itaate ne denli bağlı bulunduğunu bildirmesi bakımından son derece önemlidir. Zira aynı hedefe ulaşmak için bir araya gelen cemiyetin fertlerinin bir iken onlara, yüzlere ve binlere ulaşan sayılarını sevki idare etmek bu ilahi metodun dışında mümkün değildir. Bu ilahi metodu ilk olarak yüce Rabbimizin kitabı olan Kur'an-ı Kerim ile anlatacağız.
KUR'AN-I KERİM'DE İTAATİN EMREDİLMESİ
Kur'an-ı Kerim'de itaati emreden ayetler çokça bulunmaktadır. Ancak bu ayetlerin büyük bir çoğunluğu ALLAH'a ve Resulune itaati işlediğinden biz hem Allah ve Resulune hem de emir sahiplerine itaat etmeyi emreden Nisa Suresi’nin 59. ayeti kerimesini başta olmak üzere Allah ve Resulune itaat ile beraber Müminlerin anlaşmazlığa düşmesini yasaklayan Enfâl Suresinin 46. ayeti kerimesini açıklama üzerinde duracağız. Yüce Rabbimiz Nisa suresi 59. ayeti kerimesinde şöyle buyuruyor:
"Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygambere itaat edin ve sizden olan emir sahiblerine de (itaat) edin. O halde bir şey hakkında ihtilafa düşerseniz Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız artık onu Allah'a ve peygambere arz edin. Bu hem hayırlı hem de netice itibari ile daha güzeldir."
Görüldüğü gibi ayeti kerimede ALLAH'a itaatin şer'i bir sorumluluk olduğu belirtilmektedir. Ulûhiyetin en önemli özelliklerinden birisi şeriat indirmektir. Şeriatı ilahiyeyi tatbik etmek mecburiyeti vardır. İman edenler önce ALLAH'a sonra da Peygamberine itaat edip uymak mecburiyetindedirler. Şu halde Peygambere itaat etmek ona bu şeriatı gönderen ve hadislerle açıklattıran ALLAH'a itaat demektir. Onun yüce sünneti ile verdiği hükümler tatbik edilmesi mecburi olan ALLAH'ın şeriatının bir parçasıdır. Kur'an'ın açıkça beyanına göre imanın varlığı ve yokluğu bu şeriatı tatbik etmeye ve bu şeriatın emirlerine uymaya bağlıdır.
Emir sahiplerine gelince onlara itaat de üçüncü aşamada zikredilmektedir. Müminlerden olan Mümin emir sahiplerine yani ALLAH'a ve Resulüne itaateden yasama sorumluluğunu ve hâkimiyet telakkisini sadece ALLAH'a bırakmak bütün yaşam telakkisini yalnız ondan almak gibi sınırları ve şartları ayeti kerimede belirtilen hususları yerine getiren emir sahiplerine...
Ayeti kerime ALLAH'ı itaati ve O'nun tarafından gönderilmiş olmasından dolayı Peygambere itaati esas kabul ediyor. Emir sahiplerine gelince bunu "Sizden" kaydı ile ALLAH'a ve Resulüne itaat etmeye bağlıyor. "İtaat ediniz" kelimesi Resulullah'a itaat hususunda ikinci defa tekrarlanmış olduğu halde emir sahiplerine itaat hususu zikredilirken tekrarlanmıyor. Böylece onlara itaat hususunun onların ALLAH'a ve Resulune itaat etmelerine bağlı olduğunu itaat yetkilerine ALLAH'a ve Resulune itaat keyfiyetinden aldıklarını takrir etmiş oluyor.
Rabbimiz ALLAH (C.C) Enfâl Suresi’nin 46. ayeti kerimesinde ise şöyle buyuruyor:
"Allah'a ve Rasulune itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin. Yoksa başarısızlığa düşersiniz ve kuvvetiniz gider. Sabredin şüphesiz Allah sabredenlerle beraberdir."
Müslüman topluluğun ALLAH'a teslim olmuş bir vaziyette savaşa girmesi ayette işaret edilen ayrılık sebeplerini ortadan kaldırıp bitirir. İnsanlar ancak komut ve prensipleri yönünden ayrılığa düştükleri fikir ve düşüncelere arzu ve hevesler yön verdiği zaman birbirleriyle münakaşa ve mücadele ederler. Ama ALLAH ve Resulüne itaat etmek suretiyle teslim oldukları zaman aralarındaki münakaşa ve mücadelenin en mühim sebebi kendiliğinden yok olup ortadan kalkar. Hatta bir mesele hakkında çeşitli fikirler öne sürülse dahi fikirlerin farklılığı münakaşa ve ayrılığa yol açmaz. Ancak şahsi heves ve ihtirastır ki hakkı açıkça gördüğü halde insanı kanaatinde ısrar ettirir. Bu insan kendi "şahsını" terazinin bir kefesine hakkı öbür kefesine koyup şahsını hakka tercih etmek gibi acıklı bir duruma düşer. Müslüman topluluğun mücadelesini sürdürürken ALLAH'a ve Resulüne bağlı olan emir sahiplerine gönülden ve yürekten itaat etmek suretiyle bu tür hazin durumlara düşmemesi hareketin başarısı için son derece önemlidir. Bunun sağlanması topluluk içerisindeki bütün fertlerin itaat ruhu ile mücadeleye katkıda bulunup ayrılığa çekişmeye sebebiyet verecek her türlü davranış ve hareketten şiddetle kaçınmasına bağlıdır.
SÜNNETTE İTAATİN EMREDİLMESİ
Resulullah (S.A.V) hadisi şeriflerinde emir sahiplerine itaatin gerekliliği üzerinde hassasiyetle durmuştur. Bu hadisleri arz etmemiz meselenin ehemmiyetini daha da netleştirecektir.1- Ebu'n-Necih el-İrbad b. Sariye dedi ki: Resulullah (S.A.V) bize kendisinden kalplerin ürperdiği ve gözlerin yaşardığı bir va’zu nasihat verdi. Biz ya Resulullah bu veda eden bir kimsenin vaazına benziyor bize tavsiyede bulunur musun dedik. Size ALLAH'tan korkmanızı başınıza bir köle tayin edilse dahi işitip itaat etmenizi tavsiye ediyorum dedi. Zira sizden kim yaşayacak olursa ilerde bir çok ayrılık (ihtilaf) görecektir. Böyle bir durumda siz benim sünnetime ve benden sonra hidayet üzere olan Raşit halifelerimin sünnetine tutununuz. Onu azı dişlerinizle ısırınız (bağlı kalınız) -Ebu Davud, Tirmizi-
Peygamber Efendimiz Muhammed (S.A.V.) bu vaazu nasihatini hadis kaynaklarında geçtiği üzere sabah namazından sonra gerçekleştirmiştir. Tesir gücünün ne boyutta olduğunu sahabe- i kiramın infiali göstermektedir. Resulullah (S.A.V.) ümmetini iyi olduğunu bildiği şeye davet ederken, kötü olduğunu bildiği şeyden sakındırma hususunda azami gayret sarf etmiştir. Bu va'zu nasihatinde de alışılagelmişin çok üstünde bir konuşma gerçekleştirmiştir. Bundan dolayı ashabı kiram Resulullah'ın bu fevkalade durumun fark edip kendisinden nasihat talep etmişlerdir. Peygamber efendimiz ilk olarak ALLAH'tan korkmayı tavsiyede bulunmuştur. ALLAH'tan korkmak genel olarak emredilen şeylere itaat ve yasaklanan şeylerden kaçınmayı ihtiva ederken Resulullah (S.A.V.) ümmetin bekasını birliğini ve gücünün yegâne teminatı olan emir sahiplerine itaati velev ki köle dahi olsalar özel olarak tavsiyede bulunmuştur. Ayrıca hadisin geri kalan bölümünde Peygamber Efendimizin ileriki zamanlarda bir takım ihtilafların ortaya çıkacağını bildirmesi onun bir mucizesi olarak önümüze çıkmaktadır. Böyle bir durumda Resulullah'ın sünnetine ve onun hidayet üzere olan Raşit halifelerinin sünnetine (yoluna) büyük bir ciddiyet ve kararlılıkla tutunmak İslam ümmeti için tek çare ve çözüm olarak bu benzersiz nasihatlerin arasında yer almaktadır."
2- Ebu Hureyre (R.A)'den rivayet edildiğine göre, Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu:
Bana itaat eden Allah'a itaat etmiş bana karşı gelen Allah'a karşı gelmiş olur. Emir sahibine itaat eden bana itaat etmiş olur, emir sahibine karşı gelen bana karşı gelmiş olur.
-Buhari, Cihad, 109; Müslim, İmare, 32-
3- İbni Abbas (R.A)'dan rivayet edildiğine göre, Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu:
"Bir kimse emirinden (yöneticisinden) hoşa gitmeyen bir şey görürse sabretsin. Zira kim emirine itaatten bir karış dışarı çıkarsa cahiliye devrinde ölmüş gibi olur." -Buhari, fiten, 2; Müslim, imare, 56-
4- Hz.Ebu Bekre (R.A.) Resulullah (S.A.V) şöyle buyururken dinledim dedi:
"Kim ki yöneticiyi basite alırsa, Allah'da onu basitleştirir." -Tirmizi, fiten 47-
Bu üç hadisi şerifte Peygamber Efendimiz (S.A.V.) emir sahiplerine itaat etmeyi kendisine ve dolayısıyla ALLAH'a itaate bir tutmakta ve bu sözüyle kim Peygambere itaat ederse gerçekten ALLAH'a itaat etmiş olur. -Nisa Suresi: 80- ayeti kerimesine işaret etmektedir.
Müslüman topluluğun huzur ve selameti İslamiyet'in gereği gibi yaşanması dolayısıyla dinin güçlenmesi başta sağlam bir idare ve idareciye bağlıdır. Müslümanlar yöneticileri etrafında kenetlendikleri ve aralarına herhangi bir bozgunculuğun girmesine meydan vermedikleri takdirde hiç bir düşman onların birliğini ve dirliğini bozamaz. Müslümanların idarecilerine destek vermesi yapılarını güçlendirir. Aynı zamanda yapının görevlerini mükemmel bir şekilde yapmasını sağlar. Aksi takdirde Müslümanların idarecilerine bağlılık sözü verdikten sonra ayrılığa düşüp itaatten uzaklaşmaları ve dolayısıyla desteklerini çekmek suretiyle aleyhte davranışların içine girmeleri cemiyetin zayıflamasına ve aktivitesinin yitirmesine sebebiyet verecektir. Böyle bir tutum sergileyerekten bozguncu bir tavır takınmak Müslüman idarecilerden dolayısıyla İslam topluluğundan kopmaktır. Efendimizin ifadesi ile emir sahibinin itaatinden bir karış dahi ayrılmak Müslüman topluluğun başsız kalıp dağılmasına yol açar. Buna sebep olan kimseler de tıpkı cahiliye devrinde olduğu gibi düzeni bozuk bir toplumda ölmeye mahkûm olurlar.
5- Ebu Hureyre (R.A)'dan rivayet edildiğine göre Resulullah (S.A.V.) şöyle buyurdu:
"Zorlukta (fakirken), kolaylıkta (zenginlik) dinç iken aciz iken ve başkası sana tercih edilirken bile söz dinleyip itaat etmen şarttır." -Müslim, İmare, 35-
6- Ebu Huneyd Vail ibni Hucr (R.A.) şöyle dedi:
"Seleme ibni Yezid el-Cufi Rasûlüllah (S.A.V.)'e ya Nebiyyallah başımıza kendi haklarını isteyen fakat bizim haklarımızı bize vermeyen yöneticiler tayin edilirse bize ne yapmamızı emredersin. Peygamber efendimiz yüz çevirerekten onun bu sorusuna cevap vermedi. Sonra tekrar sorunca Rasûlüllah (s.a.v) şöyle buyurdu: "Onların sözünü dinleyip itaat edin. Onlar yapmaları gerekenden siz de yapmanız gerekenden sorumlusunuz." -Müslim, İmare, 49-
7- Abdullah İbni Mesud (R.A.)'dan rivayet edildiğine göre Resulullah (S.A.V.) benden sonra adam kayırma olayları ve görmeye alışmadığınız işler meydana gelecektir buyurdu. Bunun üzerine ashabı kiram ya Resulullah bizden o günleri görenlere ne emredersiniz diye sordular. Yapmanız gereken görevleri yaparsınız hakkınız olan şeyin size verilmesini Allah'tan niyaz edersiniz, dedi." -Buhari, Müslim-
8- Ubade İbni Samid (R.A.) dedi ki, Biz zorlukta, kolaylıkta, dinç iken aciz iken bize tercih olunmalarda (dünya işlerinde emir sahiplerinin menfaatleri kendilerine ve kendilerine yakın olanlara has tutmaları) emir sahibi ile emri çekişmeyeceğimize ve nerede olursak olalım hakkı söyleyeceğimize bu hususta kınayanın kınamasından korkmayacağımıza dair Resulullah'a biat ettik. -Buhari, Müslim-
9- Ebu Zer (R.A.) dedi ki:
"Dostum (Muhammed (S.AV.) azaları kesik bir köle dahi olsa onun sözünü dinleyip itaat etmemi bana tavsiyede bulundu."-Müslim-
10- Yahya İbni Huseyn dedi ki: Ben büyükannemi Resulullah (S.A.V.) veda haccında hutbe verirken işittiğini anlatırken duydum. Resulullah şöyle diyordu:
Sizi Allah'ın kitabı ile sevki idare eden bir köle dahi size emir tayin edilse onun sözünü dinleyip itaat edin.-Müslim, İmare 61-
Bu iki hadiste Peygamber Efendimiz cemiyetin liderine önderine karşı itaat sorumluluğunu yerine getirmesini en özlü bir şekilde beyan etmiştir. Zira insan tabiatı itibarı ile her yönden kendisinden üstün olan birilerine itaat etmek ister. Bunu Calut ve ordusuna karşı İsrailoğullarına komutanlık yapan Talut'un kıssasında görmekteyiz. Hani kavmi onun ALLAH tarafından hükümdar olarak gönderilmesine itiraz ederlerken şöyle demişlerdi. "Biz hükümdarlığa ondan daha layık olduğumuz halde ve mal yönünden ona bir genişlik verilmemişken üzerimize onun hükümdar olması nasıl olur." Yönetici bir köle dahi olsa ona itaatin gereği üzerinde hassasiyet ile duran ALLAH Resulu insanın bu tabiatını hikmetli bir şekilde terbiye etmiştir.
Bu arada kişi itaat etme ile diğer amellerde olduğu gibi gücünün yettiği kadarıyla mükelleftir.
11- Abdullah İbni Ömer (R.A.) şöyle dedi:
"Resulullah (S.A.V.) sözünü dinleyip itaat etmek üzere biat ettiğimiz zaman bize gücünüz yettiği kadar derdi." -Buhari, Ahkam 43; Müslim, İmare 90-
Yukarıda geçen bütün hadisi şerifler İslam cemiyetinin birliğinin bozulmaması ve meydana gelen yanlışlıkların sükunet ve vakar ile düzeltilmesi gerektiğini hatırlataraktan bireylerin itaatinin müspet gelişmelerin sağlanması için kaçınılmaz bir gereklilik ve sorumluluk olduğunu belirtmektedir. Ayrıca bu hadislerin müşterek bir şekilde kendisine vurgu yaptıkları önemli bir nokta itaat mefhumuna güzel ve rahat durumlarda hak ve hukukun yerine getirildiği yanlış tutumlar sergilediği durumlarda da riayet edilmesi gerekir. Zira Müslüman bireyin İslam topluluğu içerisindeki varlığının temel gayesi şahsi menfaatleri değil İslami maslahat ve menfaatlerin gerçekleşmesine katkıda bulunmaktır. Fertlerinin böyle bir ruh haline sahip olduğu bir cemaat ancak ALLAH'ın yüce dini olan İslam'ın yeryüzüne hakim olması için gerekli olan mücadeleyi ortaya koymak şerefine ulaşabilir.
(Devam edecek...)
HAZIRLAYAN: VEYSİ DEMİR HÜR24
Kaynak:HÜR24 Haber
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.