İstiklal Mahkemeleri (Eyyamullah)

İstiklal Mahkemeleri (Eyyamullah)
31 Temmuz tarihi İstiklal Mahkemeleri Kanunu'nun TBMM'de kabul edildiği tarihtir. İstiklal Mahkemeleri Kanunu ile eleştiri tamamen ortadan kaldırılmış, basına korkunç bir sansür uygulanmış ve mahkemeler cellat rolünü üstlenmiştir.

23 Nisan 1920'de Ankara'da Büyük Millet Meclisi toplandı. Ülkenin çeşitli kesimlerinden gelen ve farklı görüşleri temsil eden mebuslar, aynı amaç için bir araya toplanmışlardı; otorite boşluğunun doldurulması,  ülkenin işgalden korunması ve asayişin sağlanması. 

Mecliste herhangi bir partinin varlığı söz konusu değildi ama süreç içerisinde yakın fikirde olanların bir araya gelmesiyle bazı gruplar oluşmuştu:  Ana gövdeyi oluşturan “Birinci Grup” ve birinci gruba muhalif  “İkinci Grup”. İki grup arasında ciddi fikir ayrılıkları vardı. Bu ayrılıklardan en önemlisi ise İstiklal Mahkemeleri hakkında ortaya çıkmıştı. 

İstiklal Mahkemeleri'nin şartlarının oluşumu Mondros Mütarekesi ile başlatılabilir. Bunu takip eden süreçte ülkenin içine düştüğü anarşi ve kaos ortamı, askeri alanda oluşan zaafları da beraberinde getiriyordu. Birinci Dünya Savaşı yıllarında da var olan asker kaçakları sorunu devam ediyordu ve cephelerin çökmesine neden olacak raddeye gelmişti. Otorite boşluğundan kaynaklanan asker kaçakları ve oluşan güvensiz ortam gerekçe gösterilerek 29 Nisan 1920'de Hıyanet-i Vataniye Kanunu mecliste kabul edildi. Kanun, Milli Meclis'in kararları aleyhinde bulunanların veya bu kararlara uymayanların vatana ihanetle suçlanması gerektiğini içeriyordu. Fakat kanunun, mevcut mahkemelerdeki işleyişin yavaş olması sebebiyle uygulanamaması ve beklenen sonuçların alınamaması daha sonra İstiklal Mahkemeleri için de gerekçe olacaktı.

11 Eylül 1920'de, Hıyanet-i Vataniye Kanunu'ndan beklenen etki görülemeyince, “Firariler Hakkında Kanun” kabul edildi. Daha sonra ismi değiştirilerek İstiklal Mahkemeleri adını aldı. Mahkemenin görev alanı firar olayları ile sınırlandırılıyordu, bundan dolayı özel mahkeme olarak oluşturulmuştu.

Mahkeme üyelerinin mebuslardan seçiliyor olması eleştirilse de hızlı kararlar alınması gerekçesiyle itirazlar dikkate alınmadı. Meclis yasama ve yürütme yanında yargı görevini de kendisinde toplamıştı. “Meclis normal bir parlamenter sistemin ötesinde yasama, yürütme ve yargı yetkilerini kapsayan meclis hükümeti şeklini kabul etti. Seçimle oluşturulan tek organ olan yasama meclisi, yürütme ve yargı gücüne sahipti ve bu alanları bir çeşit ‘idari organlar' durumuna getirdi. Meclis bir devrimin sonucu değil, fakat bir devrimin yaratıcısı olarak yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerini kendinde topladı.”

Asker kaçaklarını önlemek için kurulan mahkemelerin zamanla yetkileri genişletilerek gasptan emniyeti suistimale, vatana ihanetten cinayete, hırsızlıktan rüşvete, eşkıyalıktan isyana kadar geniş bir suç yelpazesi oluşturuldu.

İstiklal mahkemesinin el koyduğu bir davada temyiz hükümleri işlemiyordu, zanlı savunmasını kendi başına yapıyordu ve cezalar derhal infaz ediliyordu.

I. İstiklal Mahkemesi 17 Şubat 1921'de mahkemeleri gerektiren şartların azalmasından dolayı Meclis kararıyla tatil edildi. “Mahkemelerin tatil edilmesiyle yeniden eski hukuk düzenine dönülmüştü ama İstiklal Mahkemelerine vücut veren kanuni düzenlemeler mevcut hukuki durumu eklektik bir yapıya doğru itmiş bulunuyordu. Bunun sebeplerinin başında mahkemelerin tamamen kaldırılmak yerine, gerekirse yeniden açılmak kaydıyla tatil edilmesi geliyordu.”

İnönü Savaşlarında ülkedeki durumun eski haline dönmesiyle Meclis'te uzun süren tartışmalar sonucunda İstiklal Mahkemeleri'nin tekrar açılması kararına varıldı. Bundan kısa bir süre sonra 5 Ağustos 1921'de Mustafa Kemal'in Meclisin sahip olduğu yetkileri şahsında toplamasını sağlayacak Başkumandanlık yetkisini veren kanun kabul edildi. İstiklal Mahkemeleri artık doğrudan Mustafa Kemal'e bağlıydı. 

Cumhuriyetin ilan edildiği döneme geldiğimizde İstiklal Savaşını yürüten Meclis'ten eser kalmamıştı. 1923 yılının Temmuz ayında yenilenen mecliste ikinci grup üyelerinden yalnızca 3 kişi bulunuyordu. Ayrıca 15 Nisan'da Hıyanet-i Vataniye Kanunu'nda yapılan değişiklikle artık Mecliste muhalefet etmek imkânsız hale gelmişti.

1923 ile 1927 arasında görev yapan İstiklal Mahkemeleri İstanbul, Ankara ve Şark İstiklal Mahkemeleri olarak üç bölgede bulunuyordu. İstanbul'da bulunan mahkeme basın sorunu üzerine kurulmuştu. Şark İstiklal Mahkemesi ise Şeyh Sait İsyanı üzerine kurulmuştu. 

Tek parti hükümeti kendisi için steril bir ortam oluşturuyordu. Muhalif hiçbir görüşün olmadığı, kendi kararlarını hiçbir engele takılmadan hızlıca yürürlüğe koyabileceği bir ortam… Bunun için eline geçen her şeyi fırsata dönüştürüyordu. 

Şeyh Sait İsyanı, Gazeteciler Davası, İskilipli Atıf Hoca ve Şapka İnkılabı Soruşturmaları, İstiklal Mahkemelerinin en çok gündeme geldiği konulardandır. 

Şeyh Sait İsyanının başlamasıyla Takrir-i Sükun kanunu gündeme geldi, Kanun içeriğine bakıldığında baskı altına alınan kurumun basın olduğu, diğer yasaklamaların zaten daha önce farklı yasalarla belirlendiği görülmektedir.

Ayrıca Şeyh Sait davasında isyancılar ile Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası sürekli olarak ilişkilendirilerek, meclis içindeki muhalif sesler tamamen susturulmaya çalışılıyordu. 

Böyle bir ortamda İzmir Suikastı aranan fırsattı, suikast girişimini tamamen kendi lehlerine çevirerek istedikleri ortamı hazırlamışlardı. “Suikastçıların hedefi sadece Mustafa Kemal'dir; ortada, hiçbir şekilde rejim sorunu yoktur. Ama ne var ki Mustafa Kemal işi büyük ölçüde siyasi bir komplo olarak almayı daha uygun görür; muhalefetin son artıklarını da temizlemek için şahsına yönelik suikast planını ‘kaçırılmayacak fırsat; topyekûn bir iktidar için sabırsızlanan ve kendisine karşı olan herkesi suçlamak ve yolunun üzerinden uzaklaştırmak olanağı' elde eder.”

Şapka İnkılabı İstiklal Mahkemeleri'nin yalnızca siyasi otoriteyi değiştirmekle kalmayıp kültürel bir değişime de ön ayak olduğunu göstermektedir. Şapka İnkılabına karşı olanların da bu mahkemelerde soruşturulması halkın hiçbir alanda muhalifi kabul etmeyen bir yapıyla karşı karşıya olduğunu gösteriyordu. 

İstiklal Mahkemeleri fiilen 7 Mart 1927'de sona erdi. Fakat mahkemelere vücut veren kanun 2 yıl daha yürürlükte kalacak 4 Mayıs 1949 tarihinde kaldırılacaktı.

Sonuç olarak İstiklal Mahkemeleri'nin ortaya çıkış sebebi, işleyişi, yürüttüğü davalar ayrıntılı olarak incelendiğinde yeni rejimin yaşama hakkını savunmak için, her türlü muhalefeti sindiren, ortadan kaldıran ve bu anlamda yeni Türkiye'de çoğulculuğu ve siyasi hayatın bütün modern unsurlarını gölgeleyen bir bakış tarzıyla işletildiği görülür. 

“İstiklal Mahkemeleri'ni doğru değerlendirebilmek için ‘bağımsızlık' durumlarını ele almak yeterlidir. İstiklal Mahkemeleri'nin yasalara bağımlı kalan ve siyasi iradenin etkisinden kendini korumuş mahkemeler olduğunu söyleyen birisini tespit etmek mümkün değildir.”

Kaynak: İslami Analiz/Kübra Kaplan

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.