Kudüs Anneleri Platformu Başkanı Kazan: "Vahdet Kudüs davası üzerinden gerçekleşecektir"
Kudüs Anneleri Platformu, her hafta düzenledikleri basın açıklamalarıyla Kudüs davasına dikkat çekerek tüm Müslümanları Kudüs davasına sahip çıkmaya davet ediyordu.
Kudüs Anneleri Platformu, Coronavirus tedbirleri kapsamında kitlesel basın açıklamalarının yasaklanmasının ardından Balıklıgöl Dergâh Camii'nde her hafta düzenlemiş oldukları basın açıklamalarına ara vermek zorunda kalmıştı.
Kudüs Anneleri Platformu Başkanı Avukat Zehra Kazan, Kudüs'ün önemi ve Kudüs'ün özgürlüğüne kavuşması için yapılması gerekenlerle ilgili İLKHA'ya konuştu.
Mescid-i Aksa'nın, Müslümanlar için önemli olduğunu vurgulayan Kazan, Kudüs'ün Müslümanların elinde olduğu dönemlerde Müslümanların dünyaya hâkim olduğunu, Kudüs'ün düştüğü dönemlerde ise İslam milletinin darmadağın olduğunu ifade etti.
Cumhuriyetin ilan edilmesi ve halifeliğin kaldırılmasıyla birlikte İslam ümmeti ile Kudüs arasındaki bağların zayıfladığına değinen Kazan, Müslümanların Kudüs davasına sahip çıkacak liderlere ihtiyaç duyduğunu belirtti.
Kudüs'ün birçok sebepten dolayı Müslümanlar için önemli olduğunu vurgulayarak sözlerine başlayan Kazan, "İnsanlık tarihine baktığımız zaman Kudüs, birçok Peygamberin yolunun düştüğü bir beldedir. Kur'an'da birçok ayette bu durumdan bahsedilmiştir. Miraç Kandili'nin gerçekleşmiş olduğu beldedir. İsra Suresi'nin birinci ve yedinci ayetinde Mescid-i Aksa'dan bahsedilmiştir. Ayrıca Maide, Enbiya, Sebe, Araf, Meryem ve Bakara surelerinde ayrıca bahsedilmiştir. İsra Suresinin birinci ayetinde Mescid-i Aksa'nın çevresinin bulunduğu bölgenin bereketli kılındığı belirtilmiştir." ifadelerini kullandı.
"Mescid-i Aksa'nın önemini belirten birçok hadis vardır"
Mescid-i Aksa'nın Müslümanların ilk kıblesi olduğunu belirten Kazan, "Mescid-i Haram, kıble olarak belirlenene kadar Müslümanlar Mescid-i Aksa'ya dönerek ibadetlerini gerçekleştirmiştir. Mescid-i Aksa'nın önemini belirten birçok hadis de vardır. Peygamber Efendimiz (Sallallahu Aleyhi Vesellem), 'Oraya gidin ve içerisinde namaz kılın. Eğer oraya gidemez ve içinde namaz kılamazsanız kandillerinde yakılmak üzere oraya zeytinyağı gönderin.' diye buyurmuştur. Orada kılınan namazın diğer yerlerde kılınan namazlardan daha çok ecrinin olduğunu beyan etmiştir. Peygamber Efendimiz üç mescide yolculuk yapılmasını tavsiye etmiştir. Bunlar; Mescid-i Haram, Mescid-i Nebi ve Mescid-i Aksa'dır." şeklinde konuştu.
"Müslümanlar arasındaki İttihat ve vahdet, Kudüs davası üzerinden gerçekleşecektir"
Mescid-i Aksa'nın önemini anlatmaya devam eden Kazan, "Mescid-i Aksa bizim inancımıza göre mahşer yeri, yeniden diriliş alanı olarak kabul edilmektedir. Miraç hadisesinden de bildiğimiz üzere Mescid-i Aksa, yeryüzünden gökyüzüne açılan kapıdır. İlk kıblemiz olmasının yanında Mescid-i Haram'dan sonra ikinci mescidimizdir. Bundan dolayı da Kudüs'ün bizim için ayrıca bir ehemmiyeti bulunmaktadır. Biz, Müslümanlar arasındaki ittihat ve vahdettin Kudüs davası üzerinden gerçekleşeceğini düşünüyoruz. Kudüs'ün payidar olduğu dönemlerde Müslümanların dünyaya hâkim ve zirvede olduğunu; Kudüs'ün düştüğü ve işgale uğradığı dönemlerde ise İslam milletinin darmadağın olduğunu görmekteyiz. Ayrıca biz bunun için de Kudüs davasına ayrıca önem vermekteyiz." diye konuştu.
"Halifeliğin kaldırılmasıyla birlikte İslam âlemi ile Kudüs arasındaki bağlar kopmuştur"
Kudüs'ün Müslümanlar kadar, Hristiyan ve Yahudiler için de önemli bir yer olduğunu ifade eden Kazan, "Tarih boyunca bu üç dine mensup insanlar buraya hâkim olmaya çalışmıştır. Osmanlı İmparatorluğu'nun kurulması ve Kudüs'ün fethedilmesi ile beraber Kudüs, üç dinin de özgür bir şekilde yaşandığı; refah, düşünce ve inanç özgürlüğünün zirvede olduğu bir dönem yaşamıştır. Cumhuriyetin kurulmasına kadar Kudüs ve Filistin bizim topraklarımızdı. İslam tarihi boyunca Kudüs en refah dönemini Osmanlılar döneminde yaşamıştır. Kudüs'ün, 1923'te Osmanlı'dan kopması ile birlikte bir boşluğa düşmüştür. 1924 yılında halifeliğin de kaldırılmasıyla birlikte İslam âlemi ile Kudüs arasındaki bağlar kopmuştur. Öncelikle kabul etmemiz gerekiyor ki Müslümanları bir arada tutan 'halifelik' bağıydı. Bu bağın kopması ile birlikte İslam ümmeti ve Kudüs arasında bir kopuş yaşanmıştır. 1945 yılından sonra da israil kurulmuştur. Biz israile devlet demiyoruz, zira bir işgal gerçekleşmiştir. 1945 yılından bugüne de sistematik işgal devam etmektedir. Batı ise 'papalık' sistemi ile kendi bağlarını ve inançlarını korumaktadır ancak ne yazık ki İslam dünyasında böyle bir durum yoktu. Bu da şu an da Kudüs'ün içerisinde bulunduğu durumun en önemli nedenlerinden biridir." dedi.
"Cumhuriyetin kurulması ile birlikte İslam ümmetinin sorunları ile ilgilenemedik"
Kudüs'ün işgal edilmesi ile ilgili özeleştiride de bulunan Kazan, "1923'te kurulan Türkiye Cumhuriyeti'nin serüvenine baktığımız zaman; dış mihrakların müdahaleleri, kendi iç politikaları ve meseleleriyle uğraştığından İslam ümmetinin sorunları ile ilgilenememiştir. Sadece anlık tepkiler verilmiştir. Bu tepkilerle genel bir siyaset ve etki oluşturulamamıştır. Bu bizim için bir özeleştiridir. Yalnız sivil toplum kuruluşlarının yaptığı çalışmaları da göz ardı etmemek gerekir." ifadelerini kullandı.
"Bir israil devletinin var olduğunu kabul etmeyeceğiz"
Kudüs Anneleri Platformu olarak 117 hafta boyunca ittihad ve vahdet konusunu işlediklerine değinen Kazan, "Müslüman ülkeler aynı çatı altında birleşirse Kudüs'ün özgürlüğüne kavuşacağını ve siyonist israil sorununun ortadan kalkacağını düşünüyoruz. Orada bir Filistin değil, israil sorunu söz konusudur. Orada bir israil devletinin var olduğunu kabul etmeyeceğiz. Filistin topraklarının işgal altında olduğunu, israilin işgalci olduğunu bir ağızdan dile getirmemiz gerekir. Biz orada israil diye bir devletin varlığını kabul edersek sorunun çözülmesi ile ilgili bir adım atamayız. Ayrıca işgalci israil ile siyasi ve ekonomik ilişkilerin askıya alınması gerekmektedir. israile bir yaptırım uygulanmalıdır. İslam devletleri bir araya gelerek bir çatı altında bir 'İslam ordusu' kurmalıdır. İslam sancağı altında toplanılarak Filistin'den başlayarak işgal altındaki bütün toprakların özgürleştirilmesi yönünde bir mücadele ortaya konulmalıdır." şeklinde konuştu.
"İslam ülkeleri liderleri çerisinde bulunduğu gafletten uyanmalıdır"
Kudüs'ün özgürlüğüne kavuşmasının önündeki en büyük engellerden birinin İslam ülkeleri liderlerinin içerisinde bulunduğu durum olduğunu vurgulayan Kazan, "İslam ülkeleri liderlerinin içerisinde bulunduğu gafletten uyanmaları gerekir. Bu liderlerin, Müslüman olduklarını ve yapmaları gereken sorumlulukları hatırlamalarını istiyoruz. Bu liderlerin, öze dönüşleri ile birlikte karar alma mekanizmalarında bulunan hainleri bu mekanizmalardan uzaklaştırmaları gerekir. İslam ülkeleri kendi aralarındaki her türlü ayrımcılığı ortadan kaldırmalıdır. Irk ve mezhep ayrımcılıklarına son verilmeli, Müslümanlar, İslam çatısı altında birleşerek hareket etmelidir." diye konuştu.
"Bizimle aynı davaya hizmet edecek liderler, İslam ülkelerinin başına getirilmelidir"
Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışından sonra Türkiye, Mısır, Suriye, Irak, İran, Libya, Lübnan ve diğer İslam ülkelerinde siyasi istikrar sağlanmamıştır. Bu durum büyük bir projenin sonucudur. Böl, parçala ve yönet mantığıyla Osmanlı'yı bölmüşler, parçalara ayırmışlar ve bunların başlarına atadıkları yöneticilerle bu ülkeleri kendi amaçları doğrultusunda yönetmişlerdir. Bu ülkelerde birer lider sorunumuz vardır. Bu ülkelerin kendi lider sorunlarını çözmeleri gerekmektedir. Bizimle aynı davaya hizmet edecek liderler, bu ülkelerin başına getirilmelidir. Bizler Müslümanız, bizim için üst kimlik Müslümanlık kimliğidir. Irk kimliği ortadan kaldırılmalıdır. Türk, Arap, Kürt ve Azeri ayrımı ortadan kaldırılmalıdır. Mezhep ayrımları da ortadan kaldırılmalıdır. Ancak bu ayrımları aştıktan sonra dış mihraklara ve hainlere karşı ciddi bir mücadele verebilir ve ciddi bir başarı gösterebiliriz." şeklinde konuştu.
"Kardeşlik, Asr-ı Saadet döneminde canlı bir şekilde yaşatılmış ve bu döneme miras bırakılmıştır"
İslam kardeşliğinin en güzel örneklerinin Asr-ı Saadet döneminde yaşandığına dikkat çeken Kazan, "Geriye dönüp baktığımızda bizim için kardeşlik kavramı Asr-ı Saadet döneminde canlı bir şekilde yaşatılmış ve bu döneme miras bırakılmıştır. Kardeşlik kendinden ziyade kardeşinin düşünülmesi, korunması, değerlerinden kopmasının engellenmesi ve onu kendi nefsinden üstün tutmamızdır. Biz bu anlayışa sahip olmadığımız takdirde gerçek kardeşliğe varamayız. Her mümin diğer bir müminle kardeş olduğunu mazeretsiz bir şekilde kabul etmelidir. Eğer bu kabul gerçekleştiği takdirde Asr-ı Saadet'teki kardeşlik kavramı günümüzde de işlenecektir." ifadelerini kullandı. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.