Kudüs'ün Müslümanlar için önemi ve tarihsel seyri
Bu yıl ilk defa ilan edilen Dünya Kudüs Haftası etkinlikleri kapsamında Filistin ve Kudüs davası bütün yönleriyle ele alınıyor.
İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hikmet Karaman, Kudüs'ün İslam alemi ve Müslümanlar için ifade ettiği öneme değinirken, İlahiyat Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi ve İslam Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Fatih Zengin ise Kudüs'ün tarihi ve tarihte Müslümanların, Haçlıların ve şu anki işgal rejiminin Kudüs'ü nasıl yönettikleri ile ilgili önemli bilgiler paylaştı.
"Kudüs'ün genelde bütün insanlık, özelde ise Müslümanlar için çok önemli bir yeri var"
Kudüs denilince yüreklerinin dağlandığını belirten İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hikmet Karaman, 'Kudüs'ü anmanın 3 ayların içerisinde Miraç Kandili'ne de denk gelmesi ve kandilin sabahında bu mülakatı vermenin daha çok anlamlı olduğunu kaydederek şöyle devam etti:
"Kudüs'ün genelde bütün insanlık için özelde ise Müslümanlar için çok önemli bir yeri var. Kudüs şehrinin bizzat özelliği; bulunduğu coğrafya, insanlık tarihindeki önemi ve erken yerleşim alanlarından birisi olması ve daha sonra da birçok medeniyete, kültüre, semavi dinlere ev sahipliği yapmış olması ve tarihi eserlerle donatılmış olması başlı başına bir özelliğe sahip. Bunu özellikle ifade etmemiz gerekir. Kudüs; insanlık tarihinde Mekke ve Medine olmak üzere böyle bir üçgen olarak düşünürsek, insanlık tarihinin en ahlaki değerlerini, inanç değerlerini, kültürel değerlerini ya da medeniyetini bağrında barındıran bir şehirdir. Zaten böyle olduğu için buranın yapısı üzerinde, idari tarzı üzerinde çok önemli oyunlar oynanıyor.'
İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Hikmet Karaman
"Kudüs'ün en rahat olduğu dönem idarenin Müslümanların elinde olduğunu dönemdir"
Karaman, Kudüs'ün en rahat olduğu ve dünya barışına katkı sağladığı dönemin, idarenin Müslümanların elinde olduğunu dönem olduğuna dikkat çeken Karaman, "Hazreti Ömer'in (Radıyallahu Anhu) Kudüs'ü fethinden sonra olaya yaklaşırsak, aslında Osmanlı dönemi de bu zincir halkalarını süsleyerek 1900'lü yıllara kadar getirdiği biliniyor. Bu süreç içerisinde, Kudüs gerçekten dünya barışına, insanlığın kültürüne ve medeniyetine de çok önemli bir katkısı olmuş ancak Kudüs'ü taçlandıran ve değerini artıran Mescid-i Aksa'nın orada bulunmasıdır. Bilindiği üzere, Mescid-i Aksa hem Kur'an-ı Kerim'de hem de Hazreti Muhammed'in (Sallallahu Aleyhi Vesellem) Hadisi Şeriflerinde ifadesini bulan bir mabettir. Dolayısıyla Kudüs bu yönüyle semavi dinleri kucaklayan ve semavi dinlerin bir arada yaşadığı bir şehirdir. Buna Peygamberler (Aleyhisselam) şehri de denilebilir. Hatta Peygamber Efendimizin Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa seferinde, İsra hareketinin devamında Peygamberlerin ruhaniyeti ile buluştuğu rivayetleri var. Bugün bile Kudüs ve çevresindeki Halilurrahman gibi yerleri düşündüğünüzde burada Peygamberlerin makamları, kabirleri bulunmaktadır. Bu yönüyle Hazreti Peygamber Aleyhisselam, özellikle Mekke, Kudüs ve Medine'deki mescidler için seyahat edilebileceğini ve buraların ziyaret edilmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Kur'an-ı Kerim'de Hazreti Peygamberin Mekke'deki Mescid-i Haram'dan Mescid-i Aksa'ya bir mucize olarak intikal ettirilmesi ve Mescid-i Aksa'nın çevresinin mübarek kılınması ifade buyruluyor. Kudüs'ün bir anlamı da bereket şehridir. Mübarek bir şehir olma özelliği var. Kudüs bizlere kutsallık anlamını da hatırlatmaktadır. Bütün bunlara baktığınızda genelde insanlık için özelde de Müslümanlar için Kudüs'ün önemli bir yeri var." ifadelerini kullandı.
"Müslümanlar Kudüs'ü yönettiğinde 3 dinin mensupları bir arada yaşadı"
Mescid-i Haram'ın semavi dinler açısından fevkalade bir özelliğe sahip olduğuna dikkat çeken Karaman, "Kudüs aynı zamanda İslam aleminin de ilk kıblesidir. Kudüs'ün bugün Mescid-i Haram'la birlikte karşılaştığı sıkıntılar ve problemleri göz önüne getirdiğimizde İslam aleminin önemli bir imtihan ve duyarlılıkla karşı karşıya olduğunu ifade etmemiz gerekir. Duyarlılık diyorum, çünkü bugün Kudüs'ün etrafını halkalayan ülkelere baktığımız zaman hepsi Müslüman ülkelerdir ve tarih de bunun şahididir. israil 1950 yıllarından sonra burada her yıl Filistinlilerin topraklarını usulsüz olarak zorla işgal ederek genişletmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla Müslüman ülkelerin buraya (Kudüs) karşı duyarsız davranmalarına anlam vermek mümkün değil. Orası ayrıca Hristiyanlık açısından da önemli bir şehirdir. Müslümanlar Kudüs'ü yönettiğinde 3 dinin mensupları bir arada yaşamışlardır. Ama bugün bırakın Müslümanalar, Hristiyanlar bile orada çok özgür ve rahat değiller. Bu anlamda Avrupa ülkelerinin de özellikle Kudüs'ün bağımsızlığı ve insanlık barışına katkısı açısından daha duyarlı olmaları gerekir.' diye kaydetti.
"İnşallah Kudüs ve Mescid-i Aksa en yakın zamanda bağımsız, özgür ve hür olur"
Karaman, ABD'nin işgalci siyonist rejimini sürekli desteklemesi ve şımarık bir politika izlemesine katkı vermesinin sadece Ortadoğu'nun değil, tüm insanlığın barışını olumsuz etkilediğini ifade etti.
Kudüs gibi kutsal bir şehrin bir hafta boyunca kamuoyunun gündeminde tutulması ve özellikle gençlerimizle paylaşılmasının önemli bir etkinlik ve sorumluk olduğunu düşünüyorum. Hepimizin ortak gayesi, hepimizin ortak şehri olan Kudüs İslam'ın kalbidir, Kudüs müminlerin ilk kıblesidir, Kudüs bütün semavi dinlere kucağını açmış ve hepsini bağrında barındırmaya hazır olan bir şehirdir. Burayı tamamen bir zihniyete, ırkçılığa ya da yahudiliğin belli bir amacına tahsis etmek son derece yanlıştır çünkü tarih ve insanlık bunun en büyük şahididir. İnşallah Kudüs ve Mescid-i Aksa en yakın zamanda; bağımsız, özgür ve hür olur. Bütün insanlar orada rahat ve güvenli bir şekilde Allah'a ibadet ederek dua eder." temennisinde bulundu.
İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi ve İslam Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Fatih Zengin
"Kudüs tarihte 4 defa el değiştirdi"
Kudüs'ün tarihsel yönüne değinen İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dr. Öğretim Üyesi ve İslam Tarihi Anabilim Dalı Başkanı Fatih Zengin, Kudüs'ün tarihte 4 defa el değiştirdiğini belirtti.
Zengin, "Kudüs Hazreti Ömer döneminde 637 yılında ilk kez Müslümanlar tarafından fethedildi ve akabinde 1099 yılına kadar Müslümanların hakimiyetinde kaldı. 1099'da haçlılar tarafından ele geçirildiğinde Fâtımîlerin hakimiyeti altındaydı. Selahaddin-i Eyyubi 1187 yılında Kudüs'ü tekrar geri aldı ve o tarihten 1947 yılına kadar İngilizlerin bir politikası olarak siyonistlerin Filistin topraklarını işgal edene kadar Müslümanların hakimiyetinde kaldı. Aslında bu dört el değiştirmenin keyfiyeti ile ilgili konuşmak lazım." ifadelerini kullandı.
"Kudüs fethedildiğinde ne Hristiyanlara ne de Yahudi halklara zulmedilmedi"
Kudüs'ün Hazreti Ömer döneminde ilk defa Müslümanlar tarafından fethedildiğini ve Kudüs'te yaşayan Hristiyan ve Yahudilere zulüm yapılmadığına dikkat çeken Zengin, "Hazreti Ömer Kudüs'e ilk girdiğinde tamamen barışçıl bir şekilde girdi. Oradaki Hristiyan ve Yahudi halklarına serbestlik ve özgürlük tanıdı. Hiç kimseye zulüm edilmedi ve kimsenin kanı dökülmedi." dedi.
"Fetih sonrası Hazreti Ömer çok ince bir davranış sergiledi"
2017 yılında Kudüs'e gittiğinde, fetih sonrası Hazreti Ömer ile Hristiyan din adamları arasında geçen diyalogun yaşandığı yeri gördüğünü aktaran Zengin şöyle konuştu:
"Hazreti Ömer oraya vardığı zaman oradaki Hristiyan din adamları Hazreti Ömer'in kendi kiliselerinde ibadet etmelerini talep ediyorlar. Hazreti Ömer ise büyük bir uzak görüşlülük, incelik ve zarafet sergileyerek şöyle diyor: 'Ben kilisenizde namaz kılarsam bir gün Müslümanlardan birileri 'Emîrü'l-mü'minîn burada namaz kılmıştı. Burayı kilise olarak değil de cami olarak kullanalım diyebilir ve kilisenizi elinizden alabilirler.' Hazreti Ömer işte bu kadar ince ve zarif bir davranış sergiliyor. Kilisenin hemen dışındaki boş bir arazide namaz kılıyor. Uzak bir yerde namaz kılmayarak onların da gönlünü alıyor. Bugün o kilise de ayakta, orada yapılan Hazreti Ömer Camisi de ayakta… aralarında daracık bir sokak geçiyor. Hazreti Ömer'in o nezaketinin bir sembolü timsali olarak orada duruyor. Ve şehirdeki Hristiyan ve Yahudi varlığı devam etmiş. Müslümanlar 'Burası bizim şehrimiz' diyerek Yahudi ve Hristiyanları oradan çıkarmamışlar. Hatta şehir nüfusu ağırlıklı olarak Yahudi ve Hristiyanlardan oluşuyordu. O zaman Müslümanlar azınlıktaydı, tabi zamanla Müslümanların nüfusu arttı."
"Haçlılar öldürdükleri her Müslümanın ayrıca karınlarını deştiler"
Kudüs'ün haçlılar tarafından 1099 yılında işgal edildiğinde yaptıkları katliam ve tahribatları anlatan Zengin, sözlerine şöyle devam etti:
"Haçlı komutanı Godfrey ile birlikte şehre giren bir haçlı tarihçisi diyor ki 'Gördüğümüz bütün Müslümanları öldürdük, hatta sadece Müslümanları değil, Yahudileri de öldürdük. Şehirde yaşayan Müslüman ve Yahudilerin tamamı öldürüldü. Sadece şehrin valisi, komutanı ve yanında bulunan birkaç kişi şehirden sağ çıkabildi. Ve o tarihçi, 'Bazı sokaklardan geçerken Müslümanların kanı dizlerimize kadar ulaşıyordu.' İtirafında bulunuyor. Bunun sebebini ise, 'Müslümanlar bize bırakmasınlar diye paralarını yutmuş olabilirler.' diye açıklıyor. İşte bu gerekçeyle öldürdükleri her Müslümanın ayrıca karınlarını da deşiyorlar. Böyle bir vahşet yapıyorlar. Emevîler döneminde inşa edilen Kubbet'üs Sahra Camisi tahrip ediliyor ve orada toplanmış hediyeler yağmalanıyor. Bugün Kıble Mescidi olarak bildiğimiz Mescid-i Aksa'da inşa edilen cami, o dönemde cami olmaktan çıkarılıyor ve bir saray haline getiriliyor. Bu yapılanları anlatan kitaplar da var. Örneğin Hristiyan olmasına rağmen Amin Maalouf'un 'Arapların gözüyle haçlı seferleri' diye bir kitabı var. Kendisi Hristiyan ama bu kitapta insaf sahibi biri olarak ön plana çıkıyor."
"Selahaddin-i Eyyubi, Kudüs'ü fethettiğinde şehri terk etmek isteyen Hristiyanların güvenli geçişi için ordusundan koridor oluşturuyor"
Selahaddin-i Eyyubi'nin Kudüs'ü fethetmesine de değinen Zengin, "Selahaddin-i Eyyubi 1187'de Kudüs'ü fethetti. Burada da yine Hazreti Ömer tarzı bir yaklaşım görüyoruz. Selahaddin-i Eyyubi şehri kuşatıyor Kudüs'teki Hristiyan Krallığı karşı koyamayacağını anlayınca şehir terk etmek için Selahaddin-i Eyyubi ile anlaşma yapıyor. Selahaddin-i Eyyubi, şehri terk etmek isteyen Hristiyanların sahildeki Sur şehrine güvenli bir biçimde ulaşabilmesi için kendi ordusuyla bir koridor kuruyor. Yüz yıl önceki haçlıların davranışıyla 100 yıl sonraki Müslümanların davranışı kendini yine gösteriyor."
'Hiçbir İslam ülkesinde 'Hristiyan veya Yahudi kilisesine şu yaşın altındakiler girebilir' diye bir kısıtlama yok ama Kudüs'te Müslümanlara karşı var'
İşgal rejiminin 1947 yılındaki Kudüs işgaline ve Müslümanlara yönelik yaptıkları vahşetlere değinen Zengin, "1947'den günümüze kadar israillilerin yaptığı sayısız katliam ve zorbalık halen devam ediyor. Kudüs'e gittiğimde içim acıdı çünkü Müslümanların 3'ncü Harem-i Şerifi olan Mescid-i Aksa'ya işgal askerlerinin kontrolü olmadan giremiyorsunuz. Ve gençlerimiz oraya giremiyor. Hiçbir İslam ülkesinde; bir Hristiyan veya Yahudi mabedine, şu yaşın altındakiler girebilir, şu yaşın altındakiler giremez diye bir kısıtlama yok ama Kudüs'te 40 yaşın altındaki Müslümanlar Mescid-i Aksa'ya giremiyor! Bu şehirleri ele geçirme ve elinde tutma biçimi o medeniyetlerin keyfiyetlerini de gösteriyor." dedi.
"Kudüs Müslümanların elinde olduğu dönemlerde hep izzetliydik'
Allah-u Teala'nın Kudüs'ün hakimiyetini tekrar Müslümanlara vereceğini belirten Zengin, şöyle devam etti:
"Müslümanlar yine oradaki Hristiyan ve Yahudi komşularına iyi davranacak ve onlar yine istedikleri gibi ibadetlerini yapabilecek. Biz onların yaptıklarını asla yapmayacağız. Kudüs tarihte olduğu gibi gene bir barış kenti olmalı. İnsanların birlikte yaşayabilmesinin bir sembolü olarak ortada durmalı ama maalesef bugün o hüviyetinden çok uzak. Kudüs'ün mahiyeti, kimlerin elinde olduğu ve maruz kaldığı muamele aynı zamanda İslam dünyasının fotoğrafıdır. Kudüs Müslümanların elinde olduğunda Müslümanların yeryüzünde izzetli dolaştıklarının pratikte bir göstergesidir. Hazreti Ömer döneminde izzetliydik, Selahaddin-i Eyyubi döneminde izzetliydik, Osmanlının orada hâkim olduğu dönemde izzetliydik. 1800'lerde başlayan ve artık 1900'lerde zirveye çıkan Müslümanların zillet hali adeta Kudüs'te sembolleşmiştir. Allah-u Teâlâ bu şehri tekrar Müslümanların, Hristiyanların ve Yahudilerin huzurla ibadet edebilecekleri bir şehre dönüştürsün inşallah.'
"Kudüs'ün tekrar huzur şehri olması için Müslümanların iktisadi, siyasi ve kültürel açıdan çalışmaları gerekir"
Kudüs'ün tekrar huzur şehrinin yapılması için Müslümanların iktisadi, siyasi ve kültürel açıdan çalışmaları gerektiğine dikkat çeken Zengin, "Çünkü Kudüs bize gelmez bizim gidip onu almamız gerekir. Bunun için de hazırlık yapmak lazım. Bilhassa genç arkadaşlarımız bunu bir zaman meselesi olarak düşünsünler. Bugünden yarına olabilecek bir şey değil. Kudüs'ün tekrar fethedildiğini göremeyebiliriz ama gelecekte Kudüs'ün tekrar bizde olduğu bir tarih hayal ediyorsak bugünden yapılması gereken şeyler var. Kudüs tekrar Müslümanların eline geçene kadar gençlerimiz bunu yapmalı." dedi. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.