'Kürt Yoktur' Politikasından 'Kürdistan Yoktur' Politikasina Kürdistan Gerçeği
Gazeteci Osman Gülebak'ın "Kürdistan" tartışmaları üzerine yazdığı, "'Kürt Yoktur' Politikasından 'Kürdistan Yoktur' Politikasina Kürdistan Gerçeği" adlı yazısı:
Yerel seçimlere çok kısa süre kala seçim çalışmaları devam ediyor. Seçimleri kazanabilme arzusu, birçok siyasetçiyi geçmişte yaptıklarının ve söylediklerinin tersi bir konuma sürüklerken kullnılan birçok kavram da beraberinde birçok tartışmayı getiriyor. Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, miting için gittiği hemen hemen her ilde videolar eşliğinde PKK ve HDP'nin eski söylemlerini ileri sürerek Türkiye'de 'Kürdistan' diye yer olmadığını bilakis bunun yerine Doğu ve Güneydoğu bölgeleri olduğunu, isteyenlerin Irak'ın kuzeyindeki Kürdistan'a defolup gitmesini söyledi. Bir örgütün veya partinin söylemleri üzerinden koca bir halkı ve yaşadığı bölgeyi yok saymanın ne kadar vicdani olduğunu yorumlarınıza bırakıyorum. (Gerçi Irak'taki bölgenin Kürdistan olarak kabul edilmesi kısmi bir gelişme! olarak görülebilir çünkü yıllarca bölge için 'Kuzey Irak' gibi garip tabir kullanılıyordu.)
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sözleri her ne kadar Türkiye'nin mevcut resmi literatürüne göre doğru olsa da hakikkatte bu sözleriyle hem kendisiyle hem de bin yıllık bir tarihi gerçekle çelişiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kürt halkının yaşadığı bölge için zikrettiği Modern Ulus devletin bir ürünü olan Doğu ve Güneydoğu isimlendirmesi 1941 yılında bölgeye verilirken; coğrafi bir isim olarak Kürt halkının yaşadığı bölgeye verilen Kürdistan ismi (en az verilen tarih) ise XII. yüzyılda kullanılmıştır. Yani biri yüz yıllık iken diğeri bin yıllık...
Halbuki daha 2013 yılında Çözüm Süreci döneminde Diyarbakır'da Mesut Barzani ve Şiwan Perwer'i ağırlayan R. Tayyip Erdoğan, Kürdistan kelimesini kullanmış hatta bu konuda kendisini eleştiren muhalefete Mustafa Kemal üzerinden cevap vererek haklılığını ispatlamaya çalışmıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan o gün için canlı yayında şunları söylemişti:
"...Kürdistan söyleminden rahatsızlık duyulması hakikaten manidar. Bunlar bizim tarihimizi bilmiyorlar. Çok yakın süreçle alakalı birşey söyleyeceğim. Dünkü grup toplantısında Mustafa Kemal'in söylediği sözlerin fotoğrafını getirdim. Kürdistan Bölgesi şeklinde geçer. Kürdistan Bölgesinde her iki dili de kullanırlar diye geçiyor. Bir kararname var. Çok ilginçtir. Burada Kürdistan geçiyor. Yine Gazi ile ilgili bir durum var. Kürdistan, Lazistan diye bir konuşması var. Güney Doğu Kürdistan, Doğu Karadeniz Lazistan diye geçiyor. Bana bölücü diyorlar. O halde Mustafa Kemal de mi bölücüydü..." (1)
Peki, ne oldu da daha dün beyaz olan bugün siyah oluverdi. Bu garip olay her ne kadar siyasi hesaplar uğruna ortaya konulan pragmatik tavır olarak görülse de hakikatte Ulus Devlet mantığının bizi ne kadar etkilediğini gösteriyor. Halbuki günümüz dünyasında yaşanan tüm çatışmaların ana kaynağı ulus devlet politikasının (doğal farklılıkların inkarı) sonucudur. Türkiye'nin yakın tarihinde bu politika kapsamında Kemalistler, yıllarca Kürt diye bir halkın olmadığını savundular ama sonunda kabul etmek zorunda kaldılar. Sonraları AK Parti iktidarı ile birlikte bazı tabular yıkıldıysa da bugün gelinen noktada bu sefer, yine aynı partinin lideri tarafından bölünme gerekçesiyle Kürdistan ismi yok sayılıyor. Halbuki bir bölgenin isminin kabul edilmesi ayrı bir konu bir ülkenin bölünmesi çok ayrı bir şeydir.
Peki, birçok tartışmayı beraberinde getiren bu sözlerin gerçeği ne? Gerçekten Kürdistan diye bir yer yok mu yada iddia edildiği gibi Kürdistan var da sadece bir ulus devlet (Irak) ile mi sınırlı? İşte yok denilen Kürdistan'ın hikayesi...
‘Kürdistan’ ismi coğrafi bir terim olarak ilk kez, XII. yüzyılda Selçuklular döneminde son Büyük Selçuklu Sultanı Sencer bey tarafından kullanılmıştır. Sencer bey, İran’ın Hemedan kentine yakın bir kent için ‘Kürdistan Eyaleti’ ismini kullanmıştı. Fakat birçok Kürt tarihçi ve yazara göre Kürdistan ismi çok eski yıllarda Kürt alkının yaşadığı bölge için kullanıldığı belirtilmiştir.
İdris-i Bitlisi ve Şeref Han’ın Kürdistan’ı...
Yavuz Sultan Selim döneminde Osmanlı ile Safevi Devleti arasında 1514’te yaptığı Çaldıran Savaşı sırasında Osmanlı ile Kürtler arasındaki ilişkiler önemli bir aşamaya geçti. Bitlis-i ile yapılan anlaşma gereği Kürtler, Osmanlı'ya destek verirken Kürtlere yeni bir statü verildi. İran’dan Irak’a, Suriye’den Anadolu’ya uzanan geniş Kürdistan coğrafyasının önemli bir bölümüne hakim olan 28 Kürt beyi (Ümera-yı Ekrad) değişik imtiyazlar karşılığında Osmanlı Devleti’ne bağlı kalmaya söz verdiler. Bu dönemin belgelerinde coğrafi terim olarak ‘Kürdistan’ kullanılıyordu.
Kürdistan adı, yine coğrafi terim olarak, Kanuni Sultan Süleyman’ın 1525 ve 1553 tarihli fermanlarında da kullanılıyordu. İran’da Şah Tahmasp tarafından ‘Kürtlerin Emiri’ ünvanı verilen Şeref Han Bitlisi, 1596-1597 yıllarında kaleme aldığı Şerefname adlı eserinde ‘Kürtlerin memleketinin sınırları Okyanus’tan ayrılan Hürmüz Denizi [Basra Körfezi] kıyısından başlar; bir doğru çizgi üzerinde oradan Malatya ve Maraş illerinin nihayetine kadar uzanır. Böylece bu çizginin kuzey tarafını Fars, Acem Irak’ı [Güneybatı İran’ın Kuzistan Eyaleti] Azerbaycan, Küçük Ermenistan ve Büyük Ermenistan teşkil eder. Güneyine ise Arap Irak’ı, Musul ve Diyarbekir illeri düşer.” ifadelerini kullanır.
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde Kürdistan’ı anlatıyor
Osmanlı padişahı I. Ahmet, 1604 tarihli fermanında ‘Umum Kürdistan’ terimini kullanmıştı. 17. yüzyıl yazarı Evliya Çelebi ünlü seyahatnamesinde Kürdistan bölgesini ve şehirlerini anlatır:
“...Büyük ülkedir. Bir ucu Erzurum, Van diyarlarından Hakkari, Cizre, İmadiye, Musul, Şehrizor, Harir, Erdelan, Derne, Derteng’i de içererek Basra Körfezi’ne kadar yetmiş konak mesafe sayılır. Arap Irak’ı ile Osmanlı arasında bu yüksek dağlar içinde altı bin adet Kürt aşiret ve kabilesi güçlü bir sed olmasaydı Acem kavmi için Anadolu'yu istila etmek çok kolay olurdu. (…) Ama bu Kürdistan’ın eni, boyu gibi geniş değildir…”
Bedirhan İsyanından sonra Sultan Abdülmecid’in madalyonunda Kürdistan
Osmanlı padişahlarından Sultan Abdülmecid döneminde, meydana gelen 1847’deki Bedirhan Bey İsyanı’nın bastırılmasından sonra Osmanlı'da Kürdistan ismi hem resmi bir kimliğe kavuştu hem de padişah tarafından bastırılan madalyonun üzerine yazıldı.
İsyanın bastırılmasından sonra resmen ‘Kürdistan Eyaleti' kuruldu. Sultan Abdülmecid bölgenin Bedirhan Bey’den geri alınmasının şerefine aynı yıl bir de Kürdistan madalyası bastırdı. Altın, gümüş ve bronz olmak üzere üç çeşit madalyanın üzerinde Kürdistan dağlarının kabartması, Kürdistan yazısı ve taarruzun Rumi takvimdeki yılı yazılıydı. Madalyanın arka yüzündeyse Sultan Abdülmecid’in tuğrası yer alıyordu.
Sultan Abdulhamit'in döneminde de Kürdistan isminin bir sakıncası yoktu. Bu dönemde Şemseddin Sami’nin 1889’da yayımlanan eseri Kamusu’l-Alam’ın ‘Anadolu’ maddesinde, bölgenin güneydoğu sınırı Kürdistan olarak adlandırılıyordu.
Mustafa Kemal de Milli Mücadele yıllarında Kürdistan diyordu ama...
Milli Mücadele’nin yeni aşladığı dönemde Mustafa Kemal de bu ismi kullanıyordu. Mustafa Kemal, Kürt aşiret reislerine çektiği telgraflarda, yazdığı mektuplarda, Meclis konuşmalarında ‘Kürdistan’ ismini kullandığı gibi Birinci Meclis’in Doğu’dan gelen üyelerine ‘Kürdistan mebusu’ söyleniyordu. Ancak bu kullanım, Kürt halkının desteğini almak için idi ki 1923’te Lozan Barış Antlaşması’nın imzalanmasından itibaren bu bölgeye Vilayat-î Şarkîya (Şark vilayetleri) denilmeye başlandı. Bu tarihten sonra Mustafa Kemal bir daha Kürdistan gibi terimleri ağzına almadı. Kürt halkının yaşadığı ve Kürdistan olarak bilinen bölge Türkiye, Irak, İran ve Suriye ulus devletleri arasında dört parçaya bölüştürüldü.
1941 yılında Türkiye'deki bölgelerin isimleri yeni bir şekil aldı. 1941’de toplanan Türkiye Coğrafya Kongresi’nde Hamid Sadi Selen’in önerisi ile Türkiye yedi coğrafi bölgeye bölündü. Kürdistan için kullanılan Şarki Anadolu ismi, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya dönüştü. (2)
Seçimlerde Kürt seçmenin tercihini AK Parti aleyhinde etkileyebilecek olan, Kemalizm ve CHP'ye birşey kazandırmayan böyle söylemin neden tercih edildiği, şimdilik bilinmezse de hakikatin inkârına dayanan yok sayıcı/kutuplaştırıcı bu tutumun coğrafyamıza bir fayda getirmeyeceği kesin yüz yıldır fayda getirmediği gibi...
Her şeye rağmen hakikat güneş gibidir; balçıkla sıvanmaz, gözünü kapayan kendine gece yapar...
Dipnotlar:
(1) https://www.sabah.com.tr/gundem/2013/11/21/basbakan-a-haber-ve-atv-ortak-canli-yayininda
(2) http://www.radikal.com.tr/yazarlar/ayse-hur/turklerin-ve-kurtlerin-kurdistani-1162515/
Kaynak:HÜR24 Haber
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.