Mağdur avukatları: 6-8 Ekim katliamının tüm sorumluları cezalandırılmış değil!

Mağdur avukatları: 6-8 Ekim katliamının tüm sorumluları cezalandırılmış değil!
6-8 Ekim saldırılarında katledilen Yasin Börü ve arkadaşlarının ailelerinin avukatı Hasan Bozdaş, 6-8 Ekim saldırıları ile sonrasındaki soruşturma ve hukuki süreçle ilgili değerlendirmelerde bulundu.

6-8 Ekim saldırılarında katledilen Yasin Börü ve arkadaşlarının ailelerinin avukatı, 6-8 Ekim katliamının tüm sorumlularının cezalandırılmadığını belirtti.

Çözüm sürecinin getirmiş olduğu ortam ve FETÖ mensubu polislerin müdahaleleri ile cinayetlerin büyük bir ihmalle karşı karşıya kaldığını ifade eden Bozdaş, 6-8 Ekim katliamının tüm sorumlularının cezalandırılmadığını belirtti.

Mahkemeden görüntülerin de saklandığını ifade eden Bozdaş, delil karartmanın ne demek olduğunu bu davada gördüklerini söyledi.

Saldırıların tarihe büyük bir vahşet ve utanç tablosu olarak girdiğini dile getiren Bozdaş, “6-8 Ekim 2014 tarihinde gerçekleşen saldırılar, tarihimize büyük bir vahşet ve utanç tablosu olarak girdi  maalesef. Onlarca kişi hayatını kaybetti, devlet bazı fonksiyonlarını kaybetti ve anarşi ortamına zemin hazırlandı. Hiç kimsenin hatırlamak istemediği günlerdi zira en temel hakların tehdit altında olduğu, insanların ancak bu kadar alçalabildiği, cinayetlerin meşrulaştırıldığı, insanların salt düşüncesi veya dini sebebiyle öldürüldüğü, öldürüleceği ortamlara zemin hazırlandı. İyilik cezalandırıldı, bu çok ağır bir sonuçtu.” dedi.

“Katliamın tüm sorumluları cezalandırılmış değil, iki itirafçı sanığın verdiği isimler ve tetikçiler cezalandırıldı sadece”

Yasin Börü ve arkadaşlarının katledilmelerine ilişkin açılan dava dosyasındaki eksiklilere değinen Bozdaş, Yasin Börü, Hasan Gökguz, Riyad Güneş ve Ahmet Dakak’ın ailelerinin avukatlığını yaptığını hatırlatarak, katledilenlerin kurban eti dağıtımı sırasında büyük bir cani topluluğunun saldırısına maruz kaldığını ve eşi benzeri olmayan bir vahşetle katledildiğinin altını çizdi.

Toplamda 40 kişinin kimliği tespit edilerek soruşturma dosyasına dâhil edildiğin ifade eden Bozdaş, “Sonrasında yargılama ile birlikte 40 sanıktan 24’ü bu cinayetlerden ötürü cezalandırıldı. Beraat kararlarına ilişkin itirazlarımızı yaptık, istinaf mahkemesi incelemesini yapacak. Fakat soruşturma döneminde o kadar çok aksaklık meydana geldi ki, çözüm sürecindeki tavırdan kaynaklanan, FETÖ’cülerin müdahalelerinden kaynaklanan ihmaller, suiistimaller yaşandı, dolayısıyla katliamın tüm sorumluları cezalandırılmış değil. İki itirafçı sanığın verdiği isimler, tetikçiler cezalandırıldı sadece.” diye konuştu.

“Delilleri karartılar, civardaki evleri dolaşarak olayları kayda alan herkesin telefonundan görüntüleri zorla sildirdiler ”

Delil karartmanın ne demek olduğunu davada gördüklerine de dikkat çeken Bozdaş, çözüm sürecinin getirmiş olduğu ortam ve FETÖ'cü kolluk mensuplarının müdahaleleri ile söz konusu cinayetlerin büyük bir ihmalle karşı karşıya kaldığına vurgu yaptı.

Polisin olay yerine 3-4 saat geç geldiğinin altını çizen Bozdaş,  “Olay dakikalarında onlarca ihbarın olduğu bir durumdan bahsediyoruz, polis ihbar hattındaki görevlilerin alaycı tutumlarından bahsediyoruz, olaylara kasıtlı bir şekilde müdahale etmemelerinden bahsediyoruz, bu durumda delil karartılmaması mümkün mü? Öncelikle cinayetleri işleyenler tüm cinayet silahlarını, kanlarının, saç kıllarının, tükürüklerinin bulaştığı tüm delilleri ortadan kaldıracak fırsat buldular. Civardaki evleri dolaşarak olayları kayda alan herkesin telefonundan görüntüleri zorla sildirdiler. Polisler, olay yerine yakın olan ve aynı grup tarafından saldırıya uğrayan karakoldaki güvenlik kamerası görüntülerine ne olduğunu izah edemediği için aslında saldırıya uğramadığını belirttiler. Mobese görüntülerinin, 6-8 Ekim gibi toplumsal kalkışmanın yaşandığı bir günde çalışmadığını iddia ettiler, ‘saldırıya uğradık’ dedikleri mobese kamerasının görüntülerinin muhafaza altına alınmadığı için 20 gün sonra kendiliğinden silindiği ifadesi de mahkeme kayıtlarına girdi. Yani adeta mahkemeyle dalga geçtiler. Gizli tanık, emniyette kendisine birçok video görüntüsü izlettirildiğini ve videoların net, kimlik teşhisine elverişli olduğunu söyledi, dosyadaki görüntü o kadar düşük çözünürlüklüydü ki sadece siluetler seçilebiliyordu oysa. Mahkemeden görüntülerin de saklandığını öğrenmiş olduk, sonra reddetti bunu kolluk ve soruşturma makamı tabii. Delil karartmanın ne demek olduğunu bu davada gördük maalesef.”

“Azmettiricilerle ilgili birçok kez yargılanma talebimizi ilettik, mahkeme suç duyurusunda bulunmadı”

Bozdaş daha sonra, HDP’li ve bazı DBP’li yöneticilerin halkı sokağa çağıran, bazı kesimleri hedef gösteren açıklamalarına ilişkin azmettiricilik sıfatıyla suç duyurusunda bulunmaya yönelik birkaç kez mahkemeye talepte bulunduklarını söyledi.

Devam eden yargılama süresinde birçok kez bu taleplerini ilettiklerini ve mahkemenin suç duyurusunda bulunmadığını belirten Bozdaş, “Bizim harici suç duyurularımız da işleme konulmamıştı. Açılan soruşturmalar da ağır aksak yürüyordu, müdahillik taleplerimiz reddediliyordu. Yasin ve arkadaşlarının katledilmesine ilişkin davanın sona geldiği dönemlerde siyasi bir anlaşmazlık da ortaya çıktı. İlk derece mahkeme açısından yargılama biter bitmez, üç firari sanık açısından ayrılan dosyaya Selahaddin Demirtaş’ın ‘halkı suç işlemeye, kin ve düşmanlığa alenen tahrik’ vd. suçlardan yargılandığı dava dosyasının mahkememiz dosyasına birleştirme kararıyla gönderildiğini gördük. Dava bittikten sonra oldu bunlar tabi, ciddi bir ironi barındırıyor. İstinaf mahkemesi uyuşmazlık mahkemesi sıfatıyla birleştirmeye yer olmadığı kararı verdi. Dosyalar şimdi ayrı ayrı yürütülecek.” şeklinde değerlendirmede bulundu.

“Aleni bir ihmal vardı ve bu ihmal neticesinde onlarca kişi hayatını kaybetti, şehir savaş alanına dönüştürüldü”

Dönemin Diyarbakır Valisi Hüseyin Aksoy ile Emniyet Müdürü Halis Böğürcü’nün olaylarda polisi görevlendirmediğine vurgu yapan Bozdaş, ihmaller hakkında şöyle konuştu:

“İhbarlara polis müdahale etmemiştir.  Diyarbakır Valisi 2014 yılının Kasım ayında basın mensuplarıyla bir araya geldiğinde 6-7-8 Ekim olaylarında polisin müdahale etmediğini şu sözlerle itiraf etmiştir: ‘Şehrin 26 değişik noktasında aynı anda olaylar cereyan etti ve olaylara müdahale etmek isteyen güvenlik güçlerine uzun namlulu silahlarla ateş edildi. Siz zırhsız bir araçla çevik kuvvet polisini bu olaylara müdahaleye gönderdiğinizde şehit verirsiniz. Ve şehit verilmesi de belki istendi ve beklendi. Şehit verildiğinde, yanındaki arkadaşı şehit olan bir polis memurunun hedefi ne kadar gözeterek karşılık vereceğini sizler de takdir edersiniz. Ama bütün bu olaylarda güvenlik birimlerimiz çok sağduyulu davranmıştır. Olayların daha farklı noktalara taşınmaması adına gayret gösterilmiştir. Çok provoke edilmiştir, çok tahrik edilmiştir ama bu anlamda arkadaşlarımız sağduyulu hareket etmiştir. Zaman zaman bu sorular dile getiriliyor bunun temel nedeni budur. Yani biz çevik kuvvet polisimizi bu olaylar içinde sokağa bıraktığımızda bilemiyorduk sayısını ama çok farklı bir sonuçla karşı karşıya kalabilirdik.’ Maalesef bu idari amirler ne adli, ne idari bir soruşturma geçirmemişlerdir. Anayasa’nın 17’inci ve 19’uncu maddeleri, İl İdaresi Kanunu’nun 11’inci maddesi, Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nun birinci maddesi ihlal edilmiş ve adeta Türk Ceza Kanunu’nun 83’üncü maddesinde düzenlenen ihmali davranışla kasten adam öldürme suçunun temeli hazırlanmıştır. İşin hukuki boyutu bu. Kimseyi herhangi bir yapıyla ilişkilendirebilecek bir konumda veya makamda değilim. Tablo net. Aleni bir ihmal vardı ve bu ihmal neticesinde onlarca kişi hayatını kaybetti, şehir savaş alanına dönüştürüldü. Bunun çözüm sürecindeki kaygılardan mı, FETÖ’cülerin davranışından mı olduğunu bulmak da yargının görevi. “

“6-8 Ekim olayları siyasi ve felsefi saiklerle hareket edilen çok ciddi bir kalkışmaydı”

Ailelerin devlete açmış olduğu tazminat davası olduğunu dile getiren Bozdaş, “Az önce bahsettiğim gerekçelendirmelerle idarenin kusurlu olduğunu, bu neticede de birçok adli olayın meydana geldiğini, ölümler olduğunu ifade ettik. Tazminat davamızı açtık, davanın görülmesini bekliyoruz. 6-8 Ekim olayları siyasi ve felsefi saiklerle hareket edilen çok ciddi bir kalkışmaydı, bu bağlamda Türk Ceza Kanunu’nda düzenlenen insanlığa karşı suç bağlamında değerlendirilmiş olsaydı, bu tür kalkışmaların bir daha yaşanmasını engellemiş, tetikçileri, azmettiricileri ve ihmali olan kamu görevlilerini yan yana yargılamış olurduk. Ceza hukukunda genel önleme ilkesi vardır, suçun tekrarının yaşanmaması için topluma gözdağı verir, insanlığa karşı suç bunu gerçekleştirecekti ve bir daha hiç kimse kıyafetinden, düşüncesinden, fikrinden, partisinden ötürü katledilemeyecekti.” diye konuştu.

“Farklı illerde yüzlerce avukat Yasin ve arkadaşlarının hakkını müdafaa etmek üzere bizimle omuz omuza çalıştı”

“Yasin ve arkadaşları muhtemelen katillerinin ailelerine kurban eti dağıtırken katledildiler.” diyen Bozdaş son olarak, “Bu iyiliğin cezalandırılmasıydı ama bize o kadar büyük bir miras bırakmış oldular ki bugün 7’den 70’e herkes Yasin’i ve arkadaşlarını duyunca duygulanıyor, gözyaşı döküyor ve katillerine lanet okuyor. Mücadeleleri ve misyonları hepimize örnek oldu, toplumsal kaynaşmaya da vesile oldu, Türkiye’nin farklı illerinden yüzlerce avukat Yasin’in ve arkadaşlarının hakkını müdafaa etmek üzere bizimle omuz omuza çalıştı. Bu vesileyle öncelikle şehitlere rahmet diliyorum, bu misyon üzerine yetişecek bir neslin dünyayı ihya edeceğine inanıyorum. Yine hukuki süreç boyunca bizimle olan, yardımlarını esirgemeyen tüm meslektaşlarımıza aileler adına teşekkür ediyorum, duruşmalar boyunca salonu boş bırakmayan milletvekillerine, siyasi parti temsilcilerine, sivil toplum örgütlerinin yönetici ve üyelerine, duyarlı vatandaşlarımıza, hukuk fakültelerinden öğrenci kardeşlerimize şükranlarımı sunuyorum.” dedi. (İLKHA)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.