Prof. Dr. Çelik: İç huzuru yakalamanın yolu ruh ve bedeni doğru gıdalarla beslemek ile olur
Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hüseyin Çelik, huzurun, bir dirlik ve sükûnet hali, bireyin hayatı anlamlandırması ve her türlü zorluğa rağmen hayatı yaşamaya değer bulması, insanın hem dünya hem de ahiret hayatında elde etmeyi hedeflediği bir değer olarak tanımladı.
Çelik, "Manevi bir tatmin hissi olan huzur; insanın kendini rahat, memnun ve emniyette hissetmesi, kendisiyle barışık olmasıdır." dedi.
Kişinin iç aleminde huzurlu olmasının bazı şartlara bağlı olduğuna değinen Çelik, şartları maddeler halinde sıraladı.
"Ruh-Beden ilişkisi"
Çelik, ruh beden ilişkisinin önemine dair, "İç huzuru yakalamanın ilk aşaması ruh ve bedenin doğru gıdalarla beslemektir. Bedenin gıdası, 'Temiz ve helal olan şeylerden yiyin.' ayet-i kerimesinde de ifade edildiği gibi helal ve temiz gıdalardır. Kişi helal yollardan ve yaratılışı temiz olan şeylerden yediği zaman, beden sağlığını elde etmiş olur. Ruhumuzun gıdası ise; 'Kalpler ancak Allah'ı zikretmekle huzura kavuşur.' ayet-i kerimesinde de ifade edildiği gibi Allah'ı zikretmek, O'na kulluk etmektir. Ruhun temel gıdası, Allah’a kul olabilmektedir. Kişi, gerçek manada Allah’a kul olabildiğinde, gerçek huzuru yakalamış olacaktır. Oldukça geniş bir anlam zenginliğine sahip olan zikir, her an yaratıcıyı hatırlamak, O'nun görüp gözettiği bilinciyle yaşamaktır. O'nun yap dediklerini yerine getirmek yasakladıklarından uzak durmaktır." dedi.
"Olaylara doğru yerden bakabilmek"
Çelik, olaylar karşısındaki duruşumuzun önemli olduğuna vurgu yaparak, "Huzurlu olabilmek için ikinci esas, olaylara doğru yerden bakabilmektir. Yaşadığımız hadiseleri doğru şekilde yorumlayabilmek ve doğru yönden bakabilmektir. Yaşadığımız hadiseleri doğru okuyabilmektir. Bunu yapabildiğimizde bize acı veren hadiseler bir anda tam tersine dönecek ve bize huzur verir hale gelecektir. 'Biliniz ki çocuklarınız ve mallarınız sizin için bir imtihandır.' ayet-i kerimede buyrulduğu gibi dünya hayatı bir imtihan yurdu ve insanın sahip olduğu şeyler de birer imtihan aracıdır. İnsan dünyaya rahat etmek, her istediğini elde etmek ve hayatının sonuna kadar varlık içerisinde yaşamak için gelmedi. Dünyaya imtihan için gelmiştir ve imtihan da sıkıntısız olmayacaktır. Her imtihanın da kendine göre bir sıkıntısı ve zorluğu olacaktır. Allah, dünyada bize ne vermiş ise onu emanet olarak vermiştir. Sahip olduğumuz beden, eş, evlat, mal, makam… hepsi bize emanet olarak verilmiştir. Gün gelecek bu emanetleri sahibi bizden alacak ve onlardan bizi hesaba çekecektir. Allah, bazılarına mal verir mal ile imtihan eder, bazılarından da verdiği malı geri alır o şekilde imtihan eder. Eğer insan mal verildiğinde şükreder, geri alındığında sabrederse o kimse bu imtihandan başarılı olmuş demektir. " ifadelerini kullandı.
"Mal sahibi değil emanetçi olmak"
"İnsanı dünyada huzursuz eden şeylerden birisi de sahip olduğu güzellikleri kaybetmek ve kaybetme korkusudur." şeklinde konuşan Çelik, şöyle devam etti: "Başta kendi canımız olmak üzere sevdiklerimizi kaybetmek bizi her zaman üzer. Hatta çoğu zaman sevdiklerimizin bir gün gelip aramızdan ayrılacağını düşünmek dahi bizi korkutur. Kaybetme korkusunu sadece sevdiklerimiz hakkında değil maddi varlıklarımız hakkında da yaşarız. Sahip olduğumuz ev, arsa, bağ, bahçe ve araba gibi varlıklarımızın yok olması da bizleri üzer ve huzursuz eder. İnsanı sevdiklerini kaybetmenin verdiği huzursuzluktan kurtaracak şey ise sahip olduğumuz şeyleri birer emanet olarak görmektir. Başta kendi bedenimiz olmak üzere sahip olduğumuz veya sahip olmak istediğimiz her şeyin birer emanet olduğunu bilmektir. Kendimizi mülk sahibi değil, emanetçi olarak görebilmektir. Sahip olduğumuz hiçbir şey gerçekte bizim değildir. Her ne kadar bedenim, ayağım, gözümüz, evim, arsam, tarlam” desek te gerçekte bütün bunların gerçek sahibi Allah’tır. Bizler ise sadece birer emanetçiyiz. O, bunları bize emanet olarak verdi ve gün gelecek bunları gerçek sahibine iade edeceğiz. "
" Kısmetine razı olmak başkasının elinde olanlara tamah etmemek"
Çelik, rızık endişesi duymadan Allaha güvenerek yaşanması gerektiğine değinerek, "İnsanı mutlu eden en önemli şeylerden birisi de kendi kısmetine rıza gösterip başkalarının ellerinde olanlara tamah etmemektir. Her insanın yaratılışı farklı olduğu gibi kısmetine düşen ve düşecek olan şeyler de farklıdır. Kişinin kendi elinde olanlara rıza gösterip elde edemeyeceği şeyler için hırs göstermemesi onu mutlu edecektir. Hazreti Peygamber (sas) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır: 'İnsan anne rahminde iken dört aylık olduğunda Allah bir melek gönderir. Onun rızkını ve ecelini yazar.'. Yani bir kimse daha dünyaya gelmeden önce dünyada ne kadar yaşayacağı ve neleri yiyebileceği takdir edilmiştir. Bu sadece insan için değil bütün canlılar için geçerli bir durumdur. 'Yeryüzünde hiçbir canlı varlık yoktur ki, rızkı Allah’a ait olmasın' ayet-i kerimesinde de ifade edildiği gibi Allah, bütün canlıların da rızkına kefil olmuştur. Herkes kendi rızkını yiyecek ve kendi kaderini yaşayacağına göre neden başkalarının elinde olanlara göz diksin? Onları almak için çaba ve gayret sarf etsin?" şeklinde konuştu.
"Doğru noktaya bakabilmek
Çelik, hadislerle örnek vererek, "Hazreti Peygamber (sas) bir hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmaktadır, 'Dünyada mutlu olmak isteyen kimse (dünyalık bakımından) kendinden aşağıdaki kimselere baksın. Ahirette mutlu olmak isteyen da (ahireti kazandıracak ameller bakımından) kendinden yukarıda olan kimselere baksın.' Bu hadis-i şerif hem dünya da hem de ahirette mutlu olabilmenin anahtarını vermektedir. Eğer insan dünyalık bakımından kendisinden üstte olanlara bakar ve onlar gibi olmak isterse hiçbir zaman mutlu olamaz. Çünkü maddi anlamda her zaman kendisinden daha üstte birileri olacaktır. Ne kadar zengin olursa olsun yine de kendisinden daha zengin birileri olacaktır. Bu şekildeki bakış açısına göre dünyada sadece bir kişi mutlu olabilecektir. O da dünyanın en zengini olan kimse. Belki o da belli bir süre sonra o mutluluğunu kaybedecektir. Sahip olduğu zenginliğin her an kaybolma korkusu veya arkalardan birinin gelip kendisini geçebilecek olması onu mutsuz edebilecektir. Veya mal bakımından mutlu olsa da başka şeyler onu huzursuz edebilecektir. Dünyalık konusunda kendisinden daha aşağıda olanlara bakan kimse ise her daim mutlu olabilecektir." dedi.
"Allah'ın emirlerini yerine getirmek"
İbadetlerin insanı mutlu eden şeylerin en başında gelidiğine değinen Çelik, "İbadetlerin insana sağladığı mutluluklar hem kalıcı hem de kapsayıcıdır. İbadetler hem yapılan günahların meydana getirdiği tahribatı düzeltirler hem de kalplere manevi huzur yerleştirirler. Kalpler ibadetlerle gerçek mutluluğu yakalar ve manevi olarak canlı kalırlar. Bu manada Peygamber Efendimiz (sas) de iyiliği: “Yapıldığında kalbin mutluluk duyduğu şeydir” şeklinde tarif etmiştir. Yani fıtratı bozulmamış bir kalp, Allah’ın yapılmasını istediği şeyleri yaptıkça mutlu olacak ve rahatlayacaktır. İnsan bedenini ayakta tutan çeşit çeşit gıdalar olduğu gibi manevi dünyasını da ayakta tutan farklı farklı ibadetlerdir. Beden her bir besin maddesinden farklı gıdalar aldığı gibi ruh ta her bir ibadetten farklı manevi gıdalar alır. Manevi gıdaların çeşitliliği arttıkça ruhun da manevi canlılığı artar." ifadelerini kullandı
"Günahlardan uzak durmak"
İşlenen günahlara ilişkin olarak Çelik, "Huzur denildiğinde ilk akla gelen şeylerden birisi de günahlardan uzak durmaktır. Yapılan iyilikler insanı rahatlattığı, ona huzur verdiği gibi işlenen günahlarda insanı huzursuz eder, onu sıkar ve kalbini daraltır. Her iyiliğin yayınladığı pozitif bir enerji olduğu gibi günahlarında negatif bir enerjisi vardır. Günahlar, insanda negatif bir enerji birikmesine sebep olur. 'O gün yer, Rabbinin ona vahyetmesiyle haberlerini anlatacaktır. O gün insanlar amellerinin kendilerine gösterilmesi için bölük bölük kabirlerinden çıkacaklardır. Kim zerre kadar iyilik yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.' ayet-i kerimelerinde ifade edildiği gibi yeryüzünün mahşer günü konuşacağı ve üzerinde kimler ne yapmış ise onları haber vereceğinden bahsedilmektedir. Yeryüzü ve insan bedeni yapılanları kaydettiği için günah işlenen bir mekanda bulunmak veya sürekli günahlarla haşir neşir olan kimselerle beraber olmak insanı sıkar. Bir mekânda işlenen günahlar adeta o mekânın ruhuna işlemekte ve orada bulunan herkesi etkilemektedir." şeklinde konuştu.
"İnsanın üç meskeni "
Çelik, Kur'an-ı Kerim'in huzur ve mutluluk kaynağı olduğu gibi aynı zamanda en büyük bir mutluluk rehberi olduğunu dile getirerek, "Yani Kur'an-ı Kerim ile meşgul olmak, insanı mutlu ettiği gibi insana mutlu olmanın yollarını da öğretir. Kur'an-ı Kerim'de üç şeyden "Mesken" olarak bahsedilir. Eş, ev ve gece. Sükûn kelimesinden türemiş olan "Mesken" kelimesi "kendisinde huzur bulunulan yer" demektir. Bu manada eş, ev ve gece insanı mutlu eden şeylerdendir. 'İçinde dinlenesiniz diye geceyi, göz açıcı bir aydınlık olarak da gündüzü sizin için yaratan Allah'tır.' “O, geceyi — içinde sükûn ve istirahat etmeniz için — (karanlık), gündüzü ise (çalışıp kazanmanız için) aydınlık olarak yaratandır. Ayet-i kerimelerinde de ifade edildiği gibi geceler; insanları dinlendiren, yorgunluklarını gideren ve onların mutlu olmalarını sağlayan Allah’ın kevnî ayetlerindendir. Gecenin bu özelliğinden yaralanabilmek için onun fıtratına uygun davranılmalı. Erken yatıp erken kalkan hayatından zevk alır ve bereket görür. Günün en verimli saatleri seher vakitleridir. Geç saatlere kadar oturarak bu vakitleri uykuda geçirmek yerine erken yatıp erken kalkarak günün bu bereketli anlarını değerlendirmek daha doğru olanıdır." ifadelerini kullandı.
"İkinci huzur kaynağımız ise evlerimizdir"
İnsanın huzurlu olduğu mekanlarla ilgili bilgi veren Çelik, 'Allah, evlerinizi sizin için bir huzur ve sükûn yeri yaptı.' ayet-i kerimesinde de ifade edildiği gibi evler insanların huzur kaynaklarıdır. Dilimizde de evler için mesken kelimesinin kullanılması da bu inceliği içerisinde barındırmaktadır. Evler sadece insanların içerisinde ikamet ettikleri yerler değil, huzurla ikamet ettikleri yerlerdir." dedi.
"Üçüncü huzur kaynağımız ise eşlerimizdir"
Çelik, eşlerle ilgili olarak, 'Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için kendi nefislerinizden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de O’nun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Ayet-i kerimesinde de ifade edildiği gibi insanın eşi onun huzur kaynağıdır, huzur kaynağı olmalıdır. "Yalnızlık Allah’a mahsustur" şeklinde güzel bir söz var. Kadın olsun erkek olsun herkes yaratılış gereği evlilik hayatına ihtiyaç duyar. Doğru bir evlilik yapıldığında bu insana huzur ve mutluluk getirecektir. Yalnızlık her zaman insanı sıkar. Yaş ilerledikçe yalnızlık duygusu çekilmez hal almaya başlar. Bu durumda olan bir kimse kendisini rahatlatmak, içerisinde bulunduğu boşluktan kurtulmak için farklı alanlara yönelmeye başlar. Onun için zamanında yapılan doğru evlilikler insanların huzurunu artıracaktır." ifadelerini kullandı.
"Dinimiz mutedil olmayı emreder"
Vasat olmayı, ölçülü davranmayı tavsiye eden Çelik, "Her şeyde aşırılığı yasaklayarak mutedil olmayı emreden dinimiz bu konularda da dengeyi gözetmeyi emretmiştir. Gereksiz ve lüks harcamalar ile evliliğin huzur kaynağı olmaktan çıkarak bir stres kaynağına dönüşmesini yasakladığı gibi ev ve binek sahibi olurken de ölçülü davranmayı emretmiştir. Sahip olduğumuz ev ve bineklerimiz ihtiyaç çerçevesinde olmalı. Birer gösteriş ve zenginlik yarışına dönüştürülmemelidir. İnsanın kendisine ait olan geniş ve ferah bir evde, ailesiyle birlikte bir gece geçirmesi başta anne baba olmak üzere ailenin her ferdi için birer huzur ve mutluluk vesilesi olacaktır." şeklinde konuştu.
Kaynak:İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.