Psikolog Sayar: Yapay zeka öğretmen değil, öğrenme aracı olmalı
Uzmanlar, çocuklara yapay zekâyı bir “öğrenme aracı” olarak tanıtmanın ve kullanım sınırlarını ebeveyn-öğretmen iş birliğiyle çizmenin önemine dikkat çekiyor.
Yapay zekâ teknolojileri eğitimde doğru kullanıldığında çocukların öğrenme süreçlerine büyük katkı sağlıyor. Ancak her ödevde doğrudan yapay zekâya başvurmak, çocukların araştırma yapma, sorumluluk alma, dikkatini toplama ve problem çözme gibi hayati becerilerini köreltebiliyor.
“Yapay zekâya teslim edilen ödevler, çocukların geleceğini tehdit ediyor”
Yapay zekâ doğru kullanıldığında tüm teknolojiyi, doğru kullanıldığında öğrenme sürecini de desteklediğini söyleyen sayar, “Çünkü çocuğun bir ödev yapması sadece öğrenme süreciyle ilgili değil, aynı zamanda çocuğun sorumluluk alma, araştırma, odaklanma gibi becerilerini geliştirmeye yöneliktir. Çocuk bir ödevi yaparken direkt yapay zekaya gidiyorsa, orada aslında yapay zekayı bir çözüm aracı olarak kullanmış oluyor. Ama biz, yapay zekayı bir çözüm aracı değil de daha çok destek aldığımız, yardımcı bir araç olarak görmeliyiz. Bu durumda aslında biz yetişkinlere, ebeveynlere, öğretmenlere çok fazla pay düşüyor. Çünkü bizler çocuklara yapay zekanın nasıl kullanılması gerektiğini öğretmek durumundayız. Çocuklarımızı karşımıza alıp ödevlerini yapma konusunda direkt reddetmemeliyiz. ‘Hayır, yapay zekayı kullanamazsın’ şeklinde bir şey söylememeliyiz. Çünkü yapay zekâ aslında eğitimin bir aracı da olabilir. Aslında doğru kullanıldığı zaman, ebeveyn ve öğretmenler bu sınırları doğru çizdiği zaman çocuğa, ‘Tamam, haydi gel birlikte yapay zekayı da kullanarak yapalım’ diyebiliriz. Ama öncesinde, ödev ile ilgili soru neyse çocukla birlikte ‘Senin bu konuda fikirlerin neler?’ diye sorarak başlamak gerekir. Daha sonra bizim bu konuyla ilgili fikrimiz varsa biz de kendi fikirlerimizi söyleyerek çocuğa destek olalım. Daha sonra soruyu yapay zekaya sorup, yapay zekayı da bir eğitim aracı olarak görüp oradan destek alabiliriz. Ama her seferinde direkt yapay zekaya başvuruyorsa çocuk, bu bir dışsal kaynağa başvurmak demektir. Bu sebeple çocuk, kendi iç kaynaklarını, iç motivasyonlarını öğrenmeye dair kaybetmiş olur. Ve ilerleyen zamanlarda da çocukta özgüven eksikliği, araştırma, odaklanma, dikkatini verme gibi konularla ilgili sorunlar baş gösterir. Deneme-yanılma yoluyla öğrenme de yok olmuş olur. Çünkü çocuğun içsel bir öğrenme motivasyonu kalmamış olur. Artık her seferinde yeni bir öğrenme davranışı geldiğinde bir dışsal kaynağa başvurmuş olur.” ifadelerini kullandı
“öğrenme davranışında dış kaynağa yönelmek, içsel motivasyonu zayıflatıyor”
Her seferinde çocuğa yapay zekayı nasıl kullanması gerektiğini, eğitim ve öğrenme sürecinde bir çözüm aracı değil, sadece bir öğrenme aracı olduğunu gösterilmesi gerektiğini Sayar, ”Az önce de bahsettiğim gibi, eğer her seferinde direkt çocuk bir araştırma ile ilgili yapay zekaya başvuruyorsa, bununla ilgili herhangi bir okuma yapmıyorsa, herhangi bir araştırma yapmıyorsa, bir deneme-yanılma yoluna girmiyorsa, o zaman dediğim gibi çocuk üzerinde bu, problem çözme davranışıyla ilgili olumsuz bir etki yaratmış olur. Yine tekrarlayacağım; bu da ebeveynlere, öğretmenlere ve biz yetişkinlere çok şey düşürüyor. Her seferinde çocuğa yapay zekayı nasıl kullanması gerektiğini, eğitim ve öğrenme sürecinde bir çözüm aracı değil, sadece bir öğrenme aracı olduğunu göstermemiz gerekiyor. Şöyle; internetin günümüzde bazen çok sınırsız kullanıldığını, amacı dışında kullanıldığını görebiliyoruz. Çocuklar ekran bağımlısı olmuş durumda. Ekranla birebir iç içe yaşıyorlar. İzledikleri şeyler, aldıkları oyuncaklar bile artık izledikleri figürlerden oluşuyor. Bunları birazcık daha sınırlı, daha kontrollü kullanmak gerekiyor, amacına uygun kullanmak gerekiyor. Sosyal medyada geçirilen vakitler, çocuklar için her çocuk ve her yetişkin için dikkat dağınıklığına sebep oluyor. Bunun sebebi ise izlediğimiz shorts’lar, reels’lar, kısa kısa videolar. Artık günümüzdeki normal akışa odaklanamıyoruz. Bu dikkati olumsuz yönde etkiliyor. Şimdi, her konuda olduğu gibi yine çocuğu anladığımızı, aslında buna neden ihtiyaç duyduğunu fark ediyor olmalıyız. Farkındalığımız arttığı zaman, desteklerimiz ve bu sınır koymamız daha doğru olduğuna biz çocuğa dışarıda geçireceği sosyal bir alan oluşturmuyorsak, ona bir hobi edindiremiyorsak, bir etkinlik, bir aktiviteye dahil edemiyorsak, akranlarıyla vakit geçiremiyorsak; çocuk yalnızlık duygusuyla beraber tamamen ekrana kilitlenecektir. Ya da çok daha erken çocukluk döneminden beri biz bunu kontrol edemiyorsak, artık çocuk zaten oraya bağımlı olduğu için diğer sosyal aktiviteleri reddediyor olacaktır. Çünkü ekranda vakit geçirmek onun için daha kolay bir noktaya gelmiş olacaktır. Ve çocuğun neden buna ihtiyaç duyduğunu biraz daha fark etmek, bu farkındalığımızı artırmak önemli olacaktır.” dedi.
Kaynak:İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.