Ramazan Sayfası: Takva konusu
RAMAZAN MANİSİ:
İnananlar oruç tutar,
Gönüller hep bir atar,
Sevinir hep müminler,
Allah diyenler artar.
AYET:
“…Muhakkak ki, Allah yolunda en değerli olanınız, takvaca en ileri olanınızdır…” -Hucurat Suresi:13-
HADİS:
‘Arap’ın Arap olmayana hiç bir üstünlüğü yoktur. Arap olmayanın da Arab’a hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir’
EL-HESÎB
İnsanları sorgulayan, hesaba çeken
Allah Teala, neticesi hesapla bilinecek ne kadar miktar ve kemmiyet varsa hepsinin neticelerini hiçbir ameliyeye muhtaç olmadan doğrudan doğruya ve apaçık bilir.
TAKVA NEDİR?
Takva; korunma, sakınma demektir Yüce yaratıcıya karşı sorumluluk duyarak, her türlü günahlardan kendini korumanın niyet ve gayreti içinde olmadır. Yüce Allah’ın rızasını kazanmak için, O’nun himayesine girerek emirlerine sımsıkı sarılmak ve yasaklarından da sakınmaktır.
Korunmak istenilen günahlar nelerdir? Bunların başında takvanın zıddı olan şirk yani Allah’a ortak koşma ile küfür, yani örtme manasına gelen Allah’ı inkar etme nankörlüğü ve imansızlık gelir.
Kur’an; nefsin kötü sıfatlarından zulüm, bozgunculuk, kibir, yalancılık, her türlü azgınlık, hainlik, israf vs ’den de korunulması gerektiğini belirtmektedir. Takvanın ilk şartı; insanın yaratıcısına karşı minnet ve şükran borcunu fark edip, kul olduğunu sezme bilincine ermesidir.
Takva sahipleri, Allah’ın Resulunu örnek alarak ibadeti ve insanlara hizmeti “Muhammedi Şefkat” anlayışıyla yaparlar. Böyle bir gayret içinde olan müminler, nefsini kötü sıfatlardan arındırarak kazandığı ilahi ahlak ile kemale erer ve takva sahibi kul olma mutluluğuna erişirler. Kurtuluşa erenler onlardır, cennet onlar için hazırlanmıştır. Takva sahipleri, Kur’an’a göre Cenab-ı Hakkın sevdiği kullarının başında gelmektedirler.
“…Allah, takva sahiplerini sever” -Al’i İmran Suresi:76-
“Hiç kuşkusuz ki Allah, takva sahipleri ve ihsanda bulunanlarla beraberdir” -Nahl Suresi:128-
Allah’ın dostluğuna ve sevgisine takva sahipleri erişmişlerdir. İmanın kuvvetlendirilmesi ve nefsin kötülüklerden arınması ile kemale erenler takva sahipleri, Allah’ın kendilerine ihsan ettiklerini, onlar da insanlara ihsan etmek suretiyle yansıtan yüce benliklerdir.
Takva’da On Temel İbadet
Cenab-ı Allah’ın halife olarak yarattığı insandan istediği en erdirici kulluk görevi, takva sıfatlarına sahip olmasıdır. Hz Peygamberimiz bu gerçeği “Allah’ın ahlakı ile ahlaklanın” hadisiyle belirlemiştir. Olgunlaşma ve kemale erişim mutlak yolu, ilahi ahlaklanma olan takva yaşamından geçer. Allah’u Teala’nın dostluğuna bu özelliklere sahip olmakla erişilir. Takva yaşamı; nefsin kötü sıfatları olan yalancılık, şirk, kibir, alaycılık, cimrilik, kıskaçlık, öfke vs ’den tamamı ile kurtulmak için; 1) İnfak ve Sevgi, 2) Namaz, 3) Zekât, 4) Af edici ve Dileyici olma, 5) Sabır, 6) Oruç, 7)Muhsin olma, 8) Ahde Vefa, 9) Adalet ve Dürüstlük, 10) İlim gibi sıfatlara bürünmekle elde edilir.
Böylece kul; takva özelliklerine kavuşma oranında, nefsin kötü sıfatlarını da disipline ederek onlardan kurtulmaya başlar Kötü nicelikler, Cenab-ı Allah’ın istediği ilahi özelliklere bürünmeden nefsi asla terk etmez. Takva sıfatları kazanıldıkça, kötü sıfatlar kulu bir bir bırakmaya başlar, kemal mertebesinde de tam arınıp yücelerek kurtuluşa ve mutluluğa erişilir.
Cennet, takva sahipleri için hazırlanmıştır. Böyle nimetlere erişmek için biz de onlardaki özellikler olan takva yaşamı ile hayatımızı tanzim etmeliyiz Ancak bu şekilde sonsuz mutluluk ve kurtuluşu elde edebiliriz
“Gerçekten takva sahipleri, cennetlerde ve pınar başlarındadır ” -Zariyat Suresi:15-
DOĞRU SÖZ
Abdulkadir Geylani hazretleri, küçük yaşlardan itibaren ilim öğrenmeye pek istekliydi. Çoğu kere ilim tedris edilen memleketlerin tarafına hüzünlü hüzünlü bakar, değişik düşüncelere dalardı.
Küçük olduğu için annesinden izin istese vermeyeceğini düşünerek bu sıkıntısını annesine açamıyordu. Annesi, onun bu sessiz ve düşünceli halini görmüş, sıkıntısını sormak için fırsat arıyordu.
Bir gün onu yine düşünceli bir halde görünce yanına gidip:
-Oğlum Abdulkadir! Uzun zamandır seni böyle düşünceli ve kederli görüyorum. Nedir sıkıntın, bana anlatmayacak mısın?
-Abdulkadir Geylani:
-Anneciğim bana izin ver de Bağdat’a gidip ilim öğreneyim. Salihleri, evliyaları ziyaret edeyim, onların feyzinden istifade edeyim dedi.
-Annesi:
-Ey benim gözümün nuru, gönlümün tacı evladım, Abdulkadir’im!…
-Senin ayrılığına dayanamam, sensiz ben ne yaparım? Fakat rahmetli baban da senin büyüyünce ilim tedris etmeni çok isterdi. Bir âlim olup insanlara hakkı anlatmanı çok arzulardı. Bu durumda sana yok diyemiyorum. Ayrılığın zor gelecek; ama ne yapayım, madem sende istiyorsun sana izin veriyorum. ALLAH’tan senin yokluğuna karşı bana da yanma gücü vermesini diliyorum.
Annesi ağlayarak babasından miras kalan seksen altını alıp kırkını kardeşine ayırdı, kırkını da bir keseye koydu ve keseyi de elbisenin koltuğuna dikti. Sonra oğlunun gözlerinin içine bakarak şöyle dedi:
-Ey benim gözümün nuru, gönlümün tacı evladım, Abdulkadir! Hakk Teala’nın rızası için olmasaydı, katiyen bırakmazdım. Huzur ve esenlik içinde sefere çık. Yolun açık olsun, seninle belki dünyada bir daha görüşmemek üzere ayrılıyoruz. Sana son olarak nasihatim şudur ki: Eğer beni memnun etmek istiyorsan, hiçbir zaman yalan söyleme, doğruluktan asla ayrılma. Allah-u Teala her zaman ve her yerde doğrularla beraberdir.
-Abdulkadir Geylani hazretleri, annesine söz verdi ve ağlayarak elini öptü. O sırada Bağdat’a gitmeye hazırlana bir kervan vardı. Onlardan izin alıp kervana katıldı. Hemedan şehrini geçtikten sonra bir müddet yol aldılar.
-Arz-ı Tekrenk denilen mevkiye geldiklerinde kervanda bir bağıma-çağırma koptu. Önlerine aniden bir sürü eşkıya çıkıp kervana saldırdılar. Bir anda sandıklar yere yıkıldı. Eşyalar yağma edilmeye başlandı. Eşkıyalar kervandakilere birer birer sorup üzerlerinde her ne buldularsa alıyorlardı.
-Sıra Seyyid Abdulkadir Geylani’ye geldi. Eşkıyalardan biri küçük diye latife maksadıyla onu önüne çekip sordu:
-Söyle bakalım fakir çocuk, senin neyin var?
-Abdulkadir Geylani hazretleri eşkıyaya: Üzerimde yalnız kırk altınım var, dedi. Eşkıya inanmamıştı. Bırakıp gitti. İkinci bir harami soru sorup o da aynı cevabı alınca reislerine bildirdiler.
-Bu çocuk kırk altınım var diyor, dediler.
-Bu defa da reisleri sordu:
-Senin üzerinde ne var?
-Abdulkadir Geylani hazretleri reise:
-Hırkamda dikili kırk altınım var, dedi.
-Reisleri adamlarına dönerek dedi ki:
-Açın, bakın bakalım, diye emir verdi.
Adamları hazretin üstünü aradılar, içinde kırk altın bulunan keseyi bulup reislerine verdiler.
Eşkıya reisi hayretle sordu:
-Peki evlat! Sen neden üzerinde altın olduğunu söyledin? Oysa isteseydin söylemez, biz de bulmaz, altınlarını kurtarırdın.
-Abdulkadir Geylani dedi ki:
-Ben evden çıkarken anneme yalan söylemeyeceğime dair söz vermiştim. Kırk altın için sözümü bozar mıyım?
-Bu sözleri duyup hakikate şahit olan eşkıya başının gözleri yaşardı. Bu olaydan çok etkilenip derinden sarsıldı. Abdulkadir Geylani’nin hakikat dolu gözlerine bakıp onunla kendi yaşını ölçtü. Kendisinin bu yaşa kadar nice hıyanet ve zulümler işlediğini, bir gün Hakk’a yönelmediğini acı acı düşündü ve o güne kadar yaptıklarından pişman olup ellerini başına vurarak şöyle haykırdı:
-Eyvah! Biz de Allah-u Teala’ya söz vermiştik. Bunca zamandır Hak Teala’ya karşı şeytana uyup ahdimizi bozduk. Fenalık yaptık. Yarın Hakk huzurunda acaba bizim halimiz ne olacak?
-Sonra arkadaşlarına dönerek dedi ki:
-Ey arkadaşlarım! Bana bakınız ve beni dinleyiniz. Ben bunca senedir Hakk Teala’ya karşı olan ahdimi bozdum. Sayısız günah ve zulüm işledim. Ona isyan ettim. İçimden gelen bir düşmanlıkla bütün günahlarımla tevbe ile Rabbimin yoluna dönüyorum. Bundan böyle inşallah Hakk Teâlâ’nın rızası ve hoşnutluğunun olmadığı hiçbir şey yapmayacağım.
Reislerine pek ziyade bağlı olan eşkıyalar hep bir ağızdan dediler ki:
-Efendimiz, reisimiz! Biz sizden ayrılamayız. Eşkıyalıkta reisimizdin, hidayette de reisimiz ol!
Bunu üzerine kervan elinden ne almışsa sahibine geri verildi. Bir sürü eşkıya Seyyid Abdulkadir Geylani hazretlerinin önünde tövbe etti.
Eski eşkıyalar, yeni müridler kervana Bağdat’a kadar korumalık yapıp başka eşkıya gruplarının saldırmasından da onları korudular. Seyyid Abdulkadir Geylani Hazretleri Bağdat’ta çok önemli âlimlerin medreselerinde ilim eserleri, bilgileri tedris etmeye başladı.
HAZIRLAYAN: VEYSİ DEMİR HÜR24 HABER
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.