Roger Garaudy'nin gözüyle siyonizm
SDAM tarafından yayımlanan analizde "7 Ekim'de başlayan Gazze soykırımında vahşice katledilen bebek, çocuk ve kadınların görüntülerini savaş suçu say(a)mayan ikiyüzlülerin varlığı, siyonistler tarafından söylenebilecek her yalanın rahatlıkla gerçek kabul edileceğinin en büyük ispatıdır." denildi.
Dr. İbrahim Dağılma tarafından kaleme alınan analizde, siyonizmin tarihçesi, algısı ve hareket çerçevesi üzerine önemli, detaylı ve şaşırtıcı bilgilere yer veriliyor.
Garaudy'nin "İsrail, Mitler ve Terör" adlı eserinden derlenen alıntılarda "siyonizm ve siyonizmin yalanlarla dolu efsanesi"nden önemli örnekler aktarılıyor.
SDAM tarafından yayımlanan analizde, özetle şu ifadeler yer alıyor:
"Seçilmiş millet" ve "Vaat edilmiş topraklar" yalanı
"Siyonizm, ideolojik bir harekettir. Vaat edilmiş topraklar olarak inandıkları topraklarda bir Yahudi devleti olması gerektiğini savunan ve destekleyen bu hareket Yahudi milliyetçiliğini esas alır. Siyonizm, siyasi ve dini olmak üzere ikiye ayrılır.
Siyasi Siyonizm; 19. yüzyılın sonlarında Orta ve Doğu Avrupa'da ulusal bir canlanma hareketi olarak antisemitizme karşı bir tepki olarak ortaya çıkar. Çok kısa sürede zengin Yahudilerin desteğini alan bu hareket, 1948'de işgal ettiği topraklarda yönetsel bir güç olur. O günden bugüne siyonizm, öncelikle israil adına savunuculuk yapmayı, onun varlığına ve güvenliğine yönelik tehditleri ele almayı ve diğer ülkelerdeki Yahudileri korumayı amaç edinerek hareket etmeyi kendine bir hedef olarak koyar. Bu hedefe ulaşmak için her yolu meşru sayar, 'seçilmiş millet' ve 'vaat edilmiş topraklar' yalanına sarılarak kendine meşruiyet zemini oluşturmaya çalışır.
Siyasi/Modern siyonizmin kurucusu olan Theodor Herzl'dan itibaren milliyetçi Yahudiler, Siyon Dağı'nın eteklerinde bir Musevi devleti kurmak isterler. O tarihten bu yana siyonizm ve Filistin Meselesi sadece Ortadoğu'nun değil, bütün dünyanın gündemine girer. 'Siyasi Siyonizm', günümüzün reel politikasını da ciddi manada etkilemektedir. Eski ABD Başkanı Donald Trump'ın Balfour Deklarasyonu'nun 100. yılında Kudüs'ü israilin başkenti olarak tanıması, 7 Ekim'den bu yana süren siyonist vahşetin Batılı ülkelerce destek bulması bu etkinin birer yansımasıdır.
"Filistin Meselesi'ni doğru anlamanın yolu, siyonizmi anlamaktan geçer"
Filistin Meselesi'ni doğru anlamanın yolu, siyonizmi anlamaktan geçer. Kudüs'ü ve Mescid-i Aksâ'yı içine alan topraklarda asıl problem, bir işgal sorunu ve siyonist varlığıdır. Toprağına göz dikilmiş, yeri yurdu gasp edilmiş bir halk gerçekliğinden hareketle Ortadoğu'ya kazığını çakmaya çalışan siyonist realiteyi iyi tanımak lazımdır.
Siyonist kelimesi Kudüs'ün eski adı olan Sion'dan gelmektedir. Bu kelime, zamanla Yahudileri, Filistin'e yerleştirmeyi planlayan ve onları Arz-ı Mev'ud düşüncesini gerçekleştirmek için harekete geçiren her türlü siyasal ve politik örgütlenmenin ve fikrin adı olarak kavramlaşmıştır. Batı siyasal düşünce sistemleri içerisinde filizlenen siyonizm, Yahudilerin Filistin'de bağımsız bir devlet şeklinde yerleşmesi ve orada Yahudiliğin tüm kurumları ile dirilmesini amaçlayan evrensel bir hareket olarak şekillenmiştir. 1917 İngiliz işgalinden sonra 1948'de bir işgal çetesi olarak Filistin'e yerleşen israil, siyonist kelimesinden sosyal, siyasal, askeri, ekonomik ve uluslararası bağlamda çok destek almıştır. Dünya'da güçlü bir Yahudi lobisi oluştuktan sonra insanlar semitist (Yahudileri seven, destekleyen) ve antisemitist (Yahudi düşmanlığı, nefreti) olarak bilinçli bir şekilde kategorize edilmiştir. Yahudi aleyhtarlığı yapan her kişi, kurum ve devlet antisemitizm propagandasına maruz kalmış, çeşitli yaptırımlarla karşılaşmış, terörize edilmiş ve suikast/işgal girişimleri ile karşı karşıya gelmiştir.
Siyonizm ve siyonizmin yalanlarla dolu efsanesi
Siyonistlerin hırsı, kibirli bakışı 'Onları bir tava omleti pişirmek için dünyayı ateşe vermekten çekinmez' bir vahşete sürüklemiştir. 7 Ekim'den bu yana başlayan Aksâ Tufanı karşısında burnu yere sürtülen, kibri kırılan ve ekilmiş ekin gibi mağlup duruma düşen siyonist vahşetin üst düzey isimlerinden Savunma Bakanı Gallant'ın 'Gazze'de hayvanlarla savaşıyoruz.' açıklaması; israil eski BM Temsilcisi Gillerman'ın 'Filistinliler insanlık dışı hayvanlardır.' ifadesi; din adamı Ovayda Yosef'in 'Bizim gözümüzde Yahudi olmayanlar hayvan hükmündedir.' sözleri, insanlığın nasıl rezil, vahşi ve ahlaki bir sınır gütmeyen 'belh'um edal' bir düşmanla karşı karşıya kaldığının birer delilidirler.
Tahrif edilen Tevrat'a göre sapkın bir inanış üretilmiş ve bu inanış ekseninde Yahudi olmayan herkes 'Goyim' olarak isimlendirilmiştir. Onlara göre Goyimler (diğer insanlar) ancak Yahudilere hizmetçi olabilir. Goyim'ler birer evcil hayvan gibi Yahudi'ye hizmet etmek zorundadır. Yahudi teolojisi içinde derin kökleri olan bu ırkçı üstünlük duygusundan etik ve öteki filozofu olarak bilinen Emmanuel Levinas dahi kurtulamamıştır. Tevrat'ın 'öldürmeyeceksin, yalan söylemeyeceksin, çalmayacaksın, faiz yemeyeceksin, zina yapmayacaksın' gibi emirleri ile muhatap olan İsrailoğulları hiç çekinmeden İlahi emirleri çiğnemiştir. O günden bugüne herkesten daha fazla öldürmüş, yalan söylemiş, faizli alışveriş yapmışlardır. Bütün bunları dindar(!) bir motivasyonla yapmaları işin diğer bir korkunçluğudur. Peki niçin? Bunun cevabını Kur'an-ı Kerim bize şu ayetle veriyor: 'Bu onların bizim ümmilere karşı bir sorumluluğumuz yoktur demelerinden ileri geliyor.' (Al-i İmran, 75). Ümmiler, yani Yahudi olmayanlar. Siyonist zihniyet, bu algıyla kodlandığı için 'Onlar hiç kimseye hesap vermez, onların insanlığa karşı hiçbir etik sorumlulukları yoktur ve insanlığa karşı işledikleri hiçbir cürüm, yaptıkları katliamlar ve viraneye çevirdikleri beldeler suç kapsamına alınamaz.' şeklindeki meşum düşünceler bir yaşam tarzı hâlini almıştır. Dolayısıyla insanlığa düşman, Müslümanlara düşman ve peygamberlere düşman' bu katil, vahşi ve kaypak çetenin iyi tanınması lazımdır.
Siyonizm'in rezil yüzü ve vahşi tabiatı
Kur'an-ı Kerim, siyonist vahşetin kaynağı İsrailoğulları zihniyetini çok beliğ ve net ifadelerle insanlığa vahiy diliyle sunar. Şu ayetler bu minval üzere insanlığa bela siyonizmi anlamak için her daim hatırda tutulmalıdır: 'Onlara, 'Allah'ın indirdiğine (Kur'an'a) iman edin!' denilince, 'Biz sadece bize indirilene (Tevrat'a) inanırız.' deyip, ondan sonra geleni (Kur'an'ı) inkâr ederler. Hâlbuki o, ellerinde bulunanı (Tevrat'ı) tasdik eden hak bir kitaptır. De ki: 'Eğer inanan kimseler idiyseniz daha önce niçin Allah'ın peygamberlerini öldürüyordunuz?' And olsun, Mûsâ size açık mucizeler getirmişti de arkasından sizler nefislerinize zulüm ederek buzağıyı ilâh edinmiştiniz. Hani, Tûr'u tepenize dikerek sizden söz almıştık, 'Size verdiğimiz Kitab'a sımsıkı sarılın; ona kulak verin!' demiştik. Onlar, 'Dinledik, karşı geldik.' demişlerdi. İnkârları yüzünden buzağı sevgisi onların kalplerine sindirilmişti. Onlara de ki: (Tevrat'a beslediğinizi iddia ettiğiniz) imanınızın size emrettiği şey ne kötüdür, eğer inanan kimselerseniz! De ki: 'Eğer (iddia ettiğiniz gibi) Allah katındaki ahiret yurdu (cennet) diğer insanlar için değil de, yalnız sizinse ve doğru söyleyenler iseniz haydi ölümü temenni edin!' Fakat kendi elleriyle önceden yaptıkları işler yüzünden ölümü hiçbir zaman temenni edemezler. Allah, o zalimleri hakkıyla bilendir. And olsun, sen onların, yaşamaya, bütün insanlardan; hatta Allah'a ortak koşanlardan bile daha düşkün olduklarını görürsün. Onların her biri bin yıl yaşamak ister. Hâlbuki uzun yaşamak, onları azaptan kurtaracak değildir. Allah, onların bütün işlediklerini görür.' (Bakara: 91-95)
Roger Garaudy, siyonizmin bu rezil yüzünü, vahşi tabiatını ve insanlığa karşı yok sayıcı bakışını bir Batılı düşünür olarak sağlam bir şekilde görmüş ve değerlendirmiştir:
'(İsrail oğullarının seçkin bir millet olduğu) efsane(si)nin tarih olarak fosilleştiriliş kısmını ve bu 'tarihî uyarlama' iddialarının bir siyasetin meşrulaştırılmasında kullanılışını yalnızca özel bir durum içinde ele alıp inceleyeceğiz: Bu özel durum, Kitab-ı Mukaddes'te anlatılanların araç olarak kullanılması durumudur. Zira bu efsaneler, en kanlı teşebbüslerini haklı göstererek Batı'nın oluşumunda belirleyici bir rol oynamaya devam ettiler. Romalılar, ardından da Hıristiyanlar tarafından Yahudilere yapılan zulümlerden tutun da Haçlı Seferlerine, Engizisyonlara, Kutsal ittifaklara, 'seçkin halklar' tarafından yürütülen sömürgeci egemenliklere, hatta israilin aşırılıklarına varıncaya dek... israilin aşırılıkları denilince, onun sadece Ortadoğu'daki yayılmacı siyasetinin aşırılıklarını değil, aynı zamanda lobileri aracılığıyla yaptığı baskıları da kastediyoruz. Bu lobilerinin en güçlüsü, 'en güçlü güç' olan Amerika Birleşik Devletleri içerisinde, Amerika'nın dünya hâkimiyeti ve askerî saldırganlığı politikası üzerinde birinci plânda rol oynamaktadır. Böyle bir tercih yapmamızın sebebi işte budur. Çünkü efsanevî bir geçmişin istismarı, geleceği dünya çapında bir intihara sebep olabilecek olan bir gidişe doğru yönlendirmektedir. Kitab-ı Mukaddes, bir 'Ordular ilâhı' tarafından yapılması emredilen katliam hikâyelerinin ötesinde Amos, Hezekiel, İşaya ve Eyüb'ün büyük peygamberliklerini, ayrıca Daniel'le birlikte bir 'Yeni Ahit'in müjdelenmesine kadar uzanan hususları da ihtiva eder…' (Garaudy, 1983: 29).
"Araplar bertaraf edilmeden Yahudi devletinden bahsedilemez"
Yeşu'nun yolu, 14 Temmuz 1972 tarihli İsrail'in büyük Yediot Aharonoth gazetesinde Yoram Ben Porath'ın belirlediği yol değil miydi? 'Araplar bertaraf edilmeden ve onların topraklarına el konulmadan siyonizmden de Yahudi devletinden de bahsedilemez' Toprakların Arapların ellerinden çıkarılmasının araçlarının neler olacağına gelince, Rabin bunları işgal altındaki topraklarda başkomutan iken belirlemişti: İntifada'nın taş atan gençlerinin kemiklerini kırmak (ve Aksâ Tufanı bahanesiyle bütün Gazze'yi nükleer silahlarla insansızlaştırmak). Peki, israilin Talmud eğitimi veren okullarının tepkisi ne olmuştur? Sabra ve Şatila katliamından doğrudan doğruya sorumlu olan kişilerinden birini iktidara taşımak. Bu kişi, 'mevcut Yahudi kolonilerinin güçlendirilmesini' isteyen General Rafael Eytan'dır. Aynı kesin inançlardan hareketle, Amerikan menşeli (Batı Şeria'daki) Kiryat Arba kolonisinden Doktor Baruch Goldstein, atalarının mezarları başında dua eden Filistinlilerden yirmi beş kişiyi mitralyözle tarayarak öldürmüş ve elliden fazla kişiyi yaralamıştı. Ariel Şaron'un ki Sabra ve Şatila katliamı bu kişinin desteğiyle yapılmış ve kendisi bu cinayetinden ötürü Konut Bakanlığı görevi ile ödüllendirilmişti.
Bugünkü israil devletinde sistemli hâle gelmiş bulunan bu 'etnik temizlik', Yahudi kanının bütün diğer insanların 'pis kanı' ile karışmasını önlemeyi hedefleyen etnik saflık ilkesinden kaynaklanmaktadır… Tanrı'nın kendilerine teslim ettiği halkların köklerini kazıma emrini verdiği bölümlerin devamında, Rab, Musa'ya bu halkların kızlarıyla kendi halkının evlenmemesini tavsiye eder (Çıkış, 34/16). Tesniye'ye göre, 'seçkin' halk (Tesniye, 7/6) başkalarıyla karışmamalıdır: 'Kızını onların oğluna vermeyeceksin ve onların kızını oğluna almayacaksın' (Tesniye, 7/3).
"Siyonistlerin asıl gayesi Yahudilerin hayatlarını kurtarmak değildi"
Hitler ve Musolini faşizmi döneminde siyonist yöneticiler, antifaşist mücadeleye karşı sabotajdan işbirlikçiliği teşebbüsüne kadar uzanan kaypak bir davranış sergilediler. Siyonistlerin asıl gayesi Yahudilerin hayatlarını kurtarmak değil, Filistin'de bir Yahudi devleti kurmaktı. İsrail devletinin ilk yöneticisi olan David Ben Gurion, 7 Aralık 1938'de, 'Labour' siyonistlerinin önünde açık ve net olarak şöyle der: 'Eğer bilsem ki hepsini İngiltere'ye götürerek bütün Almanya (Yahudi) çocuklarının tamamını kurtaracağım ve İsrail toprağına götürerek de ancak yarısını kurtaracağım, ben ikinci çözümü tercih ederim. Zira bizler yalnızca bu çocukların hayatını değil, İsrail halkının tarihini de düşünmek zorundayız.' 'Avrupa'daki Yahudilerin kurtarılması, yönetici sınıfın öncelikleri listesinin başında yer almıyordu. Yahudi devletinin kurulması onların gözünde en önemli ve en öncelikli meseleydi.' Yahudi devleti onlar için Yahudilerin hayatından daha önemliydi. Siyonist yöneticiler için baş düşman asimilasyondur. Onlar, Hitler'inki dâhil her ırkçılığın şu temel hedefi konusunda aynı kanaattedirler: Saf kanı koruma. Bu yüzden, Almanya'dan, sonra da ele geçirdikleri diğer Avrupa ülkelerinden bütün Yahudileri kovup atmak gibi canavarca gayelerini kamçılayan sistemli Yahudi düşmanlıklarına rağmen, Naziler siyonistleri değerli muhataplar olarak görüyorlardı, çünkü siyonistler onların bu gayesine hizmet ediyorlardı. (Garaudy, 1983: 38-39).
Siyonistler ile Yahudi düşmanlarının amacı birdi: Yahudileri bir dünya gettosu içinde bir araya getirmek. (Süreç içindeki) Hadiseler, Theodor Herzl'ı haklı çıkardı. Dindar Yahudiler, tabii bu arada pek çok Hıristiyan, her gün 'Gelecek yıl Kudüs'te' diye tekrarlayıp duruyordu. Onlar Kudüs'ü belli bir toprak parçası şeklinde değil, Allah'ın insanlarla Ahdinin ve bu Ahd'e layık olmak için gösterilen şahsi gayretin bir sembolü olarak algılıyorlardı. Fakat 'Dönüş' ancak yabancı ülkelerden gelen antisemit tehditlerin itmesi altında meydana geldi (Garaudy, 1983: 47).
'…Hitler'e karşı direnen bütün toplumların imdadına koşmak için üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirmeyi hiçbir zaman düşünmediler. Sanki Naziler'in Yahudilerden başka düşmanları ve kurbanları yoktu; sanki sadece ve sadece Yahudilere yardım etmek gerekiyordu. Hitlerciliğin kurbanı 50 milyonun ıstıraplarını bu bilmezlikten geliş ve sırf Yahudiler için, hem de hepsi için değil de, öncelikle Filistin'de güçlü bir devletin kurulmasına yardım edebilecek olan Yahudiler lehine yardım yapma çağrısı karşısında, nihayet İngilizler bile öfkelenmekten kendilerini alamadılar. Dünya Yahudi Kongresi'nin Londra heyeti, Papa ve Batılı devletlerin ortak bir bildiri yayımlamaları teklifinde bulunduğu zaman, İngiliz Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkili şu uyarıda bulundu: Biz bu adamların aletleri mi olacağız? Papa, öncelikle bizim ülkemize karşı yangın bombalarının kullanılışını kınayacak yerde, niçin Macar Yahudilerinin imha edilişini kınayacakmış?' (Garaudy, 1983: 49)
Aslında Batı toplumu ve ABD, Yahudileri kesinlikle sevmez ve onlara bir destek vermek istemez; ama Yahudi belasını içinden savmak, Müslümanların kalbine (Kudüs) işlerine gelen bir düşman yerleştirip musallat etmek ve siyaset, ekonomi gibi birçok alanda dünyada tekel oluşturan Yahudi lobisinden emin olmak onların böyle rezil ve ikiyüzlü bir politika sürdürmesine yol açmıştır.
"6 milyon Yahudi'nin Hitler tarafından öldürülmüş olduğu efsanesi"
(Sadece) Ortadoğu'da değil, günümüz dünyasında da en büyük zarar ve ziyanı vermeye devam eden (büyük) yalanlardan biri 6 milyon Yahudi'nin (Hitler tarafından) öldürülmüş olduğu efsanesidir. Bir dogma haline getirilen ve (Holokost kelimesinin anlam olarak da içerdiği şekilde [Yahudi katliamını ifade eden bu kelime kurbanın bütünüyle ateşte yakılarak Allah'a sunulması manasına geliyor. Çev.]) kutsallaştırılan bu efsane, israil devletinin Filistin'de, bütün Ortadoğu'da, ABD'de ve ABD aracılığıyla bütün dünya siyasetinde yaptıkları haksızlıkları ve milletlerarası her türlü hukukun üstüne yerleştirerek işledikleri bütün zulümleri mazur göstermek için istismar edilmektedir. Nürnberg Mahkemesi (de bu gerekçeleri meşrulaştırmak için) bu 6 milyon rakamını resmileştirmiş ve o zamandan beri bu rakam yazılı veya sözlü basında, edebiyatta, sinemada ve hatta okul kitaplarında dahi kamuoylarını yanıltıp yönlendirmede kullanılagelmiştir. Hâlbuki bu rakam, (hiçbir başka delil, belge ve şahit olmadan sadece) Hoettl ve Wisliceny adındaki iki şahidin söylediklerine dayanmaktadır (Garaudy, 1983: 58). Oysa Şubat 1982'de, Paris Sorbonne Üniversitesi'ndeki toplantıdan sonra, basına yapılan açıklamada, Raymond Aron ve François Furet şu demeci vermek zorunda kaldılar: 'En ilmî araştırmalara rağmen, Hitler'in Yahudilerin imha edilmesiyle ilgili bir emri asla bulunamamıştır.' 1981'de de Laqueur şu itirafta bulunmuştur: 'Bugüne kadar Hitler'in Avrupa Yahudi cemaatinin yok edilmesiyle ilgili yazılı bir emri bulunamamıştır ve büyük ihtimalle de bu emir hiçbir zaman verilmemiştir.' (Garaudy, 1983: 60)
Yahudileri sosyolojik bağlam ve psikolojik karakter yönüyle iyi tanımak lazım
Dünyanın gözünde kendini mağdur göstermek, Filistin topraklarına yerleşmek için makul (!) gerekçe üretmek için Hitlere ve kendilerine iftira atmaktan çekinmeyen Yahudilere çok şaşırmamak gerek. 7 Ekim'de başlayan Gazze soykırımı, vahşice katledilen bebekler, çocuklar, kadınlar ve yaşlıların görüntüleriyle bütün dünyanın gözü önünde gerçekleştiği halde bunu savaş suçu say(a)mayan ikiyüzlülerin varlığı Siyonistler tarafından söylenebilecek her yalanın rahatlıkla gerçek olarak kabul edileceğinin en büyük ispatıdır. Çünkü karşımızda Allah'a, peygamberlere ve iffetli Meryem'e iftira atmaktan çekinmeyen rezil, zelil ve dönek bir toplum var. Kur'an'da haklarında en çok bahsedilen Yahudileri sosyolojik bağlam ve psikolojik karakter yönüyle iyi tanımak lazımdır. Bu tanıma sağlıklı olarak gerçekleşirse 'siyonist' vahşet ve 'antisemitist' korku daha iyi anlaşılır.
Kur'an-ı Kerim'in diliyle karşımızda 'Tevrat'ı değiştiren (Bakara: 79), peygamberlerini katleden (Âl-i İmran: 183), Hz. İsa'yı öldürmek istediği halde öldüremeyen (Nisa: 157), yeryüzünde fesat çıkaran ve Yüce Allah'a cimri iftirası atan (Maide: 64), Hz. Meryem'e iftira eden (Nisa: 156), iman edenlere en şiddetli şekilde düşmanlık eden (Maide: 82), Üzeyir Allah'ın oğlu diyecek kadar iftirada alçalan (Tevbe: 30), içlerindeki kıskançlık ve menfaatleri yüzünden gerçek olduklarını bildikleri halde Kur'an'a inanmayan (Bakara: 146), ne kadar davet edilseler de çoğu iman etmeyecek olan (Bakara: 100 ve Nisa: 155), Allah'ı inkârlarından dolayı lanete uğrayıp aşağılık domuz ve maymunlara çevrilen (Bakara: 88-89), bilginlerini ve rahiplerini Allah'tan başka Rabler edinen (Tevbe: 31), halkın malını haksızca yiyen, bile bile hakkı gizleyen (Tevbe: 34 ve Al-i İmran: 71), kendilerini Allah'ın oğulları makamında gören (Maide: 18), Müslümanlar aleyhinde rahatlıkla Hristiyanlar ile dost olan (günümüzde olduğu gibi onlarla her türlü işbirliği yapan, tuzak kuran, kurum ve devletleriyle tüm Batı'yı kendi lehine harekete geçiren) (Maide: 51), Peygamber ve müminler onların dinine girmedikçe asla razı olmayacak (Bakara: 120), dinlerinde aşırı giden, Tevrat'taki hakikatleri bile bile gizleyen. (Nisa: 171 ve Maide: 15), cenneti ancak kendilerine hak ve layık olarak gören (Bakara: 111) bir zihniyet var. Hakikate bu kadar kör, sağır ve dilsiz bir toplumu paklayacak olan ancak Allah'ın azabı olacaktır; çünkü onlar 'İnkârlarından ötürü cehennem ateşinde ebedi olarak kalırlar. Onlar, halkın en şerlileridir.' (Beyyine: 6)
"Tahrif ettikleri din onlar için dayanak oldu"
(Siyonizmle ilgili söylenebilecek daha çokça şey vardır. Nihayetinde) Siyonist ideoloji çok basit bir ilkeye dayanır: (Bu ilke) Tekvin'de (15/18-21) şöyle yazılıdır: 'O günde Rab Abram'la (İbrahim'le) ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat ırmağına kadar, bu diyarı senin zürriyetine verdim.' İşte bu andan itibaren, Ahd'in neden ibaret olduğunu, Vaad'in kime yapıldığını ve Seçim'in şartsız olup olmadığını düşünmeden, siyonist yöneticiler, kendileri agnostik veya Tanrıtanımaz olsalar dahi, herkese ilân ederler: Filistin bize Allah tarafından verilmiştir. Bizzat israil hükümetinin istatistiklerine göre, israillilerin yüzde 15'i inanç sahibidir. Bu durum onların yüzde 90'ının bu toprakların kendilerine inanmadıkları Allah tarafından verildiğini ileri sürmelerine mani olmamaktadır. Günümüz israillilerinin ezici çoğunluğu ne dinî ibadeti kabul etmektedir ne de dinî inancı benimsemektedir ve israil devleti içinde yine de kesin bir rol oynayan çeşitli 'dinî partiler', etraflarında vatandaşların ancak çok önemsiz bir azınlığını toplamaktadırlar (Garaudy, 1983: 91).
İnanmadıkları ve tahrif ettikleri bir dinde gerçekliği olmayan bir vaat siyonistlerin meşum emelleri için onlara bir dayanak, sığınak ve zulümlerine bir gerekçe olabilmiş ve bu gerekçeye de bütün dünyayı inandırabilmişler. Oysa Müslümanların elinde Allah'ın kelamı olduğuna dair zerre kadar şek ve şüphe olmayan bir Kur'an var. Bu Kur'an, inananlara dünya ve ahiret saadetini vaat eder. Siyonist, uyduruk vaatlere kanıp bu kadar hırslı, dinamik ve iddialı olabiliyorsa Müslümanın doğru vaatler karşında yerinde durması ve bir eylemsellik içinde bulunmaması akıl tutulmasından başka bir şey değildir.
"Filistin'de Yahudi devletinin kurulması siyonizmin temel ilkesidir"
Siyonizm, Yahudi halkının kendi ulus devletini kurma düşüncesidir. Bu fikir, birçok modern düşünce gibi 19. yüzyılın sonlarında Batı'da ortaya çıktı ve yüzyıllardır çeşitli ülkelerde devletsiz bir halk olarak yaşayan Yahudileri kurtarmak için bir çözüm olarak kabul edildi ve tüm dünyaya sunuldu. Siyonizm fikri, ilk kez Theodor Herzl tarafından 1896'da yayımlanan 'Yahudi Devleti' adlı kitabında ortaya atılır. Yahudi halkının kendi milli devletini kurma hakkı, Yahudilerin diasporadan kurtulma ve kendi kaderini tayin etme hakkı, Yahudilerin tarihi ve kültürel toprağı olan Filistin'de bir Yahudi devletinin kurulması siyonizmin temel ilkeleri olarak deklare edilir.
Siyonizm, bazı eleştirilere maruz kalsa da Yahudilerin büyük çoğunluğu tarafından kabul görür. Yahudilerin seçkin millet, üstün ırk ve insanlığa efendi olduğu fikri onları hedefe giden her yolu meşru görmeye kadar götürür. Haliyle meşruiyet zemininde hareket etmeyen siyonist terör şebekesi 'işgal, katliam ve soykırım' ile özdeşleşir.
Herzl, Yahudilerin bir devlet kurma düşüncesine öncülük eder ve lobi çalışmaları yapar. Onun 'Yahudi devleti' çağrısı Yahudiler arasında büyük bir kabul görür ve siyonizm diğer meşum ulusalcı hareketler gibi hızla büyür ve yayılır. Bu hareket, bugün insanlığa bela siyonist bir çetenin varlığını ortaya çıkarır. BM, 1948'de bu katliamcı çetenin Filistin'de bir Yahudi devleti kurması kararını destekler. Böylece siyonist Kudüs ve Mescid-i Aksâ'nın içinde yer aldığı topraklar siyonist terör şebekesinin işgaline uğrar.
Fransız düşünür ve Müslüman bilge Roger Garaudy, siyonizmin gerçek yüzünü ortaya çıkarma, yalanlarını deşifre etme ve vahşetini anlatma/engelleme noktasında harekete geçer. Bu çalışma, Garaudy'in siyonizmi deşifre eden, onların Naziler eliyle soykırıma uğradığı yalanını delillerle çürüten "İsrail, Mitler ve Terör" adlı kitabından derlemeler eksenli yapılmıştır." (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.