Ruhsal sağlık için doğru beslenme ve hareketin önemi
Beslenme, fiziksel aktivite ve güvenli bağlar kurma yönünde, ruhsal ve fiziksel sağlığımızın temel taşlarını oluşturduğunu dile getiren As, İnsan psikolojisi, yeme alışkanlıkları ve fiziksel hareketlerle doğrudan bağlantılı oluduğunu belirtti.
Sağlıklı bir zihin ve beden için doğru beslenmek, hareket etmek ve güvenli bağlar kurmanın hayati önem taşıdığını söyleyen As, yediklerimiz, hareketlerimiz ve ilişkilerimiz, ruh sağlığımızı doğrudan etkilediğini ifade etti.
Beslenme ve sporun önemine değinen Psikolog Nursena As, İLKHA mikrofonuna konuştu.
“İnsanları bütüncül olarak ele almalıyız”
Fiziği ve ruhu bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini dile getiren As, “Biz insanları bütüncül olarak ele almalıyız. Yani hem zihnimizi hem fiziğimizi hem de ruhumuzu bir bütün halinde değerlendirmeliyiz ki o zaman iyileşmeyi tam anlamıyla yakalayabilelim. Sadece ruhsal olarak ele almamız bir yerde yetersiz olacak veya sadece fiziksel ya da zihinsel olarak ele almamız yine bir noktaya kadar bizi getirecek. Fakat bütünüyle baktığımızda, kişi için daha faydalı olacaktır. Aslında biz yemek yediğimizde iki hormonumuz bizi uyarıyor. Biri dopamin; yani haz aldığımız, yenilik ve keşif yapan bölge. Diğeri de oksitosin; bu da güvenli alanımızın olduğu, bağ kurmak istediğimiz bölge oluyor. Bir insan güvenli bağ kuramadığında veya doyurucu ilişkiler yaşamadığında, yeme davranışına yönelebilir. Anne karnındayken sıcak bir yerdeyiz ve bütün ihtiyaçlarımız karşılanıyor. Fakat doğduğumuz zaman bir kopukluk yaşanıyor ve güvenli bir bağ arayışına giriyoruz. Psikolojiye göre de biz bunu oral yemelerle karşılaştırabiliriz. Mesela madde kullanımı, sigara kullanımı, tırnak yeme, parmak emme gibi davranışlar, yine bize yeme yoluyla rahatlamayı ve bağ kurabilmeyi hatırlatıyor. Yani bizim güvenli bağlar kurmaya ihtiyacımız var.” dedi.
“Hastalıklar insanlarla kurulan iletişimle orantılıdır”
Depresyonda olan kişilerin beyninin hep olumsuz yanlarını gördüğünü belirten As, “Şunu düşünebiliriz. Acaba her lokmayı ağzımıza koyduğumuzda veya yemek yeme davranışı gösterdiğimizde sadece acıktığımız için mi yapıyoruz, yoksa güvenli bağı tekrar yakalayabilmek için mi yapıyoruz? Çünkü bir insan günde bir öğün yiyerek de yaşayabiliyor. Fakat biz bu yeme davranışını gün içinde defalarca gerçekleştiriyoruz. Belki bu biraz da bizim güvenli bağ kurma ihtiyacımızdan kaynaklanıyor olabilir. Şimdi depresyonu hepimiz duyuyoruz. Depresyonda olan kişiler, beynin hep olumsuz yanlarını görüyor. Aslında serotoninin yüzde 95'i bağırsakta salgılanıyor ve serotonin eksikliği de anksiyete, depresyon ve uyku bozukluğu yapabiliyor. Yine yapılan araştırmalara göre, D vitamini eksikliği serotonin ve dopamin seviyelerinde düşüşe sebebiyet verebiliyor. Baktığımızda, insanın bağ kurduğunda iyileşebildiği gösteriliyor. Aslında biz kendimizle bağ kurduğumuzda, başkalarıyla güvenli bağlar kurduğumuzda, bağırsaklarımızla da bağ kurmaya başlıyoruz ve böylece iyileşmeler gerçekleşiyor.” diye konuştu.
“Magnezyum ve krom tatlı ihtiyacını azaltır”
Un ve şekeri sürekli tüketen insanların öfkelerini kontrol etmekte zorlandığını söyleyen As, “Peki ne yapacağız? Bağırsaklarımıza faydalı olan yiyecekleri tüketmemiz lazım ki bizdeki hormonlar salgılanabilsin. Yani bizim için zararlı yiyecekler, serotonin üretimini de engelliyor. Şimdi, magnezyum vitamini var. Magnezyum bizim için önemli; bunu yiyeceklerden veya vitaminlerden almamız gerekiyor. Çünkü magnezyum, bir insan için huzur demektir, anda kalması demektir. Bu yüzden magnezyumu tamamlamamız lazım. Aynı zamanda, magnezyum eksikliği kişide kaygılanmaya sebebiyet verebiliyor. Eğer ki siz magnezyum ve krom tüketirseniz, tatlı ihtiyacınız da azalıyor. Bir de yapılan araştırmalar bize şunu gösteriyor. Un ve şekeri sürekli tüketen insanlar, öfkelerini kontrol etmekte zorlanabiliyor. Çünkü bir süre sonra bunları tüketmeye çok alıştığımızda, aynı hazzı ilk defa yediğimizde olduğu gibi alamadığımız için sürekli öfkelenebiliyoruz. Bizim için şu çok önemli. Kiminle ve nasıl yediğimiz. Eğer siz sevdiğiniz bir insanla yemek yiyorsanız, taş olsa da sindiriyorsunuz. Ama sevmediğiniz veya sıkıntılı bulduğunuz insanlarla, gergin ortamlarda, öfke ile pişirilen ve öfke ile yenilen yemeklerin sindirimi tam olarak gerçekleşmiyor. Yani bağırsaklar için sindirmek zorlaşıyor. Bağırsaklar, bazı araştırmalarda 'ikinci beyin' olarak da tanımlanıyor.” ifadelerini kullandı.
“Oksitosin, bağ kurmamıza yardımcı olan hormondur”
Güvenli bağ kurulan insanlarla iletişime geçildiğinde vücudun sakinleştiğine dikkat çeken As, “Bununla birlikte, beynimizde amigdala adı verilen bir bölge var. Biz heyecanlandığımızda, korktuğumuzda ve kaygılandığımızda bu bölge aktif oluyor. Eğer biz amigdalayı sakinleştiremezsek, bağışıklık sistemimiz de sakinleşemiyor. Peki buna ne iyi geliyor? Buna baktığımızda, bir oksitosin hormonu görüyoruz. Oksitosin, bağ kurmamıza yardımcı olan hormondur. Yapılan araştırmalar, 5 ila 10 saniye arasında kurulan göz temasının oksitosin üretimine yardımcı olduğunu gösteriyor. Aynı zamanda, 20 saniye ve üzeri süren sarılmalar oksitosin üretimini artırıyor. Aslında şifayı yine kendi içimizde bulabiliyoruz. Ne demek bu? Güvenli bağ kurduğumuz insanlarla iletişime geçtiğimizde, bağ kurduğumuzda, vücudumuz sakinleşiyor ve böylelikle bağışıklık sistemimiz güçleniyor. Zerdeçalın da duygu durumunu iyileştirme, serotonin ve dopamin üretimini destekleme, motivasyonu artırma gibi etkileri var. Günlük 1-2 gram kullanımı uygun bulunuyor. Zerdeçalı karabiberle birlikte kullanmak, emilimini artırıyor.” diye ekledi.
“Kortizol, güne daha enerjik başlamamızı sağlıyor”
Uyandıktan sonra içilen kahvenin kortizol seviyesini düşürdüğünü belirten As, “En önemli konulardan biri de kahve. Günümüzde kahve tüketimi sosyal medyanın etkisiyle oldukça arttı. Ancak kahve tüketirken şuna dikkat etmeliyiz. Bazı insanlar, 'Sabah kahve içmeden uyanamıyorum' diyor. Ancak yapılan araştırmalar, sabah 09.00’dan önce kahve içilmemesi gerektiğini gösteriyor. Bunun sebebi, sabahları kortizol hormonunun salgılanması. Kortizol, güne daha enerjik başlamamızı sağlıyor. Eğer uyandıktan hemen sonra kahve içersek, kortizol seviyemiz düşüyor ve gün içinde çabuk yorulabiliyoruz. Aynı şekilde, öğleden sonra 14.00'ten sonra kahve içilmemesi öneriliyor. Biraz da fiziksel aktivitelerden bahsedelim. Sporun ruhsal sağlığımıza etkisi oldukça önemli. Örneğin, ormanda 2 saat yürümek bağışıklık sistemimizi güçlendiriyor. Çünkü ağaçlar kendilerini korumak için 'fitonsit' adı verilen bir madde salgılıyor. Bu madde, insanlar için de bağışıklık güçlendirici etkiye sahip. Ormanda yürüyüş, stres hormonu olan kortizolü düşürüyor ve kan basıncını dengeliyor.” şeklinde konuştu.
“Kaliteli insanlar ile vakit geçirmek ruhsal ve fiziksel sağlığımızı güçlendirecektir”
Düzenli yürüyüş yapan bireylerde Alzheimer görülme olasılığının düşük olduğunu ifade eden As, “Tabii ki sadece ormanda yürüyüş değil, günlük 30 dakika yürüyüşün de etkisi büyük. Yapılan araştırmalar, düzenli yürüyüş yapan bireylerde depresyon ve anksiyete riskinin azaldığını, stresle başa çıkma yetisinin arttığını gösteriyor. Aynı zamanda endorfin seviyesi yükseliyor, Alzheimer riski düşüyor. Son olarak, raket sporlarından bahsedelim. Tenis, masa tenisi gibi sporlar, oynamayanlara göre ömrü uzatabiliyor. Yapılan araştırmalar, bu sporların koordinasyon yeteneğini artırdığını, beynin farklı bölgelerini aktive ettiğini gösteriyor. Beyincik bölgesinin çalışması, nöronların yarısını harekete geçirerek beyin fonksiyonlarını güçlendiriyor. Sonuç olarak, sağlıklı bir yaşam için beslenme, fiziksel aktivite ve güvenli bağlar kurmak bir bütündür. Kaliteli insanlar ile vakit geçirmek, doğru besinleri tüketmek ve düzenli hareket etmek, ruhsal ve fiziksel sağlığımızı güçlendirecektir.” dedi.
Kaynak:İLKHA
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.