Şehid Molla Şükrü Ve Şehid Molla Muhyeddin
Peygamber Varisi İki Âlim: Molla Şükrü İle Molla Muhyeddin
HÜDA PAR Suruç İlçe Başkanı Halil Yavuz, İlçe Başkan Yardımcısı Ahmet Yılmazoğlu ve dava arkadaşları şehid Molla Şükrü ve şehid Molla Muhyeddin'in mezarları başında Fatiha okudu.
Suruç'ta yaptıkları İslami hizmetlerle tanınan ve halk tarafından sevilen, saygı gösterilen Molla Şükrü Yavuz ve çocukluk arkadaşı Molla Muhyeddin Demir 28 Eylül 1993 yılında bir yatsı namazı sonrası PKK tarafından kurulan hain bir tuzakla hunharca katledilmişlerdi. Şehidler Remél köyü mezarlığında defnedilmişlerdi.
Acıları henüz tazeliğini korurken yakınları, sevenleri ve dava arkadaşları tarafından mezarı başında Kur'an-ı Kerim okuyarak yâd edildiler. (İLKHA/DOĞRUHBAER)
Hem Hafız Hem Âlim Hem Şair Hemde Dört Dil Bilen Ender Bir Âlim
1939 yılında Suruç'un Remêl köyünde dünyaya gelen Molla Şükrü Yavuz, hem hafız hem âlim hem şair hem de dört dil bilen ender bir âlim olması münasebetiyle halkın teveccühünü ve hürmetini kazanmıştı. Kendisine yönelik PKK tarafından yapılan tüm tehditlere rağmen bir an bile geri adım atmayan, inancından taviz vermeyen Molla Şükrü, hiçbir zaman hakkı söylemekten geri durmadı.
Molla Şükrü, İslam cemaatiyle tanışmadan önce bile İslami kimliğinden dolayı defalarca tehdit edilmiş, İslam cemaatiyle beraber olduktan sonra ise tehditler daha da artmıştı. Allah'ın dininin yeryüzüne hâkim olmasını arzulayan Molla Şükrü, gittiği her yerde İslam'ı anlattığından ve çalışmalarıyla halk üzerindeki etki bıraktığından, PKK'liler onu karalamak, itibarını zedelemek için türlü türlü iftiralara yöneldiler.
Tek Derdi Ve Sıkıntısı Allah'ın Dininin Yeryüzüne Hâkim Olmasıydı
İki yıl önce şehadet yıl dönümleri münasebetiyle İlke Haber Ajansı'na (İLKHA) konuşan Molla Şükrü'nün kardeşi Hacı Halil Yavuz, ağabeyi Molla Şükrü hakkında şöyle konuşmuştu:
"O hiçbir şeyden çekinmezdi. Aldığı tehditlere karşı kesinlikle boyun eğmeyen ve onlara itaat etmeyen bir şahsiyeti vardı. Onun gece gündüz tek derdi ve sıkıntısı Allah'ın dininin yeryüzüne hâkim olmasıydı. Sadece bizim ülkemizde değil, tüm yeryüzünde İslam'ın hâkim olmasını istiyordu. O yüzden şehit nerede bir çocuk görse hemen başını okşar ve ona nasihatlerde bulunurdu. Nerede birini bulsa Allah'ın kelamını ve Resûlullah'ı onlara anlatırdı."
"Şehit Edildikleri Gün Sanki Suruç'ta Kıyamet Kopmuştu"
"Suruç halkı onun şehadetinden o kadar çok etkilendi ki sanki o gün kıyamet kopmuştu. Suruç halkı bir âlimin neden şehit edildiğini anlayamıyordu. Diyorlardı ki; ‘nasıl oldu da bu insanı şehit ettiler, ne yapmıştı ki onu katlettiler' hatta birisi çarşıda başka birisine ‘Molla Şükrü'yü şehit etmişler, cenazesini defnetmeye gidelim' dediğinde diğeri ‘biz gidersek bizi de öldürürler' cevabı karşısında onun yüzüne tükürerek başka kişilerle cenazesine geldiler. Halk o gün çok müteessir oldu. İnsanların üzerinde korku olmasına rağmen hem cenazesine hem de taziyesine katılım yoğundu."
Yavuz, PKK'nin taziye kurmalarına bile tahammül edemeyerek taziyeyi dağıtmaları yönünde kendilerini bombalama ile tehdit ettiğini ifade eden Yavuz, başta İslami camia olmak üzere taziyeye yoğun bir katılımın olduğunu bu yoğun katılımın halka da büyük bir cesaret verdiğini söylemişti.
"O Aynı Zamanda Bir Şairdi"
Şehit Molla Şükrü'nün o dönemde dört dili iyi bilen aynı zamanda şair yönü olan ender bir âlim olduğunu dile getiren Yavuz, "Şehit; Kürtçe, Türkçe, Arapça ve Farsça dillerini ana dili gibi konuşurdu. Kürtçe ve Türkçeyi zaten biliyordu. Daha sonra medresede Arapçayı daha sonrasında da Molla Ali ismindeki bir hocadan Farsçayı öğrendi. O âlim olmasının yanında bir de şairdi. Bazı günler yatsıdan sonra ilahi söylemeye başlar ta sabah ezanı okuyana kadar hiç durmazdı." Demişti.
"Molla Muhyeddin'de Sürekli Tehdit Alıyordu"
Aynı gece şehit edilen Şehit Molla Muhyeddin'e de değinen Yavuz, Molla Muhyeddin'in Molla Şükrü gibi çok cesaretli bir âlim olduğunu kendisine yönelik yapılan tüm tehditlere rağmen doğru bildiği yoldan ayrılmadığını söylemişti.
Şehit Molla Muhyeddin'in çocukları çok seven ve onlara Kur'an dersi veren bir insan olduğunu söyleyen Yavuz, "Molla Muhyeddin'in bülbül gibi bir sesi vardı. Ezanı Muhammediyi okuduğunda belki çoğu zaman evde namazını kılacak insanlar bile onun sesiyle camiye koşardı. Abdesti olmayanlar bile onun sesiyle kalkıp abdest alıp camiye giderdi. Kur'an okuduğunda öyle bir sesi vardı ki insan âşık olurdu o sese." Demişti.
"Molla Şükrü'ye Gelecek Olan Bana da Gelsin"
Molla Muhyeddin'in Molla Şükrü ile gezmemesi yönünde defalarca tehdit edildiğini belirten Yavuz, buna karşılık Molla Muhyeddin'in ‘Molla Şükrü'ye gelecek olan bana da gelsin' dediğini ve en sonunda da can dostu ile birlikte şehit olduğunu söylemiş ve şu ifadeleri eklemişti:
"Kürt halkı için mücadele ettiğini iddia edenler, Kürtlerin namuslarına, mallarına el atıyor, talan ediyorlar. Bunlar ancak kendi menfaatleri için, kendi ideolojileri için çalışıyorlar. Bu iki âlim onlara ne yapmıştı? İnsanları Allah'ın yoluna çağırmaktan başka ‘suçları' var mıydı? Onları sırf bu yüzden şehit ettiler. Bu örgüt kesinlikle ama kesinlikle Kürtlerin savunucusu değildir. Kürt halkının savunucuları âlimlerdir, Allah'tan korkan insanlardır."
Hain Bir Tuzak
Bir yatsı namazı sonrası cami cemaatinden biri Molla Şükrü'yü evinde misafir etmiştir. O sırada Molla Muhyeddin'i dışarda gören iki kişi birkaç soru sormaları için kendilerini Molla Şükrü'nün yanına götürmesini ister. Molla Muhyeddin de onları az önce ayrıldığı Seyda'nın misafir olduğu eve götürür. Kapıyı açan ev sahibine Seyda'ya soru soracaklarını dışarıya gelmesini söylerler. Molla Şükrü dışarıya çıkınca hain planlarını icara ederler. Gerçekleşen silahlı saldırıda her iki âlimde şehit olur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.