'Şeyhmus Alpsoy'un halen cezaevinde olması zulümdür'
İslami kimliği nedeniyle 20 yıl önce kumpaslar sonucu cezaevine konulan ve cezaevinde kolon kanserine yakalanan Şeyhmus Alpsoy'un eşi Suad Alpsoy, ağır hasta olan eşinin cezaevinde tutulmasının zulüm olduğunu söyledi.
İslami kimliği nedeniyle 28 Şubat zihniyeti ve FETÖ yargısının kumpasları sonucu müebbet hapse mahkûm edilen ve cezaevinde yakalandığı kolon kanseri nedeniyle zor günler geçiren Şeyhmus Alpsoy'un mağduriyeti, her geçen gün artarak devam ediyor.
Kolon kanseri olduktan sonra birkaç kez ameliyat olan ve bağırsakları dışarı alınan, vücudunun her iki yanına bağlı torbalarla yaşayan 28 Şubat ve FETÖ yargısı mağduru Şeyhmus Alpsoy (50), 20 yıldır cezaevinde tutuluyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, dün Adli Tıp Kurumu'nun "sürekli hastalık, sakatlık ve kocama hali" raporlarıyla, 3 hükümlünün kalan cezalarını kaldırmasının ardından, Ankara Sincan Cezaevinin kampüs hastanesinde tedavisi süren Alpsoy’un da tahliye edilmemesi tepkilere neden oluyor.
"Eşimin halen cezaevinde tutuluyor olması zulümdür"
Şeyhmus Alpsoy'un eşi Suad Alpsoy, eşinin kolon kanseri olduğunu, birkaç kez ameliyat edildiğini, cezaevi hastanesinde adeta ölüme terk edildiğini belirterek "Eşimin halen cezaevinde tutuluyor olması zulümdür." dedi.
Yardıma muhtaç halde eşinin, bir başına, havasız bir odada Sincan F1 Tipi Cezaevinin kampüs hastanesinde kaldığını söyleyen Alpsoy, eşinin kaldığı yerin, normal bir hastanın dahi kalabileceği bir yer olmadığını kaydetti.
Hastanede kaldığı sürede eşine refakatçilik yaptığını daha sonra da eve gelip 24 yaşındaki zihinsel engelli oğluna baktığını vurgulayan Alpsoy, hem zihinsel engelli oğluna hem de eşine bakmasının çok zor olduğunu dile getirdi.
"Eşim bu şartlar altında her an ölebilir"
Eşinin kesinlikle cezaevi ve şu anda bulunduğu hastane ortamından çıkarılıp evde ya da daha hijyenik bir hastanede, bir bakıcının gözetiminde tedavisinin yapılması gerektiğine dikkat çeken Alpsoy, aksi halde eşinin bu şartlar altında her an ölebileceğini söyledi.
Eşinin bunca hastalığı bulunmasına rağmen salıverilmemesine hiçbir anlam veremediklerini aktaran Alpsoy, suçsuz yere cezaevinde tutulan eşinin bulunduğu kötü durumdan kurtulması ve kalan ömrünü ailesiyle geçirebilmesi için vicdan sahiplerine seslendi.
"Adalet istiyoruz"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, dün Adli Tıp Kurumu'nun "sürekli hastalık, sakatlık ve kocama hali" raporlarıyla, 3 hükümlünün kalan cezalarının kaldırılmasına karar vermesini de hatırlatan Alpsoy, yaşadıkları mağduriyeti görmesi için Cumhurbaşkanı'na mektup yazdıklarını fakat hiçbir cevap alamadıklarını söyledi.
Alpsoy, "Cumhurbaşkanı'na mektup yazdım ve birçok kanalda, gazetede yayınlandı. Büyük bir ihtimalle Cumhurbaşkanı da görmüştür. Ama ne olumlu ne de olumsuz hiçbir cevap gelmedi. CİMER’den yazdık, iadeli, taahhütlü gönderdik, cevap vermeye dahi tenezzül etmediler. Bu zulmün artık bitmesini istiyoruz. Bize herhangi bir ayrıcalık tanınsın istemiyoruz. Ama adalet istiyoruz." şeklinde konuştu.
"Adli Tıp Kurumu, hastalık dosyasına dava dosyasından bağımsız bakmıyor"
Şeyhmus Alpsoy'un avukatı Hasan Bozdaş da "Dün, Cumhurbaşkanlığı makamı tarafından sürekli hastalığı bulunan üç adli mahkûmun affedilmesine ilişkin karar açıkçası bizi sevindirdi. Zira bu konuda en pasif dönemlerden birini yaşıyorduk." dedi.
Cezaevlerinde şu anda durumu ağır sayılabilecek en az beş yüz civarında siyasi ve adli hasta mahkûm bulunduğunu, bunlardan birinin de müvekkili Şehmus Alpsoy olduğunu belirten, Avukat Bozdaş, "2016 yılından bu yana kolon kanseri tedavisi gören, hastalığın üçüncü evresini yaşayan, ameliyatlar geçiren, organları alınan ve şu anda cezaevindeki yaşantısı kendisine eziyet veren müvekkilim adına defalarca af başvurusunda bulunduk. Her başvurumuz Adli Tıp Kurumundan geri döndü. Maalesef Adli Tıp Kurumu, hastalık dosyasına dava dosyasından bağımsız bakmıyor ve kendisini mahkeme yerinde görerek kişinin hastalığını değerlendirirken suçlarını da göz önünde bulunduruyor. Ülkemiz genelinde son iki yılda yapılan yaklaşık yedi yüz başvurudan sadece altı tanesinin Adli Tıp Kurumunca sürekli hastalık kapsamında değerlendirilmesi, Kurum’un sağlıklı bir şekilde işlemediğini göstermesi bakımından önemlidir. Bu yüzden cezaevlerinde hayatını kaybeden pek çok mahkûm oluyor." ifadelerini kullandı.
"Cumhurbaşkanlığı makamının Anayasadan kaynaklı af yetkisi var"
Cumhurbaşkanlığı makamının Anayasadan kaynaklı af yetkisi bulunduğunu hatırlatan Bozdaş, "Fakat bu yetki özellikle siyasi suçlardan mahkûm edilmiş bireylere yönelik olarak, geçmişten bu yana yetersiz kullanılıyor hatta kanımca bu kişilere yönelik negatif ayırımcılık yapılıyor. Oysa bu kadar insani bir konunun suç, ideoloji ve iltisak dışında sadece adalet ve hastalık çerçevesinde değerlendirilmesi ve çözüme kavuşturulması gerekiyor." şeklinde konuştu.
"Mahkûmlar dâhil herkesin yaşam hakkı öncelikli haktır, bunun önündeki engeller ne olursa olsun insan haklarına aykırıdır." diyen Bozdaş, şu ifadelere yer verdi:
"Cumhurbaşkanlığı makamı, yaşam hakkının korunmasının önünü açmalıdır"
"Bu anlamda Cumhurbaşkanlığı makamı, bireylerin işledikleri suçlara bakmaksızın sürekli hastalık ve yaşlılık sebebiyle hayatını idame ettirmekte zorlanan mahkûmları affetmelidir. Adli Tıp Kurumu da mahkûmların suçları, ideolojileri ne olursa olsun; insan merkezli bir bakış açısıyla hareket etmelidir. Yine bu kurumun görüşleriyle bağlı olmayan Cumhurbaşkanlığı makamı, Adalet Bakanlığında bulunan başvuru havuzunu idari düzenleme ile yetki alanına almalı ve gelen başvuruları tam donanımlı ve akademik kurulları bulunan sağlık kuruluşlarına da incelettirebilmeli ve yaşam hakkının korunmasının önünü açmalıdır." (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.