Sisi rejimi idam kararlarını katliama dönüştürdü
Mısır'da cunta yönetimi, dün sabah saatlerinde darbe karşıtı 9 genci daha idam ederken "insan hakları ve demokrasi" kavramlarını dilinden düşürmeyen uluslararası toplumun sessizliği ise dikkatlerden kaçmadı.
İdam edilenlerin isimleri Ahmed Vehdan, Ebul Kasım Ahmed, Ahmed Cemal Hicazi, Mahmud el-Ahmedi, Ebu Bekr es-Seyyid, Abdurrahman Süleyman, Ahmed Decvi, Ahmed Mahrus Seyyid ve İslam Muhammed olarak açıklandı.
İdam edilenlerden Ahmed Taha Vehdan'ın, Müslüman Kardeşler Teşkilatı'nın (İhvan) en yüksek icra heyeti olarak bilinen Rehberlik Ofisi üyesi Muhammed Taha Vehdan'ın oğlu olduğu belirtildi.
İdama mahkûm edilenler arasında gıyabında yargılanan İhvan Şura Meclisi Üyesi Muhammed Cemal Haşmet ve Sağlık Bakanlığı eski Sözcüsü Yahya Musa'nın da yer aldığı açıklandı.
Mısır'da 2015 yılında bomba yüklü araçla düzenlenen saldırıda ölen Başsavcı Hişam Berekat olayı ile ilgili 9 kişiye verilen idam cezası, dün sabah saatlerinde, Kahire'deki İstinaf Cezaevi'nde infaz edildi.
Merve Berekat: Hüküm giyen kişilerin babamın öldürülmesinde rolü yok
Mısır Yargıtayı, Berekat'a düzenlenen suikast davasında yargılanan 9 kişi hakkında verilen idam cezasını Kasım 2018'de onamıştı. Mahkûmlar, duruşma sırasında kendilerine yöneltilen suçlamaları reddederek, ifadelerinin işkenceyle alındığını belirtmişti. Hişam Berekat'ın kızı Merve Berekat da hüküm giyen kişilerin babasının öldürülmesinde rolü olmadığını belirterek idamların durdurulmasını talep etmişti.
Mısır Temyiz Mahkemesi, 28 kişinin yargılandığı suikast davasında idama mahkûm edilen kişilerden 9'unun idam kararını kasım ayında onarken, dava kapsamında 15 kişi de 25'er yıl hapis cezasına çarptırılmıştı.
Uluslararası Af Örgütü, cunta yönetiminden, idam kararlarını durdurmasını istemişti. Söz konusu 9 kişinin hukuksuz yargılandığı belirtilen açıklamada, duruşma sırasında bazı sanıkların "işlemedikleri suçu itiraf etmeleri için işkenceye maruz bırakıldıklarına" ilişkin ifadeleri hatırlatılmıştı. "Bu 9 canı kurtarmak için zaman tükeniyor." denilen açıklamada, "Mısır makamları, idam kararının infazı planlarını durdurarak doğru bir şey yapma fırsatına sahip. Mahkûmların idam edilmesi ya da şahısların işkence altında verdiği itiraflara dayanarak suçlanmaları adil değil." ifadelerine yer verilmişti.
"Sistematik işkenceler, hukuksuzluklar ve idamlar aralıksız sürüyor"
Temmuz 2013'deki askeri darbenin ardından aralarında siyasiler, öğrenciler, iş adamları, sivil toplum kuruluşu yetkililerinin de bulunduğu on binlerce darbe karşıtının tutuklandığı Mısır'da, Müslümanlara yönelik baskı ve zulümler artarak devam ediyor. Askeri darbeyle temel hak ve hürriyetlerin askıya alındığı ülkede, sebepsiz gözaltıların yanı sıra sistematik işkenceler, hukuksuzluklar ve en son idamlar aralıksız sürüyor.
25 Ocak 2011’de Mısır’da başlayan devrim süreci, seçilmiş ilk ve tek sivil cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi'nin henüz göreve geldiği birinci yılında, darbe sonucu görevinden uzaklaştırılması ve ülkenin Batı destekli bir cunta tarafından yönetilmeye başlanması ile sonuçlandı.
Batılı liderler, kanlı darbeyi İslami bir yapıya tercih etti
Mısır’da gerçekleşen darbe, Batı başkentlerinde sürpriz olarak karşılanmadı. AB, NATO ve BM gibi uluslararası kuruluşların temsilcileri, darbenin ilk günlerinde sadece ülkede daha fazla kan dökülmemesi çağrısı yaptı. Mısır’daki duruma darbe denmedi, denilemedi. Hatta darbeyi gerçekleştiren Sisi ile yollarına devam edeceklerini ilk günden açıklayanlar oldu. Batılı liderler, kanlı bir darbe ile yönetimi ele geçiren Sisi’yi, seçim yoluyla iktidara gelen İslami bir yapıya tercih etti.
Ülkede, ordunun yönetime el koymasını kabul etmeyen İhvan ve diğer siyasi grupların gösterilerine çok sert karşılık verildi. 8 Temmuz 2013 Cumhuriyet Muhafızları Katliamı, 27 Temmuz 2013 Manassa Katliamı, 14 Ağustos 2013 Rabia Katliamı, 16 Ağustos 2013 Ramses Meydanı Katliamı ve cezaevlerindeki toplu cinayetlerde on binlerce kişi katledildi. "İnsan hakları ve demokrasi" kavramlarını dilinden düşürmeyen uluslararası toplumun bu katliamlar karşısındaki sessizliği dikkatlerden kaçmadı.
Batılılar, siyonistler ve bazı Körfez ülkeleri Sisi'yi destekledi
Özellikle Rabia Katliamı, Mısır’daki insan hakları açısından bir dönüm noktasıydı. Mısır halkı daha fazla özgürlük için çıktığı yolda, diktatör Mübarek dönemine göre daha baskıcı bir rejimle karşı karşıya kaldı. Ülke, adeta insan haklarının, temel hak ve hürriyetlerin yok sayıldığı bir yer haline geldi. Hem Batılıların hem siyonistlerin hem de bazı Körfez ülkelerinin desteğiyle göreve gelen Sisi yönetiminin, sayısız insan hakları ihlalleri bugüne kadar birçok uluslararası insan hakları kuruluşunun raporlarına yansımasına rağmen hukuk tanımazlık aynen devam etti.
Cunta güçlerinin son altı yıldır gerçekleştirdiği zorla kaybetme ve yargısız infazlar gibi insan hakları ihlalleri, görülmeyen boyutlara ulaştı. Bugüne kadar cinayetler nedeniyle yapılan suç duyuruları ya takipsizlikle sonuçlandı ya da bazı alt düzey memurlara göstermelik cezalar verilerek geçiştirildi. Bu durum, cunta güçlerinin başta hükümet karşıtı gruplar olmak üzere tüm Mısırlılara karşı, hukuk tanımaz ve pervasız bir biçimde hareket etmesine neden oldu.
Muhammed Mursi ve Muhammed Bedii idam cezasına çarptırıldı
Meşruiyeti olmayan darbe yönetimi gerçekleştirdiği katliamlar ve infazlar ile İhvan ve darbe karşıtı diğer siyasi grupları şiddet sarmalı içerisine çekerek onları şiddetle bağdaştırmak ve böylece onlara karşı kullandığı şiddeti meşrulaştırmak istedi. Ancak İhvan ve diğer siyasi gruplar, cuntanın şiddetine şiddetle karşılık vermedi. Darbenin ilk aylarında tüm dünyanın gözü önünde işlenen katliamlar, daha sonra siyasi muhaliflerin evlerinden ya da sokaktan kaçırılması, zorla kaybetme, sistematik işkence ve infaz gibi ağır insan hakları ihlalleri ile rutin hale geldi. Hızını alamayan cunta yönetimi İhvan'ı “terör örgütü” ilan etti. Seçilmiş Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler Teşkilatı Genel Mürşidi Muhammed Bedii’nin de aralarında bulunduğu yüzlerce kişi idam cezasına, binlerce kişi başta müebbet olmak üzere çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı.
Bu dönemde görülen davaların birçoğunda sanıkların avukatları duruşma salonuna alınmazken, avukatların hazır bulunabildiği duruşmalarda, tanıklara soru sorulmasına ve onların savunma yapmalarına engel olundu. İşkence altında alınan ifadeler mahkemeler tarafından geçerli kabul edildi. Dün gerçekleştirilen idamlarda olduğu gibi, sanıkların "işlemedikleri suçu itiraf etmeleri için işkenceye maruz bırakıldıklarına" ilişkin ifadeleri ya da olayların en yakın görgü tanıklarının ifadeleri de görmezden gelindi. Bombalı saldırıda öldürülen eski Başsavcı Hişam Berekat'ın kızı Merve Berekat'ın, hüküm giyen kişilerin babasının öldürülmesinde rolü olmadığını belirterek idamların durdurulmasını talep etmesi bile 9 gencin idam edilmesinin önüne geçemedi. Alınan kararların hukuki olmaktan ziyade siyasi olduğu bir kez daha net bir şekilde ortaya çıktı.
Cezaevlerinde 50 ila 70 bin arasında siyasi mahkûm olduğu tahmin ediliyor
Bugün Mısır’da resmi ve gayri resmi cezaevleri ve alıkonulma merkezlerinde 50 ila 70 bin arasında siyasi mahkûmun olduğu tahmin ediliyor. Aşırı kalabalık olan, sağlık hizmetleri eksikliğinin yanı sıra yemek, ısınma gibi temel yaşam koşullarının yetersiz olduğu cezaevlerinde sistematik işkence, kötü muamele ve yargısız infazlar devam ediyor. Cezaevi yönetimleri, mahkûmların temel temizlik maddeleri, yatak ve battaniye gibi yaşam malzemelerini kullanmalarına izin vermiyor. Çoğu cezaevinde herhangi bir revir ya da klinik bulunmuyor. Mahkûm yakınlarının getirdiği ilaçlar içeri alınmıyor. Mahkûmlar, avukatlarını sadece gardiyanlar başlarında nöbet tutarken görebiliyor. Yakınları ile sadece telefon ve cam arkası gibi yöntemlerle görüştürülüyor. Bu hapishanelerde mahkûmlara işkence ediliyor, yeri geldiğinde yargısız infaz yapılıyor. Buna en çarpıcı örnek, Ağustos 2013’te yaşandı. Müslüman Kardeşler Teşkilatı mensubu 37 kişi Kahire’nin kuzeyindeki bir hapishaneye nakledildikleri sırada, araç içerisinde katledildi.
Katledilen binlerce muhalif, on binlerce işkence ve tecavüz vakasına rağmen kamu görevlilerini korumak amacıyla uygulanan cezasızlık politikası ise sürüyor. Yargı, bu konuda harekete geçmediği gibi muhalifleri sindirmek için kullanılıyor. Ekim 2014’te yayımlanan bir kararname ile sivil göstericilerin askeri mahkemelerde yargılanmasının önü açılırken, darbenin sadece ilk yılında aralarında Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler Teşkilatı Genel Mürşidi Muhammed Bedii’nin de bulunduğu bin 247 kişiye idam cezası verildi. Çoğu zaman gıyabında ve avukatsız yapılan yargılamalar sırasında, adil yargılanma hakkının en temel gereksinimleri dahi karşılanmadı.
Mısır'da yüzlercesi kadın olmak üzere 2 binin üzerinde kişi ölüm cezasıyla yargılanıyor
Dünya genelinde ölüm cezasına çarptırılan mahkûmlarla ilgili yürüttüğü faaliyetleriyle bilinen Cornell Center'ın verilerine göre, Mısır'da yüzlercesi kadın olmak üzere 2 binin üzerinde kişi ölüm cezasıyla yargılanıyor. Ülkede, resmi rakamlara göre son iki ayda idam edilenlerin sayısı 15. Mısır'da ölüm cezaları asılarak idam şeklinde infaz ediliyor. İnsan hakları örgütleri, Mısır'ı özellikle sorgu sırasında tutukluları, isnat edilen suçları kabul ve itiraf etmelerini sağlamak için ağır işkence yapmakla suçluyor.
BM üyesi ülke hükümetlerinin ve uluslararası insan hakları kuruluşlarının hak ihlallerine sessiz kalması, kamu vicdanında hak ihlallerine yönelik fiillerin cezasız kalacağı inancını pekiştiriyor ve bu tür ihlallerin sorumlularını daha da cesaretlendiriyor. Sisi rejimi 2013'ten bu yana uyguladığı baskı politikaları kapsamında ciddi insan hakları ihlallerinde bulunuyor.
Dünya, Mısır'daki insan hakları ihlallerini görmezden geliyor
Cunta rejiminin ülkedeki sivil muhaliflere yönelik baskı politikalarını ve insan hakları ihlallerini sürdürebilmesinde etkili olan unsurların başında, rejimin Batılı ülkeler tarafından meşru bir yönetim olarak kabul edilmesi ve yine bu ülkelerin Mısır'daki hak ihlallerine karşı tepkisiz kalması geliyor. Birçok Batılı lider darbenin baş aktörü Sisi'yi resmi törenlerle ağırlayarak darbe rejimine ihtiyaç duyduğu uluslararası meşruiyeti sağlarken, Mısır'daki insan hakları ihlallerini görmezden geliyor.
Sisi'nin şeffaf olmayan, ağır bir baskı ortamında gerçekleştirilen seçimler sonrasında sözde cumhurbaşkanı seçilmesinin ardından Batılı liderler tarafından tebrik edilmesi de dikkat çekiciydi. Aralarında ABD Başkanı Donald Trump, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Matterella, İngiltere Başbakanı Theresa May ve Almanya Başbakanı Angela Merkel'in de bulunduğu birçok Batılı ülke lideri, bir anlamda Mısır'daki cunta rejiminin meşruiyet kazanmasına destekte bulundu.
Halk, cunta yönetiminden ümidini tamamen kesti
2013 yazında gerçekleştirilen askeri darbeden bu yana özellikle Batı ülkelerinin büyük umutlarla desteklediği Sisi rejiminin insan hakları ihlallerinin devam etmesi, ekonomik kötü gidişatın sürmesi, toplumsal adaletin ve barışın tesisi konusunda ilerlemenin sağlanamaması ve sosyal sorunların Mübarek döneminden daha kötü hale gelmesi, darbe taraftarlarının bile yönetimden tamamen ümidini kesmesine neden oldu.
Başta Batılı ülkeler olmak üzere uluslararası kamuoyunun şiddeti bir araç olarak kullanmayarak, seçim yoluyla iktidara ulaşan İslami bir yapının darbe ile indirilmesi karşısında takındığı tutum ise ikiyüzlülük olarak görülüyor. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.