Tanıkların dilinden 15 Temmuz direnişi -4
15 Temmuz gecesindeki darbe girimi 249 canı ailesinden kopardı. Yüzlerce kişi bedeninden bir parçayı feda etti. 2 bin 196 kişinin kanlarıyla tanıklık ettiği o meşum gecenin üzerinden bir yıl geçerken acı sahneler ve direnişin görüntüleri tekrar hafızlarda canlandı.
Kiminin kollarında eşini kiminin evladını kiminin de kardeşini feda ettiği o gecenin tanıkları, başını ABD'nin çektiği emperyalist güçlerin desteklediği FETÖ darbe girişiminde yaşadıklarını anlatmaya devam ediyor. Bunlardan biri ağabeyi Onur Ensar Ayanoğlu'nu şehid vermiş ve kendisi de yaralanmış Emin Oğuz Ayanoğlu, diğeri ise 2 çocuk annesi Safiye Bayat.
Cuntacı askerlerin açtığı ateşte ağabeyinin şehid olduğunu kendisinin de yaralandığını belirten gazi Emin Oğuz Ayanoğlu, ağabeyine imrendiğini söyledi.
'15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nde (o günkü adı Boğaziçi Köprüsü) darbecilerin açtığı ateşte ağabeyi Onur Ensar Ayanoğlu şehid olan, kendisi de yaralanan Emin Oğuz Ayanoğlu, şehadeti çok arzuladığını ancak bu mertebenin ağabeyine nasip olduğunu dile getirdi.
Darbe girişimi gecesinde '15 Temmuz Şehitler Köprüsü'nde açılan ateş sonucu kalçasından yaralandığını, kurşunun damarını, sinirini, kemiğini sıyırıp sadece etini alıp götürdüğü belirten Ayanoğlu, 15 Temmuz'un bir işgal girişimi olduğunu, bu girişimin de milletin büyük bir cesaretiyle önlendiğini belirtti.
Ayanoğlu, "O gece ağabeyim şehid oldu, ben ise gazi oldum. Şükürler olsun bu gurur hepimize yeter. Şehitlerin yüzü suyu hürmetine bu millet, bu vatan ayakta duruyor. O yüzden gururluyuz, mutluyuz ve hiçbir şekilde pişman değiliz. O gecenin ne kadar hain ve alçak bir gece olduğunu hepimiz çok iyi biliyoruz. O bir darbe girişimi değil, işgal girişimiydi. İşgal girişimine bu aziz millet mani oldu ve darbe girişimine izin vermedi. Verdiğimiz mücadeleyi hiçbir millet yapamaz. Bu cesaret de kimsede yoktur. İçimizdeki hainleri ve alçakları da görmüş olduk. İnşallah bundan sonra daha güçlü olarak daha iyi yerlerde olacağız." dedi.
"Şehadeti kaçırdığımız için üzülüyoruz"
Şehitliğin bir Müslüman için ulaşılacak en büyük mertebe olduğunu ve şehadeti kaçırmanın üzüntüsünü yaşadığını ifade eden Ayanoğlu, "Kardeşim şehid oldu. O gece hastaneye aynı arabada gittik. Ne yazık ki ben o gece şehadeti kaçırmıştım ve sadece bir milimle hayatta kaldım. Doktorun bana söylediği, 'Hayatımda senin kadar şanslı bir insan görmedim' şeklindeydi. Çünkü kurşun damarımı, sinirimi, kemiğimi sıyırıp sadece etimi alıp götürmüştü. Bu üçünün arasından sıyrılıp sadece etimi alıp götürmüştü. Doktor, 'Hayatımda senin kadar şanslı bir insan görmedim.' dedi, ama ona göre şanslıyım. Oysa biz şehadeti kaçırdığımız için üzülüyoruz. Çünkü şehitlik, bir Müslümanın ulaşabileceği en büyük mertebedir." diye konuştu.
"Kardeşimi kıskandığım tek şey şehadet oldu"
Şehitler Köprüsü'nde açılan ateş sonucu şehit olan ağabeyi ile hayatları boyunca her şeyi beraber yaşadıklarını anlatan Ayanoğlu, hayatında ağabeyini kıskandığı tek şeyin şehitlik mertebesi olduğunu dile getirdi.
Kendisine gaziliğin nasip olduğunu belirten Ayanoğlu, son olarak şunları ifade etti: "O gece olduğu gibi şehid olmaya güle güle, koşa koşa, oynaya oynaya gittik. Gerçekten çok isterdik... Keşke bize de şehadet nasip olsaydı. Benim hayatımda kardeşimi kıskandığım tek yönü budur. Ona şehadet nasip oldu, bize nasip olmadı. Hayatımız boyunca her şeyimizi beraber yaşadık. O gece de yine yan yanaydık ve beraber vurulduk. Kardeşimize nasip oldu bize nasip olmadı, ama bu bir isyan değildir. Allah'a şükürler olsun bizler de gazi olduk. Yüce Rabbimden iyi bilecek bir durumumuz da yok. O her şeyin en iyisini bilir ve her şeye kadirdir. O yüzden gazi olduğumuz için gururlu ve sevinçliyiz."
Darbecilerin açtığı ateşle yaralanan 2 çocuk annesi Safiye Bayat o geceyi anlattı
15 Temmuz darbe girişimi sırasında yaralananlardan biri de 2 çocuk annesi Safiye Bayat'tı. Boğaziçi Köprüsü'ndeki (Şehitler Köprüsü) yaralıların yardımına koşarken vurulan Safiye Bayat (35), darbeci askerlerin, elini kaldırıp yaralı almak isteyenleri dahi vurduklarını söyledi.
15 Temmuz gecesi yaşadıklarının hafızasından silinmediğini belirten Safiye Bayat, İLKHA muhabirine konuşarak, ayağındaki platinle hayatını sürdürdüğünü dile getirdi.
"Tespihimi, minik Kur'an'ımı da yanıma aldım"
Bayat, "Evde gayri ihtiyarı televizyonu açtım, bir kalkışmanın olduğu söyleniyordu. Hemen kalın kıyafetler giyerek, çantamı da alarak içine ilaçlar, yara bezleri, yara bantları, bir takım ağrı kesiciler doldurdum. Tespihimi, minik Kur'an'ımı da yanıma aldım. Abdestimi almıştım. Önemli bir durum olur da kaydederim diye kayıt cihazımı da yanıma aldım. Hemen yürümeye başladım. Öncelikle Çengelliye yürüdüm. Çengelköy normalde çok cıvıl cıvıl bir yerdir, ama hiç kimse yok, araba yok, dükkânlar, benzin istasyonları kapalı. Beylerbeyi'ne doğru ilerlerken eşim aradı. Bana 'nereye gidiyorsun' dedi. Bende 'köprüye gidiyorum' dedim. Bana, 'gitme, geri dön, burası çok karışık' dedi. Ben 'gidiyorum' dedim. Daha sonra onunla görüşemedim." dedi.
"Tanktan üzerime ateş açmaya başladılar"
Darbecilerin Boğaziçi Köprüsü'nü tuttuğu haberini almasına rağmen ilerlediğini söyleyen Bayat, sözlerine şöyle devam etti:
"İnsanların kullanmadığı araç yolundan köprüye çıkarken ters yönden gelen bir itfaiye aracı gördüm. Arkası hınca hınç asker dolu ve farları yanmıyordu. Açıkçası bir anlam veremedim. Köprüye çıkarken polisler tarafından durduruldum. İleriye gitmenin tehlikeli olduğu yönünde ikazlar aldım. Ben 'gideceğim' dedim ve gittim. İlerlerken gişenin önünde bir Türk Bayrağı gördüm. Bayrağımı görmek orada bana güç verdi. Oradaki gençler bana, 'abla gitme, ileride şu çizgiyi aştıktan sonra ateş açıyorlar' dediler. Ben 'gideceğim' dedim ve biraz ilerledim. Söyledikleri sınırı geçince tanktan üzerime ateş açmaya başladılar. O anda Allah hiçbir kurşunu nasiplendirmedi." diye konuştu.
"Yaptığınız yanlış deyince rütbeli asker yanağımın üzerinden ateş açtı"
Boğaziçi Köprüsü'nü tutan rütbeli askerle yaşadığı diyalogu da aktaran Bayat, o anları şöyle anlattı: "İlerledim ve hain rütbeliyle karşı karşıya kaldım. Onunla baya bir mücadeleye girdik. Yaptıklarının yanlış olduğunu, bunu yapmamaları gerektiğini ve burayı terk etmeleri gerektiği yönünde düzgün bir yürekle söylemeye çalıştım ama tabi o hainlere kâfi gelmedi. Arkadaki asker müsveddeleri de hain rütbeliye tabiydiler. Hiçbirisi hainliklerinden ve zulüm etmekten geri durmadılar. Hatta bana hain rütbeli eziyet ve zulümde bulundukça çok keyifleniyorlardı. Beni çok tartakladı, hırpaladı. Ben, 'yaptığınız yanlış, bunu yapmayın ve arkandaki askerleri de boşuna peşinden sürükleme' dedim. Bunu duyduğu an beni kendine çekti ve yanağımın üzerinden ateş açtı."
"Benim için 'öldürelim mi komutanım' diyorlardı"
Kendisinin ölümle tehdit edilmesine rağmen korkmadığını vurgulayan Bayat, "Allah'a inanmış, teslim olmuş kalpler hiçbir şeyden korkmazlar, yalnızca ve yalnızca korktukları şey Allah'tır. O anda aklınızda hiçbir düşünce yok. Aileniz, eşiniz, çocuklarınız yok. Hiçbir şey aklınızda yok. Sadece ve sadece davanız, hak üzere yürüyen ayaklarınız, şahitlik etmek isteyen kalbiniz ve sadece siz varsınız. Bunları yaşadıktan sonra rütbeli askere 'ben senden korkmuyorum' dedim. Ona, 'beni vurmak mı istiyorsun, döneyim sırtımdan vur' dedim. Yine beni kendine çekti ve tartaklamaya, hırpalamaya devam etti. Artık bunların çok zalim ve hain olduklarını anladım ve daha fazla hırpalanmamak için geri gidip dua etmek geldi içimden. Yine uyarmak istedim, belki içlerinde merhamet eden ve zalim emire itaatsizlik edip onu vuran olur diye düşünürken, arkadan sesler yükselmeye başladı. Ben konuştukça, 'artık içeriye alalım mı, öldürelim mi komutanım' diyorlardı." ifadelerini kullandı.
"Rütbeli askerlere 'anneniz sizleri bugünler için doğurdu' dedi"
Darbeci askerlerin arkasından defalarca ateş açtığını ve hiçbir kurşunun kendisine isabet etmediğini kaydeden Bayat, sözlerine şöyle devam etti:
"En son rütbeli askere 'sen çok zalimsin ve arkandakileri de zalimleştirmeye çalışıyorsun' dedim ve gitmeden önce ona, 'siz yenileceksiniz, siz zalimlerdensiniz' dedim. Çok kızdı hain rütbeli asker müsveddelerine dönerek, 'işte anneniz sizleri bugünler için doğurdu' dedi. Ben geri döndüm, ateş emri verdi arkamdan. Arkamdan onlarca kurşun geldi ama onlarca ateşten hiçbirine Rabbim nasip etmedi. Eğer inanmış, teslim olmuşsanız Allah zalimlerin karşısında sizlerin boynunu eğmez. Çünkü inanan kalpler, çelikten de kuvvetlidirler. Allah size bir gömlek giydirir, çeliktendir. Hz. Ali, 'zalimin karşısına geçip sen yanlış yaptın diyebilmektir' elhamdülillah biz de böyle yaptık."
Darbenin gerçekleşmemesi için Allah'a çokça dua ettiğini dile getiren Bayat, "O askerler bizden değillerdi. Dua ettikten sonra milletin akın akın geldiğini gördüm. Gelenlere askerlerin çok zalim olduğunu ve ileri gitmemelerini istedim. Onlara askerlerin büyük bir katliama imza atacaklarını söyledim ve 'gitmeyin' dedim. Biri, '100-200 kişiyi mi öldürecekler, razıyız' dedi ve yürüdük. Bana bir şey olmasın diye yürürken sürekli beni arkaya atıyorlardı. Sizin için ölümü göze alacak ümmet kardeşleriniz var. Her cenahtan herkes oradaydı. İlerlediler ve sonra hunharca, çok zalimce vuruldular. Bundan sonra yaralıları alıp, hastanelere gönderilmelerini sağladık." dedi.
"Elini kaldırıp yaralı almak isteyenleri dahi vurdular"
Vurulduğu anı da anlatan Bayat, "Bir bayan yaralandı, dediler. Ben ona giderken kurşunlandım. Ne büyük bir şeref. Önde giden kardeşleriniz sizi nasıl arkaya itmişse, sizin için ölmek istiyorsa ben de kız kardeşim için ölmek istedim. Yaralandım diyemedim. 'Lütfen kız kardeşime koşun' diyebildim ama o gözlerimizin önünde son nefesini verdi. Ateş hattı olduğu için alınamıyorlardı, ben de o ateş hattında oldukça kan kaybettim. Elini kaldırıp yaralı almak isteyenleri dahi vurdular. Tabi bu çok zalimce bir şey. Bir şekilde ateş hattına girip sonrasında beni çektiler ve herhangi bir araca bindirerek hastaneye kaldırdılar. 18 gün boyunca hastanede tedavi gördüm, hâlâ tedavim de devam ediyor." dedi.
"Hak davası üzerine çıktık"
Ayağındaki platinle hayatını sürdürdüğünü bildiren Bayat, son olarak şunları kaydetti: "Biraz aksıyorum ama hamurumuz toprak. Vatan için bir tane eksik ne yazar. Yeter ki vatanımız böyle güzel, özgürlükler içinde, hürce, herkesin bir arada yaşadığı bir cennet haline dönüşebilsin. Hak davası üzerine çıktık, başımızda bu yolda gitsin inşallah. Öncelikle bir ümmet kardeşliğinde birleşiriz. Bizim adımız ne olursa olsun Laz, Çerkez, Kürt, Türk ama soyadımız Türkiye. Hep birlikte inanıyoruz ki bu vatan toprağı kanla alındı, bir kişi dahi kalsa kanla verilemez ve vermeyiz."
Darbe girişimine direnmek için eski adıyla Boğaziçi Köprüsü'ne giden Onur Ensar Ayanoğlu, olaylar sırasında babası yaralanan bir kızın feryadı üzerine yerde yatan yaralı adamı kurtarmak için üzerine kapaklandığında darbeci askerler tarafından vuruldu. Ayanoğlu, boynundan ve göğsünden aldığı iki kurşun yarasıyla şehid oldu.
Kastamonulu Onur Ensar Ayanoğlu, 27 yaşındaydı. Ailesinin en büyük çocuğu olan Onur Ensar, 13 Mayıs 2016'da nişanlanmıştı. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.