Tarım kredi kooperatifi marketleri çözüm olur mu?
Türkiye'de tarım, mazot, elektrik, gübre, yem olarak kullanılan yağlı tohumlar ve mısır gibi ürünlerde dışa bağımlı hale geldi. Kur artışları sonucu ithalat pahalılaşırken çiftçinin maliyeti de katlandı. Diğer yandan yüksek fiyatları düşürebilmek için ise her defasında ithalat öne sürülüyor.
Gıda fiyatlarındaki artışın tek bir nedeni olmadığına dikkat çeken uzmanlar ise uygulanan yanlış tarım politikalarının, tarımsal üretimdeki yüksek maliyetlerin, girdi fiyatlarındaki önlenemez yükselişin, dışa bağımlılığın, döviz kurundaki artışın, tarım ve gıda ürünleri ithalatının, finansman sorununun, israf ve kamu kaynaklarının doğru kullanılmaması gibi birçok nedeni olduğunu belirtiyor.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, geçtiğimiz haftalarda zamların önleneceğini belirtmiş ve 2 gün önce de tarım kredi kooperatifleri bünyesinde Türkiye genelinde 1000 marketin açılacağını söylemişti.
Özellikle gıda fiyatlarındaki fahiş fiyatlara karşı böyle bir adım atılacak olması hayat pahalılığının ve zamların önüne geçilip geçilmeyeceği ise merak ediliyor.
Tüketici Hakları Derneği (THD) Gaziantep Şube Başkanı Bülent Yılmaz, gıda fiyatlarındaki artış, elektrik ve doğalgaza yapılan zamlar, hayat pahalılığı, eylül ayı enflasyon rakamları, şu anda Türkiye’nin bazı illerinde açılan ve sayıları 1000’e tamamlanması planlanan tarım kredi kooperatifleri marketleri ile ilgili İLKHA’ya önemli değerlendirmelerde bulundu.
Gıda fiyatlarındaki artışın Tarım Kredi Kooperatifleri marketlerinin gıda fiyatlarını düşürmek için asla çözüm olmayacağını belirten Yılmaz, market açarak sonuç almanın mümkün olmadığını söyledi.
Yılmaz, maliyet enflasyonunu önlenmesi, vatandaşın alım gücü ile birlikte üretimin artırılması, kamu kaynaklarının doğru kullanılması ve israftan kaçınılması gerektiğini belirtti.
Enflasyon rakamlarının umut vermeyecek düzeyde olduğuna dikkat çeken Yılmaz, “Tüketici enflasyonu yüzde 19'u geçti. Üretici enflasyonu yüzde 42’leri buldu. Dar gelirlileri ilgilendiren gıda enflasyonu yüzde 29 oranındadır. Çünkü vatandaş lüks ürünün peşinde değil, vatandaş kiranın, evine götüreceği ekmeğin, sebzenin ve yumurtanın peşinde. Bunlardaki enflasyon oranı da yüzde 29 ve üzerinde. Dolayısıyla enflasyon yüzde 29 oldu.” dedi.
“Market açmak geçici çözümdür”
Vatandaşın gelirini artıracak önlemlerin alması gerektiğini belirten Yılmaz, “Ülkede kişi başına düşen geliri, üretimi artırmazsak devlet olarak istediğimiz kadar tanzim satış mağazaları açalım, eski Sümerbank benzeri mağazalar açalım, bunun hiçbir anlamı yok. Sayın Cumhurbaşkanı tarafından Türkiye genelinde 1000 tane kooperatif mağazası açılacağı söylendi ama bunlar geçici çözümler. Bizim kalıcı çözümler üzerine kafa yormamız lazım. Kalıcı, yapısal ve ekonomik önemleri alıp uygulamaya geçmemiz gerekiyor. Cebinde 100 lirası olan bir vatandaş 200 lira harcarsa 100 lirayı borçlanarak harcar. Bir sonraki ay yine aynı şekilde harcamaya devam edildiğinde borcu 200 liraya çıkar. Bu böyle devam eder. Ülke yönetmekte buna benzer. Eğer ülke olarak kaynaklarınız artık kısıtlıysa, ülke zor durumda ise pandemide buna sebep olan etkenlerden biri olmuşsa; bu durumda buna yönelik bir ekonomik politikası belirlemeniz gerekiyor.” ifadelerini kullandı.
“Gerçekçi politikaların ortaya çıkarılması gerekiyor”
Devletin büyük harcamaları kısarak yatırımları ve yeni projeleri devreye almayıp ertelemesi, buradan edeceği tasarrufu da dar gelirlilere sunması gerektiğini ifade eden Yılmaz, “Tasarruf sonucu elde edeceği para ile devlet belli bir cironun altında kalan esnafa vergi ve SGK desteği verebilir. Yine bize göre, insani bir ihtiyaç olan, belli bir ayda belli bir kilovata kadar enerji tüketimini, belli bir tona kadar su tüketimini, belli bir metreküpe kadar doğalgaz tüketimini devlet kendisi karşılamalıdır. Bunlar insani ölçüler. Devletin kendi belirleyeceği bu ölçülerle ve kendi belirleyici hedef gruplara bu saydığımız temel insani hizmetleri ücretsiz sunması lazım. Bu bir popülizm değildir. Diğeri popülizmdir. Bir asgari ücretli 2700 lira maaş alıyorsa, bin lirasını kiraya ve ısınmaya veriyorsa; bu vatandaş nasıl geçinecek? Ekonomi için bir an önce uygulanabilir gerçekçi politikaların ortaya çıkarılması gerekiyor.” şeklinde konuştu.
“Sağlıklı bir kooperatifleşme sisteminin olması gerekiyor”
Üretim planının yapılmamasının gıda fiyatlarının artmasına olduğunu belirten Yılmaz, şunları söyledi:
“Çiftçimize bilinçli tarım yaptırmamız lazım. Bunu yaparken de sağlıklı bir kooperatifleşme sisteminin olması gerekiyor. Türkiye'de 1000 tane tanzim satış kooperatifleri ve mağazaları açmaktan bahsetmiyorum. Çiftçilerin kendi ürettiklerini hak ettikleri değerde satabildiği, tüketicinin de ucuz bir şekilde ulaşabildiği bir kooperatifleşmeden bahsediyorum. Kooperatif ağlarının egemen olamayacağı bir kooperatifleşme sisteminden bahsediyorum. Esnaf ve Sanatkarlar Odalarının ağalıkların olmadığı, 20-30 yıldır aynı kişilerin başkanlık yapamayacağı bir kooperatifleşme, esnaf ve sanatkarlar birlikleri sisteminden bahsediyorum. Siz bunu yaptığınızda, her şeyi denetleyebildiğinizde, kontrol altında tutabildiğinizde, bir kişinin iki dönemden fazla başkanlık ve yöneticilik yapamadığı bir sistemde her şey kontrol altında tutarsınız. Tarlada 50 kuruş olan karpuz vatandaşın sofrasını 2 liraya geliyorsa, burada sakat olan bir şey var. Bunun ne olduğunu da hepimiz biliyoruz. Bunların denetlenmesi ve tarladan çiftçinin sattığı, tüketicinin ödediği fiyata kadar denetim yapılması lazım. Yoksa marketleri denetleyelim. Marketlere ceza verelim. 3-5 market mantığı ile hareket edersek bu sadece popülizm olur. Bu saydıklarımızın belli bir siyasi görüşle de alakası yoktur. Geçtiğimiz günlerde muhalefet partilerinden bir tanesinin sözcüsü, ‘üç harfli marketleri şehir dışına taşıyacağız, şehir içerisindeki mağazalarını kapatacağız’ dedi. Böyle bir mantık olamaz bu popülizmdir. Siz rekabeti teşvik edeceğinize, vatandaşın çok daha ucuz ve kaliteli ürünlere ulaşmasını sağlayacak tedbirler alacağınıza ‘biz bu marketleri şehir dışına taşıyacağız’ diyorsunuz, bu doğru değil. Özellikle de bunu bir muhalefet partisinin savunmasını gerçekten şaşkınlıkla karşılıyoruz.”
Ekonomik sorunların artık iktidar ve muhalefet sorununu aşmış durumda olduğunu ifade eden Yılmaz, bu meselenin milli bir mesele olduğuna dikkat çekerek ülkeyi yönetenlerin, muhalefeti ve iktidarıyla birlikte oturup mantıklı ve popülizmden uzak çözümler geliştirmeleri gerektiğini belirtti.
“Vatandaşın alım gücü arttırılmalıdır”
Gıda fiyatlarındaki artışın önlenmesi için üretimin artırılması gerektiğini belirten Yılmaz, “Vatandaşın alım gücü arttırılmalıdır. Norveç’te kişi başına milli gelir 92 bin dolardır. Dünyanın en pahalı ülkelerin başında da Norveç gelir. Norveç çok pahalı bir ülkedir. Ama kişi başına milli geliri yüksek. Norveç’in bu kadar pahalı bir ülke olması, ülkedeki vatandaşı etkilemiyor. Çünkü alım gücü yüksek. Dolayısıyla bir ülkede pahalılık dediğimiz şeyin esas nedeni alım gücüdür. Bunu yapacak olan da siyasi iktidar ve muhalefettir. Bu önerileri getirecek olan muhalefettir, uygulayacak olan siyasi iktidardır. Milli geliri arttırmamız lazım. Milli geliri arttırmak için de kamu kaynaklarının doğru kullanılması, gerek devlet gerek vatandaş olarak israftan kaçınmamız ve bu kaynakları bir an önce özellikle ‘dezavantajlı grup’ dediğimiz asgari ücretle çalışan ve işsiz kesime mutlaka aktarmamız lazım.” diye konuştu.
“Son 20 yıldır bu kadar yoğun şikayet aldığımız bir dönemi hatırlamıyorum”
Tüketici Haklar Derneği olarak zamlar nedeniyle vatandaştan çok sayıda şikayet aldıklarını ifade eden Yılmaz, “Son 20 yıldır bu kadar yoğun şikayet aldığımız bir dönemi hatırlamıyorum. Herkes zamlardan dertli. Ama zamların esas nedeninin altındaki neden gelirimizin düşük olmasıdır ve gelirimiz zamların altında kaldığından dolayı şikayet ediyoruz. Eğer biz ciddi bir gelire sahip olursak, ürünlerin fiyatının artması bizi çokta ilgilendirmeyecektir. Üretimi artıracağız, tasarrufu sağlayacağız ve ‘dezavantajlı grup’ dediğimiz dar gelirlileri devlet olarak desteklememiz gerekiyor. Bunu bir an önce yapmamız lazım. Yoksa çok daha zor ve kötü günler bizi bekliyor.” dedi.
“Elektriğe zam gelmesi demek iğneden ipliğe her şeye zam gelmesi demektir”
Hayat pahalılığının önlenmesi gerektiğini belirten Yılmaz, “Önümüzde kış var. Doğalgaza zam yapıldı. EPDK, ‘doğalgaza zam yok’ diye açıklama yaptı. Eğer doğalgaza zam yapılırsa bunun enerji fiyatlarına yansıtılmaması mümkün mü? Mümkün değil. En geç bir aya kadar elektriğe zam gelecek, doğalgaz ve elektriğe zam gelmesi demek iğneden ipliğe her şeye zam gelmesi demektir. Bir an önce bizim soğukkanlılıkla asıl ‘milli mesele’ dediğimiz bütün partilerin bir araya gelip bu konuda politikalar üretmemiz lazım.” çağrısında bulundu. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.