TBMM Başkanı Kurtulmuş: 12 Eylül Anayasası'ndan kurtulma vakti geldi
TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, 28. Dönem 1. ve 2. Yasama Yılı Değerlendirme Toplantısı'nda basın mensuplarıyla bir araya geldi.
"Yeni anayasa çalışmalarının TBMM'nin gündemine gelecek önemli ödevlerden birisi" diyen Kurtulmuş, 12 Eylül Anayasası'ndan kurtulma vaktinin geldiğini, bu çerçevede toplumun bütün kesimlerinin görüşlerinin dile getirildiği süreçlerin sonunda hem yöntem hem de içerik itibarıyla tartışmaların olgunlaşmasıyla birlikte anayasanın Meclis çatısı altında da yasal zeminler çerçevesinde tartışılmasının mümkün olduğunu ifade etti.
TBMM Başkanı Kurtulmuş, "Sivil, demokrat, katılımcı, güçler ayrımı prensibini bütünüyle benimsemiş, Türkiye'nin gerçeklerine uygun ve milletimizin ihtiyaçlarını karşılayacak bir anayasa çalışmasının yapılması zorunludur." dedi.
Geçen yasama yılında bu konuyla ilgili olarak bütün siyasi partilerle temaslarını hatırlatan Kurtulmuş, "O günkü şartlar içerisinde kategorik olarak hiçbir siyasi parti kapıyı kapatmadı. Görüşmelere başlamadan evvel, Parlamentoda grubu bulunan ya da bulunmayan temsil edilen bütün siyasi partilerin parti metinlerini inceledim. Hepsinde 'yeni anayasa' tabiri ya da 'anayasada köklü bir değişikliğe gidilmesi' talebi yer alıyor." diye konuştu.
Parlamentodaki siyasi partilerin tamamının ya parti programlarında ya da seçim beyannamelerinde bu zorunluluğu dile getirdiklerine dikkati çeken Kurtulmuş, "Bundan sonra da bu zeminin demokratik üslup içinde tartışmaya uygun bir şekilde açık tutulması, bu müzakerelerin gerçekleştirilmesi için bendeniz de üzerime düşen sorumluluğu yerine getirmeye gayret edeceğim." ifadelerini kullandı.
"Anayasa tartışmalarının şeffaf bir zemin içerisinde yapılması en hayati hususlardan birisi"
TBMM Başkanı Kurtulmuş, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Şimdiye kadar Anayasa'nın içeriğiyle ilgili hiçbir tartışmanın içinde olmadık, sadece yönteme ilişkin, partilerin tamamının katıldığı, katılımcı ve bütün Türkiye'yi kapsayan kuşatıcı bir anayasanın yapılması gerektiği üzerinde durduk. Bu çerçevede ilk 4 madde konusunda Türkiye'de parlamentoda temsil edilen partilerimizin hemen hemen tamamına yakınının herhangi bir iddiasının, teklifinin ya da bir sorununun olmadığı, bundan dolayı ilk 4 madde hakkında yapılacak herhangi bir tartışmanın sadece lüzumsuz gerilimlere ve zaman kaybına neden olacağını ifade etmek isterim. Anayasa tartışmalarının şeffaf bir zemin içerisinde yapılması herhalde en hayati hususlardan birisidir."
Gelecek dönemde üniversitelerin, hukuk camiasının, sivil toplum kuruluşlarının görüşü olan bütün kesimlerin görüşlerinin alınacağı, tartışmaların olgunlaştırılacağı bir dönemi yürütmekle TBMM olarak kendilerini yükümlü saydıklarını kaydeden Kurtulmuş, "'TBMM bir anayasa yapamaz' görüşü dışındaki bütün görüşleri biz dinleriz. TBMM, anayasa yapma yetkisine de gücüne de sahiptir. 'TBMM'nin böyle bir yetkisi yoktur' diyenler, demokrasiyi özümsememiş olan kesimlerdir." dedi.
Türkiye'de sadece bir ya da birkaç partinin değil, bütün toplumun anayasası olarak kabul edilebilecek bir "millet sözleşmesine" ihtiyaç olduğunu vurgulayan Kurtulmuş, bu çalışmalarda bütün siyasi partilerden iyi niyetli bir yaklaşım içerisinde olmalarını diledi.
Yeni bir iç tüzük çalışması
Kurtulmuş, "'Meclis Başkanı'nın elinde bir anayasa hazırlığı var ve bu anayasa hazırlığını diğer partilere empoze ediyor' fikri de külliyen yanlış bir fikirdir. Meclis Başkanı'nın elinde üzerinde konuşulmuş bir madde bile yoktur. Biz sadece bu sürecin şeffaf ve açık bir şekilde yönetilmesinden kendimizi sorumlu tutuyor ve bu hususta gayret sarf etmeye çalışıyoruz." ifadesini kullandı.
Meclis'in yasama faaliyetleri içerisinde önemli gördükleri bir diğer hususun da yeni bir iç tüzük çalışmasının TBMM gündemine gelmesi olduğunu dile getiren Kurtulmuş, partilerin uzlaşısıyla, parlamenter diplomasinin gücünü artıracak, parlamentonun çalışma düzenini daha sağlıklı hale getirecek, daha demokratik bir Meclis İç Tüzüğünün yapılması konusunun tekrar gündeme geleceğini söyledi.
Parlamenter diplomasi
TBMM'nin 28. Yasama Dönemi'nin 1. ve 2. Yasama Yılında Türkiye'nin girişimci, çok yönlü ve insani dış politika kurallarına uygun bir parlamenter diplomasi trafiğinin yürütüldüğünü kaydeden Kurtulmuş, Uluslararası Parlamenter Asamblelerin Dış İlişkiler Faaliyetleri kapsamında 177, İhtisas Komisyonlarının Dış İlişkiler Faaliyetleri kapsamında 156, Parlamentolar arası Dostluk Gruplarının Dış İlişkiler kapsamında toplam 57 heyetler arası görüşme/kabul gerçekleştirildiğini açıkladı.
Kurtulmuş, “TBMM Başkanı” olarak 12 ülkeye resmi ziyarette bulunduğunu, bu ziyaretlerden sonuncusunun Rusya Federasyonu'na gerçekleştirdiği ziyaret olduğunu belirtti.
Rusya ziyaretinin beklediklerinden de olumlu geçtiğini kdile getiren Kurtulmuş, bu ziyaret kapsamında Rus senatörlerine hitap etme, Türkiye'nin bölgesel ve küresel sorunlara bakış açısını paylaşma imkanı bulduğunu söyledi.
Kurtulmuş, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin başta olmak üzere bu ziyaret kapsamında yaptığı görüşmelerin Türkiye'nin menfaatlerini korumak için en üst düzeyde gerçekleştirilen faaliyetler olduğunun altını çizdi.
"Çok taraflı yenidünyanın kurulmasında Türkiye çok büyük bir avantaja sahip"
ABD'nin Afganistan'dan hızlı şekilde çekilmesi ile dünya politikasında yeni bir sayfanın başlangıcı olduğunu ifade eden Kurtulmuş, bundan sonra hiçbir ülkenin dünyayı tek başına yönetebilecek güce sahip olmadığını dile getirdi.
Bundan sonraki dünya sisteminin en temel özelliğinin çok taraflılık olacağını kaydeden Kurtulmuş, şöyle konuştu: "Bu çok taraflı yeni dünyanın kurulmasında Türkiye sahip olduğu imkanlar ve potansiyeller itibarıyla çok büyük bir avantaja sahiptir. Sayın Cumhurbaşkanı'mız ABD'de çok yönlü çalışmalarını ve ilişkilerini sürdürürken, bizlerin de TBMM parlamento heyeti olarak Rusya'da hemen hemen farklı tarafların hepsine dokunabilen çok geniş kapsamlı bir çalışmanın içinde olmamız, esası itibarıyla çok kutuplu dünyada Türkiye'nin potansiyelini, imkanını gösteren önemli bir tesadüftür."
Parlamentodaki çok sesliliği yansıtması bakımından da önemli olduğunu dile getiren Kurtulmuş, "Arkadaşlarımıza bir kez daha teşekkür ediyorum. Fevkalade uyumlu bir şekilde bütün dış temaslarımızda olduğu gibi Rusya temasımızda da içeride ne kadar politik farklılıklarımız olursa olsun dışarıda tek sesli bir şekilde milli menfaatlerimizin peşinde olduğumuzu göstermiştir." dedi.
TBMM Başkanı olarak 9 uluslararası toplantıya katıldığını açıklayan Kurtulmuş, ikisi çevrim içi olmak üzere toplam 6 uluslararası konferansa katılım sağladığını söyledi.
Kurtulmuş, TBMM Başkanı olarak 12'si Cumhurbaşkanı ve Devlet Başkanı ve 59'u Meclis ve Senato Başkanı olmak üzere toplam 161 ikili görüşme gerçekleştirdiğini bildirdi.
Gazze halkının yaşadığı soykırıma karşı duyarlı şekilde etkinlikler düzenlendiğini hatırlatan Kurtulmuş, "Gazze diplomasisi bakımından zirve olacak husus ise 15 Ağustos günü Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ın Türkiye Büyük Millet Meclisine gelerek yaptığı tarihi konuşmadır. O tarihi konuşma hem TBMM bakımından önemlidir, aynı zamanda da Filistin devleti ve Filistin davası bakımından önemlidir." dedi.
Kurtulmuş, konuşmasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Kurtulmuş, "Türkiye, israil saldırganlığının durdurulması konusunda daha aktif bir tavır almayı değerlendiriyor mu?" sorusu üzerine, tüm uluslararası toplantılarda Türkiye'nin bir numaralı maddesinin Gazze olduğunu; israilin saldırılarının durdurulması, bölgeye insani yardımların ulaştırılması ve barışın sağlanması konularında çaba sarf edildiğini kaydetti.
"israilin Nil'den Fırat'a kadar vadedilmiş toprakların nihai hedeflerinden birisinin Türkiye olduğu aşikardır"
"Her türlü uluslararası platformda bunun mücadelesini veriyoruz ama israilin bu saldırgan politikasının iyi anlaşılması lazım." diyen Kurtulmuş, sözlerini şöyle sürdürdü: "israilin aslında Gazze'yi işgali bu işin üçüncü perdesi. İşin birinci perdesi İngilizlerin 1917'de bölgeden ayrılmasıydı. İşin ikinci perdesi 1990'larda Irak'ın işgal edilmesiydi. Adım adım, bölgede israile karşı uyanık olabilecek tüm güçlerin bertaraf edildiği bir süreci yaşadık. En son Nasrallah'ın öldürülmesinden sonra ABD'den gelen tutumu görüyorsunuz. Neredeyse 'Teşvik ediyoruz, onaylıyoruz.' manasına gelen sözler söylüyorlar. israil, hazır bölge ülkelerini bu kadar dağılmış vaziyette bulmuşken, kendi içlerinde problemleri çözemez inisiyatifsiz bir hale gelmişken ve ABD ile Batı bu coğrafyaya fiziki varlığıyla abanmışken 'Ben de son adımı atayım yani Nil'den Fırat'a kadar büyük israili kurayım.' diyor. Gazze meselesinin ilk gününden itibaren söylediğimiz şudur; sanılmasın ki İsrail'in derdi Gazze'dir, Filistin'dir. israil Gazze'deki katliamları kadar aynı şeyi Batı Şeria'da da yapıyor. Ama israilin hemen Lübnan'a saldırmaya başlaması, ardından Suriye'yi hedef aldığını ortaya koyması, Nil'den Fırat'a kadar vadedilmiş toprakların nihai hedeflerinden birisinin Türkiye olduğu aşikardır. Bunu bilmek için saf olmamak yeterlidir."
"Böyle bir ortamda kimse mezhep kavgalarına girmesin"
Numan Kurtulmuş, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah'ın israil saldırısında şehid edilmesinin ardından sosyal medya hesabından paylaştığı taziye mesajına ilişkin bir soruya karşılık şu yanıtı verdi: "Bu, benim kendi inisiyatifim. israilin bu tavrı karşısında herkesin şunu görmesi lazım; israil, 'Bu Filistinlidir, Arap'tır, Acem'dir, Türk'tür, Sünni'dir, Şii'dir, Hristiyan'dır, Dürzi'dir.' diye ayırt etmiyor. israil, bölge halklarının tamamına karşı bir savaş yürütüyor, bir devlet adabıyla değil terör örgütüymüş gibi davranıyor, ülkelerin egemenliğini tanımıyor. Bu kabul edilemez. Böyle bir ortamda her kim ki israilin saldırıları karşısında Sünnilik-Şiilik, Araplık-Acemlik, Müslümanlık-Hristiyanlık kavgasına tutuşursa israilin ekmeğine yağ sürer. Bütün bölge halklarının, bu saldırganlığı nasıl durduracakları konusunda kendi siyasi kimliklerini, etnik aidiyetlerini, mezhebi oryantasyonlarını bir tarafa bırakarak ortak nasıl harekete geçirilebilecekleri, dünya halklarının nasıl bu işin içerisine ortak olabileceği üzerine odaklanmak lazım."
Siyonistlerin açık ve yakın bir tehdit olduğunu görmek lazım
Kurtulmuş, Doğru Medya Ankara Temsilcisi Mehmet Sait Özcan'ın “Katil Netanyahu yaptığı son açıklamada müttefik kabul ettikleri PKK/PYD'yi kast ederek 'Kürtler hariç önümüze çıkan herkesi ezip geçeceğiz.' söylemiyle açıkçası başta Türkiye ve bölge ülkelerine tehditte bulundu. Tüm bu gelişmelerle birlikte sınırlarımıza yaklaşan siyonist terör tehdidini nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna yanıt verirken de şunları kaydetti:
“Bunun açık ve yakın bir tehdit olduğunu görmek lazım. Ayrıca bölge ülkelerinin tamamı kendi aralarındaki etnik, mezhebi, dini, siyasi bütün farklılıkları bir tarafa bırakarak kendi halklarının korunması ve ülkelerinin egemenliklerinin korunabilmesi için ortak bir uzlaşıda buluşması gerekir. Bunun için yoğun çaba sarf etmek lazım. Bunun kolay olmadığının farkındayım. Ama bunu zorlamaktan başka, bu istikamette yürümekten başka da bölge ülkelerinin bir şansı yoktur.” (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.