Türkiye tarihinde kara bir leke: 12 Eylül 1980 askeri darbesi
12 Eylül 1980'de gerçekleştirilen askeri darbe, Türkiye tarihinde kara bir leke olarak karşımıza çıkıyor.
12 Eylül darbesiyle Süleyman Demirel görevinden alındı, Kenan Evren 7'nci cumhurbaşkanı olarak atandı ve orduda 17'nci genelkurmay başkanı olarak görev yaptı. Sıkıyönetim ilan edilerek sokağa çıkma yasağı getirildi. Halkın elinde tüm silahlar toplandı ve halkın canını malını korumakla Türk Silahlı Kuvvetlerinin sorumlu olacağı gerekçesi öne sürüldü.
Bu darbe ile birlikte Türkiye Büyük Millet Meclisi lağvedildi, 1970 sonrasında değiştirilen 1961 Anayasası tamamen rafa kaldırıldı ve Türkiye siyasetinin yeniden tasarlandığı bir askeri dönem başladı. 12 Eylül, sabaha karşı uygulamaya konuldu, artık sokaklara palet ve postal sesleri hakim olmaya başladı.
Emir-komuta zinciri içinde gerçekleştirilen bu darbe, 27 Mayıs 1960 Darbesi ve 12 Mart 1971 muhtırasının ardından Türkiye Cumhuriyeti tarihinde silahlı kuvvetlerin yönetime üçüncü açık müdahalesi olarak tarihteki yerini aldı. 12 Eylül 1980 tarihi, üzerinden 38 yıl geçmesine rağmen "müesses nizam"ın alnında kara bir leke olarak duruyor.
Milyonların hayatı etkilendi
Darbeden sonraki süreçte askeri yönetim, milyonlarca kişinin hayatını etkileyen kararların altına imza atmış ve yıllar sürecek travmalara neden olmuştur.
Darbe sürecinde 650 bin kişi gözaltına alındı, açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı, 7 binden fazla kişi için de idam cezası istendi. Bunlardan 517 kişiye idam kararı verilirken kararların 50'si uygulandı. 14 bin kişi vatandaşlıktan çıkarılırken yaklaşık 100 bin kişi, örgüt üyesi olma suçundan yargılanmış, 30 bin kişi ise "sakıncalı" olduğu iddiasıyla işten çıkarılmıştır.
Darbe yönetimi sadece bu kararlarla yetinmemiş; medya ve film sektörü gibi birçok sektörde benzer kararlar almıştır. Nitekim işkence ve faili meçhullerin çokça yaşandığı bu dönemde bine yakın film sakıncalı bulunduğu için yasaklanmış, 4 bine yakın öğretmen, çok sayıda üniversite görevlisinin işine son verilmiştir. Yüzlerce gazeteci için de binlerce yıla varan hapis cezaları istenmiştir.
Halk açısından bakıldığında ise tüm yaşanılanlar halka mal edilmeye çalışılmıştır. Sendikalar kapatılmış, işçi ve sendikal halklar kaldırılmıştır. Zengin olanlar daha zenginleşirken fakir halkın elindeki imkanlar kısıtlanarak daha da fakir olmasına neden olmuştur. Bununla birlikte yönetime el koyan askeri rejim, bazı yerlerde belediye başkanlarını görevlerinden almış, kendi çıkarları doğrultularında atamalar yapmıştır. Bilinçli kesimin yok edilmesi için yazarlar ve aydınlar da hapishanelere atmışlardır.
Birçok insan çeşitli işkencelerden geçirildi
Darbe, insan hakları ihlallerinin yaşanması ve acımasız işkencelerin etkisiyle insanların yaşamlarında hem fiziksel hem de ruhsal sorunların yaşamasına neden olmuştur. O dönemde çok kirli bir senaryo hazırlanmıştır. Senaryolarını hazırlayanlar, insanları birbirlerinin aleyhine konuşturmaya ve muhbirlik yapmaya zorlamıştır. Bireyler, sanki bir illegal örgütün temsilcisi ve sorumlusuymuş gibi muameleye maruz bırakılmıştır.
Hatta bu darbe bir yok etme ve bıktırma projesiydi. Nitekim birçok insan genç yaşlarda yaşamını yitirmiş, darbenin işkencelerine maruz kalmış, hayatta kalan bireylerde çeşitli sağlık sorunları oluşmuş ve kendi hayatlarını idame ettirememiştir. Bu hak ihlalleri yetmemiş gibi mağdur olan bireyler, mahkemelere çıkartılmadan dava dosyaları sonuçlandırılıyordu.
Bununla birlikte cezaevlerine giren bireylerle birlikte aileleri de mağdur edilmiştir. Nitekim bir mağdur, kendisi ve ailesiyle ilgili şunu dile getirmişti: "Türkçeden başka dilde konuşamazdınız. Benim üvey annem ve ablam ziyaretime geldiği zaman Türkçe bilmedikleri için ne onlar konuşabildi ne ben konuşabildim. Görüşmede karşılıklı bakışmaktan öte bir şey yapamadık. Çünkü bir kelime Zazaki ya da Kurmanci konuşsanız görüşme yerinden koğuşa gidene kadar gidip dayak yemenin ötesinde koğuşta herkesi cezalandırıyorlardı."
12 Eylül Kürd halkı için korkunç bir cendere olarak tarihe geçti.
12 Eylül, bazı kesimleri sindirme ve yok etme projesi olarak devletin içinde illegal organizasyonlar tarafından gerçekleştirildi. Provakatif eylemler ve faili meçhul cinayetlerle 12 Eylül darbesine zemin hazırlanmıştır. Sonuç itibariyle siyasi kurumlar buna çanak tutmuştur. Siyaset kurumunda siyaset yapan erkler, olabilecekleri ya tahmin etmediler ya da kendi siyasi menfaatleri gereği müdahale etmediler. Sonuç olarak 12 Eylül'ü bu topluma yaşattılar ve 12 Eylül Kürd halkı için korkunç bir cendere olarak tarihe geçmiştir.
12 Eylül darbesi Türk-Kürd ayrımında çok büyük bir rol oynamış ve 1983 yılında yaşanacak PKK sorunlarına ivme kazandırmıştır. Yaşanılan tüm olaylar ilerde yaşanılacak olayların da haberci olmuştur.
"Bir sağdan astık bir soldan…"
1980 darbesi sonrasında Kenan Evren’in “bir sağdan astık bir soldan; denge olsun diye” sözü bu darbeden hiç pişman olmadığının ve yaptıklarının en açık kanıtıdır. Darbeden önce halkta terörün bittiğine dair rahatlama olmuştu. Ancak darbe senaryosunu hazırlayanlar yavaş yavaş bu senaryoyu uygulamaya koyulmaya başlamış ve yeni bir dönemin içine girilmişti. 1978'de kurdurulduğu bilinen PKK, 1982 yılında bir anda gündeme gelmiş ve halka baskı ve zülüm yapmaya başlamıştır. Bununla yetinmeyen PKK, halka zorla nöbet tutturmuş ve olaylarla hiç ilgisi olmayan masum köylülerin, mahkûmlar tarafından mallarına el konulmuş, aynı köylüler askerler tarafından yakalanıp işkencelere maruz bırakılmıştır.
12 Eylül emperyalist güçlerin hayallerinin ürünleridir
12 Eylül ve benzeri girişimler, emperyalist güçlerin ve aveneleri tarafından oluşturdukları projelerdir ve bu coğrafyaya yönelik hayallerinin ürünleridir. Önüne geçmenin tek yolu, bu toplumun hafızasını canlı tutabilmektir.
Darbenin sorumluları ilk kez hakim karşısına çıktı
12 Eylül 1980 askeri darbesinden sonra yürürlüğe giren, "Milli Güvenlik Konseyi üyelerinin yargılanamayacağına dair Anayasa'nın geçici 15. maddesi, 12 Eylül 2010'daki referandumun ardından kaldırıldı.
Darbesinin sorumluları ile bu kişilerin emir ve talimatlarını uygulayanlar hakkındaki suç duyurularının ardından, darbe döneminin Genelkurmay Başkanı olan 7. Cumhurbaşkanı Kenan Evren ile eski Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Tahsin Şahinkaya hakkında dava açıldı.
Ankara 12. Ağır Ceza Mahkemesinin, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının soruşturması kapsamında, Evren ile Şahinkaya hakkında hazırladığı iddianameyi, 10 Ocak 2012'de kabul etmesiyle Türkiye tarihinde ilk kez bir darbenin sorumluları yargı önüne çıktı.
İddianamede iki komutan, ''Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın tamamını veya bir kısmını değiştirmeye veya ortadan kaldırmaya ve anayasa ile teşekkül etmiş olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni ortadan kaldırmaya veya görevini yapmasına engel olmaya cebren teşebbüs etmek'' ile suçlandı.
Rütbelerin sökülmesine karar verildi
Cumhuriyet Savcısı, 12 Eylül Davası'nda verdiği esas hakkındaki görüşte, sanıklar Evren ve Şahinkaya'nın, 765 sayılı TCK'nın "Devlet kuvvetleri aleyhine cürümler" başlıklı 146. maddesi uyarınca ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmalarını istedi.
Mahkeme Başkanının açıkladığı hükme göre Evren ve Şahinkaya, "21 Aralık 1979'da dönemin Başbakanına verdikleri muhtırayla Anayasayı ve TBMM'yi ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs suçundan, 12 Eylül 1980'de de cebren Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nı tağyir, tebdil veya ilgaya ve bu kanun ile teşekkül eden TBMM'yi ıskat ve cebren men suçundan eylemlerine uyan 765 sayılı TCK'nın 146/1. maddesi gereğince" ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırıldı. Takdiri indirimle bu cezalar, "müebbet hapis cezası"na çevrildi.
Evren ve Şahinkaya hakkında, Askeri Ceza Kanunu'nun "askeri rütbelerin sökülmesi"ne ilişkin 30. maddesinin de uygulanması kararı alındı.
Ölümleriyle dava düştü
Kararın ardından Evren ve Şahinkaya'nın avukatı, 24 Haziran 2014'de kararın bozulması istemiyle temyiz dilekçesini Ankara 10. Ağır Ceza Mahkemesine verdi.
Yargıtay 16. Ceza Dairesinin temyiz incelemesi sürerken Evren, 10 Mayıs 2015'te tedavi gördüğü Gülhane Askeri Tıp Akademisinde 98 yaşında, dönemin Hava Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Şahinkaya da 9 Temmuz 2015'te 90 yaşında öldü. Yargıtay, temyiz incelemesinde sanıkların vefatı nedeniyle davanın düşürülmesi kararını verdi. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.