Umut Davası'nda yeniden yargılama kararı
Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı'nın öldürülmesini de kapsayan Umut Davası'nda mahkeme, hükümlülerin yeniden yargılanmaları yönünde karar verdi.
Bahriye Üçok, Muammer Aksoy, Uğur Mumcu ve Ahmet Taner Kışlalı'nın öldürülmesini de kapsayan Umut Davası'nı karara bağlayan Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, davanın hükümlülerinden Hasan Kılıç, Mehmet Şahin, Yusuf Karakuş, Recep Aydın ve Mehmet Ali Tekin yönünden yargılamanın yenilenmesine karar verdi.
Sanık avukatlarının, geçen haftalarda dilekçeyle müvekkilleri yönünden yargılamanın yenilenmesi ve infazın durdurulmasını talep ettikleri bildirilen kararda, Anayasa Mahkemesinin 8 Aralık 2016'daki kararında hükümlüler Kılıç, Karakuş ve Şahin'in avukatlarının başvurusuyla ilgili "müdafi hakkından yararlanma hakkıyla bağlantılı olarak hakkaniyete uygun yargılama hakkının ihlal edildiğine ilişkin iddianın kabul edilebilir olduğuna" ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yeniden yargılama yapılmak üzere kararın Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmesine hükmettiği belirtildi.
Görüşü sorulan cumhuriyet savcısının, Anayasa Mahkemesi kararı uyarınca, Ceza Muhakemesi Kanunu'nun "Hükümlü lehine yargılamanın yenilenmesi nedenleri" başlıklı 311. maddesindeki yasal nedenler oluştuğundan yeniden yargılama ve infazın durdurulması isteklerinin kabulüne, infaz başlamadıysa infazın geri bırakılmasına karar verilmesini istediğine yer verilen kararda, mahkemenin yaptığı değerlendirme sonucunda Anayasa Mahkemesinin hak ihlali belirlemesi karşısında, beş sanık yönünden yargılamanın yenilenmesi ve infazın durdurulması kararı verildiği bildirildi.
Hükümlülerden Hasan Kılıç, Yusuf Karakuş ve Mehmet Şahin'in avukatları, Anayasa Mahkemesine, soruşturma ve yargılama sırasında "kişi hürriyeti ve güvenliği" hakkı ile "adil yargılanma" haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle başvuruda bulunmuşlardı.
Yüksek mahkeme, "Anayasa'nın 36. maddesinde güvence altına alınan adil yargılama hakkı kapsamında hakkaniyete uygun ve makul sürede yargılanma haklarının" ihlal edildiğine hükmetmişti.
Şahin, davanın FETÖ kumpası olduğuna işaret etmişti
Umut Davası’nın mağdurlarından Mehmet Şahin, daha önceden İLKHA'ya verdiği demeçte davanın FETÖ'cülerin bir kumpası olduğuna işaret etmişti.
Umut Davası’nın hukuk açısından tam bir skandal olduğunu vurgulayan Şahin, “Ne bir bilgiye ne bir belgeye ne de bir delile dayanmamaktadır. İlk başlarda itirafçı konumundaki kişilerin itiraflarına dayanarak bu ifadeler hazırlanmış ve insanlara zorla imzalatılmıştır. Daha sonra bu itirafçılar, kendilerine itirafçılık teklif edildiğini kabul ederek böyle bir şey yapmadıklarını söylemelerine rağmen dava düşürülmemiştir. Uğur Mumcu cinayetiyle suçlanan arkadaşlara tatbikat yaptırılmıştır. Fakat daha sonra bu tatbikat yaptırıldıktan ve basına katil olarak lanse edildikten sonra, bu tatbikatı yapan Abdulhamit Çelik arkadaşımızın o gün İstanbul’da düğünü olduğu ve hepimizin de düğünde olduğu videolarla ortaya çıkmıştır. Serbest kalmamız gerekirken, bizler yine tutuklandık.” İfadelerine yer vermişti.
Ankara’da bir takım insanlar gözaltına alındığın ve garip bir senaryoyla bütün faili meçhul cinayetlerin Uğur Mumcu da dahil olmak üzere Ankara’da yakalanan arkadaşlarının üzerine yıkıldığı ve bu şekilde dosyaların da kapatılmış olduğunu söyleyen Şahin, "Şu anda hukuken bu dosyalar hepsi kapatılmış durumda ama kamuoyunun vicdanında bu dosyaların hiçbiri kapanmış değil. Mesela Uğur Mumcu’nun yakınları bile hala faili meçhul olarak bu cinayetten bahsediyor. Çünkü bu mahkeme sürecinde gelişen olaylar, verilen ifadeler ve ortadaki çelişkiler göz önünde bulundurulduğunda Umut Operasyonu’nun düzmece olduğunu ve belli bir çevreye operasyon olduğunu onlar da anladılar.” açıklamalarında bulunmuştu.
Davanın bir FETÖ kumpası olduğunu işaret eden Şahin, şöyle konuşmuştu: “Umut Operasyonu’nun muhatabı olan bizler o zamanlar Tevhid diye bir dergi çıkarıyorduk, ardından Selam Gazetesi’ni çıkarttık. Ardından Selam Vakfı’nı kurduk. Bu çalışmaları yaparken anti Emperyalist, anti Siyonist bir çizgide duruyorduk ve bu konuda sürekli yayınlar yaptık. Amerika ve İsrail’in Türkiye üzerinde oynadıkları oyunları ifşa etme anlamında ve onların Türkiye’ye yönelik operasyonlarının boyutlarını ifşa etme noktasında çok ciddi işler yaptık. Halkın bu konuda bilinçlendirilmesi noktasında çok ciddi sosyal, kültürel faaliyetlerde bulunduk. Birinci sebep buydu. İkinci sebep de ve bana göre aslında da ikinci ama asıl sebep, Fethullah Gülen’e yönelik bir yazı dizisi başlattık. Şuanda kendisi vefat etmiş olan gazetemizin yazarı rahmetli Sükuti Memioğlu diye bir kardeşimiz vardı. ‘Mistik Hezeyanlar’ başlığı altında Fethullah Gülen’in kendi makalelerinden, kendi kitaplarından alıntılar yaparak Fethullah Gülen’in ne kadar itikadi bir sapkınlık içinde olduğunu, bu camianın aslında hedeflerinin ne olduğunu, bu işin içerisinde Amerika’nın ve küresel güçlerin olduğu noktasında bir takım ifşalarda bulundu. Bu tabiri caizse kuyruğa basma oldu.” (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.