Virüsün yayılmasında en riskli bölge: Kapalı alanlar
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Alper Şener, Covid-19 salgınıyla ilgili İLKHA'ya önemli değerlendirmelerde bulundu.
Şener, büyükşehirlerde insanların normal yaşamlarına devam etmek zorunda olduklarından toplu ulaşım araçlarını kullanmak zorunda olduklarını ve kalabalık iş ortamlarında çalıştıklarını, bulaşın da en fazla bu sebeplerden kaynaklandığını söyledi."
Okulların açılmasının bulaşın artması açısından bir faktör olduğunu söyleyen Şener, "Biz bunun etkisini 15 gün sonra göreceğiz. Çünkü aldığımız önlemlerin etkisini bir haftada görürken gevşettiğimiz önlemlerin etkisini 15 gün sonra görmekteyiz. Eğer 15 gün sonra olgu sayısında çok anormal bir değişim yaşanırsa o zaman okulların negatif bir etkisinin olduğunu söyleyebiliriz. Eğer üniversiteler açılırsa olgu sayısındaki artışların daha belirgin olacağını düşünüyorum. Çünkü üniversitelerin açılması insan trafiğini ciddi anlamda etkileyecektir." dedi.
Kış aylarına girerken hasta sayısı neden arttı?
Havaların soğuması ile birlikte kapalı alanlarda vakit geçirmenin daha yoğunlaştığını anlatan Şener, kapalı alanların virüsün yayılmasında büyük risk taşıdığını söyledi.
Coronavirus'un kapalı alanlardaki bulaşma oranı ile ilgili bilimsel çalışmalar netleşmeye başladığını aktaran Şener, "Pandemi sürecinin başından beri biz hastalığın sadece damlacık yolu ile bulaştığını düşünüyorduk. Ancak Dünya Sağlık Örgütü, bunun yalnızca damlacık yolu ile bulaşmayan, belli kapalı ve yoğun alanlarda hava yolu ile bulaştığını yaptığı bazı çalışmalarla ortaya koydu. Bu da gösteriyor ki özellikle toplu taşıma alanlarında, asansörlerde ve sosyal mesafeyi kaybettiğiniz ortamlarda mutlaka çift maske takılmalıdır." şeklinde konuştu.
"Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya yeniden sokağa çıkma yasaklarını uygulamaya başladı"
Büyükşehirlerde yaşanan vaka artışları nedeniyle özel önlem alınması gerektiğine işaret eden Şener, "Vaka sayısının yoğun olduğu illerde bir sorun olduğu gerçek. Dolayısıyla bu yoğun olan illere de özel önlem alınmalıdır. Ancak bu özel önlemlerin uygulanması ve bu özel önlemelerin neler olacağı konusunda teknik olarak rakamların ve hasta yoğunluğunun nerelerde olduğunu bilmeden bir strateji belirlemek mümkün değil. Sağlık Bakanlığının İstanbul ile ilgili yaptığı çağrıyı, alınacak önlemelerin veya getirilecek kısıtlamaların ekonomik kayıpları olacak diye okuyorum. Çünkü dünyanın genelinde de böyle bir strateji hâkim gibi görünüyor. Ancak Avrupa buna dayanamadı. Yakın zamanda Fransa, Almanya, İtalya ve İspanya artık sokağa çıkma yasağı uygulamaya başladılar. İnşallah Türkiye bu tedbirlere gerek duyacak hasta rakamlarına ulaşmaz." dedi.
"Dünyanın hiçbir ülkesinde hastanın iyileşme sürecinde negatife dönmüş diye boğaz örneği alınmıyor"
Şener, "10 günlük karantina sürecinin sonunda hastaların negatife döndüğü ile ilgili bir kesinlik yok. Ancak bilimsel anlamda baktığınızda yeniden test yaptırmak da maliyet etkin değil. Neyi kastediyoruz? Virüs yükünün çok yüksek olduğu dönemde dahi hastalığı boğazda yakalama şansınız yüzde 60. Hastanın iyileşme döneminde bunu yakalama oranı yüzde 10'a düşüyor. Aradaki bu ciddi farktan dolayı dünyanın hiçbir ülkesi hastanın iyileşme sürecinde negatife dönmüş diye boğaz örneği almıyor. Bence bu biraz abartılıyor. Kontrol örneğinin alınması zorunluymuş gibi düşünülüyor. Ne bilimsel anlamda ne de teknik anlamda böyle bir zorunluluk yok. Zaten bunu yapan bir ülke de yok. Bugüne kadar ki yapılan çalışmalardan şunu biliyoruz. Virüs boğazda bir ay kalıyor. Bir ayın üzerinde kalması çok özel durumlarda gerçekleşiyor. Bu ihtimal ise 40 milyonda birdir. Bu da ihmal edilebilir bir oran olduğu için hiçbir ülke bunu yapmıyor." ifadelerini kullandı.
"Kitlesel aşı üretiminde sadece ABD'ye 300 milyon doz aşı gerekecektir"
Covid-19 aşısında kitlesel üretimlerin başladığını hatırlatan Şener, "Özellikle Pfizer Biontech'in BNT162b1 aşısı şu an seri üretimde. Bu aşı, virüsün bir parçasından alınan yüzey proteinin saflaştırılarak hastaların üzerinde denenmesi sonucunda bulundu. Tabi kitlesel aşı üretiminde sadece ABD'ye 300 milyon doz aşı gerekecektir. Şu anda devam eden kitlesel aşı üretiminin de ABD ve Almanya ortaklığında olduğunu düşünürsek önceliği kendilerine vereceklerdir. Tabi öncelikle 1 Ocak 2021'e kadar sağlık personellerinin aşılanmasını tamamlayacaklar. Bu da yaklaşık 3 milyon doz demek. 1 Ocak 2021'den sonra da Haziran 2021'e kadar da kitlesel aşılama yapılacak. Dünyanın geneli için ise DSÖ bu aşı firmasıyla 3 milyar dozluk bir ön anlaşma imzaladı. Bunu da Hindistan'dan bir firma üstlendi. Bunun dışında Çin ve Rusya kökenli aşı çalışmaları da var. Bu ülkelerin ürettiği aşılar da dünyanın bazı ülkelerinde uygulanmaya başlandı. Özellikle Brezilya'da kitlesel aşılama yapıldı." şeklinde konuştu.
"Grip aşısının kimlere uygulanacağını belirlemek için yapılan skorlama sisteminden dolayı hasta ve hekim arasında tartışmalar yaşanmaktadır"
Konuşmasının sonunda Şener, "Grip aşısına baktığımızda, dünya genelinde bir önceki yıla oranla siparişler yüzde 10 ile 25 arasında bir artış gösteriyor. Türkiye daha önceki senelerde aldığı miktarda bu sene de aldı. Ancak talep yoğunluğundan dolayı bir o kadar daha aldı. Toplamda 2,5-3 milyon doz civarında grip aşısı gelecek. Ancak uygulamada büyük sıkıntılar yaşanıyor. Grip aşısının kimlere uygulanacağını belirlemek için yapılan skorlama sisteminden dolayı hasta ve hekim arasında tartışmalar yaşanmaktadır. Bu bir süre daha devam edecek gibi görünüyor. Türkiye'de uygulanan bu skorlama sistemi dünya genelinde çok yaygın kullanılan bir sistem değil, ancak grip için bir risk endeksi belirlemede geçerlidir." dedi. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.