Yapıcıoğlu'ndan Rusya'nın saldırısıyla ilgili önemli tespit: Amerika sevinçten uçuyor
HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı ile ilgili, “Bu bizim savaşımız değil. Bu savaştan korunmak için el birliğiyle hareket edilmelidir.” dedi.
Röportajın tamamı şöyle:
‘Altılı ittifakı’ nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de herhangi bir parti girmiş olduğu herhangi bir seçimde tek başına yüzde 50’nin üzerinde oy alamamıştır. En yüksek oy Kasım 2015’te AK Parti’nin aldığı yüzde 49 buçuk oydur. Bu bile Cumhurbaşkanı yada Başkan seçilmek için yeterli değildir. Bu tabloda partilerin ittifak kurması kaçınılmazdır. Diğer yanda yüzde 10’luk seçim barajı var. Partilerin barajı aşmak için bir ittifak içerinde olmaları da tabidir. Biz herhangi bir parti için de şurada yer almaları gerekir demeyi doğru bulmadığımız gibi bizim için de başka partilerin yorum yapmasını doğru bulmuyoruz.
Kamuoyuna deklare edilen 28 Şubat tarihini, aynı zamanda 28 Şubat mağdurlarının bir avukatı olarak nasıl yorumluyorsunuz?
28 Şubat tarihi için ‘Biz o günü belirlerken aklımıza gelmedi dediler eğer böyleyse beyanı esas kabul etmemiz gerekir. Bu tarihi seçmemeleri daha doğru olurdu. Bir iletişim hatası olarak görüyorum.
Parlamenter sisteme geçiş isteğine nasıl bakıyorsunuz? Bu Türkiye için istenilmiş bir talep mi yoksa ‘kendilerine iktidardan pay kapma’ kapısı mı aralamaya çalışıyorlar?
Altı parti ‘yeniden parlamenter sisteme dönüş olması gerektiğini düşünüyoruz’ açıklaması yaptı. Daha önce secim sonrası koalisyon hükümetleri arayışı başlıyordu. Şu an bu ittifaklarda bir nevi koalisyon gibi görünebilir. Hatta asla meclise giremeyecek, parlamenter sistemde koalisyon ortağı olamayacak partiler mevcut sistemde kendi güçlerinin çok üstünde etkiye sahip olabiliyorlar. İşin öbür tarafı ise parlamenter sistemi savunanlar mevcut problemlerin neredeyse tamamının sebebinin başkanlık sistemi olduğunu söylüyor. Bu bize çok abartılı geliyor. Tam tersine mevcut sorunlarının tamamının çözümü de değildir başkanlık sistemi. Şu anda küresel çapta ekonomik kriz var. Parlamenter sistem olsa yine yaşanırdı ve yaşandı. Mesela 2001’de kriz yaşandı, o zaman da parlamenter sistem yürürlükteydi. Yani olayları çok karikatürize etmemek gerekiyor. 16 Nisan referandumda başkanlık sistemine geçişi biz destekledik. Çünkü parlamenter sistem döneminde Cumhurbaşkanı seçimi krizi yaşanıyordu. Yüksek yargı bürokrasisi 367 kriziyle Cumhurbaşkanı seçtirmedi. Meclis’e ‘siz karar alamazsınız’ dedi. Krizin ardından Anayasa değişikliği gündeme gelince halk yüzde 70’e yakın bir oyla “Cumhurbaşkanını ben seçeceğim” dedi. Biz de bunun Milli iradeye daha uygun olduğunu söylüyoruz. Parlamenter sisteme geçildiğinde o zaman biz o yüzde 70’i nereye koyacağız. Milletin ‘bundan sonra ben seçeceğim’ sözünü nereye koyacağız. Muhalefet partileri olarak bunlara bir açıklık getirmemiz lazım. Tamam ‘parlamenter sistemine geçelim ama o zaman yüzde 70’in cevabını vermen gerekiyor bir siyasetçi olarak. Cumhurbaşkanı’nı halk seçti bir de Başbakan çıktı onu da halk seçti. İdarenin iki başlılığını nasıl çözeceğiz bunlar cevapsız sorular. 367 krizinden önce de, 1980 darbesinden önce de meclis sürekli tur atıyordu ama Cumhurbaşkanı seçemiyordu. Bütün bunları unutup henüz daha bir dönem sona ermeden ‘biz bittik mahvolduk hadi bir daha parlamenter sisteme dönelim’ çıkışı bize çok doğru gelmiyor. Bu sistemin aksayan yönleri var mı, evet var. Bunlar düzeltilebilir mi, evet düzeltilebilir ama anayasa değişikliği gerekiyor. Ancak muhalefet blok olmuş anayasa değişikliği için ‘Biz yokuz’ diyor.
Siz hangi ittifaka dahil olacaksınız?
Biz herhangi bir ittifakla sözleşmiş, kararlaştırmış, anlaşmış değiliz fakat bu biz herhangi bir parti ya da herhangi bir blokla bir araya gelemeyiz ittifak içinde olmayız anlamında değildir. Dediğim gibi an itibariyle verilmiş herhangi bir kararımız, sözümüz yok. Karar aldığımızda kamuoyuyla paylaşırız.
Kamuoyu anketlerine göre HÜDA PAR diye bir parti görünmüyor, siz sahada ne görüyorsunuz?
Kamuoyu araştırma şirketleri ne derse desin hatta biz ne kadar oy alırsak alalım problem değil. Başarı istikamet üzere kalabilmektir. Allah’ın izniyle istikametimizi terk etmeyeceğiz. Biz Allah rızasına talibiz. Allah rızası için millete hizmet etmeye talibiz. Halkın teveccühüne de talibiz elbette ancak kara propagandalardan dolayı milletimizin bizi yeterince tanıdığı kanaatinde değilim.
Kürt seçmen HDP’ye ve kapatma davasına nasıl bakıyor? HDP’nin kapatılması ve Doğu, Güneydoğu’da tesis edilen huzur ortamı seçmen tercihini etkiler mi?
Toplumlarda sosyal değişimler bugünden yarına bir elektrik düğmesi açma, kapama şeklinde olmuyor, ama şunu söyleyebilirim. Bizim sokakta gözlemlediğimize göre seçmenin aşağı yukarı yarısında, tüm partiler için geçerli olmak üzere daha önceki tercihleriyle ilgili soru işareti var. Bu tablo Kürt seçmen için de geçerli.
HDP kapatılmalı mı sizce?
Bir partinin yöneticileri kanunların suç saydığı, toplumun gayrı meşru gördüğü bir davranış içerisinde ise eğer kanun anlamında bu suç değilse, toplum onu sandıkta cezalandırır. Eğer suç ise ilgili makamlar harekete geçer soruşturmaları yapılır, adil bir şekilde yargılama sonucunda o fiili yapan kişiye cezası verilir. Cezaların Şahsiliği prensibince suç işleyen kişinin kendisi cezalandırılmalıdır. Anayasa değişikliğinde eğer o değişiklik geçmiş olsaydı bugün parti kapatma yerine suç işleyen kişilerin cezalandırılması bunun yerine geçecekti ya da söz konusu parti yoğun bir şekilde o fiili işliyorsa o zaman kapatma dışındaki yaptırımlar gündeme gelecekti. Biz de parti kapatmaların Türkiye’nin gündeminden çıkmasını, suç işleyenler varsa suç işleyen kimsenin cezalandırılmasını öneriyoruz.
Diğer yandan siyasi partilerin parti kapatma çıkışlarını biliyoruz. Böyle bir ortamda yargı yüzde 100 mevcut kanuna uygun olarak haklı bir karar verse bile kapatılan partinin tabanındaki kişiler ‘Bu siyasi karar’ diyeceklerdir. HDP seçmeninin büyük bir kısmı iktidardaki AK Parti’ye karşı tavır alacaktır. Partisiz kalacak bir kısmının da AK Parti dahil farklı partilere gideceğini düşünüyorum.
Terörün etkisinin azalmasının siyasete etkisini nasıl görüyorsunuz?
Doğu ve Güneydoğu’da baskı her zaman olmuştur. Çok yaygın mı, değil. Ancak geçmişte ağalar, ya da terör baskısıyla iradesi engellenen insanlar az sayıda da olsa olmuştur. Önümüzdeki seçimde terör baskısının olmaması insanların tercihini ne kadar değiştirir, göreceğiz.
Doğu ve Güneydoğudaki elektrik faturalarıyla ilgili bir rapor hazırlıyorsunuz bildiğimiz kadarıyla. Problem denir tam olarak?
Bölgedeki vatandaşlar dağıtım şirketinin keyfi uygulamaları sebebiyle söz konusu şirketi terör örgütü olarak adlandırmaya başlamış durumda. Mardin ve çevresinden çok fazla şikayet alıyoruz. Kızıltepe’den bir vatandaş ‘bu sorunu çözen kişi bağımsız milletvekili seçilir’ tespiti yaptı. Yani o derece yaygın bir problem. Mesela bir vatandaşa bir ay içerisinde 3 ayrı fatura gönderilmiş. Biri, 1,5 TL, ikincisi 40 küsur TL, üçüncüsü 800 TL. Sebebi şu; bir faturayı zamanında ödemezseniz sonraki faturayı zamlı tarifeden kesiyorlar. Bu şekilde katlanarak gidiyor. Mahkemelerden de bir sonuç alınamıyor. Elektrik kesilmesin diye ihtiyati tedbir kararı aldırıyor vatandaş, bu kararı bile dinlemiyor şirket. Şirket yetkilileri “Borcu olan çiftçiler ekim yapmasın, onlara elektrik vermeyeceğiz” diye tehdit ediyor. Çiftçi ekim yapmazsam borcumu nasıl öderim diye soruyor. Dünyada gıda tedarik krizi yaşanırken bu tavırlar sorunu daha da büyütüyor. Mardin’in yanı sıra Şırnak, Urfa ve Batman’da benzer şikayetlerle karşılaştım. Mesela bir din aliminin Diyarbakır’da, hiç kullanmadığı, fişe takılı bir cihazın olmadığı, elektrik kullanımın sıfır olduğu bir evine ‘Sen kaçak kullanmışsındır’ diyerek kaçak cezası kesilmiş. İtirazına rağmen faturanın sadece yarısını düşürmüşler. Razı olmuş mecburen. Bu zulümdür. Bir din alimine hırsız yaftası yapıştırmış oluyorlar.
Siz 28 Şubat’ta mağdur edilen pek çok kişinin de avukatlığını yaptınız. 24 yıl geçtikten sonra 28 Şubat’ın etkisi hala devam ediyor diyebilir misiniz?
Ben hukukçu kimliğine sahibim. 28 Şubat öncesinde ve sonrasında uzun bir müddet ceza davalarını takip eden avukat olarak rahatlıkla şunu söyleyebilirim 28 Şubat‘tan önce de sonra da Kemalist yargı ve FETÖ yargısının çok ciddi hukuki mağduriyetler oluşturduğunu, zulümler yaptığının yakından şahidiyim. O hukuksuz ortamda zulmen cezalandırılan bir sürü insan var, mesela örgüt yargılaması yapılan Sivas davası bunlardan bir tanesi. Benzer çok dava var. Askerden brifingli yargının vermiş olduğu kararlar bugün hala mahkemelere ictihad olarak yol gösteriyor. O kararların altında kimlerin imzası olduğuna bakılmıyor. O kararlar sebebiyle insanlar iş mülakatlarından eleniyor. Halen o heyetlerin verdiği kararlar infaz ediliyor, insanlar cezaevinde ömür çürütüyor. Bir türlü Mart gelmedi, Nisan gelmedi. Halen cezaevinde yüzlerce kişi var. 1 kişi bile olsa çoktur.
28 Şubat’ta sipariş kararlar verdiler
Ben hukukçu kimliğine sahibim. 28 Şubat öncesinde ve sonrasında uzun bir müddet ceza davalarını takip eden avukat olarak rahatlıkla şunu söyleyebilirim 28 Şubat‘tan önce de sonra da Kemalist yargı ve FETÖ yargısının çok ciddi hukuki mağduriyetler oluşturduğunu, zulümler yaptığının yakından şahidiyim. O hukuksuz ortamda zulmen cezalandırılan bir sürü insan var, mesela örgüt yargılaması yapılan Sivas davası bunlardan bir tanesi. Benzer çok dava var. Askerden brifingli yargının vermiş olduğu kararlar bugün hala mahkemelere ictihad olarak yol gösteriyor. O kararların altında kimlerin imzası olduğuna bakılmıyor. O kararlar sebebiyle insanlar iş mülakatlarından eleniyor. Halen o heyetlerin verdiği kararlar infaz ediliyor, insanlar cezaevinde ömür çürütüyor. Bir türlü Mart gelmedi, Nisan gelmedi. Halen cezaevinde yüzlerce kişi var. 1 kişi bile olsa çoktur.
Diyarbakır Anneleri’nin eylemini nasıl yorumluyorsunuz?
Anne şefkati kadının fıtratına Allah’ü Teala tarafından yerleştirilmiş, anneler de bu duyguyla evladını istiyor. O annelerin yanlış yerde oturduğunu söyleyenler de dahil herkes o annenin evlat sevgisine, yüreğindeki yangına saygı duymalıdır. İşte ‘bunlar talimatta ordalar, maaş alıyorlar’ gibi şeyler söylendi. Bu bakış külliyen yanlıştır. Anne evladını istiyor bu tabiidir. Keşke hiçbir anne evladına bu şekilde hasret kalmasa. Bir yandan çocuk hakları derken bir yandan 12, 13 yaşında ortaokul çağındaki çocukların dağa götürülmesi ve ellerine silah verilmesi doğru bir şey değil.
Ukrayna meselesine ve muhalefetin tavrına nasıl bakıyorsunuz?
Bu bizim savaşımız değil. Bu savaştan korunmak için el birliğiyle hareket edilmelidir. Rusya Ukrayna’dan parça koparacağını belli ediyordu. Bize göre de batı, özellikle Amerika bunu tahrik etti, teşvik etti ve istedi. Amerika bunu istiyor, çünkü Avrupa’ya ‘siz benim şemsiyeme muhtaçsınız, NATO üyesisiniz ama kocaman kartondan kaleler gibisiniz, bana muhtaçsınız’ diyor. Amerika sevinçten uçuyor. Rusya saldırgan diyenler de doğru söylüyor ama Amerika’nın da ondan aşağı kalır yanı yok. Çin fırsat bulursa Amerika ve Rusya dan geri kalmaz. Hepsi emperyalist.
Kaynak:DOĞRUHABER
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.