Yavuz: Etnik ve mezhep temelli bir siyaset terör ve anarşiyi hortlatır
HÜDA PAR Genel İdare Kurulu (GİK) Üyesi Mehmet Yavuz, etnik ve mezhep temelli bir siyasetin terörü ve anarşiyi hortlatabileceğini söyledi.
MHP ve AK Parti arasında başlamadan biten ittifak meselesine dair görüşlerini dile getiren Yavuz, “Biz bu ittifak kurulduğu zaman neredeysek ve ne düşünüyor idiysek şimdi de aynı noktadayız.” dedi.
HÜDA PAR olarak hem "Öğrenci Andı" meselesinin, hem başörtü meselesinin hem de insan hakları noktasındaki gelişmelerin yönetmeliklerle değil anayasal olarak belirlenmesi gerektiğine dair görüş sunduklarını söyleyen Yavuz, pansuman tedavilerle kalıcı hastalıklara çözüm getirilemeyeceğinin altını çizdi.
MHP ile AK Parti’nin grup toplantılarında bitirdikleri ittifak meselesine değinen Yavuz, “Türkiye’de maalesef politik alışkanlıklar kolay kolay törpülenmiyor. Biz ittifak kurulduğu zaman neredeysek ve ne düşünüyor idiysek şimdi de aynı noktadayız. MHP ve AK Parti arasında ittifak kurulduğu zaman çok büyük anlamlar yüklendi. Bu ittifakın dışında kalanlar milli veya cumhurun bir parçası değillermiş gibi gösterildi. Bu ittifakın kaderiyle ülkenin kaderi sanki birbirine bağlı, bu ittifaka dâhil olursan başın göğe eriyor. Bu ittifaka dâhil olmazsan perişan olmuşsun, cüzzamlı hasta muamelesi falan. Biz bunu doğru görmedik. Bu iki partinin kendi arasında seçim ittifakıdır. Mesele bundan ibarettir. Şimdi de iki parti arasındaki ittifak bozuldu. Dün buna çok büyük bir anlam yüklemediğimiz gibi, bugün de geldiğimiz aşamada bunun bozulmasını dünyanın sonu olarak görmüyoruz. Yarın öbür gün Sayın Bahçeli ve Sayın Erdoğan çıkıp ‘Biz o grup toplantısında böyle söyledik ama memleketimizin menfaati bizi bir araya getirmeye zorluyor. Biz tekrar bir araya geliyoruz.’ diyebilirler. Bunu da doğal olarak karşılarız. Bu iki partinin kendilerinin bileceği bir şeydir. Kendi aralarındaki ittifak iki partiyi ilgilendiriyor. Bunun doğruları ve yanlışlarının hesabını halka verecekler, her şey halkın gözü önünde cereyan ediyor. Kamuoyunun takdirine bırakıyoruz.” dedi.
“Andımız ve başörtü meselelerinin yönetmeliklerle değil anayasal olarak belirlenmesi gerekiyor”
Pansuman tedavilerle kalıcı hastalıklara çözüm getirilemeyeceğinin altını çizen Yavuz, “Toplum olarak elde ettiğimiz kazanımların gitme ihtimali mevcut durumda hep var. Sayın Cumhurbaşkanı ‘Biz bu meseleyi aşmış gibi görüyoruz.' dedi ama görülüyor ki bu mesele aşılmamış. Evet, üzülerek belirtelim. Bir pansuman tedavinin, kalıcı bir hastalığa çözüm getirmeyeceği nasıl kesinse, yönetmeliklerle de alınmış kararların sadra şifa olmayacağına dair canlı bir örnektir. Biz hem andımız meselesinin, hem başörtü meselesinin hem de insan hakları noktasındaki gelişmelerin yönetmeliklerle değil anayasal olarak belirlenmesi gerektiğini ifade ettik. Aksi takdirde bir kararla bu kazanımların yerle bir edilebileceğine dair uyarılarımızı sürekli yenileye geldik ve hala söylüyoruz. Bakın kendilerini vesayetin sahibi olarak gören zihniyet, ezanın da Türkçeleştirilmesi gerektiğini belirtiyor. Yakın zamanda belki yine kendilerine yakın yargı mensupları üzerinden -Allah muhafaza- alacakları bir kararla şu anda rahatlamış ve ülke gündeminden çıkarak herkesi rahatlatan başörtü meselesini tartışmaya açabilirler.” ifadelerine yer verdi.
“Şartları zorlayın ve bu tip akıbetlerle karşılaşmama adına adımlar atın”
Vesayet odaklarının çıkarlarına hizmet eden ve anayasal kurumlar olarak tanımlanmış kurumların tamamının hükümetin elinde olduğunu ancak buna rağmen adımların atılmadığını sözlerine ekleyen Yavuz, “Yasal ve anayasal değişikliğin yapılması için meclisteki aritmetiğin buna uygun olması gerekiyor. Fakat biz şunu ifade ettik; bu yönde bir siyasi irade beyanı da ortaya konulmadı. Türkiye’nin en acil ihtiyacının anayasa değişikliği olduğunu ifade ettik. Bu yönde bir siyasi irade ortaya gerçekten konulmadı. Hükümet görmüyor değil, aslında görüyor. Bazen fincancı katırlarını ürkütmeme, bazen konjonktüre göre hareket etme, bazen içinde bulunduğu siyasi atmosfere halel getirmeme adına bize göre çok ürkek adımlar atıyor. Eğer 15 Temmuz gibi bir mesele olmamış olsaydı ben de bu şekilde açıktan eleştirmezdim ama 15 Temmuz gibi bir mesele yaşandı. Allah aşkına dışarı çıkan, göğüslerini tanklara siper eden insanlar bir irade beyanında bulundular. O gece genel anlamda o kişilerin profillerini ortaya koyduğumuzda nasıl bir taleple dışarı çıktığını görüyoruz. O zaman bu iradeye uygun siyasal bir atmosferin şartlar zorlanarak şekillenmesi gerekiyor. Fakat bu yönde şartlar zorlanmadı. Buna yönelik eleştirimiz var. Bakın Cumhurbaşkanlığı, kapatılan Başbakanlık, Meclis Başkanlığı, Anayasa Mahkemesi, Milli İstihbarat Teşkilatı, yargı mensupları, Genelkurmay Başkanlığı hükümetin denetiminde. Yani vesayet odaklarının çıkarlarına hizmet eden ve anayasal kurumlar olarak tanımlanmış bu kurumların tamamı sizin elinizde. Bir zahmet şartları zorlayın, bu tip akıbetlerle karşılaşmama adına, lütfen adımlar atın.” ifadelerini kullandı.
“Eğer siz bir ırkı üst kimlik olarak değerlendirirseniz terörü, anarşiyi, hortlatırsınız”
Etnik ve mezhep temelli bir siyaseti reddettiklerini söyleyen Yavuz, sözlerine şöyle devam etti: “Danıştay’ın yerindelik denetimi gibi hakkı yok. Daha doğrusu hiçbir kurumun bu yetkisi yok. Bu hukuken de sakat bir şey. Biz parti programımızda andımızın kaldırılması için müstakil bir paragrafa yer vermişiz. Neden? Çünkü bu ötekileştirici, ırkçı, ayrıştırıcı bir metindir. Bu toprakların tarihine, göreneğine, dinine, hakikatine ve sosyokültürel yapısına taban tabana zıttır. Bu topraklarda farklılıklar var ve bunlar beraber yaşıyor. Eğer siz bir farklılığı kaldırıp herkese üstün olduğunu ifade edip, bunu da üst kimlik olarak değerlendiriyorsanız terörü, anarşiyi hortlatıyorsunuz demektir. Çatışmanın fitilini, pimi çekilmiş bir bombayı bu gül bahçesinin içerisine koyuyorsunuz demektir. Bu memleketi seven bir insan, milletini seven insan buna taraftar olamaz. Üstün ırk yoktur. İyi insan, kötü insan var, ahlaklı insan var, ahlaksız insan var. Bizim insan ve adalet temelinde siyaset yapmamızın ana gayesi budur. ‘Önce İnsan Öncelik Adalet’ diyoruz. Etnik temelli bir siyaseti reddediyoruz, mezhep temelli siyaseti reddettiğimiz gibi. Dolayısıyla mesele bu. Irkını üstün gören insanın ırkçı olduğu kesindir. Irkı üstün görürseniz siz ırkçısınız. Irkçılık hem Allah’ın lanetlediği, hem de insani ortak paydalarda bir arada yaşamaya çalışan bütün iyi niyetli insanların reddetmesi gereken husustur. Yapılması gereken sebeplerle yüzleşmektir. Bu anayasayı değiştirmediğimiz sürece biz bu tip sorunlarla karşılaşacağız.”
“Devlet kendisine karşı işlenmiş suçları affetme yetkisine sahiptir”
Gündemdeki ceza indirimi tasarısına da değinen Yavuz, “Mağduriyetlere son verilsin de bunun şekli şemali önemli değil. İlkesel olarak HÜDA PAR’ın duruşu ‘devlet kendisine karşı işlenmiş suçları affetme yetkisine sahiptir’ şeklindedir. Gerçekten yargı kararları şaibeli hale gelmiş. FETÖ ve brifingli yargının mağdur ettiği aileleri de hesap edersek milyonları bulan insan var. Buna yönelik düzenleme yapmak gerekiyor ama toplum vicdanının rahatsız olmaması gerekiyor. Bunun için vatandaşın vatandaşa karşı işlediği suçlarda da böyle bir düzenlemeye gidilecekse ki gidilmesi gerekiyor. O zaman bir uzlaşma mekanizmasının devreye girmesi ve vatandaşlara da af yetkisi getirilmesi, bir diyetle ya da tazminat kısacası mağdur olan vatandaşımızın rızası doğrultusunda bir mekanizmanın getirilmesi gerekiyor. Çok geçmeden 3 gün sonra Sayın Cumhurbaşkanı bizim söylediğimiz bu sözlerin aynısını tekrarladı. Müslüman bir insan hikmete açtır. Bizim bu sözlerimiz hikmettir. Bizim bu sözlerimize karşı çıkabilecek, vicdanı tefessüh etmemişse tek bir Allah’ın kulu yoktur. Ey devlet, sen kendine karşı işlenmiş suçları affedebilirsin ama vatandaşın vatandaşa karşı işlediği suçları affedemezsin. 'Buna iyileştirme getireceksen vatandaşı da karar noktasında yetkili kıl.' dedik. Şu anda AK Parti ile MHP arasındaki ittifakın çatlamasına neden olan ana maddelerin bir tanesi de budur. MHP’nin gerekçelerine baktığımız zaman devlete karşı işlenmiş suçlar hiç yok. Yani tam tersi. Dolayısıyla Sayın Cumhurbaşkanının ‘Devlet kendisine karşı işlenmiş suçları affetme yetkisine sahiptir.’ anlayışını egemen kılması gerekiyor.” dedi.
“Mağdur edilmiş bu insanların bir saniye daha cezaevinde bulunması uhrevi cezasının yanında dünyevi anlamda saltanat yıkar”
Son olarak ceza indirimi tasarı hakkında yetkililerle görüştüklerini ve bir netice almadıklarını söyleyen Yavuz, “Geçen hafta içerisinde bu konu hakkında hükümet yetkilileriyle bir görüşme yaptık. Yapmış olduğumuz görüşmede bu düşünülen ceza indiriminin neleri kapsayacağı, neleri kapsamayacağına dair nihai bir cevap almak istedik. Görebildiğimiz kadarıyla henüz netleşmemiş. Görüşme yaptığımız yetkili insanlar bu halde 28 Şubat mağdurlarını kapsayıcı bir hususun olmadığını söylediler. Biz de bunu sorguluyoruz, neden yok? 16 Nisan referandumundan önce biz, dönemin Adalet Bakanı Sayın Bozdağ’la eski Genel Başkanımız Yapıcıoğlu’yla görüştüğümüzde ‘evet bir yasal düzenlemenin yapılacağını’ söylemişti. 16 Nisan 2016 referandumundan bu yana 2 yıl geçti. Herhangi bir düzenleme yapılmadı ve bundan yana şikâyetimiz var. Şu anda gündeme gelen bu meselenin 28 Şubat mağduriyetlerini bütün sonuçlarıyla ortadan kaldırabilecek bir evrilmeye dair benim çok fazla bir umudum yok. Ancak görüşmelerimiz devam edecek, zorlayacağız, baskı kuracağız, gerekirse cehennemle korkutacağız, cennetle müjdeleyeceğiz. Mağdur edilmiş bütün insanların bir saniye daha cezaevinde bulunması uhrevi ve dünyevi anlamda sonuçlar ortaya koyar. Bir mağdurun ahı tahttan düşürür şahı. Allah bir sebep ortaya koyar. Bunu sen bilemezsin.” şeklinde konuştu. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.