Yılmaz: "12 Eylül darbe anayasası ile yönetilmemiz bir utançtır"

Yılmaz: "12 Eylül darbe anayasası ile yönetilmemiz bir utançtır"
​1980 Darbesinin 40'ıncı yıldönümü münasebetiyle açıklamalarda bulunan HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yılmaz, aradan bu kadar süre geçmesine rağmen Türkiye'nin halen darbe anayasası ile yönetildiğini hatırlattı.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşen darbelere dikkat çeken HÜDA PAR Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Yılmaz, 12 Eylül darbesi ile hazırlanan anayasanın halkın değerleri ile örtüşmediğini ve taleplerini karşılayamadığını belirtti.

Darbe anayasasını, parlementer sisteme göre dizayn edilmiş, yetki ve güç olarak istikrar adına iktidarı güçlendiren bir anayasa olarak tanımlayan Yılmaz, "Bundan dolayı muhalefetteyken 12 Eylül darbe anayasasının değiştirilmesini isteyenler iktidara geldiklerinde ellerindeki bu gücü kaybetmemek için ayak direterek işi ağırdan almışlar. 1982 Anayasası'nın değiştirilmesi her siyasi partinin seçim vaatleri arasında yer almasına rağmen bu konuda ciddi değişiklikler yapılamadı. Bugüne kadar yeni bir Anayasa hazırlanması için maalesef Meclis'te de konsensüs sağlanamadığı için halen darbe anayasası ile idare ediliyoruz. Darbelerin ve darbecilerin lanetlendiği bir dönemde 40 yıldır 12 Eylül darbe anayasası ile yönetiliyor olmamız sadece iktidarın değil, Meclis'teki tüm siyasi partiler için bir utançtır. " dedi.

2010 yılındaki Anayasa referandumundan sonra ciddi bazı değişiklikler yapılabilmesinin yolunun açıldığına vurgu yapan Yılmaz, "Bununla ilgili darbe anayasası 2010 referandumda Anayasanın bazı maddelerinin değişmesi gibi zaman zaman değişikliğe uğradı. Yani 1980 darbe anayasası kısmi olarak değişikliğe uğradı fakat bir bütün olarak değiştirmeyi hiçbir hükümet göze almadı, almıyor." ifadelerini kullandı.

2010 yılındaki referandumda 1982 Anayasası'nda yapılan önemli değişikliklerden birisinin darbecilerin yargılanmasına yönelik değişikliğin olduğunu belirten Yılmaz," Darbeciler, 1982 Anayasası'nın geçici 15'inci maddesine kendilerinin yargılanamayacakları yönünde bir madde eklemişlerdi. Bundan dolayı darbeciler hakkında 12 Ekim 2010 yılında gerçekleşen referandum dönemine kadar herhangi bir işlem yapılamadı. Referandumdan sonra anayasada yapılan değişikliklerle 12 Eylül darbecilerine dava açma yolu açıldı.  Nitekim bizlerde HÜDA PAR olarak bu referanduma destek vermiş yargılamanın önünün açılmasına katkı sağlamıştık. 15'inci maddenin kaldırılmasıyla hayatta olan darbecilerden Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya hakkında dava açıldı. Sonrasında 'devletin anayasal düzenini değiştirme' suçundan müebbet hapis cezası verildi. Dava süreci içerisinde 2015 yılında ilk olarak Kenan Evren ve sonrasında Tahsin Şahinkaya'nın ölmesiyle açılan bu dava düştü. Yani yaptıklarının hesabı ahirete kaldı."

"Anayasanın yerli ve sivil olması lazım"

Yılmaz, "12 Eylül darbe anayasası; milliyetçi, ulus devletçi, laik, seküler, İslami değerlere muhalif, Kürt varlığını kabul etmeyen, yani toplumu Türkleştirmeyi esas alan asimilasyoncu bir anayasadır. Bu anayasaya karşı çıkmamızın ana sebebi olarak bunları sıralayabiliriz." şeklinde konuştu.

Yeni anayasada olması gereken madde ve özellikleri aktaran Yılmaz, "Bizim parti programındaki anayasa önerilerimizde belirttiğimiz üzere anayasanın öncelikle yerli ve sivil olması lazım. Yani başka ülkelerin anayasaları esas alınarak değil, bu ülkenin, halkın ihtiyaçları ve talepleri göz önünde bulundurularak sadece sivil değil zihnen de sivil düşünen kişilerce hazırlanması lazım. Yeni anayasa; sistemi koruyan, kollayan veya devleti kutsayan bir anlayıştan ziyade insani hak ve hürriyetleri öne çıkarması gerekir. Bu anayasa da değiştirilemez, dokunulamaz maddesi olmamalıdır. Nasıl yönetileceğine halk karar vermelidir. Şu anki anayasada bazı maddelerin değiştirilmesi teklif dahi edilemez." diye belirtti.

Mevcut anayasanın kapsamına değinen Yılmaz, "Aynı şekilde bu anayasada halkı ötekileştiren, kamplara ayıran ve bir kısmını yok sayan iki temel husus var. Biri anayasanın vatandaşlık tanımı dahil olmak üzere Türklüğe ve Türk ulusçuluğuna dayalı olan ifadelerdir. Bir diğeri ise, laiklik vurgusuyla laik veya seküler olmayan dindar insanları dışarıda bırakıyor ve onların inançlarını yaşamaları için herhangi bir hak-hukuk veya koruma getirmiyor. Mevcut anayasa yani sadece laik-seküler kesimler içindir. Onların yaşam tarzlarını koruma altına almasının yanında bu yaşam ve düşünce tarzını diğerlerine dayatıyor." ifadelerini kullandı.

"Laiklik, Müslümanların tepesinde sallandırılan bir kılıçtır"

Anayasanın ideoloji barındırmaması gerektiğinin altını çizen Yılmaz, Anayasanın ideolojiden ve Kemalizmden arındırılması gerektiğini söyledi.

Yılmaz, "Aynı toplumu laik olanlar ve olmayanlar diye kamplara ayıran laikliğin anayasadan çıkarılması lazım. Batıda birçok ülkenin anayasasında laiklik diye bir madde yok.  Bu şekilde işlerini yürütebilirken bizim ülkemizde laiklik Müslümanların tepesinde sallandırılan bir kılıçtır ve ne zaman ineceği belli değil. Ondan dolayı anayasa laik-seküler bakış açısından arındırılmalıdır. Vatandaşlık tanımı başta olmak üzere Türk ve Türkçülüğe vurgu yapan tüm madde ve kavramların çıkarılması durumunda ortaya herkese eşit mesafede olan nötr bir anayasa çıkar." dedi.

Emperyalist güçlerin kendi güdümlerinde ve kontrollerinde olan iktidarları istediklerini hatırlatan Yılmaz, "Dış güçler açısından bakıldığında; yönetimleri kontrole alabilmek, kendi istedikleri kişi ve hükümetlerle çalışabilmek üzere darbe yaparlar. Tabi ki halk, kendi oyuyla bir iktidarı seçtiğinden dolayı bu darbeler iktidarların şahsında aslında halka yapılmıştır." şeklinde konuştu.

"İslam coğrafyasındaki tüm darbelerde ABD'nin rolü var"

1980 öncesi yaşanan darbelere de atıfta bulunan Yılmaz, "1960 darbesi döneminde halk CHP yerine Demokrat Partiyi seçiyor. Seçimle Demokrat Partiyi deviremeyen CHP içerisinde çöreklenmiş Kemalistler dış güçlerin desteğiyle darbe yaparak iktidarı zorla ele geçirdiler ve Menderes'i astılar. Yine aynı şekilde 1971 Muhtırasında da iktidara muhtıra verilerek darbelerini gerçekleştirmiş ve bu şekilde istediklerini yaptırmış oldular." diye belirtti.

Söz konusu 1980 darbesinde ABD'nin rolüne dikkat çeken Yılmaz, "Kenan Evren 1980 darbesini yaptığında Amerika'da 'bizim çocuklar başardı' diye sevinçle karşılanıyor.  Yani yapılan darbelerin arkasında her zaman ABD gibi dış güçler yer almıştır. Bu sadece Türkiye için geçerli değil, tüm İslam coğrafyasında da durum aynıdır. Mesela yakın zaman için örnek verirsek Mısır’da Sisi darbesinin arkasında emperyalist güçler yer almıştı. Mursi hükümetini devirerek Sisi'yi yönetime getirdiler. Dolayısıyla İslam coğrafyasındaki tüm darbe ve operasyonların arkasında bir dış güç aramak ve her darbenin arkasında dış mihraklar olduğu gibi içerideki işbirlikçileri de unutmamak lazım." dedi.

Darbelerin önceden planlanmış uzun vadeli bir proje olduğunu dile getiren Yılmaz, "Mesela 1980 darbesinde Kenan Evren'in 'niye bu kadar gecikti?' cümlesi meşhurdur. Darbe öncesi sağ-sol davalarından her gün insanlar ölürken darbe sabahı olayların tümü hemen bitiyor. Olaylara bu denli etki eden darbenin daha önce neden yapılmadığı sorulduğunda ise, 'darbe için zeminin olgunlaşmasını bekledik' yanıtı veriliyor. Yani darbenin olabilmesi için daha önce cereyan eden olaylara müdahale edilmedi, belki körüklendi. Öyle bir hal aldı ki, her gün oluşan asayiş olayları karşısında bıkan halk, olayların sonlandırılmasında etkili görünen darbeye destek bile verdi. Yani darbelerde halkın desteğini alabilmek adına insanların katledilmesine göz yuman bir zihniyet söz konusudur." ifadelerini kullandı.

"Dış güçler, kaos ve kargaşa ortamının oluşmasıyla hazırlanan zeminde darbe yapıyorlar"

Başta dış güçler olmak üzere bazı darbe mekanizmalarının harekete geçmesine fırsat tanıyan durumları belirten Yılmaz, özetle şunları söyledi:

Devletin; ülke içerisinde sorunları varsa, halkı ile halkının inancıyla barışık değilse, temel hak ve hürriyetler noktasında eksiklikler varsa, halk 'bu benim devletim veya benim Anayasam' diyemiyorsa ve kendini ifade etmeyle ilgili sıkıntılar yaşıyorsa işte o zaman dış güçler devreye girer, kaos ve kargaşa ortamının oluşmasıyla hazırlanan zeminde darbe yapılır. Diğer bir açıdan bakıldığında ise, TSK'nın 'siviller ülkeyi yönetemez' anlayışı doğrultusunda 'ülke meseleleri sivillere havale edilemeyecek kadar çok önemlidir' şeklinde düşünerek iktidara müdahale hakkını kendilerinde buluyorlar. Bu anlayışın değişmesi lazım.

1960 darbesinde Adnan Menderes'in idam edilme sebeplerini hatırlatan Yılmaz, "Bunun örneklerinden biri Adnan Menderes'tir. Menderes’i seçimle iktidardan uzaklaştıramayanlar 1960 darbesini gerçekleştirip Menderes'i idam ettiler. Tabi ki bu idamın bazı sebepleri vardı. Bunlar; İslam'a yönelik CHP'nin getirdiği bazı katı uygulamaları yumuşatması, ezanın tekrardan Arapça 'ya döndürülmesini sağlaması ve dindarlar üzerindeki baskıyı hafifletmesiydi." şeklinde konuştu.

"28 Şubat'ta toplumun dinamikleriyle oynadılar"

Son olarak yakın tarih örneklerinden siyasete yapılan darbenin 28 Şubat postmodern darbesi olduğunu söyleyen Yılmaz, "Burada asker fiilen yönetime el koymasa da perde arkasında kukla yönetici ve siyasiler eliyle Kemalist kodlara geri dönüyor. Bu dönemde siyasi iktidarı devirdiler, dindarları kamudan uzaklaştırdılar, takke, sarık, başörtüsüyle savaştılar. Yani toplumun dinamikleriyle oynadılar ve Müslümanları ötekileştirip yok saymaya başladılar. O zaman bu darbenin etkisinin bin yıl süreceği söylenmişti ama o kadar sürmedi. Nihayetinde halkın iradesiyle bu zihniyet yönetimden uzaklaştırıldı. Açılan 28 Şubat davasında istenilen veya beklenilen bir şekilde yargılama olmadıysa da sembolik olarak bazı darbeciler ceza aldılar. Ama birçoğu da beraat etti." dedi.

"15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi halkın darbelere karşı sokağa çıkması ve sesini yükseltmesi önemlidir"

Yılmaz son olarak sözlerine şunları ekledi: "Darbeler döneminin son bulması için yapılması gerekenlerin başında darbecilere yönelik ciddi bir yargılamanın ve cezalandırmanın olması gerekir. 15 Temmuz 2016 tarihindeki darbe girişiminde olduğu gibi halkın darbelere karşı sokağa çıkması ve sesini yükseltmesi önemlidir. İdeolojiden arındırılmış, halkın etnik kimliğinin, dilinin kültürünün ve inancını yaşamasının garanti altına alınacağı yeni bir anayasanın acilen yapılması böylece toplumsal barışın sağlanması atılacak en önemli adım olacaktır." dedi. (İLKHA)

HABERE YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.