Yuvaları dağıtan kanun masaya yatırıldı
HÜDA PAR İstanbul İl Başkanlığının 6284 Sayılı Kanunu ele alan panelinde mağdur aileler yaşadıkları sorunları anlatırken, hukukçular ve akademisyenler, kanunun arkasında aile düşmanı feministlerin olduğunu söyledi.
Kur'an-ı Kerim tilavetiyle başlayan ve 2 oturum şeklinde gerçekleştirilen panelin açılış konuşmasını HÜDA PAR İstanbul İl Kadın Kolları Başkanı Münevver Aktaş yaptı.
Aktaş, 2012 yılından itibaren yürürlükte olan 6284 sayılı kanunun çok sayıda aileyi dağıttığını, evin babası olan erkeği yuvasından ettiğini, boşanma oranlarının artmasına sebebiyet verdiğini belirtti.
Aktaş, "Uygulamada haklının değil kadının beyanını esas alan hükümler, babayı evden uzaklaştırma, süresiz nafaka, çocuğuyla kısıtlı görüşme gibi cezalarla cezalandırmakta, mahkeme kapısına giden boşanma davalarını iyileştirme yerine kadın ve erkeği birbirine düşürmektedir. Genç yaşta severek, rızasıyla evlenmiş olanlara yıllar sonra 'cinsel istismar' suçuyla gelen cezalarla bu suçu işleyen insanlarla aynı koğuşlarda yatmaktadırlar. Bu kabul edilemez ve hiçbir vicdana da sığmaz." dedi.
"Kimse sesimizi duymuyor"
Panelde kanunla mağdur olan aileler de yaşadıkları sıkıntıları anlattı. Verilen cezaları hak etmediklerini sadece ailelerin izni ve rızasıyla evlendiklerini söyleyen Gamze Nur Eraydın, acı ithamlarla eşlerine ceza verildiğini söyledi.
Kanun nedeniyle yuvası dağılan bazı kadınların hayatını kaybettiğini veya intihar ettiğini belirten Eraydın, "Çünkü geçimlerini sağlayamıyorlar. Cezalar bize 7 yıl, 10 yıl sonra geliyor ve bu süre içerisinde 3-4 çocuğumuz oluyor. Bu süreden sonra gelen cezalarla çocuklarımızla birlikte yalnız kalıyoruz ve geçimlerimizi sağlayamıyoruz. Çünkü hem çocuklarımıza bakıp hem de çalışmamız imkânsız. Acı bir durum. Yaşadıklarımızı dile getiremiyoruz. Kimse sesimizi duymuyor. Bizi o kötü insanlardan ayırmak bu kadar zor mu? Bizim eşlerimiz tecavüzcülerle aynı koğuşları paylaşıyorlar." şeklinde konuştu.
"Bana resmi nikâh veren devlet beni eşimden korumaya çalışıyor!"
Eşiyle 6 yıldır evli olduğunu ve 4 yıldır eşinin cezaevine atıldığını belirten Damla Şentürk ise şu ifadeleri kullandı:
"Bize toplamda 16 yıl ceza verildi. Devlet, beni korumak adı altında verdiği bu cezayı verirken, 8 yıl daha bu kadın dışarda tek başına ne yapar, diye düşünmedi. Bize resmi nikâh yapan, aile cüzdanı veren devlet, beni eşimden korumaya çalışıyor! Ama dışardaki insanlardan koruyabiliyor mu? Bizim suçumuz sevip yuva kurmak. Bunun bedeli tecavüzcülerle bir tutulmak olmamalıydı. 16 bin Müslüman evladı babasız büyüyor. Anneler, çocuklarına verecek cevap bulamıyorlar. Herkesin bu mağduriyetin farkında olduğunu, bizi gördüklerini biliyoruz. Gitmediğimiz, çalmadığımız kapı kalmadı. Artık bu çağrımıza cevap verilmesini istiyoruz."
"Seneler sonra gelen bu cezalar birçok yuvayı dağıttı"
2014 yılında evlenen ve 2 kız çocuğu olan Rabia Yağmur Karamemiş de 2 ay önce eşine 9 yıl 11 ay ceza geldiğini söyledi.
Karamemiş, "Seneler sonra gelen bu cezalar birçok yuvayı dağıttı. Yıllar sonra bizi eşlerimizden korumak istiyorlar. Bu bizim için çok zor bir durum. Üstelik cinsel istismar suçundan yargılanıyorlar. Biz sadece erken evlenip yuva kurduk. Müslüman bir ülkede yaşıyoruz. Buna rağmen erken evlendiğimiz için bu muameleyi görüyoruz. Çocuklarımızla yalnız kaldık. Babalarının nerede olduğunu anlatamıyoruz. Yuvalarımız dağıldı. Bu kanun bizi korumuyor." diye konuştu.
"Cezanın en büyüğü ailelere veriliyor"
Sakarya’dan programa katılan 2 çocuk annesi genç evlilik mağdurlarından Nagihan Der, "10 yılı aşkın süredir evliyiz. Eşim 3 yıldır cezaevinde. 10 yıl 10 ay ceza verildi. Biri 9, diğeri altı yaşında 2 çocuğumuz var. Yıllar sonra gelen bu cezalar sadece eşlerimize verilmedi. Bu cezanın en büyüğü ailelere veriliyor. Cinsel istismar adı altında eşimize hüküm verilirken, 'Bu insanlar birbirlerine sahip çıkarak yuva kurmuşlar.' diye düşünmüyorlar. Bizim de ailemiz dört dörtlük bir yuvaydı. Eşim her baba gibi çocuklarına sahip çıkan bir babaydı." dedi.
"Kadın örgütler bizim mağduriyetimizi neden görmüyorlar"
Erken evlendikleri için insanların kendilerini yadırgadığını söyleyen Der, şunları söyledi:
"Neden evlendiniz? Kamuoyunun tepkisi yetmiyormuş gibi daha o yaşta evlendiniz. Daha çocuktunuz.' diyenler var. Geçmişe baktığımızda aslında kültürümüzde olan bir şey. Çoğumuzun ailesinde 15 yaşında evlenenler vardır. Bize sanki Türkiye vatandaşı değilmişiz gibi bakıyorlar. Kadın örgütleri, kadın hakları, bizim mağduriyetimizi neden görmüyorlar? Biz de kadın değil miyiz? Kadın örgütleri çocukların, kadınların yanında olduğu gibi bizim de yanımızda olmaları gerekiyor."
"Bu durum 100 yıllık bir handikabın ürünüdür"
Avukat Yasemin Küçükkaya ise yaptığı sunumda yaşanan hukuk ihlallerine değindi.
2002 yılına kadar kızların 15, erkeklerin ise 17 yaşını doldurması halinde evlilik ehliyeti elde edilebildiklerini hatırlatan Küçükkaya, günümüzde ise evliliklerin 17 yaşın doldurulmasıyla aile izniyle gerçekleştirildiğini ifade etti.
Olağanüstü durumlarda mahkemeye başvurularak bu yaşın 16'a çekilebileceğini aktaran Küçükkaya, "Önceki dönemde olan 15 yaş evliliği aslında bizim toplumsal yapımıza uygundu. Mağdur ailelere baktığımızda genelde 14-15 yaşlarında evlenmişler. Onun altında evlilikler neredeyse yok. Fakat yaşın yükseltilmesiyle genç yaşta evlilik mağdurları ortaya çıktı. Bu durum 100 yıllık bir handikabın ürünüdür. Biz dışardan kanun ithal ederken bunun toplumsal yapımıza 'Uygun mu, değil mi?' diye bakmadan almışız. Toplumsal yapıyla birebir temas halinde olan bir yapıya düzenleme getirdik. Bu çok büyük bir yanlıştır." şeklinde konuştu.
"Bu büyük bir zulme dönüştü"
Panelin 2'inci oturumunda konuşan Prof. Dr. Sefa Saygılı, erken yaşta yapılan evliliklerin İslam'a uygun olduğunu ve ancak kanun gereği verilen cezaların hiçbir izahatının olmadığını söyledi.
"6284 sayılı kanunla ilgili bize çok vakıa geliyor. Gerçekten öncelikle erkeklere gelen cezalar kadınları mağdur ediyor." diyen Saygılı, "Antalya'nın Alanya ilçesinde bir kardeşimizin eşiyle arasında bir sorun oluşuyor. Eş, karakola gidiyor ve erkek birdenbire 6 ay evden uzaklaştırma cezası alıyor. Adam, ne yapacağını şaşırmış durumdaydı. 'Nerede kalacaksın?' diye sorduğumda, yakınlarda, akrabaları olmadığı için bir arkadaşının dükkânında kalacağını söyledi. Buna benzer çok vakıayla karşılaşıyoruz. Bu büyük bir zulme dönüştü. Her sene 200 bin erkek evlerinden uzaklaştırılıyor." ifadelerini kullandı.
"Kanunun arkasında aile düşmanı feministler var"
Konuşmasının devamında Saygılı, şunları kaydetti: "Kanunun arkasında erkek düşmanı, aile düşmanı feministler var. 1 Aralık 2018 tarihinde 'Mor Çatı' kurucularından feminist Avukat Canan Arı, Cumhuriyet Gazetesi'nde, 'Bu kanunu biz çıkardık. Evlilik içerisinde tecavüz suç sayılmıyordu. Nasıl olur da kadın, kocasına hayır diyebilir. Biz, Mor Çatı olarak erkek şiddetini önlemede 6284 sayılı kanun, bizim yetkimizle çıkıyor.' ifadelerine yer vermiş. Yani 'kocanın eşine tecavüz etmesi!' diye bir şey çıkardılar. Meclis, maalesef sivil kuruluş olarak en başta bu tür feminist dernekleri çağırıyor. Onların etkisiyle kanunlar çıkarıyor."
"Batı bir yerde özgürlük diyorsa bilin ki orada felaket vardır"
Söz konusu yasanın temelde kadının özgürlüğünü odağa aldığını belirten ve meselenin iki farklı yönü olduğunu hatırlatan Dr. Abdulkadir Turan ise sözlerini şöyle sürdürdü:
"Meselenin bir bize, bir de batıya bakan yönü var. Özgürlük deyince İslami özgürlükten mi yoksa batılı tarzda özgürlükten mi bahsettiğimizi ayrıştırmamız gerekiyor. İslam tarzı hürriyet, kendini ilahi yasalara teslim etmekle birbiriyle bütünlük arz edecek şekilde kâmil bir şahsiyet, saadet içerisinde bir aile, selamet içerisinde bir toplum ve nihayetinde adil bir dünya vadediyor. Bu vaatlerini gerçekleştirirken, bizden özveriyi talep ediyor. Bu paylaşma hali İslami hürriyeti, toparlanma, büyüme, yücelme, aile olma, toplum olma ve nihayet ümmet olarak dünyaya adilce hükmetmeyi getiriyor. Bizim temeldeki anlayışımız ittifak hürriyetidir. Siz yüceldikçe başkaları da yanınızda saadet, adalet buluyor. Bizim hürriyet anlayışımızda birlikte mutlu olmak vardır. Bizde, ayrılıkta eziyet vardır. Batı tarzı özgürlüğe gelince, özgürlük; batının en sabıkalı, en zalim kavramıdır. Batının özgürlükten bahsettiği her yerde esareti, hürriyetten yoksun olmayı hatırlarsanız batı tarzı özgürlüğü doğru anlamış olursunuz. Batı bir yerde özgürlük diyorsa bilin ki orada felaket vardır. Batının özgürlüğü, İslam'ın hürriyet anlayışını dağıtmayı, tüketmeyi, imha etmeyi hedeflemiştir. Onun özgürlük çağrısı bir keklik ötüşü gibi tatlıdır. Her şeyden çok zevk vadeder ama nefsine kapılanın aklını başından alır ve nihayetinde zalim avcıya teslim eder."
Panel, aile kurumunun kanunlarla yıpratıldığı dönemde ilkeli duruşlarıyla hem toplumu doğru bilinçlendirmek hem de mağdur ailelere sahip çıkmak adına verdikleri destekten ötürü, Rehber TV, Doğruhaber gazetesi, Akit Gazetesi ve Milat gazetesine verilen plaket takdimleriyle son buldu.
HÜDA PAR İstanbul İl Başkanlığı Kadın Kolları tarafından Bağcılar Halk Sarayında düzenlenen programa HÜDA PAR İstanbul İl Başkanı Erdal Elibüyük, Doğruhaber Gazetesi Genel Müdürü Mehmet Sait Özcan, Aile Platformu Başkanı Adem Çevik, Akit Gazetesini temsilen Faruk Aslan, mağdur aileler ve çok sayıda vatandaş katıldı. (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.