Öztürk: "Kitap ve kütüphanenin önemi yılın her haftasında anlatılmalıdır"
"Kütüphane Haftası" dolayısıyla açıklamalarda bulunan Merkezefendi Millet Kıraathanesi Müdürü Selahattin Öztürk, kitap ve kütüphanenin öneminin yılın her haftasında anlatılması gerektiğini söyledi.
Her yıl 25-31 Mart tarihleri arasında kutlanan "Kütüphane Haftası" dolayısıyla açıklamalarda bulunan İstanbul Merkezefendi Millet Kıraathanesi Müdürü Selahattin Öztürk, kitap ve kütüphanenin öneminin yılın her haftasında anlatılması gerektiğine vurgu yaptı.
Türkiye'de ilk defa 1964 yılında kutlanmaya başlanan ve her yıl 25-31 Mart tarihleri arasında kutlanan "Kütüphane Haftası" kapsamında yapılan farkındalık etkinlikleri insanların kitaba yönlendirilmesi için yetersiz kalıyor. Teknolojinin hüküm sürdüğü ve gençlerin büyük bir kısmının bağımlılık derecesinde telefonlara hapsolması bilginin asıl kaynağı olan kitapların okunmamasına sebep oluyor.
"Kütüphane Haftası" kapsamında İLKHA'ya konuşan Merkezefendi Millet Kıraathanesi Müdürü Selahattin Öztürk, kitapların ve kütüphanelerin tanıtılması, öneminin anlatılmasının sadece bir haftayla kısıtlanmaması gerektiğini belirterek, bunun yılın 52 haftasında uygulanmasının önemine değindi.
Öztürk, "Kütüphane haftasının Kütüphane haftası ilk olarak 1961 yılında başlandı. Bu haftanın oluşmasının sebebi kütüphane hizmetlerinin toplumda farkındalık oluşturmak içindir. Kütüphane hizmetlerini kütüphanedekiler biliyor, ama halkımız bu olaydan haberdar değil. Kütüphane haftası, kütüphane hizmetlerinden nasıl yararlanabileceğini anlatmak adına kutlanan bir haftadır." dedi.
"Toplumumuzda okuma bilinci maalesef yerleşik bir yapıya sahip değil"
Kütüphanelerin, bilgiye erişimi noktasında bir nefes alma noktası olduğuna dikkat çeken Öztürk, "Aslında biz, kütüphane hizmetlerini yılın her gününde, her alanında toplumla iç içe yaşayarak duyurmaya çalışıyoruz. Toplumumuzda okuma kültürü, okuma bilinci maalesef yerleşik bir yapıya sahip değil. Bunun için çok farklı mazeretler öne sunuyoruz, ama aslında kütüphaneler toplumun bu koşuşturması içerisinde bilgiye erişim için bir nefes alma noktasıdır. Yaş, dil, din, ırk ayrımı yapmaksızın hizmet veriyor. Bu kurumların Cumhuriyet gelişimi sürecinde mekânların sağlıksız olması, kütüphanecilerin kütüphane eğitimi almamış olması, insanların okumaya bakışı birbiriyle orantılı durumlardır. Bu açıdan baktığımızda toplumda her şeyden önce okuma kültürünü, bilgiye erişim kültürünün varlığını ortaya koymamız gerekiyor. Bunu yaparken de okuma bilincinin öncelikle evde başlaması gerekiyor. Kütüphaneler kitap okuma bilincinin, bilgiye erişim noktasındaki son basamağıdır. Evde okuma kültürünü kazanamayanların toplum içerisinde bu bilgiye ulaşması zor." ifadelerini kullandı.
"Yılın 52 haftasında halka ulaşma politikaları üretmemiz gerekiyor"
Kitap ve kütüphaneler ile ilgili yapılan çalışmaların yeterli seviyede olmadığını vurgulayan Öztürk, sözlerine şöyle devam etti:
"Kütüphane haftası kapsamında hedeflerimiz Kütüphane kavramını bilmeyen vatandaşlara ulaşmak olmalıdır. Bu amaçla da bir hafta boyunca yoğun programlar yapılıyor. Yazarlar, akademisyenler bir araya getirilip halk da davet edilerek kütüphane ile ilgili farkındalık için konuşmalar, toplantılar yapılıyor. Maalesef şunu açıklıkla ifade etmek gerekir ki, halkın katılımı istenilen seviyeye çıkarılamıyor. Hazırlanan programların büyük çoğunluğunun kütüphane hizmetlerinde görev alan personel ağırlıklı çalışma yapılıyor. Bizim bir haftada halka ulaşmak yerine yılın 52 haftasında halka ulaşma politikaları üretmemiz gerekiyor. Kütüphane haftası dışında bu birlikteliği sağlayabildiğimiz zaman, halkın kütüphanelere bakışını da değiştirmiş oluruz. Hedefimiz, bu hafta dışında da insanlarımıza, topluma ulaşmayı görünür hale getirebilmektir. Bu da sosyal medya ve basın yayına beni işte bir şekilde aktif bir şekilde kullanmakla mümkündür. Biz bunu kısmen başarmış olsak da maalesef istenilen seviyede değil."
"Bilgiye ulaşmadan çok ders çalışma mekânları olarak kullanılıyor"
Halk kütüphanelerinin şu an da bilgiye ulaşma noktalarından çok ağırlıklı olarak ders çalışma mekânları olarak kullanıldığını belirten Öztürk, alternatif olmadığı için bu mekânları etüt merkezi olarak kullandırmak zorunda olduklarını söyledi.
"Kütüphanelerin araştırma ve bilgiye ulaşma noktasında kullanılmamasının en önemli sebebi okullarda kütüphanelerin olmayışıdır." diyen Öztürk, "Okullarda olan iyi kütüphanelerin dışında kütüphane denilemeyecek durumda olmasıdır. Okullardaki kütüphanelerin kapılarının öğretmenlerin çıkmasıyla birlikte kapanması, öğrencilerin halk kütüphanelerine gelmesine sebep oluyor. İlk sene sadece ders çalışmaya gelen öğrencilerimiz artık evlerine ödünç kitap alarak gitmeye başladılar. Bu da bizim şevkimizi artırıyor. Bu tür mekânlarının sayısını arttırdığımız zaman buna bağlı olarak bilgiye ulaşmak isteyenlerin sayısı da kitaplara ulaşmak isteyenlerin sayısı da artacaktır." şeklinde konuştu.
"Kitap okunmayan evde yetişen genç ile okunan bir evde yetişen genç arasında ciddi farklılıklar var"
Öztürk, son olarak kaydetti:
"Bizim kütüphanemizde okur-yazar buluşmaları var. Bu faaliyetlerimizi gençlik merkezi ve kültür sanat merkezi koordinasyonuyla yapıyoruz. Bunun yanı sıra kültür adına önemli şahsiyetlerin de anıldığı belli günlerde yapılan programlar da oluyor. Biz, kütüphane hizmeti vermeye çalışırken bütün kullanıcılarımızla temas etmeye çalışıyoruz. Sadece ders çalışmak veya buradaki farklı kaynakları kullanmak yerine ödünç kitap alarak kitap okumalarını da teşvik etmeye çalışıyoruz. Bunu başardık, ama kullanıcılarımızın çoğu zihinlerini ders çalışmaya yönlendirdikleri için istenilen seviyede değil. Ders dönemi ve sınav dönemi bitince okumaya gelenlerin sayısının arttığını görüyoruz. Okuma ile ilgili çabalarımızın tamamının temelinde aileye, ebeveynlere dokunmamız gerekiyor. Kitap okunmayan bir evde yetişen genç ile kitap okuyan bir evde yetişen genç arasında ciddi farklılıklar var. Bu sebeple 'Önce evde okuma, sonra kütüphanelerde okuma.' diyoruz. Evde kitap okuma oranlarını yükseltmektir. Günümüzde sosyal medyanın ağırlıklı olarak hayatımızda yer edinmesi, televizyon kültürüne çok bağımlı olmamız… Ve boş vaktimiz yok! Mazeretinin arkasına sığınmanın etkisini kırmamız gerekiyor. Bu adamları boşaltabildiğimiz kadar sürece okumaya ayıracağımız zaman artacaktır. Çanta içerisinde bir kitapta dolaşabilme bilincini insanımıza geliştirmemiz lazım. Otobüs beklerken ya da bir arkadaşımızı beklerken telefonla oynama yerine birkaç sayfa kitap okumak kültürünü insanımıza yerleştirmek ve örnek olmamız gerekiyor." (İLKHA)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.