Tanıkların dilinden dinmeyen acı Halepçe Katliamı-1
Modern dünya tarihine Hiroşima ve Nagazaki’den sonra 20’nci yüzyılın en büyük kimyasal saldırısı olarak kaydedilen Halepçe Katliamının üzerinden 34 yıl geçti.
16 Mart 1988 tarihinde çoğu kadın ve çocuklardan oluşan en az 5 bin kişi, Irak’ın devrik diktatörü Saddam Hüseyin'in emriyle Halepçe'ye savaş uçakları ile düzenlenen bombardımanda kullanılan kimyasal silahlarla hayatını kaybetmişti.
Aradan geçen yıllara rağmen yaraları sarılmayan ve ciddi anlamda hesabı sorulmayan katliamın acısı ilk günkü gibi taze.
Katliam sırasında yaralı kurtulan ve yakınlarını kaybeden tanıklar İLKHA'ya konuştu. Tanıkların anlattıkları dinleyenleri gah hayrete düşürüp öfkelendirirken gah hüzünlendirip ümitler de verdi. Kimileri, onca yıl boyunca ailesi sandığı başkaları tarafında büyütüldüğünü sonradan öğrenirken kimileri de halen kayıp kardeşini aramakta.
Halepçe Katliamı sırasında yaşananları bir bir anlatan katliamın tanıkları, kimyasal saldırı ile hedeflenenin kentteki insanların tamamının öldürülmesi olduğunu belirttiler.
Halepçe Katliamı sırasında 11 aylık olan ve yıllar sonra tüm yakınlarının saldırı esnasında katledildiğini öğrenen Alan Tewfiq Heme'elî, kendisini büyüten İranlı ailesinin yanından 32 yıl sonra doğduğu topraklara dönüyor.
Gerçeği İranlı annesi vefat ettikten bir müddet sonra kansere yakalanan babasından öğrendiğini belirten Heme'elî, hatırlayabileceği bir geçmişinin olmayışının kendisini üzdüğünü anlattı.
"İranlı babam vefatından hemen önce, beni Halepçe'den alıp büyüttükleri gerçeğini söyledi"
Kendisini tanıtarak konuşmasına başlayan Heme'elî, "Ben Alan Tewfîq Heme’elî Halepçeli Tewfîq’in oğluyum. Halepçe Kimyasal saldırısında 11 aylıktım. Olay esnasında kayboldum ve İranlı Senencedli bir aile beni alıp büyüttü. 32 yıl aradan sonra yapılan DNA testiyle Halepçe’ye geri geldim. Annem babamdan önce vefat etti, İranlı anne ve babamı kastediyorum. Babam ise vefat etmeden birkaç ay önce hasta yataktayken beni çağırdı. Benim Halepçeli olduğumu ve beni alıp büyüttüklerini söyledi. Dosyaları bana verdi. Tabi kendi gözlerimle dosyaları görmeyinceye kadar inanamamıştım. Kendi gözlerimle gördükten sonra soruşturmaya başladım." dedi.
Soldaki karede Halepçeli Tewfîq ve kucağındaki oğlu Alan Tewfîq Heme’elî, sağdaki karede ise Alan Tewfîq Heme’elî ve kızı Meryem
Alan Tewfiq Heme'elî, "Buraya ilk geldiğimde kimseyi tanımıyordum. Bana Şehidler Derneği'ne gitmemi söylediler. Şehidler Derneği ise beni Erbil’de Şehidler Bakanlığı'na yönlendirdi. Ondan sonra Süleymaniye’ye gittim ve orada kan testi verdim. 2012 yılından 2016 yılına kadar yani 4 yıl bekledim. Testim sonuçlanmadan önce olayda yaralanan bazı şahıslarla tanıştım. Meryem adındaki bir kız için düzenlenen etkinlik için Halepçe’ye geldim ve bu vesileyle Halepçe’nin nasıl bir yer olduğunu görme fırsatım oldu. Çünkü olay esnasında 11 aylıktım ve neler olduğunu bilmiyordum." ifadelerini kullandı.
Alan Tewfiq Heme'elî, "Beni büyütüp yetiştiren İranlı anne ve babam beni çok iyi şartlarda ve sevgi içinde büyüttüler. Yani beni hiçbir şeyden mahrum etmediler. Hiçbir şekilde benim üzülmeme izin vermediler. Onların en büyük acısı benim üzülmemdi. Fakat onlar vefat ettikten sonra ben buraya geldim ve burada tek kaldım." dedi.
"Onlardan bana hatıra olarak kalan tek şey ise babamın Halepçe’de ki yapılmış heykeli"
İranlı babasının kendisine gerçekleri söylediğinde hastalığın etkisi altında olduğunu sandığını belirten Alan Tewfiq Heme'elî sözlerini şöyle sürdürdü:
"Daha önce doktor hastalık ve üzüntüden değişik sözler söyleyebilir demişti. Fakat dosyaları gördüğümde inandım. Benim, bir Kürd olduğum için ve bir Kürd aile içinde büyüdüğüm için babam çok mutluydu. Çünkü böyle daha kolay gidip araştırabilirim, ailemi daha rahat bulabilirdim. Budan dolayı çok sevinçliydi. İranlı anne ve babamın tek evladıydım. Fakat buradayken 8 kişiydi ailemiz, 3 erkek kardeş ve 3 kız kardeştik. Onların hiçbir hayatta kalmadılar yaşayan tek kişi benim. Onlardan bana hatıra olarak kalan tek şey ise babamın Halepçe’de ki yapılmış heykeli."
Halepçe'ye geldikten sonraki süreci anlatan Alan Tewfiq Heme'elî, "DNA testi için geldiğimde kimseyi tanımıyordum. Şehidler Bakanlığı beni Süleymaniye’ye gönderdiğinde Doktor Ferhad adında bir doktor benden test aldı. Test sonuçlanmadan önce olayın bazı kurbanları ile ve Loqman beyle tanıştım. Sonradan geri dönen çocukların işlemlerinde bir sıkıntı oluştuğunu duyduk, tekrardan gelip test verdik. Halepçe katliamında kaybolduğumda elimde bir bileklik vardı. İranlı anne ve babam hatıra olarak saklamıştılar. Buraya geldiğimde kendimle beraber getirdim. Oda benim ailemi bulmamda en büyük yardımcı oldu. Ailemi bulmam için benden kan testi, saç testi aldılar. Aynı şekilde elimdeki bileklikte yardımcı oldu." diye konuştu.
Katliam gerçekleştiği sırada 6 yaşında olduğunu ve ailesinden sadece kendisinin hayatta kaldığını, bir kız kardeşinin ise kaçırıldığını şuanda kardeşinin hayatta olup olmadığını belirten Muhammed Said, katliamın 12'nci yılında Halepçe'ye dönerek evlendiğini ve şuan Şehidler Anıtı'nda görevli memur olarak çalıştığını söyledi.
Hayatta kalan kız kardeşinin nereye götürüldüğünü bilmiyor
Katliam sırasında ailesinden kendisi ile birlikte kurtulanların olduğunu ama yoldayken hepsinin şehid olduğunu, kendisi ve bacısının hayatta kalabildiğini anlatan Said, o gün ki dramı şöyle anlattı:
"Katliam sırasında 6 yaşındaydım, kimyasal saldırı esnasında bir Arap köyüne sığındık. Bizim ailemizden, akrabalarımızdan 29 kişi gözümün önünde öldü. Pêşmerge olan bir ağabeyim sayesinde kaçışımız diğer insanlarımıza göre biraz rahat oldu ama yoldayken 2 ağabeyim daha öldü. Saldırı esnasında ben ve bir kız kardeşim kaldı hayatta. İkimiz beraber İran'a gittik, burada hayırsever dernekler bize yardımcı oldu hastaneye yatırıldık, tedavi gördük. Osman ağabeyimin durumu çok kötüydü, o yüzden tedavi için onu Belçika'ya gönderdiler. Yanımdaki kız kardeşim bazen bir grup tarafından bilmediğim bir yere götürülüyordu ve daha sonra tekrar getiriliyordu. Son götürülüşünde bir daha geri getirilmedi ve doktora sordum 'kız kardeşim nerede?' doktor ise beni tehdit ederek 'sus' dedi ve kız kardeşim için 'bir daha gelmeyecek' dedi. İran Kürdistanı'nda ikinci derece ailemle buluştum, 2000 yılına kadar orada anneannemin yanında kaldım ve 2000 yılından sonra Halepçe'ye gelerek evlendim, memleketime yerleştim."
Katliamın diğer tanıklarından Halil Salih Muhammed ise şunları söyledi:
"Halepçe Katliamındaki kayıp çocuklardan biriydim. Tabi şu anda resmi olarak bulunanlar arasındayım. 2014 yılında bulundum ve ailemin Hewramanlı olduğunu öğrendim. Katliam esnasında 9 aylıktım. Katliamdan sonra hava yoluyla Kirmanşah’tan Şiraz’a götürüldüm. Beni bulan İranlının, hükümet yetkilileri ile arası iyiydi. Benim için bir kimlik çıkardı ve beni kendi çocuğu olarak nüfusuna aldı. Bana Muhammed Emin adını verdi. Daha sonra bu olayı yetkililere anlattı ve bir çocuk bulduğu söyledi. 31 yıl geçtikten sonra ailemi bulup Halepçe'ye gelebildim. 3 yıl geçtikten sonra daha yeni Halepçe’de neler olduğunu anlayabildim. Şu anda yetkililer ve arkadaşların desteğiyle özel bir göz hastanesi açmak istiyoruz. Hastane Süleymaniye’de olacak ve katliam mağdurları için ücretsiz hizmet verecek. İran’da yaşadığımda hiçbir yabancılık çekmedim. Bana çok iyi davranıyordular. Beni kendi çocukları gibi büyüttüler."
"Katliamdan kısa süre önce evlendim ve eşimi kaybettim"
Halepçe katliamı sırasında yaralı kurtulduğunu ve hala katliamdan izler taşıdığını anlatan aynı zamanda Halepçe Kimyasal Mağdurları Derneği Başkanı görevini yürüten Lokman Abdulkadir Muhammed ise yaşanan vahşeti bir daha yaşıyormuş gibi anlattı.
Konuşmasına "1988’de Halepçe’de yaşıyordum. Daha yeni evlenmiştim." sözleri ile başlayan Lokman Abdulkadir Muhammed, "Olaydan iki gün önce Halepçe’ye yönelik büyük bir saldırı başlamıştı. Irak Hükümeti yavaş yavaş baskıları artırıyordu. Daha sonra İran hükümeti Halepçe’ye girdi. Irak Hükümeti'nin baskılarından dolayı halkta bir korku oluşmuştu. Baas Hükümetinin bir şeyler yapacağını biliyordular fakat kimyasal saldırı olacağını tahmin etmiyordular. Saldırıdan bir yıl önce Halepçe halkı barışçıl bir gösteri yapmıştı. Gösteriden sonra Baas rejimi 60 kişiyi diri diri gömmüştü. Bundan dolayı halkta bir korku oluşmuştu. Irak’ın baskıları ve İran’ın Halepçe’ye girmesinden sonra halk bir şey olacağını bekliyordu. 15 Mart saat 11.45'te Irak uçakları şehre geldiler ve napalm bombalarıyla saldırmaya başladılar. Tabi saldırı planlı bir şekilde yapılıyordu. Napalm bombası ile saldırma sebepleri; patlamanın etkisiyle evlerin kapı ve pencerelerinin kırılmasıydı. Böylece kimyasal gaz daha kolay evlere girer ve ölü sayısı çoğalırdı. Daha sonra saat 14.30'da kimyasal bombalarla saldırmaya başladılar. Kimyasal bombalarının sesleri çok azdı. Saldırı sırasında bizler evlerin altındaki bodrumdaydık. Bombaların patlamadığını zannediyorduk. Diğer bombalar patladığında Halepçe’de deprem oluyor gibi ses çıkıyordu." dedi.
"Şu anda hepimiz tedavi altındayız. Her gün ilaç kullanmak zorundayız."
Muhammed, sözlerini şöyle sürdürdü: "Fakat bu bombaların sesleri çok azdı. Bizler de bodrumda kalıp bombalar patlamadı diye Allah’a şükrediyorduk. Bizce patlamayan o bombaların en çok zayiatı oluşturan bombalar olduğunu düşünüyorduk. Komşumuz olan Ali beyin evine de bir bomba isabet etmişti. Çok kötü bir kokusu vardı. Kötü kokudan kusmaya başladık. Kendi evimiz olduğu için bodrumdaydık ve kaçamıyorduk. Uzun bir süre bodrumda kaldık. İkinci gün İran’da hastaneye götürüldük. Hastaneye götürüldüğümüzde durumumuz çok kötüydü. Uzun süre orada kaldığımız için bedenimizin hepsi yanmıştı. Uluslararası toplum o zaman Irak’a destek veriyordu. İran, Halepçe’deki olayı dünyaya göstermek için bazı yaralıları başka ülkelere gönderdi. Almanya, Avusturya, Fransa ve başka ülkeler... Ben de Almanya’ya gönderilenler arasındaydım. Orada 40 gün kaldım. Fakat İran’a döndüğümde annem Cihan Sadık, Vezire ve Aşina adında iki kız kardeşim, Hewraman ve Awêser adında iki kardeşim ve eşim Horasan Hekim şehid olmuştular. Geriye sadece Halepçe’de olmayan bir erkek kardeşim ve bir kız kardeşim kalmıştı. Tabi hepimiz gazdan etkilenenlerdeniz. Şu anda hepimiz tedavi altındayız. Her gün ilaç kullanmak zorundayız. Olayda benim her iki gözüm kör oldu ve ameliyat yapılmak zorunda kalındı. Kardeşlerim de aynı durumdalar. Babam ve bütün evlatları aynı durumdalar."
Muhammed, dramın büyük acılarla katlanmasının sebebi olarak ise şunları söyledi:
"O zaman Peşmerge kaçmamıza izin vermedi. Eğer halkın kaçmasına izin verseydiler belki de bu katliam olmazdı. Halkın geri getiriyordular ve kaçmalarına izin vermiyordular. Başka bir sebep ise; bizim gibi aileler kalabalıktı ve onunla kaçabilecekleri bir arabaları dahi yoktu. Kaçmak biraz zordu. Fakat kimyasal saldırı olduğunu duyduğumuzda kaçmaya çalıştık ama gözlerimiz kör olduğu için kaçamadık." (İLKHA)
Devam edecek…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.