Düşman olmadan yaşayamayanlar!
İnsanlık tarihinin ilk dönemlerinden beri “düşman” olmadan hayatiyetini sürdüremeyen ve düşman yoksa da; vehimle düşman oluşturan ve oluşturulan bu hayali düşman ile istediği zulümlere kapı aralayan güçler hep olmuştur.
İblis’in ALLAH’a karşı gelmesi sonucu şeytanlaşması ile insanoğluna düşman olmuş ve insanların bir kısmını saptırarak kendi nesline düşman etmiştir. İşte bu taktik; zamanla savaş, strateji ve siyaset haline gelmiştir.
Tarihte sık yaşanan bu durum “soğuk savaş” döneminde zirve yapmıştır. ABD ve SSCB’nin başını çektiği iki kutuplu dünyada, düşman oluşturarak emperyal çıkarlar sağlamlaştırılmıştır. 1991 de Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla NATO varlığını ve dünya hegemonyasını devam ettirebilmek için yeni bir düşman oluşturmaya (yaratma dememek için) ihtiyaç görerek “Radikal İslam= Fundamentalizm” adı altında İslam’a ve İslam ümmetine savaş açtı.
Düşman olmadan varlığını ve hegemonyasını sürdüremeyen ve yönettiği kitlelere baskı kuramayan bu güçler şeytanın taktiğini esas alarak, yoksa da bir düşman bulma ve var etme derdindeler. NATO ve soğuk savaş konsepti kalıntıları olan parti ve örgütlerde sürekli olarak bir “gerilim” ve “düşman oluşturma” siyaseti gütmekteler. Bunun sonucunda; bölgede, ülkemizde ve ümmet coğrafyasında huzurlu ve sakin günlere hasret kalıyoruz. Sıradan bir seçim ve referandum bile olmadık gerginlik ve savaş çığırtkanlıkları ile sürüyor. Bu kışkırtıcı sözde siyaset ve taktiğe baktığımızda bile bu örgüt ve partilerin NATO konseptinin imalatı olduğunu görebiliyoruz. Bir bakıyorsunuz ki; ortada gerilim oluşturacak hiçbir şey yokken öyle ustaca gerilim üreterek, bölgeyi çatışma alanına çeviriyorlar ki, şaşırıp kalıyorsunuz.
Ülkemizde ve bölgemizde “sol” olduklarını iddia eden aslında NATO beslemesi olan bu örgüt ve partiler “düşman” olmadan ayakta kalamayacakları ve tabanlarını kaybedecekleri korkusuyla devamlı çatışma, düşman arayışı ve savaş çığırtkanlığı içerisindeler. Bunun somut örneklerini her seçim zamanı olduğu gibi, çözüm süreci, Gezi olayları ve 6-7 Ekim vahşetinde gördük.
Çözüm sürecinde Hükümet; muhalif partiler MHP ve özellikle de CHP’nin süreci bozmak için her türlü hakaret, tehdit ve ihanet suçlama ve oyunlarına maruz kaldı. Buna rağmen süreci devam ettirmek için olmadık tavizler verdiği bir zamanda bile süreci birlikte yürüttüğü kesimin ve Kandil’deki savaş baronlarının, “Devrimci halk savaşı” ve “özerklik” taktiği ile karşı karşıya kaldı. Herkes süreci birlikte devam ettirirken ne oldu da böyle yaptılar? diye merak etmeye başladı. NATO beslemesi bu soğuk savaş örgütleri fabrika ayarlarına dönerek düşmansız ayakta kalamayacaklarını bildiklerinden savaş konseptine esir oldular. Aynı stratejiyi kullanarak başta HÜDA PAR kitlesi olmak üzer dindar camialara saldırmaya başladılar. Akrep sokmadan duramaz, tabiatı böyle.
Dr.Hasan Tutar’ın, “Kişilik- Psikolojik Şiddet (Mobbing) İlişkisi” adlı yazısında belirttiği gibi;
“Bu tipler düşmanlık duyguları yüksek insanlardır. Kinle doyar, düşmanla beslenirler. Düşmanlarının olmaması durumunda başka bir düşman bulmada zorlanmazlar. Kontrollü gerilim stratejisi uyguladıkları için, düşmanlarının güçlü olmasını istemezler. O nedenle güçlü düşmanlarını zayıflatmak ve yok etmek için ellerinden geleni yaparlar; ancak düşmansız da duramazlar.”
Şeytanın esiri ve yardakçısı olan bu karakterdeki parti ve örgütlerin düzelmesini beklemenin beyhude bir çaba olduğunu görelimde; biz ne yapmamız gerekiyorsa onu yapalım…
Yazımızı bizi uyaran bir ayetle bitirelim:
“Ey inananlar, kendinize dikkat edin. Siz doğru yolda olduğunuz takdirde doğru yoldan sapanlar size zarar veremezler. Hepinizin dönüşü Allah'adır. Yaptıklarınızı size O haber verecektir.” -El Maide: 105-
Selam ve dua ile…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.