Suçu başka yerde aramak!
Toplum olarak ortada bir sorun olduğunda sorunu çözme adına adım atmak varken, nedense işin kolayına kaçıp sorunun çözümünü ilgisiz bir yerde arama yoluna gideriz. Hal böyle olunca sorunu çözmek bir yana sorun daha da büyür. Yanlış yerde tedavi aradığımız için tabi ki, teşhis ve tedavi de başarılı olunmaz. Bu huyumuz toplumla sınırlı kalmaz, zaman zaman devlet yönetiminde de kendini gösterir. Bu bakış açısı ve stratejimizden dolayı büyük zararlar ve felaketlerle karşılaştığımız halde bu tavrımızdan vazgeçmeyiz. Oysa sorunu doğru yerde aradığımız da, çözüm noktasında da doğru teşhis ve tedavi metodunu uygulamış oluruz.
Konuya Nasreddin hocanın meşhur bir fıkrasıyla açıklık getirelim:
Bir gün Nasreddin Hoca yüzük (veya anahtarını) kaybeder. Ancak hoca kaybettiği yerde değil, aydınlık olan bir yerde arar. Hocaya yardımcı olmak isteyen komşuları, nerede kaybettiğini hocaya sorarlar. Hoca da samanlıkta veya karanlık bir yeri göstererek, orada kaybettiğini söyler. O halde hoca, orada araman gerekmiyor mu? Burada niye arıyorsun? Diye sorarlar. Hoca da, “Burası aydınlık da onun için burada arıyorum. Karanlıkta aramak zordur” der.
İşte maalesef bu bakış açısı ve davranış biçimini toplum olarak metod haline getirdik. Bir sorun, mesele veya sıkıntı ile karşılaştığımızda sorunu kaynağında çözmek yerine, işin kolayına kaçarak çözümden uzaklaşıyoruz ve sorunun kartopu gibi büyümesine zemin hazırlamış oluyoruz.
Ülkemizde en çok karşılaşılan toplumsal sorunlar olan trafik kazaları, intiharlar, şiddet olayları, kadın cinayetleri, neslin ifsadı, aile kurumunun zayıflatılması, yolsuzluk, gayri meşru sapkınlıklar, taciz ve tecavüz olayları gibi temel sorunlar karşısında nasıl bir strateji ve çözüm adına hangi politika izleniyor?
Bu sorunların kaynağına inilmeden basit ezber yaklaşımlar ile işin kolayına kaçarak sorunları içinden çıkılmaz hale getirdiğimizi ne bizler, ne de bizleri yönetenler göremiyor maalesef. Yaklaşık 3 asırdır batıdan getirdiğimiz kanun, mevzuat ve taklit ettiğimiz batı tipi hayat tarzı ile sorunlarımıza derman arıyoruz. Oysa sorunun asıl kaynağı batının bizzat kendisi ve taklit ettiğimiz hayat biçimidir. İnsan neslinin ve toplumları ifsad eden ne varsa “batılı değerler” adına altında toplumuza enjekte edildi. İçki, kumar, zina, fuhuş ve ayetin isimlendirmesi ile ne kadar “şeytan işi olan pislik” varsa toplumumuza “medeniyet” diye dayatıldı.
Daha önce de yazmıştım; Dünya Sağlık Örgütü’nün 30 ülkede yaptığı araştırmaya göre:
Cinayetlerin % 85’i,
Irza tecavüzlerin % 50’si,
Şiddet olaylarının % 50’si,
Trafik kazalarının % 60’ı,
Kadına şiddet olaylarının % 70’i oranında en etkili unsuru ve sebebi alkoldür.
Şimdi durum bu kadar açıkken insan neslini yok eden, aileleri dağıtan, cinayet, şiddet olayları, trafik kazaları, tecavüzlerin baş sorumlusu olan ve Peygamberimizin kötülüklerin anası dediği içkiyi sırf birilerinin hoşuna gidiyor diye serbest bırakmak akıl kârı mıdır?
Bu yetmezmiş gibi Avrupa Birliği müktesebatına uyacağız diye AK Parti ve CHP zinayı serbest bırakan yasayı 2004 te birlikte meclisten geçirdi. Bu yetmedi, toplumuzu ifsad eden, aile kurumunun temeline dinamit koyan Avrupa’nın ne kadar sapkınlığı varsa İstanbul sözleşmesi, CEDAW, DEVAW, Fulbright Anlaşması ve 6284 sayılı yasa gibi anlaşma ve sözleşmelerle batının sapkınlık pisliğini üzerimize sıçratmaya başladılar. Sorun ve çözümü ortada iken sorunu ortaya çıkaran amillerden medet beklemek nasıl bir ruh halidir?
Bunlar yapıldığından beri cinayetler ve diğer suçların arttığı resmi rakamlarla sabit olmasına rağmen hâlâ bunlara laf kondurmuyorlar, cahil inadıyla savunmaya devam ediyorlar. Bunları dile getiren DİB Başkanı Ali Erbaş’ı bile linç edebiliyorlar. Haram serbest, helal yasak öyle mi? Onlar haramı cansiperane savunacaklar ve helali savunanları linç etme cüretini kendilerinde bulacaklar ve Müslüman olarak bizler ALLAH’ın ve Peygamberinin emir ve uyarılarını söylemekten çekineceğiz. Yazıklar olsun bize… Wesselam…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.